Eğitim Sen'in çalıştayında barış konuşuldu

  • 16:23 31 Mayıs 2025
  • Güncel
 
MÊRDİN - Mêrdîn’de Eğitim Sen Kadın Meclisi’nin gerçekleştirdiği 3’üncü Kadın Kurultay Hazırlık Çalıştayı’nda barış vurgusu yapıldı. 
 
Mêrdîn Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) Kadın Meclisi tarafından Eğitim-Sen 3’üncü Kadın Kurultay Hazırlık Çalıştayı düzenlendi. Mardin Eczacılar Odası konferans salonunda “Geçmişte izimiz geleceğe sözümüz var” şiarı ve “Savaş politikaları ve kapitalizm bağlamında ekolojik krizin kadınlara etkileri” başlığıyla gerçekleşen çalıştaya, Tevgera Jinên Azad (TJA) aktivistleri, Barış Anneleri Meclisi üyeleri, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Kadın Meclisi, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Kadın Meclisi, Şahmaran Kadın Platformu ile çok sayıda kadın katıldı.
 
Açılış konuşmasında konuşan Eğitim Sen Mêrdîn Şube Eşbaşkanı Sümeyra Oğur, her alanda çözüm önerilerini geliştireceklerini söyleyerek, "Kadınlar özgürleşmeden toplum doğa özgürleşemez. Kadım özgürlükçü demokratik ve ekolojik yaşamı birlikte inşa edeceğiz" dedi.
 
Barış tartışmalarını hatırlattı
 
Açılış konuşmasının ardından Jineolojî Dergisi Yayın Kurulu üyesi avukat Ruşen Seydaoğulları, “Ekolojik yaşam ve kadın özgürlüğünün imkanı olarak barışı düşünmek” başlıklı konuşmasına başladı. Barış tartışmalarını hatırlatan Ruşen Seydaoğlu, "Hasta tutsakların toplumdan izole edildiği, toplumun terörize edildiği bir süreçten çıkarak geliyoruz. Kadınlar nasıl konumlanacak diye tartışmalara gireceksek, cinsiyetçi, militarist yaklaşımlarla nasıl mücadele  edebiliriz, onun yolunu bulduğumuz zaman bunun cevabı verebiliriz. Kadın mücadelesine çok ciddi saldırılar da oldu. İşkence ve hak ihlallerinin konuşulduğu bir ortamda barışa nasıl gidilebilinirin yolunu da yaratmış oluruz. Ben bulunduğum konumdan bir TJA’lı hukukçu olarak var olan sisteme karşı kadın özgürlükçü, demokratik ve ekolojik bir sistemin inşa edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bizler kadın özgürlük mücadelesinin tarihselliğini, kadınların erkek egemen sistemden önce nasıl bir yaşam şekli ve topluma katılım şekli olduğunu ortaya koymaya çalışıyoruz” diye belirtti.
 
‘Kapitalizm en çok umudu alır insanın elinden’
 
Kadın mücadelesi ve ekolojik mücadelenin birbirileri ile bağlantılı olduğunu söyleyen Ruşen Seydaoğlu, “Barış sürecinde kültür, dil hakları, ekolojik hakların kadınların doğayla kurduğu ilişkilerin olduğunu görüyoruz. Doğurganlık kadının doğasında olan bir şeyken, bunu daha sonrasında erkek egemen tarafından sömürmeye çalıştığını görüyoruz. Erkek egemen sistemin kadının yok saymasıyla birlikte, kadının toplumdan dışlandığını görüyoruz. Biz kadınların bir hayalimiz var. Kadınlar olarak yeniden bir araya gelerek bir oluşum sistemi kurmak istiyoruz. Kapitalizm en çok umudu alır insanın elinden. Bizler de buna karşı en büyük cevap olabiliriz. Savaş bütçesinin kadınlara bir getirisinin olmadığını biliyoruz” dedi.
 
‘Dicle’yi, Munzur’u, Botan’ı tanımalıyız’
 
Dünyada yaşanan barış süreçlerine değinen Praksis Dergisi Yayın Kurulu üyesi Dr. Ecehan Balta, savaş sürecinde doğada yaşanan doğa tahribatlarına değindi. Ecehan Balta, “Barış süreci olacaksa eğer aynı şekilde doğanın rehabilitasyonu sürecin en önemli maddelerinden biri olmalı. Dicle’yi, Munzur’u, Botan’ı tanımalıyız. Hasankeyf’teki ev ile Diyarbakır’daki ev aynı değildir. Ev benim yaşadığım yerdir. Doğayı tahrip eden şirketler hesap vermelidir. Bunu bir savaş aracı olarak kullananlar hesap vermeli” şeklinde konuştu.
 
‘Kadın özgürlükçü paradigmanın içini doldurmalıyız’
 
Ardından Dem Parti Ekoloji ve Tarım Komisyonu Eş Sözcüsü Melis Tantan, “Özel savaşın ekolojik boyutu ve kadına etkileri” başlıklı konuşmasını gerçekleştirdi. Özel savaşın etkilerine değinen Melis Tantan, “Sermaye ve kar odaklı bir sistem. İnsan olmayana da savaş açan bir sistemdir. Kadın Özgürlükçü Ekolojik paradigmanın içini doldurmamız gerekiyor. Toplum özsavunmasını hedefliyor. Hem kadın hem de ekoloji mücadelesi açısından bu önemli. Ekolojik yıkım bir özel savaş politikasıdır ve halkları yok etme aracı olarak kullanılıyor. Bir halkı yok etmek ve kırıma uğratmak sadece kültürel bir yıkımla veya savaşla olacak bir şey değil. Bir bütün yaşadığı yeri yok etmektir. Doğayı da bu anlamda yıkım politikasının bir öznesi olarak görmek gerekiyor” dedi.
 
