Büyülü formlarını koruyan kültürlerin sırrı

  • 09:06 22 Mart 2024
  • Jıneolojî Tartışmaları
 
 
 
“Kendisini dağ ve emek tanrısı Dionysos’un yolunda tarif eden Abdullah Öcalan, ‘Kadın cinsiyetini yücelterek kendini anlamlandır’ diyerek sınıf ve ulus devrimlerinin yerini ruhsal, kültürel, moral devrimlerin aldığını belirtir. Ve ‘Cinsiyet devrimi sadece kadını ilgilendirmiyor. Son 5 bin yıllık sınıflı toplum uygarlığının sorunudur. Erkek kadından da daha batmış bir durumdadır. Bu cinsiyet devrimi aynı zamanda erkeğin de kurtuluşudur’  ifadesini kullanır.”
 
Nagihan Akarsel
 
Kadına duyulan aşırı saygı ve sevgi, kültürel kodlara sahip bir tapınmanın örnekleridir. Dini olmaktan öte cinsel anlamlar taşımaktadır. Bu anlamlar tahakküme karşı büyülü formlarını ve esas anlamlarını koruyan inanç ve kültürlerin sırrı olur. Örneğin; Êzidîlerde Qawl’lerde dile gelen ilişkilerin şiirsel ahengidir. Yaresanlar’da, ezgiye emanet edilen yaşamın sanatsal yansısıdır. Alevilerde hakikatin tezahürüdür. Bilgelik ile şair olmak, aynı anlamı karşılar bu kültürlerde. Çünkü; “Şiir, özgür (tahakküm tanımayan) toplumun dili ve hakikatini” (Abdullah Öcalan) ifade etmektedir. Mesela şiire Anerka diyen Eskimolarda, Anerka “nefes, soluk” anlamına geliyor. Bu şiire bedensel olanı üfleyen Eskimo kadınları için cinsellik kutsal bir enerji. Bu nedenle şiir ve cinsellik Eskimolar için nefes alıp vermek kadar elzem bir yaşam faaliyeti. Yüreğin ve beynin birlikte soluklanışı. Ve bu hakikatin iradesi kadındır. Seçim kabiliyeti kadına aittir. İlişkilerin nasıl yaşanacağına kadınlar karar vermektedir. Bu gerçeklik günümüzde bazı yerli kültürlerde var olan cinsel rol ve kimliklerde de karşımıza çıkmaktadır. İlişkilerde seçim iradesinin kadınlara ait olduğu New Meksiko’daki Zuni yerlileri, Güney Pasifik Okyanusu adalarında erkeklerin beğenilmek için süslenmesi, sevdiği erkekleri kaçıran Êzidî kadınlar buna örnek olarak verilebilir.
 
“Cinsellikte zekice usta olmak” (Clarissa P. Estes, Kurtlarla Koşan Kadınlar) anlamına gelen müstehcen kavramı kutsallığı anlatır. Ancak bu kavram zamanla kirli, kuşkulu anlamlarında kullanılır. Masumane, gizemli tapımlar, kirli kuşkulu tanımlara sıkıştırılır. Tapınaklarda, büyük bir incelikle yapılan ritüeller kutsallığın işareti olduğu halde bu, tam tersi bir şekilde lanet okunan bir gerçeğe dönüşür.
 
Kadının canlı, yaratıcı, üretken ve arkadaşlığa dayalı bütünsel ilişki anlayışı birinci ve ikinci cinsel kırılma ile yara alır. İnsanlık anlam ve değer yitimi yaşamaya başlar.  Kadın iradesi, ilk olarak kadının kadından ve doğadan koparılması ile kırılır. Çünkü, “Kadınlar ara sıra kendileriyle ya da diğerleri ile başbaşa, sadece kadınca bir atmosferde yaşamak isterler. Bu, doğal bir kadın döngüsüdür.” (Clarissa P. Estes, Kurtlarla Koşan Kadınlar). Yine Demeter ve Persephone mitolojisi, kadının kendi beden döngülerinden, kadının kadından, annenin kızından, bilincin bilinçaltından koparılışını anlatır. Hades tarafından yeraltına kaçırılan Persephone’nin çığlığı tüm kadınların çığlığıdır. “O gece bir mağaranın kıyısındaki yaşlı bir kocakarı, kız kardeşlerin o günkü çığlığını işittiğini anlatmış, biri dehşetle çığlıklar atan genç bir sesmiş, biri hüzünlü bir çağrıymış, ve üçüncüsü de ağlayan bir annenin sesiymiş.” (Clarissa P. Estes, Kurtlarla Koşan Kadınlar).
 
Nasıl yaşamalı?
 
