Cinselliğin kadın meali

  • 09:09 8 Mart 2024
  • Jıneolojî Tartışmaları
 
 
"Cinselliğe dair bilgilerimiz, tahakküm altında kölelik kodları ile şekillendiği için rüya ile kâbus, hayal ile gerçek, haz ile üreme, annelik ile kadınlık aradığımız ile yaşadığımız arasındaki gerilime dönüşür. Özne olmak anlamına da gelen xwebûn kavramı burada karşımıza çıkar. Ve bu kavram duygu ve düşünce bütünlüğümüzü sağlamayı dayatır. Çünkü düşüncelerimiz ne kadar gelişkin olursa olsun bizler kendimizi duygularımız ile tanırız. Düşüncelerimizi duygularımız ile hayata geçiririz. Ve neyi, nasıl yaşamak istediğimize bu temelde karar veririz." 
 
Nagihan Akarsel 
 
“Seninle yaşamak için
Aramızda Âdem ile Havva’dan beri
Ekilen karaçalıların sökülmesi
Yükseltilen duvarların kaldırılması gerekir
Bunun için;
İlk sınıf, ilk hâkim
Yalancı ve zalim erkekliğin yenilmesi
Ve uygarlığın çaldığı ateşin alınması gerekir
Bunun için;
Tüm Prometheuslara bedel bir kavgayı göze aldım
Dünyayı karşımda buldum
Ve Promethe’nin memleketinde haince esir düşürüldüm
Ey kutsal ana,
Ve sevda kadını” 
 
Abdullah Öcalan’ın 8 Mart 2000 tarihli görüşme notlarında yer alan “8 Mart 2000 Kadınına” isimli şiiri.
 
Cinsellik, ince elenip sık dokunan bir kök kurguya sahip. Varlığın doğal ve temel yanı olduğu halde en karmaşık denklemi haline gelmiş durumda. Eşcinsellik, cinsel yönelim, cinsel arzu, queer tartışmaları ile daha da karmaşık bir hal almış durumda. Haliyle böylesi bir gerçeğin özgürlükle bağlantılı kadın mealini yapmak kolay değil. Herkesin kendini içinde bulacağı, bir solukta okunacak cümleler kurmak da öyle. Bu zorluğun sebepleri çok. Birincisi, kadın cinselliği nasıl yaşar, nasıl yaşamalı konusu çok çetrefilli. “Üzerinizdeki örtünün ucundan tutularak çekilmesi misali”. (Feminist Okumalar: “Kendisi gibi” Yazmak, “Kendisi gibi” Okumak, 5 harfliler) Sahici ve cesur cümleler kurmak, çıplak kalmak gibi. Özel alanın çıplaklığı. Ve bir o kadar da politikliği. “Özel alanın politik” olduğu bilinci ile yaklaşmak, cinsellik ile bağlantılı dürtü, güdü, duygu, haz, arzu, tutku, aşk, sevgi gibi kavramları tanımlamak önemli. 
 
İkincisi bu tanımları neye göre nasıl yapacağız? Elbette kendimiz olarak yapacağız. Kürtçe’de xwebûn kavramına denk geliyor kendimiz olmak. Ama kendimiz ile aramızda uçurumlar, yükseltilen duvarlar, çizilen sınırlar var. Korkunç bir yabancılaşma yaşıyoruz. Nereye baksak, hangi sayfayı çevirsek, hangi konuşmaya kulak versek din, devlet ve aile çıkıyor karşımıza. Ve onların ürettiği yaratılış mitolojileri, gelenek ve görenekler, beden ve nüfus politikaları, erotik ve pornografik sahneler… “Sahibimiz” olan baba, abi, koca ve oğullar… Hepsi ataerkil sistemin cinsel tahakküm üzerinden kurduğu sosyal, kültürel ve bireysel formlar. Bu formlar içinde üretilen iktidar ilişkileri, kadın köleliği ve erkek egemenliği olarak karşımıza çıkıyor. Cinsellik kadın için tabu, günah, ayıp, suç, yasak. Yani tam bir kördüğüm. Erkek için namus, erk, güç, iktidar. Ya da varlığının temel sebebi… 
 
