Burcugül Çubuk: Gemlik yürüyüşleri yayılarak devam edecek

  • 09:03 2 Aralık 2023
  • Siyaset
 
Melike Aydın 
 
İZMİR - İmralı tecridiyle iktidarın Orta Doğu’da savaş politikalarına devam edeceği mesajı verdiğini dile getiren HEDEP İzmir Milletvekili Burcugül Çubuk, sosyalist ve demokrat güçlerin tecride karşı sessiz kalmasını eleştirdi. İktidarın İmralı’ya dönük politikalarıyla sol içindeki ulusalcıları güçlendirmeye çalıştığını kaydeden Burcugül, Gemlik yürüyüşlerinin yayılarak devam edeceğini söyledi. 
 
Asrın Hukuk Bürosu İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde ağırlaştırılmış tecrit altında tutulan ve 33 aydır hiçbir haber alınamayan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile görüşmek üzere her hafta Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı ve İmralı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü’ne başvuruda bulunuyor. Ancak hem aile hem de avukat başvuruları özellikle son süreçlerde gerekçeleri açıklanmayan disiplin cezaları ile reddediliyor. Tecridin kırılması için Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) milletvekilleri ise Abdullah Öcalan ile görüş başvurusunda bulunurken, 18 Kasım’da Amed, 19 Kasım’da ise İstanbul’da bir araya gelen çok sayıda kişi, Gemlik’e yürüdü.  
 
Gemlik’e yürüyenler arasında olan ve aynı zamanda görüş başvurusunda bulunan HEDEP İzmir Milletvekili Burcugül Çubuk JINNEWS’e değerlendirmelerde bulundu. 
 
‘Çözüm sürecinde’ tecrit yoktu gibi düşünmek bir yanılgı’
 
İmralı Cezaevi’nin derin bir tecridi örgütlemek üzere kurulduğunu söyleyen Burcugül,  PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın uluslararası bir komplo ile Türkiye’ye getirildiğini ve İmralı’da tutulduğunu ifade etti. Burcugül, böylece halkın öncüsüz ve iradesiz kılma amacı güdüldüğünü, ancak bir sonuca ulaşamadıklarını kaydetti. Burcugül, “İmralı Ada hapishanesinde tecrit, en başından beri var. Şöyle düşünürsek eksik olur. Çözüm süreci diye bilinen süreçte tecrit ortadan kalkmadı, sadece heyetler gidip geliyordu. Orada Türkiye cezaevlerindeki mahpusların çoğunda uygulanmasa da hakların hiçbiri zaten uygulanmıyordu. Bu nedenle orada bir tecrit  yokmuş gibi düşünmek yanlış. Öncelikle tek tutulduğu için vardı. Sohbet hakkı, spor hakkı, atölye hakkı gibi basit ve temel saydığımız tecrit rejimini kıran hiçbir şey yoktu” dedi. 
 
‘Görüşmemizi halk istiyor’
 
İmralı’da tecrit koşullarının 3 yıla yaklaştığına işaret eden Burcugül, İmralı’da tecridin boyutunu görmek ve bu tecrit politikasını teşhir etmek adına Adalet Bakanlığı’na dilekçe sunduklarını söyledi. Ailelerin talepleri üzerine birçok cezaevine gittiklerini, ancak burada sadece bir ailenin değil, bir halkın görüşmeleri istediğinin altını çizen Burcugül, “Bunu gerçekleştirmek istedik, başvuruda bulunduk. Arkasından bir sessizlik var. Buradan bir sonuca gidecek gibi bir düşüncemiz yoktu. Oradaki katı devlet sessizliğinin görünürlüğü adına vekillerin oraya gidip durumu anlaması adına bir alan yok. Buna dair bir çözüm geliştirilmiyor. Sağlık ve sosyal olarak ne durumda, psikolojik olarak ne durumda?” diye sordu. 
 
