'Kadını aileye mahkum eden anlayışa geçit vermeyeceğiz'

  • 13:34 10 Haziran 2024
  • Siyaset
 
ANKARA - DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit Meclis'te düzenlediği basın toplantısında, “Ne olursa olsun kadını nesne gören, kadını birey olmaktan çıkaran aileye mahkum eden bu anlayışa geçit vermeyeceğimizi ifade etmek istiyorum” dedi.
 
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit Meclis'te basın toplantısı düzenleyerek güncel gelişmeleri değerlendirdi.
 
‘13 Haziran’da Hakkari’de 14 Haziran'da Mersin’de miting yapacağız’
 
Kayyım atamasından beri hem Colemêrg’de hem de ülkenin dört bir yanında demokratik haklarına sahip çıkmak için alanlarda mücadele yürüttüklerini söyleyen Gülistan, “Hakkari’den Edirne’ye Diyarbakır’dan İstanbul’a kadar Türkiye’nin dört bir yanında sokağa çıkan sözünü söyleyen demokrasiye sahip çıkan herkese teşekkür ediyoruz. Tabii ki bu mücadele devam ediyor. Bu anlamıyla 13 Haziran’da Hakkari’de, 14’ünde de Mersin’de mitingler gerçekleştireceğiz. Bu konuda kayyım atama kararı geri alınıncaya kadar ve orada bulunan belediye meclis üyeleri kendi içlerinden seçtikleri Viyan Tekçe arkadaşımızın belediye eşbaşkan vekili olarak atanıncaya kadar bu mücadelemizi kesintisiz yürüteceğiz” dedi.
 
 ‘Yeni Şafak manipülasyon ve operasyonun merkezinde yer alıyor’
 
DEM Parti’yi ve çalışanları hedef alan Yeni Şafak gazetesinin algı operasyonuna değinen Gülistan, “Hakkari’de başlayan kayyım meselesinin aslında AKP-MHP ittifakının tırmandırmaya ve devam ettirilmeye çalışıldığını çok iyi biliyoruz. Birkaç ay önce yandaş kalemşörlerinin yazdığı haberlerden, yine televizyonlardan verdikleri demeçlerden biliyoruz. Yine dün yandaş gazetesinin yazdığı haberlere yakından baktığımızda rant muslukları kesildiğinde nasıl iftiraya başvurduklarını, nasıl algı ve manipülasyonlarla kayyıma ortam hazırlamaya çalıştıklarını çok iyi biliyoruz. Yeni Şafak'ta çıkan haberin kendisi bir haber olmanın ötesinde olsa olsa bir MİT raporudur. Arkadaşlarımızı hedef göstermiştir. Algı operasyonları yapmıştır yalan söylemiştir. Bu mesnetsiz iddiaların her birine karşı hem kurumsal olarak Diyarbakır Büyükşehir belediyemiz hem de adı zikredilen her bir arkadaşımız suç duyurusunda bulunacaktır. Yandaş kanallardan bakanlıklara kadar uzanan oradan Saraya kadar devam eden iletişim başkanlığı tarafından enforme edilen ve yönetilen bir operasyonla bir algı süreci ile karşı karşıyayız. Şimdi neredeyse belediye eşbaşkanlarımızın nefes amasını bile sorun haline getirecek, buna bile saldıracak kadar gerçekten akıldan izandan yoksun bir tabloyla karşı karşıya olduğumuzu ifade edelim” sözlerini kullandı.
 
Gülistan konuşmasına şu sözlerle devam etti: 
 
“Tatvan Belediye Eşbaşkanı Mümin Erol, AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın fotoğrafını makam odasından indirdiği için hakkında soruşturma başlatıldı. Şimdi buradan soruyoruz; hangi kanuna göre bu soruşturma başlatıldı?  Hangi kanuna göre bir siyasi rakibinin fotoğrafını indirmek suç? Sarayın kanunlarında mı? Büyük ihtimalle öyle, çünkü hiçbir kanunda Erdoğan'ın fotoğrafının siyasi rakipleri tarafından indirilmesinin suç olduğu yazmıyor. Yine hiçbir kanun ve yönetmelikte de asılması zorunlu değil. Ama ne yapılıyor Adalet Bakanı hemen bir açıklama yayınlıyor ve birlik ve beraberliğimizi bozmaya yönelik bir tutum ve davranıştır diyor. Üstelik konuşmasının başında ironik Türkiye bir hukuk devletidir vurgusunda bulunuyor. Biz de soruyoruz hangi hukuk devletinde partili bir cumhurbaşkanının fotoğrafını indirmek suç olabilir? Bir de cumhurbaşkanına hakarettir diyor. Cumhurbaşkanı tarafsız konumunu kendi isteğiyle 2017 yılında yapılan anayasa değişikliği ile terk etmemiş midir? Partili cumhurbaşkanı sıfatını almamış mıdır? Tarafsızlıktan kendi talebi ile vazgeçmemiş midir?
 
