Tecrit rejimine karşı özgürlüğün mücadelesi

  • 09:10 4 Ekim 2023
  • Kadının Kaleminden
“Tecritle mücadele etmenin, tecridi kırmanın bir diğer adı kadına yönelik şiddet ve katliamların önüne geçmektir. Savaş ve şiddet politikalarına karşı onurlu barışı inşa etmektir. Buna en çok da biz kadınların ihtiyacı vardır.”
 
Halide Türkoğlu
 
Ortadoğu’da kapitalist modernite güçlerinin yüzyıldan çok fazla öncesinden çizdiği sınırlar var. Öyle sınırlar çizdiler ki ortaya konulan ulus-devlet modelleri kurtuluştan çok gasp, talan, kırım ve savaş rejimlerini halkların başına musallat etti. Kürtler böylesi bir projede ulus-devletlerin çizdiği sınırlarda dört parçaya bölündü. Ve yüzyıla aşkın bir süredir, bir tarafta Kürtlerin hak temelli direnişleri, isyanları varken; diğer tarafta ise katliamlar, inkar ve asimilasyon politikaları... Kürt sorunu kapitalist modernite güçlerine ve onların ulus-devletlerine karşı geçmiş tarihe göre çok daha uluslararası bir konuma gelmiş durumda.
 
Tıpkı başlangıçta olduğu gibi. Meseleyi bu duruma getirenler sorunun çözülmemesi için de ellerinden gelen her türlü politikayı devreye koymaktadır. Öyle ki Sayın Öcalan’ın Suriye’den çıkışıyla birlikte Kürt sorununun siyasi, toplumsal, demokratik çözümü için ısrar etmesine rağmen, tüm kapitalist modernite güçlerinin bir sürek avı konseptini devreye koymaya çalışmalarını, bu güçlerin nasıl da Kürt sorununun demokratik çözümünden ve demokratik ulus paradigmasından korktuklarının göstergesi olmuştur.
 
Komplonun bedelini halklar ödüyor
 
9 Ekim 1998’de gerçekleşen uluslararası komplonun üzerinden 25 yıl geçti. Sayın Abdullah Öcalan üzerinden geliştirilen bu komplonun sonuçlarını başta Kürt halkı ve kadınlar olmak üzere bir bütünen Ortadoğu halkları ödemeye devam ediyor. Bugün Ortadoğu’da savaşın derinleşerek artması, Sayın Öcalan üzerinden geliştirilen mutlak tecridin bir rejim haline getirilmesinin, gerek tarihsel gerek güncel tüm boyutları ile bu komplodan bağımsız ele alınamayacağı ortadadır.
 
Komploya karşı kadın direnişi
 
Bir bütünen tarihsel, siyasal, sosyo-ekonomik, kültürel, ideolojik ve daha birçok boyutu olan bu komployu ele alırken, neyin engellenmeye çalışıldığını iyi okumak gerekiyor. Komplonun devamında saldırıya uğrayan sadece Kürt halkı olmamış, Kürt kadınların oluşturduğu kadın mücadelesi de hedef haline gelmiştir. Bu yönüyle bu süreci en net okuyan ve karşısında direnenlerin başında kadınların olduğunu söylemek gerekir.
 
Komplo, erkek egemen iktidarların çıkarları için gerçekleşti
 
İlk günden bugüne sesiyle, sözüyle, savunmasıyla, direnişiyle uluslararası komploya karşı mücadeleyi yükselten kadınlar şu gerçeği çok iyi biliyor; bu komplo Kürt sorununda çözümsüzlüğü dayatarak savaş ve şiddet politikaları ile kapitalist erkek egemen iktidarların çıkarları doğrultusunda gerçekleşen bir komplodur. Kürt özgürlük mücadelesini, kadın özgürlük mücadelesini cinsiyetçi, milliyetçi kadın düşmanı politikalarla tasfiye ederek Ortadoğu’yu kendi çıkarları doğrultusunda yeniden dizayn etmek isteyenler tarafından gerçekleştirilen bir komplodur. Nitekim bugün İran’da, Afganistan’da, Lübnan’da ve en nihayetinde yaşadığımız bu topraklarda kapitalist, emperyalist güçler tarafından beslenen erkek egemen siyaset bunun en açık göstergesidir. O gün hep birlikte her adımında ortaklaşarak komployu gerçekleştiren uluslararası emperyal güçler bugün de aynı ortak erkek egemen akılla savaş ve tecrit politikalarını derinleştirerek kadın özgürlük mücadelesine saldırmaya devam etmektedir.
 