Nedeni açıklanmayan disiplin cezaları
 
Başvuruların ardından nedeni açıklanmayan bir disiplin cezasının verildiğini dile getiren Burcugül, önceden “koster bozuk, hava kötü” gibi iddialarla engellenen görüşlerin, şimdi arka arkaya disiplin cezaları verilerek, bu durumun yasallaştırılmaya’ çalışıldığını sözlerine ekledi. Burcugül, “Böyle bir disiplin ceza istemi, zaten olamaz. Bir de kimi disiplin cezaları, ‘çözüm sürecindeki sarf ettiği sözler’. Çözüm sürecinin kendisine dair de bir tutum alma hali var.  Bu, AKP’nin tam olarak ‘dün dündür, bugün bugündür’ siyasetini izlediğinin göstergesidir” ifadelerine yer verdi. 
 
‘Gerekçeler kendi güvenlikleri için açıklanmıyor’
 
AKP’nin ‘çözüm süreci’ diye adlandırılan süreçte, kendi hamlesinin üzerini örtmeye çalıştığına dikkat çeken Burcugül, “Biliyoruz ki, bir barış süreci istemiyordu, hakimiyetini mutlaklaştırmaya dönük bir adımdı. Ama hakimiyetini mutlaklaştıramadığını, Türkiye halklarının aslında ondan uzaklaşmak için kendine yeni alanlar aradığını gördüğü için de çözüm sürecini kimi komplolarla sonlandırdı. Oradan da bugün yeni disiplin cezaları veriyor. Belki de bu gerekçe, gizledikleri disiplin cezaları yine o döneme ait. O nedenle de güvenlik gerekçesiyle açıklamıyorlar.” 
 
‘Orta Doğu halklarına savaştan yana oldukları mesajı veriliyor’
 
Farklı başvuruların ve TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’nda çalışmalara devam ettiklerini belirten Burcugül, aynı zamanda Genel Kurul’da ve komisyonlarda hem tecridi hem de cezaevlerinde yaşananları gündeme getirdiklerini dile getirdi. Burcugül, “İmralı’da uygulanan tecritle Orta Doğu halklarına savaştan yana olduklarını ve sorunları derinleştireceklerinin mesajını da veriyorlar” diye ekledi. 
 
‘İnsanlık dışı uygulamaların sistematikleşme’ hali 
 
Cezaevlerinde uygulanan tecrit, işkence, insanlık dışı uygulamaların sistematik hale getirileceği mesajının verildiğine işaret eden Burcugül, “En son Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde kadınlar, İdare ve Gözlem Kurulları’na çıkmamaya başladı. Çünkü buralar, bir yargı mekanizması ve şöyle bir yargı mekanizması; kendisinden başka kimsenin anlamadığı mekanizma. Aslında bir hapishane sistematiğinin nasıl ortaya konduğunu görüyoruz. 15 Temmuz’dan sonra yeni bir hapishane saldırı dalgası başladı ve bu, 1999’daki gibi bir anda şiddetle değil, her hapishanede derecesi yavaş yavaş artırılarak başladı. Her hapishanede mahpusların tek tek hakları ellerinden alınmaya başlandı” şeklinde konuştu. 
 
‘Tutsakların iradesini kırma amacı da taşıyor’
 
İmralı’daki tecridin, aynı zamanda tutsakların iradesini kırmaya dönük olduğuna işaret eden Burcugül, “Mahpusa da ‘senin öncünü buraya kapattım ve kimseyle görüşemiyor. Sana daha beterini yapacağım’ diyor. Bir irade kırma, ‘bağımsıza geç, itirafçı ol, pişman ol, yaşam disiplinini bırak, bize boyun eğ, biz de bunları sana yapmayalım.’ Ama zaten bunu daha önce de başaramamıştı” sözlerini kullandı. 
 