Olmayan bir suçtan Mümin Erol hakkında soruşturma açıldı
 
Bakanın açıklaması aslında zorlama bir suç üretme meselesinin kendisidir. Suç üretmek ceza hukukunun en temel ilkesi olan yasallık ilkesini çiğnemek demektir. Böyle bir suç yok. Bakanın açıklamasının hukukla alakası yok siyaseten ise karşılığı yok. Hiçbir DEM Partili siyasetçi Erdoğan’ın fotoğrafını asmak zorunda değildir. Bakan beye buradan söyleyeceğimiz şey gidip hukuk fakültesi eğitimini yeniden almasıdır, çünkü açıklamaları bizi mezuniyeti konusunda şüpheye düşürüyor. Tek başına bu örnek kayyım gerekçesi yapılan dosyaların nasıl zorlama nasıl uydurma ve suçlamalarla tezgahlandığına iyi bir örnektir. Belediye başkanlarımız yasaya göre suç olmayan tam tersine hak olan eylemleri gerekçe gösterilerek görevden uzaklaştırılmıştır. Bugün aldığımız bir haber Mümin Erol eşbaşkanımızın ifadeye çağrıldığıdır. Yani olmayan bir suçtan algı yarattılar soruşturma başlattılar. Şimdi de olmayan suçtan da belediye eşbaşkanımızın ifadesini aldılar. Ne diyelim tam bir akıl tutulması ile karşı karşıyayız.
 
Neoliberal politikalar ve Kürt sorununun çözümsüzlüğü
 
Türkiye, son yıllarda çok ciddi bir tarım krizi içinde. Bu krizin en temel nedeni ise AKP’nin neoliberal tarım politikaları ve Kürt sorunundaki çözümsüzlüğün kendisi. AKP sermayeyi esas alan tarım politikalarıyla küçük ölçekli çiftçileri ezmiş tarımsal üretimi ise ne yazık ki ithalata bağımlı hale getirmiştir. Kürt sorununun çözümsüzlüğü nedeniyle milyonlarca metrekare dekar alanda, meralarda hem hayvancılık hem de tarım yapılabilecekken bu alanlar yasaklı olduğu için ne yazık ki atıl kalmakta ve üreticiler tarafından kullanılmamaktadır. AKP’nin çiftçinin dertlerini önemsemediği, 6 Haziran’da yaptığı hububat taban fiyatı açıklamasında da açık ve net bir şekilde görülüyor. Tarım ve Orman Bakanlığı, ekmeklik buğdayın kilogram fiyatını 9.25 lira, durum buğdayının fiyatını kilogram fiyatını ise 10 lira, arpanın kilogram fiyatını ise 7.25 lira olarak açıkladı. Tam anlamıyla üreticiyi üretimden ellerini çektirecekleri bir tablonun açığa çıktığını açık ve net görüyoruz.
 
Bu koşullarda üretim zor 
 
Resmi enflasyon bile yüzde 75’lerde. En önemlisi girdilerden biri olan yakıtın yani mazotun fiyatı son bir yılda yüzde 104 zamlandığı bir ortamda çiftçiye yapılan bu sembolik zamların akılla bir alakası olmadığını çiftçinin aklıyla dalga geçen ve çiftçinin üretimden el çekmesine neden olan bir yaklaşım. Bu sürede sadece mazot mu yüzde 104 zamlandı? Hayır, gübreden tohuma tarımsal ilaçtan taşıma ve depolamaya kadar bütün girdi fiyatları çok ciddi bir şekilde zamlandı, ama ne yazık ki AKP bütün bunlara karşı çiftçiye bütün bunlar için yüzde 10 zam yaptı. Arpa için onu bile yapmadı. Orada da yüzde 4 oranında kaldı. Tam bir fiyasko ile karşı karşıyayız.
 