Bu nedenle farkındalık önemli. Cinselliğin iktidarın objesi haline getirildiğinin bilinciyle yaklaşmak yani. Çünkü bu iktidar kendimiz olmanın da önündeki en büyük engel. Abdullah Öcalan, “Cinsel güdüler doğaldır, her insanda bulunur. Tehlikeli olan cinselliğin iktidarın objesi haline gelmesidir. Mevcut cinsellik bir iktidardır, şaha kalkmış erkekliktir. Hatta erkeği vahşileştiren bir hale getirmiştir. Namus cinayetleri, tecavüz kültürünün altında bu anlayış vardır ve bu anlayış değişmeden ne demokrasi ne de özgürlük sorunu çözümlenebilir” (Abdullah Öcalan; Görüşme Notları) diyor. Üçüncüsü ise stratejik bir soru olan “Nasıl Yaşamalı” sorusuna verdiğimiz, vereceğimiz cevaplar. Bu soruya xwebûn temelinde cevap vermek ise ideolojik ve örgütsel mekanizmalarını oluşturmayı gerekli kılmaktadır. 
 
Faşizm iki insan arasındaki ilişkide başlar
 
İktidarın objesi haline gelen cinsellik onun ideolojisiyle form kazanmıştır. Bu ideoloji cinsiyetçiliktir. Mitoloji, din, felsefe ve bilim ile meşru kılmıştır. Beden ve nüfus politikaları, aşk ve sevgi yalanları ile üstünü örtmüştür. Çünkü, “Bazı adamlar aşkı/İtip odalara karartır…” (Gülten Akın’ın “Oyun” isimli şiiri) ve bunu gelenek ve göreneklerin desteğiyle, arkasında kocaman bir sistemin olduğunun bilinciyle, müthiş bir ustalık ve özgüven ile yapar. “Bazı kadınları sokaklardan/Çekip alması karanlığa” çok bilinçli bir kurgudur. 
 
Buna karşı ideolojik bir duruş sergilemek hayati bir önem arz eder. Liberalizmin kadının sadece emeğini değil bütün bedenini ve ruhunu metalaştıran sahte özgürlük anlayışına karşı, sosyalizmin özgürlük anlayışını geliştirmek gerekir. Bunun için kadın etrafında örülen ilişkiler ağını çözmemiz ve bunun da kadın ile erkek arasındaki cinsel ilişkide başladığının bilincini kuşanmamız önemli. Çünkü, İngeborg Bachmann’ın dediği gibi; “Faşizm iki insan arasındaki ilişkide başlar.” Paul Celan ile iki cümleyle başlayan ve kısa aralıklarla 19 yıl süren aşklarında İngeborg Paul’e, “Sen benim için çöl ve deniz ve bir sır gibi kalacak olan her şey gibisin” der. Paul ise, “Beni kaplayan karanlık çok daha eski” diye cevap verir. İngeborg’un bu belirlemesini, Abdullah Öcalan yaklaşık yarım asır sonra, “En eski, en saldırgan faşizm, erkeğin kadın karşısındaki yaklaşımıdır” sözleriyle tamamlar. Bu nedenle cinsellik konusunda yaşadığımız karmaşa ve gerilime bu ilişkide belirleyici olduğumuz ve mutlak söz sahibi (Abdullah Öcalan, Özgürlük Sosyolojisi) olduğumuzun bilinciyle çözümler üretmek hayati önemde. Cinselliğe dair bilgilerimiz, tahakküm altında kölelik kodları ile şekillendiği için rüya ile kâbus, hayal ile gerçek, haz ile üreme, annelik ile kadınlık aradığımız ile yaşadığımız arasındaki gerilime dönüşür. Özne olmak anlamına da gelen xwebûn kavramı burada karşımıza çıkar. Ve bu kavram duygu ve düşünce bütünlüğümüzü sağlamayı dayatır. Çünkü düşüncelerimiz ne kadar gelişkin olursa olsun bizler kendimizi duygularımız ile tanırız. Düşüncelerimizi duygularımız ile hayata geçiririz. Ve neyi, nasıl yaşamak istediğimize bu temelde karar veririz. 
 
*Yazının devamı “Duygusal Yoğunlukların Alanı Olarak Cinsellik” başlığıyla haftaya yayınlanacaktır.
 
*Bu yazı, Jineolojî dergisinin “Cinsellik: Kutsallıktan İktidar İdeolojisine” dosya konulu 24. sayısından kısaltılarak alınmıştır.