‘İktidar sol içindeki ulusalcıları güçlendirmeye çalışıyor’
 
İktidarın İmralı’ya dönük politikasıyla Türkiye’de sol içinde bulunan ve ciddi tehlike arz eden ulusalcıları da güçlendirdiğini kaydeden Burcugül şöyle devam etti: “Sosyalistler, geçmişten günümüze kendi içlerinde mücadele ettikleri bir eğilimin tasfiyesini engelliyor. Giderek İmralı’dan bahsetmek gayrimeşru hale geliyor. Oysa çocukluğumuzdan itibaren bir gerçeklik var. Yani devrimci güçlerin de buradan vazgeçmesi, Türkiye ve Kurdistan halklarının işçi sınıfının kadınların, birleşik mücadelesine ulusalcılık zehrini terk etmeye yönelik de bir yanı var. İdeolojik boyutu da var ve burası da önemlidir.”
 
‘İmralı tecridine karşı enternasyonal mücadele verilmeli’
 
İmralı tecridinin Apartheid rejiminin Nelson Mandela’ya uyguladığı tecritle kıyaslansa da oradaki tecridin bu boyuta gelmediğine değinen Burcugül, “Belki yüzyıllar önce böyle örnekler vardı. Zaten Türkiye’deki hapishaneleri 18’inci Yüzyıl Fransız Hapishanelerine benzetme eğilimi var. Dünyada denetim yapması gereken bütün kurumlara defalarca başvuruldu. Burada ortaya çıkması gereken uluslararası boyut şu; her ülkenin kendi özgün mücadelesi ile Türkiye’deki tecrit rejiminin bağlarının koparılması gerekir. Çünkü faşizm emperyal devletlerle bağları güçlü bir biçimde ve bu biçime dair mücadelemizi enternasyonal bir hale getirmemiz gerekiyor” ifadelerine yer verdi. 
 
‘Ortadoğu ve Afrika savaş denklemleri göz önüne alınmalı’
 
Tecridin ticari boyutu da olduğuna işaret eden ve bunun İsrail- Filistin savaşından bağımsız olmadığını kaydeden Burcugül, Orta Doğu ve Afrika’nın bir kısmında süre gelen savaşlar denklemine değindi. Burcugül, “Bunun nasıl bir etkisi olduğunu, enternasyonal bir şekilde ortaya koymamız gerekiyor. İlginç bir şekilde bunu eksik de yapsak, demokratlar, ilericiler, sosyalistler buraya bakıyor ve burayı görüp tartışıyor” sözlerine yer verdi. 
 
 ‘Kurdistan halkları ile öncüsü arasında ideolojik ilişkiyi bozma çabası’
 
Uluslararası boyutlarda ideolojinin de tartışıldığını sözlerine ekleyen Burcugül, “Tarihte de böyle oluyor. Öncülerin ideolojik bir çizgiye çekme hali vardır. Öncüyle ilgili ilk olarak egemenler, bu ideolojik çizgiyi ortadan kaldırmak ister. Bugün de bunu yapıyorlar.  Tecritle, Kurdistan halkları ile öncüsü arasında ideolojik ve felsefi ilişkisini bozmaya yönelik bir hamle var" dedi.  
 
‘Rojava ile ne amaçla mücadele verildiği anlaşıldı’
 
AKP-MHP iktidarının uluslararası düzlemde denge siyaseti yürüttüğünü, bu nedenle muhatapların devletlerden ziyade her alanda halklar olduğunu vurgulayan Burcugül şunlara dikkat çekti: “Çünkü görüyoruz ki halklar bizim bugün burada olduğumuzdan daha direngen bir şekilde sokağı kullanıyorlar ve kendi hükümetlerine karşı eylemli bir haldeler. Faşizme karşı mücadelede bizim takıldığımız noktayı aşmışlar. Uluslararası bir mücadelenin, birçok başvurunun yanı sıra aslında sokak hattının örgütlenmesini içeriyor. Özellikle Rojava’yla birlikte burada verilen mücadelenin ne amaçla verildiği çok daha iyi anlaşıldı. Ne yapıldığı kime karşı kime rağmen, ne bedeller ödenerek ve aslında dünya için neyi engellediği biliniyor.”
 