Çiftçilerinin borçları 700 milyara yaklaşmış durumda
 
Bu anlamıyla bütün bunları üst üste koyduğumuzda çiftçilerin bu koşullarda üretim yapmasının koşullarının olmadığını görüyoruz. Bakın çiftçi borçları almış başını gidiyor sadece Türkiye çiftçilerinin borçları 700 milyara yaklaşmış durumdadır. Bu borçların sebebi nedir diye baktığımız her şeye rağmen üretimin içinde kalma ısrarları olduklarını görüyoruz. Ama AKP her yıl çiftçinin bu ısrarını yok etmek için hamle üzerine hamle yapıyor. Bunun sonucunda çiftçi borcunu ödeyemiyor üretime devam edemiyor. Hububat alım fiyatlarının revize edilmesi gerekiyor. Hızlı bir şekilde bu ülkenin stratejik bir tarım planını ortaya koyması gerekiyor. Hızlı bir şekilde küçük ve orta ölçekli çiftçilerin destekleneceği bir destek paketinin hızlı bir şekilde açıklanması gerekiyor. Tarım stratejik bir alandır, aynı zamanda milyonlarca insanın gıda güvenliğini ve beslenmesini ilgilendirir. Bunlar yapılmazsa bu gidişle bu ülkede ekmeğin 20 TL olacağı günler uzak değil. Bütün bunların sonucunda ne oluyor? Türkiye gıda enflasyonunda OECD ülkeleri içerisinde birinci. 37 ülkeli OECD ülkeleri arasında en yüksek enflasyona sahip ülke konumunda Türkiye. Bu bir zamanların tarım ülkesi olan Türkiye’de oluyor. AKP bunu başardı. Kendi kendine yeten 7 ülkeden biri olan Türkiye bugün gıda enflasyonunda birinci pozisyona yükselmiş durumda.
 
Bu müfredatı reddediyoruz
 
Milli Eğitim Bakanlığı Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli adıyla yeni bir reform yapacağını iddia ediyor. AKP iktidara geldiğinden beri 8 bakan değiştirdi, 17 kez de eğitim reformu yapacağını ifade etti. Her gelen bakan süreci kendisiyle başlattı, çok şaşaalı güzel sözler söyledi ama eğitimdeki sorunlar gittikçe derinleşti, kangrenleşti. Bu anlamıyla özellikle Türkiye yüzyılı maarif modeli adıyla hazırlanan müfredat programın kendisini 10 yıldır hazırladıklarını ifade eden iktidarın bu süreçteki usulsüzlükleri, paydaşlara danışmaması, bunu neredeyse demokratik kamuoyu paydaşlardan kaçıran hukuksuz sürecinin yanından bu meselenin özüne baktığımızda Türkiye yüzyılı maarif modeli eğitim müfredat programının tam olarak mevcut AKP-MHP İttifakının ve itaati merkeze alan yeni bir nesil yetiştirme projesi olduğunu ifade etmemiz gerekiyor. AKP-MHP ideolojik amaçlarla hazırladığı bu programın içeriği tam anlamıyla asimilasyoncu, dinsel inancı araçsallaştıran, bilim dışı, cinsiyetçi öğeler ve konulardan oluşan bir programdır. Çok Kimlikli, çok dilli, Türkiye gerçeğine aykırıdır ve tam anlamıyla kamucu eğitim yerine piyasayı esas alıyor ve kapsayıcı olmadığını, son derece ideolojik saiklerle hazırlanmış bir program olduğunu da ifade edelim. DEM Parti olarak bu programı, bu müfredatı reddediyoruz.
 
Türkiye yüzyılı maarif modelini Türkiye’ye dayatıyorsunuz
 
Geçtiğimiz hafta Türkiye yüzyılı maarif modeli tanıtım programında konuşan Erdoğan, bu pedagojik değil, ideolojik nedenlerle bu programa karşı çıkanları kendilerini sorgulamaya davet etmiş. Biz de Tayyip Erdoğan’a, kendisini sorgulamaya davet ediyoruz. Şunu çok iyi biliyoruz, tam da bu programı siz ideolojik nedenlerle bütün topluma ve bu ülkedeki milyonlarca öğrenciye dayatıyorsunuz. Bu, sizin yeni nesil oluşturma, yeni nesil yetiştirme projenizdir. Merkezinde de şu var; dindar ve kindar nesil yetiştirme hedefine giden yolda yeni bir adım attınız.
 