Kürdistan Özgürlük Hareketi, bu gerçeğin farkındalığı ile güdüleri toplumsal olana bağlamanın mücadelesini, kadın özgürlüğü temelinde geliştirdiği ideolojik ve örgütsel formlarla sağlamaktadır. Sistemin dışına çıkarak, özgür alanlarda yaşamı her ayrıntıda yeniden anlamlandırma ve yaratma süreci çok canlı bir şekilde gelişmektedir. “Her kadının katılımı devrim niteliğindedir” (Sakine Cansız). Ve burada yaratılan değerlerin yeni bir yaşam tarzı ve toplum modeli olarak demokratik, ekolojik ve kadın özgürlüğüne dayalı bir paradigmasal karşılığı vardır. Mücadeleye katılan kişinin evli ya da bekar olması, feodal ya da küçük burjuva olması, Kürt ya da enternasyonal olması belirleyici değildir. Belirleyici olan gerekli olan mekanizmaların oluşturulmasıdır. Çözümleme ve diyalog yöntemi, tekmil ve toplantı sistemi, eğitim ve yoğunlaşma grupları, eleştiri ve özeleştiri, platform gibi birçok mekanizma işletilmektedir. İdeolojik bilinç kopuş teorisi, kadın kurtuluş ideolojisi, erkeği değiştirme dönüştürme projesi, erkeği öldürmek, sonsuz boşanma, kadının toplumsal sözleşmesi, özgür eş yaşam kuramları ile örülmektedir. Özgün özerk örgütsel sistemini oluşturması, kadın yoğunlaşma grupları, eşitlik ve özgürlük komiteleri, eşbaşkanlık sistemi, özgür kadın özsavunmaları ve konfederasyonları ile form kazanmaktadır. Ve hepsi birbiriyle denge ve bütünlük içinde kadın özgürlüğü ekseninde gelişmektedir. 
 
Kadın ile erkek arasındaki ilişkilerin dönüşümü ve felsefik bir karakter kazanması için güdülerin çözümlenmesinden eğitilmesine, beden politikalarına karşı bedenini tanıma ve olumlama, kadını sevme, güvenme ve kadınla güç olma, erkek ile arkadaş, dost, yoldaş olma bu yeni kültürün aşamaları olmaktadır. Bu aynı zamanda devrim içinde devrim niteliği taşıyan sosyal ve kültürel bir devrim anlamına gelmektedir. 
 
Kendisini dağ ve emek tanrısı Dionysos’un yolunda tarif eden Abdullah Öcalan, “Kadın cinsiyetini yücelterek kendini anlamlandır” diyerek sınıf ve ulus devrimlerinin yerini ruhsal, kültürel, moral devrimlerin aldığını belirtir. Ve “Cinsiyet devrimi sadece kadını ilgilendirmiyor. Son 5 bin yıllık sınıflı toplum uygarlığının sorunudur. Erkek kadından da daha batmış bir durumdadır. Bu cinsiyet devrimi aynı zamanda erkeğin de kurtuluşudur”  ifadesini kullanır. Bu nedenle nasıl yaşamalı sorusuna özgürlük temelinde cevaplar verilinceye kadar erkeğin kadın üzerinde kurduğu bir tahakküm alanı olan cinsellik alanından uzak durmak, Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nde bir ilke düzeyinde benimsenir. 
 
Bu temelde kadın ile erkeğin, toplumsal cinsiyet rollerinin dışında yeni ilişkiler üretebileceğinin inancı ve bilinciyle çok yönlü bir mücadele verilmektedir. Bu ilkeyi, özgürlüğün kısıtlanması olarak ele alan eleştiriler olduğu gibi cinsellik olmadan kadın ile erkeğin bir arada kalmasının mümkün olmadığını savunan anlayışlar da vardır. Yine bu ilke, nasıl yaşamalı sorusuna cevap olamayan, güç getiremeyen kişilerin mücadeleden kopmasının gerekçesi olduğu gibi cinsel perhiz, cinsel bastırma, tabu, dogma gibi değerlendirmeler ile de karşı karşıya kalabilmektedir.
 
Bu anlamda cinsellik yaklaşımından ruhsal uyuma, yaşamın birlikte paylaşımının kölelik ve egemenlik taşıyan her özelliğine karşı bir savaş verilmektedir. Bu savaş herkesin kendi katılımında tekrar tekrar deneyimlediği bir özelliğe sahiptir. Herkes bu sürecin hem öznesi hem de nesnesi durumundadır. İktidar ilişkilerinin dışında özgür bir yaşam tarzı yaratmanın arayışı ve mücadelesi içindedir. Abdullah Öcalan’ın, “Kendinden başla” ilkesi temelinde benlik ve toplum inşası birlikte gelişmektedir. 
 
*Yazının devamı “Duyguların Yüceltilmesi” başlığıyla haftaya yayınlanacaktır.
 
*Bu yazı, Jineolojî Dergisinin “Cinsellik: Kutsallıktan İktidar İdeolojisine” dosya konulu 24. sayısından kısaltılarak alınmıştır.