
‘Evlenip doğurup doğurmayacağıma ben karar veririm!’
- 09:05 27 Nisan 2025
- Güncel
Neslihan Kardaş
WAN - Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu’nun aile yapısı üzerine kadınları hedef alan sözlerine tepki gösteren İzmir Kadın Dayanışma Merkezi yöneticisi Zeynep Tuna, “Aile, kadının en çok şiddete uğradığı yer; kararlarımıza karışılmasına izin vermeyeceğiz” dedi.
İktidarın her geçen gün değişen kadına yönelik politikalarına yakın zamanda yenileri eklendi. Sağlık Bakanlığı, 15 Nisan’da tıbbi zorunluluk olmadıkça yapılan sezaryenlerin önlenmesi için "Normal Doğum Eylem Planı" hazırladı. Hemen sonrasında ise yeni bir yönetmelikle tıp merkezlerinde planlı sezaryen yasaklandı. "Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelik", 19 Nisan’da Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Yönetmelikten önce futbol sahalarında açılan “Doğal Olan Normal Doğum” pankartı, kadınların tepkilerini beraberinde getirmişti.
Son olarak ise önceki gün Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, katıldığı bir yayında tepki çeken açıklamalarda bulundu. Açıklamasında "aile yapısı"na değinen bakan, "Aile yapısının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bir toplumun temelini aile oluşturur. Eğer çocuğunuz yoksa aile olamıyorsunuz, sadece karı-koca oluyorsunuz" demişti.
Bakanın sözlerine, birçok kesimden kadın tepki gelirken, İzmir Kadın Dayanışma Merkezi yöneticisi Zeynep Tuna da konuya dair JINNEWS’e değerlendirmelerde bulundu.
‘Kadınların en çok şiddete uğradığı yer aile’
İktidarın bu yılı “aile yılı” ilan etmesini hatırlatan Zeynep Tuna, şöyle konuştu: “Hükümetin her yılı özel bir yıl ilan edip ve ilan ettiği yılın konusu olan kesimi mahvetmesinden kaynaklı, aile yılında da dikkatli olunması lazım. Çünkü aile, yabana atılacak bir şey değil. Ama nereden bakıldığıyla da çok bağlantılı. Benim için aile, içinde bulunduğum ve kendimi özgür, güvende ve rahat hissettiğim yerdir. Ama yaklaşık 30 yıldır kadın hareketindeyim ve şunu da biliyorum ki; kadınların en çok şiddete uğradığı, en çok tacize uğradığı, en çok özgürlükten mahrum kaldığı ve yıkıma uğradığı yer aile.”
‘Sezaryenle doğan çocuğa anormal çocuk diyebilir miyiz?’
Sağlık Bakanı'nın "Eğer çocuğunuz yoksa aile olamıyorsunuz, sadece karı-koca oluyorsunuz" sözlerini hatırlatan Zeynep Tuna şu ifadeleri kullandı: “Çok eskiden aile olabilmek için kişilerin evli olması ve en az üç çocuğun olması gerekirdi. Bana göre bir anne-kız da ailedir veya baba-oğul da ailedir, ama devletin gözünde bu aile değildi. Evliliği de atlayıp, aile olmayı karı-koca olmaktan çıkarıp çocuğa bağladılarsa bizim halimiz kötü. Çünkü kadınlar, feminist kadınlar şunu söylüyorlar: 'Evlenip evlenmeyeceğime, çocuk doğurup doğurmayacağıma, doğuruyorsam kaç çocuk doğuracağıma ben karar veririm.' Ama her şeyde olduğu gibi buna da el atmış durumdalar. Doğuracağımız çocuk sayısına, çocukları nasıl doğuracağımıza, 'normal doğum' diye bağırdıkları vajinal doğumu dayatmaları, sezaryen doğumu yasaklamaları müdahale edilemez bir şey. Elbette ki kadınlar o çocukları nasıl doğuracaklarına kendileri karar verirler. Hem beden bütünlükleri hem de ruh sağlıkları açısından o kadın vajinal doğuma hazır değilse ve bu hazır olmama hali çocuğun beden bütünlüğünde bir hasara neden olacaksa, sezaryen doğum en doğal hakkıdır. Sezaryen ile doğan çocuğa anormal çocuk diyebilir miyiz?
Ama tabii çocukların bütün bu yıllar içinde hem aile içinde hem de dışında emanet edildikleri yerlerde başlarına gelmeyen bir şeyin kalmadığını da biliyoruz. Şiddete uğruyorlar, cinsel saldırıya maruz kalıyorlar. Hem gönderildikleri yurtlarda hem Kur'an kurslarında, en çok da aile içinde bunlara maruz kalıyorlar. Ama bir taraftan da aile olmanın temel unsuru karı-koca olmaktan geçip, ‘çocuk sahibi değilsen aile değilsin’e kadar varmış durumda.”
‘Çok çocuk doğurmak kadın bedeni ve sağlığı açısından zararlı’
Zeynep Tuna, şöyle devam etti: “Halk arasında hep sezaryen ile doğum yapıldıysa en az iki yıl doğum yapılamaz söylemi döner. İkinci sezaryen doğumdan sonra da üçüncü çocuğu doğuramazsınız denir. Belki de sezaryen ile doğum yapmanın doğurganlığı engellediğine dair bir durum varsa, en az üç, mümkünse beş çocuk isteyen iktidarın elbette ki sezaryeni bu gerekçe ile fiili bir yasaklamaya gitmesi çok olası görünüyor. Ama zaten çok çocuk doğurmak kadın bedeni ve sağlığı açısından oldukça zararlı.”
‘Tek yol dayanışmayı sağlayacak yöntemler bulmak’
Kadınların en iyi yaptığı şeyin dayanışarak hem sokakta eylem birliği yapmak hem de farklı yerlerde bir araya gelerek belirli konularda politikalarını oluşturmak olduğunu belirten Zeynep Tuna, şöyle konuştu: “Ülke genelinde en çok sokağa çıkan kesim kadınlar. En çok hak arayan kadınlardı ve öyle olmaya da devam edecek. Tek yol, birlikte oturup politikalarımızı doğru bir şekilde tespit etmek, birlikte yol almak ve dayanışmayı sağlayacak yöntemler bulmak. Yoksa bizler tek başımıza ancak bir basın açıklaması veya toplantı gerçekleştirebiliriz. Ama bulunduğumuz kentte bir platformun çatısı altında sokağı sallarız, gündemi değiştiririz ya da daha çok şey yaparız. Türkiye genelinde de kadınların birliği, bütün bu yapılmak istenen şeylerin önüne geçebilir. Ama olanaklarımız çok kısıtlı, her şey onların elinde. Bir kadın derneğinin ayakta kalması bile bir mucize iken, elbette bizim işimiz zor. Ama kadınlar zoru seviyor.”