‘Halkların birleşik mücadelesi devam etmeli’
 
Daha uzun süre eyleme sahip çıkacak olanların baskı geldiği anda popülist bir tavırla o alandan çekildiğini dünyada ise aksinin yaşandığını, dünyanın hala Rojava’ya ve Kürt özgürlük hareketine bakmaya devam ettiğini belirten Burcugül, “Haliyle de Sayın Öcalan üzerindeki tecride bakmaya ve bu tecridi tartışmaya devam ediyorlar. Akademisyenler başka bir şey yapıyor, aydınlar başka bir şey yapıyor, halk açısından başka bir şey yapılıyor. Türkiye ve Kurdistan’ın olmadığı yerlerde açıklamalar yapılabiliyor. Aslında devam etmesi gereken çizginin bu olması gerektiğini dünya halklarının birleşik mücadelesi olduğunu düşünüyorum. İhtiyacımız olan bu, çünkü ilelebet var olan bu” diye ekledi.
 
‘Türkiye sosyalist hareketleri sorunu sadece Kürtlerin sanıyor’
 
Gemlik’e yönelik yürüyüşlere değinen Burcugül  son yapılan yürüyüşte, Türkiye sosyalist hareketinin ve Türkiye demokrasi hareketinin kendini var etmediğini söyledi. Burcugül bu durumu şu sözlerle özetledi: “Çok az bileşen orada oluyor ve bu meseleyi sadece Kürtlerin meselesi olarak okuyor. Bu, ciddi bir sorun. Burada Kürtlere yapılan herhangi bir şey yarın bir gün profesyonelleşiyor ve Türkiye halklarına uygulanıyor. Ama burada Türkiye işçi sınıfının kurtuluşunu isteyenin Türkiye’nin sömürgeci politikalarının son bulması için mücadele etmesi gerekiyor. Gemlik yürüyüşünde bu benim açımdan daha görünür oldu.” 
 
‘Sosyalist ve demokratlar devletin asli gücü değil’
 
Yürüyüşe gelenlerin HEDEP üyesi ve yine HEDEP’liler olduğuna işaret eden Burcugül, “Bunun yayılmaması bizim eksiğimiz. Ama kıramadığımız bariyerler var, ulusalcılık, şovenizm gibi. Kendini hala devletin asli unsuru sayma. Bir sosyalist sol güç, demokrasi gücü, bugün devletin asla ali gücü değil. Bu devletin temelleri demokrasi ile atılmadı. Bu devletin hiçbir döneminde demokrasi yok. 1960 Anayasası’nın tek özelliği şuydu; Sovyetler, kapitalizm için bir tehditti. Sovyet çeperinde bulunan devletlerde de görece demokratik ülkeler kuruluyordu ki, Sovyet etkisi kırılsın. Bu nedenle bu devletin bir döneminde demokrasi varmış yanılsamasından çıkılsa hem Gemlik yürüyüşü hem de birçok mesele çok daha daha geniş bir mutabakata ulaşır. O toplumsal mutabakata ulaşmaktaki bariyerimiz burası”  diye belirtti. 
 
‘Eylemler yayılacak ve daha da güçlenecek’
 
Osmanlı döneminden bu yana hak arayanların dağa çıkmak zorunda kaldığını, sadece Kurdistan’da da değil, Ege’de de efelerin adının bu nedenle eşkıyaya çıktığı durumlar yaşandığını hatırlatan Burcugül şöyle konuştu: “Yüzbinlerce insan verecek bir tek buğday kalmadığı için isyan etmek zorunda kalıyor ve öldürülüyor. Bu devlet, aynen bunu devralarak katliamlarla devam ediyor. Zilan'da, Dersim’de katliamlar yapılmış. Kendisinin nereye ait olduğunu bilme hali gelişmeden de bu açık kolay kolay kapanmaz. Biz elimizden geleni yaparız. Oradaki tecridi, sadece ‘bir örgüt var onun lideri hapiste’ diye okuyamazsın. Siyasal ideolojik felsefi karşılığı yok. Gemlik yürüyüşü daha önce engellendi, bu sefer gittik, ilerde daha kalabalık gideceğiz. O kadar engellemeye rağmen kalabalık gittik. Daha fazlasıyla daha güçlü eylemler yapacağız, artarak devam edeceğiz.”