Asıl tecrit, çözüme karşı
 
25 yıldır İmralı’da Sayın Abdullah Öcalan üzerinden derinleştirilen mutlak tecridi elbette ki sadece bir kişi üzerinden değerlendirmek tam anlamıyla asıl gerçekliği görmezden gelmektir. Çünkü tecrit edilen bir halkın özgürlük mücadelesinin gerçekliğidir. Asıl tecrit edilmek istenen Kürt sorununda demokratik çözümün ısrarıdır. Yeni bir yaşam tahayyülümüzü bizlerden almak istemektedirler. Ortadoğu’da savaşın ve sömürünün olmadığı, kadınların demokratik modernite ekseninde birliklerinin oluştuğu bir dünya gerçekliğinin mücadelesini yok saymak için tecritte  ısrarda uluslararası bir suç içindeler.
 
Tecrit tüm kadınların sorunudur
 
İşte tam da bu yüzden tecridi kırmak buna öncülük etmek en çok da biz kadınların gündemi olmak zorundadır. Tecrit sadece Kürt halkının, Kürt kadınların sorunu değildir. Tecrit tüm kadınların ortak sorunudur. Çünkü tecrit edilen aynı zamanda kadınların yaşamıdır.  Bugün mutlak tecritte ısrar ederek bunu bir yönetim şekli haline getirmek isteyen AKP-MHP faşist ittifakı bu rejimi en çokta kadınlar üzerinden yürütmektedir. Kürt kadınlar üzerinden yürütülen özel savaş politikaları, kadınların kazanımlarını hedef alarak çıkardığı yasalar ve kazanımlarını pazarlık konusu yaparak kurduğu kirli erkek ittifakıyla bunları yapıyor. Eğitimden siyasete, sanata üretimin, yönetimin hiçbir alanında kadın görmeye tahammül edemeyerek kadınları yaşamdan tecrit eden bir ittifak ile karşı karşıyayız. 
 
Adım adım örülüyor
 
Çok değil yakın zamanda yapılan, yapılmak istenen yasal düzenlemelerin tamamının temelinde tecrit rejimi vardır. Kadınların yaşam güvencesi olan İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması, nafaka hakkına yönelik yapılacak yasal düzenlemeler ile asıl hedeflenen kadınların yaşamdan tecrit edilmesidir. Bugün erkek yargısı, cinsiyetçi medyası, meydanlardaki eril siyasi söylemler ile kadınların yaşamdan tecrit edilmesi adım adım örülüyor. Kadına karşı suç işleyen failleri, kolluk güçlerini cezasızlık zırhı ile koruyarak kadın katliamlarının, kadına yönelik şiddetin önünü açan yine tecridi yönetim şekli haline getirmek isteyen bu iktidarın kendisidir. 
 
Kadınları ve kazanımlarını hedef alan tüm bu politikaların tecridin bir sonucu olduğunu asla aklımızdan da gündemimizden de çıkarmamız gerektiği ortadadır. Yaşanan kadın yoksulluğunun, işsizliğinin, emek sömürüsünün savaş ve şiddet politikalarından, uygulanan tecrit rejiminden bağımsız düşünülemeyeceği açıktır.  
 
Son olarak şunu söylemekte fayda var. Sayın Öcalan üzerinde 25 yıldır yürütülen mutlak tecridin karşısında kadın özgürlük mücadelesini yükselterek bu tecridi kırmak hepimizin asıl sorumluluğudur. Tecritle mücadele etmenin, tecridi kırmanın bir diğer adı kadına yönelik şiddet ve katliamların önüne geçmektir. Savaş ve şiddet politikalarına karşı onurlu barışı inşa etmektir. Buna en çok da biz kadınların ihtiyacı vardır. Çünkü dünyanın neresinde olursa olsun bu şiddet politikalarından en fazla etkilenenlerin başında biz kadınlar geliyoruz. Yaşam alanlarımızı terk etmek zorunda kalan, göç yollarında her türlü taciz, tecavüz ve istismara maruz kalan da biz kadınlarız.
 
İşte bu yüzden kapitalist erkek egemen iktidarların ortak akılla ve iş birliği ile gerçekleştirdiği uluslararası komployu boşa düşürmenin yolu kadın özgürlük mücadelesini yükseltmekten geçmektedir. 
 
Bu bir özgürlük mücadelesidir!
 
Kadınların nefessiz bırakmak isteyenlere karşı rahat nefes alabileceğimiz bir yaşam için insanlık suçu olan tecridi kıracak olan asıl güç kadınlardır. Bu, bir özgürlük mücadelesidir. Özgürlük için tecridi kıracak güç, kadınların haklı mücadele gerekçesindedir. Bu mücadele kadınların ve kadınların oluşturduğu eşit ve özgür bir toplumun özsavunmasıdır. Bu mücadele, “Jin jiyan azadî” fikriyatının tüm tecrit politikalarına rağmen, coğrafya ve sınır tanımadan tüm dünya ile buluşma hakikatinden motivasyonunu ve kararlılığını almaktadır. Biz kadınlar tecridi kırmakta ısrarlı, yeni yaşamı kurmakta kararlıyız.