Yazmak nasıl bir şeydir acaba...

  • 09:04 12 Eylül 2022
  • Kadının Kaleminden
 
“İlk aklıma gelen kalıcı olmaktır herhalde ya da şöyle diyebiliriz; unutulmamak ve hatırlanma isteğiyle Ademlerimiz ve Havvalarımız tarafından bulunmuş bir yöntem. Hakkını verelim, güzel bir yöntem.”
 
Diba Keskin
 
Ankara’da bir dost meclisinde güleç yüzleri ve enerji dolu gözleriyle yanıma yaklaşan iki genç kadının “Diba Arkadaş biz de yazı yazmanı istiyoruz” teklifiyle başlayan yolculuğum bir haftadır karnıma sancıların girmesine sebep oluyor. Nasıl yazacağım…
 
Çünkü yazmak üretmek, doğurmak demek ve doğum sancısını da en iyi bir kadın bilir. Doğan çocuğun ilk bakışı ya da ilk ağlayışı acılar içindeki anneyi inanılmaz mutlu eder ki az önce yaşadığı olağanüstü meşakkatli durumu unutturup adeta mutluluktan kendinden geçirir.
 
Yazmak da bir nevi doğurmakmış meğer… Yüreğinden ruhundan beyninden süzülen karmaşayı toplamak ve paylaşmak ne zormuş. Yeni başlayan bu yolculuk için ne kadar heyecanlı olsam da yaşamın gerçekleri bu tatlı heyecanı söküp atıyor. Çünkü ruhunuzda yaşadığınız her ne olursa olsun içinde olduğunuz toplum sizi kendi başınıza bırakmıyor.
 
Geçen hafta 85 yaşındaki Makbule Anne cezaevinden tahliye oldu. Kendisiyle yapılan ilk röportajında “İçeride annesiyle hapis yatan 2 yaşındaki Baran’ı düşünmekten bu gece uyuyamadım” dedi.
 
İçeride olmak, özgür yaşamdan mahrum bırakılmak, insan türünün birbirine yaptığı en büyük gaddarlıklardan biridir. Her gün bakmak zorunda olduğun gri yüksek duvarlar, soğuk demir ve plastik insanın kanında, canında ve ruhunda toksik bir etki yapar. Bu kademeli bitiş sürecini genelde yanındaki arkadaşlarınla aşmaya çalışırsın. Bir de dışarıyla iletişimini sağlayan mektuplarla. Dışarıdayken her an kullanılan sosyal medya araçları içeride yerini kağıt kaleme bırakır. Klavyeye alışan parmaklar kalemi büyük bir saygı ve minnetle karşılayarak kağıda yazı yazmanın nasıl bir his olduğunu yeniden hatırlar. Yabancısı olunan bu duygu sonradan cezaevinin en özel ve yalın duygularından biri haline gelir.
 
Cezaevindeyken kızım bir görüş sırasında bana sormuştu “Anne mektup almak nasıl bir duygu” diye. Daha sonraları mektup almanın insana hissettirdiği şeyin; derin, ulaşılmaz duvarların arkasında kanatlarında mutluluk taşıyan bir kuşun içeriye gelip taşıdığı bu yükü kucağınıza bırakması olduğunu anladım. O kuş sen nerede olursan ol seni bulacak, sana ulaşacak olan sevdiklerinin olduğunu hatırlatır. Bu minvalde neredeyse kutsal bir şeydir mektup yazmak, mektup almak.
 
Yazının, yazmanın, mektubun yüreğimizden bir iz taşıdığını unuttuğumuz bu zaman diliminde içerideki Baran ve annesi gibi nice insanımızı unutmamak ve mektupsuz bırakmamak umuduyla…
 
Yeni başlayan yazı serüvenimizde başka başka konuları bazen dertleşmek, bazen paylaşmak ama her zaman yüreğimizi açmak kavliyle tekrar buluşmak üzere…