‘HES’ler hafızayı yok ediyor’
 
HES projelerinin ve doğa kırımlarının toplumsal hafızayı yok etme amacını taşıdığını ifade eden Melis Tantan, Zilan katliamını hatırlattı. Melis Tantan, “İnsanların kemiklerinin çıktığı bir dereden bahsediyoruz. Bu anlamda hafızayı yok etmek amacıyla bu tür projeler hayata geçirilmek isteniyor” diyerek iktidarın “Gabar’da petrol çıkarmakla övünmesini” eleştirdi.
 
‘Kadınlar barış yolculuğunun öznesi’
 
Ardından söz alan ekolojist, akademisyen ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski milletvekili Beyza Üstün, “Sulardan ve su havzalarından barış yolculuğuna çıkmak” başlıklı konuşmasını gerçekleştirdi. “Biz özneyiz” diyerek sözlerine başlayan Beyza Üstün, “Bir yolculuğa çıkıyoruz ve bu barış yolculuğuna biz kadınlar olarak çıkıyoruz. Bizler süreci özgürleştirmeye çalışanlarız bu nedenle özneyiz. Ben bu yolculuğa su ve su havzaları üzerinden çıkmaya çalışacağım. Bu saldırıların tümünün sonuçlarını çok ağır yaşıyoruz. Bölgesel farklılıklarla yaşıyoruz ve kadınlar, halklar olarak bunları ağır ödüyoruz. Bugüne kadar yaşamı özgürleştirmek için yaptığımız, sisteme karşı, özsavunmayla başka bir boyuta geçiyoruz. Başından beri istediğimiz özgür ve eşit bir yaşamı kurmak için bir yolculuğa çıkıyoruz. Bunun en önemli adımı Öcalan’ın ‘Barış ve demokratik toplum çağrısı’ ile başladı. Biz artık savaşın yıkıcılığının bedellerini değil, barışın yapıcı dilini konuşuyor süreci bununla örüyoruz” diye belirtti.
 
‘Başardığımız her adım bu yolda dönüştürücü bir devrimdir’
 
“Adım adım sistemin alternatiflerini örüyoruz” diyen Beyza Üstün, “Başardığımız her adım bu yolda dönüştürücü bir devrimdir. Sur’u, Hasankeyf’i konuşuyoruz. Sistemin orada örmeye çalıştığı şeyi konuşuyoruz. Biz artık özsavunmayı özyönetime evirmeyi konuşuyoruz. Patriyarkal sistem, kapitalizmle tahakkümü ele geçirerek sistemini inşa etmeye çalışıyor. Bunu Efrin’de de Sur’da da Akbelen’de de yaşadık. Kapitalist sistemin artı değer üretmek için yapılanın dışında hafızanın nasıl yok edildiğini de arkadaşlar anlattılar. Politik buluşmalar yapıyoruz. Süreci tersine çevirmeye çalışıyoruz. Bizden alınanı geri kazanmaya çalışıyoruz” diyerek kapitalizmin yarattığı krizlerin sonucunu ödediklerini ifade ederek, su havzalarının ulus-devletler tarafından nasıl hedef alındığını anlattı.
 
'Savaş tahakküm aracıdır'
 
Çalıştayda son olarak konuşan akademisyen Hatice Çıvgın ise “Çöle karşı yeşil kuşak, yeşil kuşağa karşı Boko Haram” başlığına dair söz aldı. Afrika’daki iklim değişikliğine ve bunların kadınlara etkisine değinen Hatice Çıvgın, kadın ve çocuklara yönelik tecavüze dikkat çekti. Afrika’nın bir kesiminde örgütlenen militarist ve cihadi örgüt Boko Haram’ın kadın ve çocuklara yaklaşımına işaret eden Hatice Çıvgın, “Yeşil kuşak adı altında birçok olumsuz durum ve rezalet yaşanıyor” diyerek barışın inşasına değindi.
 
Sonuç bildirgesi okundu
 
Konuşmaların ardından çalıştayın sonuç bildirgesi okundu. Eğitim Sen Merdin Şube Eşbaşkanı Sümeyra Oğur’un okuduğu sonuç bildirgesinde, ekoloji ve kadın meselesinin varoluşsal mücadelesinin aynı doğrultuda olduğuna dikkat çekildi. Sümeyra Oğur, “Savaşın karşısında tahakkümsüz, cinsiyetsiz, demokratik ilişkilerle kurulmuş bir mekanizma kurulmalı. Ekolojik devrim kadın devrimi olarak hayata geçirilmeli. Kapitalizmin illüzyonuna karşı direnişi büyütmek gerekir. Savaş döneminde olduğu gibi barış süreçlerinde de post değiştirerek doğanın sermayeye açılmasının tehlikesi göz önüne alınmalıdır. Halkları yok etmenin aracı olarak kullanılan özel savaş politikaları doğayı da hem savaş mekanı hem sermaye kar alanı olarak kullanmakta ve bununla birlikte dayanışmayı ve toplumsal hafızayı da yok etmektedir. Kadın özgürlüğü ve barışa giden yolu su havzalarından örmek gerekir. Biz kadınlar yaşamın özneleriyiz. Değiştirdiğimiz ve dönüştürdüğümüz tüm adımlar birer devrimdir” dedi.
 
Çalıştay alkışlar eşliğinde son buldu.