Eğitim alanındaki sorunlar 
 
Eğitim alanında dünya kadar sorun var. Atanamayan öğretmen gerçeği var. Bu ülkede ataması yapılmayan bir milyon öğretmen bekliyor. 2023’te KPSS’ye giren atama başvurusu yapan öğretmen sayısı 572 bin. Sadece bakanlık 68 bin olarak ifade etmişti. Ataması yapılması gereken öğretmen sayısını ama buna karşılık 20 bin öğretmen ataması gerçekleştirildi. Peki, ataması yapılan öğretmenler ve hali hazırda çalışan öğretmenlere ne oluyor? Onlar da yoksulluk girdabıyla ve mobbingle karşı karşıyalar. Her gün CİMER’e yapılan şikayetler nedeniyle mesleklerini icra edemiyorlar, kendilerini geliştiremiyorlar, çağa uygun bir şekilde eğitim hizmetlerini vermek noktasında ciddi sorunlar yaşıyorlar. Ama bütün bunlara tek bir söz söyleyen yok, tek bir çözüm üreten yok. Bununla beraber hala ideolojik saiklerle eğitim süreci yürütülüyor. 
 
Öğrencilere çağrı 
 
Meclisin önüne gelen, ücretli olarak bu alanda çalışan özellikle dershanelerde ve özel okullarda çalışan öğretmenlerin taban maaş uygulamasının olmamış olması, çoğunun ya asgari ücretle ya da asgari ücretin altında maaşlarla çalıştırılmaya zorlanmaları tam bir gasptır.  Buna dair bakanlık bir şey diyor mu? Hayır, demiyor. Bütün bu süreci haksız ve hukuksuz bir şekilde topluma karşı eğitim bileşenlerine karşı, öğrencilere, velilere karşı adım adım yürütmeye devam ediyor. Yüzyıllık asimilasyon süreci varken hala bu ülkede Kürtler başta olmak üzere dünya kadar halk kendi anadilinde eğitim alamıyor, Aleviler zorunlu din derslerinde asimile edilmeye devam ediliyor. Laik, bilimsel eğitimden zaten artık bahsedemiyoruz. Bu anlamıyla, tam bir dinci eğitim modelli son gaz devam ettiriliyor. Bütün bunlara karşı demokratik kamuoyu ve eğitim örgütlerinin yan yana gelerek oluşturdukları bir platform var. 45 kurum bir araya geldi müfredata hayır platformunu kurdular. 11 Haziran Salı günü büyük bir okul boykotunu örgütlediler. Biz de buradan bütün halklarımıza ve çocuklara çağrı yapmak istiyoruz. İrademe, öğrencime, anadilime, bedenime, eğitim hakkıma sahip çıkıyorum diyerek bu boykota bütün öğrencileri katılmaya davet ediyoruz.
 
Kadına aile içinde rol biçtiklerini görüyoruz
 
Son dönemlerde sık sık Türkiye’deki doğurganlık istatistikleri açıklanıyor. Bu doğurganlık istatistikleri üzerinden kadınların çocuk yapmaları üzerinden yeni bir dönemin başlatıldığına dair iktidar ve hatta bazı muhalefet partileri tarafından tanıklık ediyoruz. AKP ve MHP’nin doğurganlık oranlarının düşmesini bir varoluşsal tehdit olarak gördüklerini görüyoruz. Bu tarihsel bir tartışma, Uzun yıllardır ulus devletler kadınlara ulusun anneleri rolünü biçmiştir. İki temel amacı vardır; doğurganlığı artırmak birisi kapitalizme ucuz işçi yetiştirmek diğeri de aslında militarizme savaşlar için asker yetiştirmek olduğunu çok iyi biliyoruz. Bu iki hedef nedeniyle her seferinde kadın bedenine müdahale edildiğini kadının eve aileye hapsedilmeye çalışıldığını çok iyi biliyoruz. Bu anlamıyla özellikle Türkiye’deki dönüşümün buna uygun olduğunu ifade etmemiz gerekiyor. Bu hedeflere ulaşmak için çalışma yaşamından medeni kanuna kadar büyük bir değişim ve dönüşümü AKP yapmak istiyor. Söz de doğum sonrası izni artırmaya çalışıyorlar, ama bunu iyi biliyoruz ki bu anne ve çocuk arasındaki süreci iyileştirmek kadını gözeten bir yerden değil. Yine uzaktan ve esnek çalışmayı getiriyorlar. Bununla kadınları yeniden iş hayatının dışına atıyorlar. Bununla beraber afetlerde bile yine aileyi korumayı esas alan bir vizyon belgesi yayınladılar. Bununla kadını özne olarak görmediklerini eşit yurttaş olarak görmediklerini kadınları sadece anne olarak gördüklerini ve aile içinde rol biçtiklerini görüyoruz.
 
Kadın özgürlük mücadelemizi her zeminde devam ettireceğiz
 
2021 yılında 117’si 15 yaşından küçük olmak üzere 7 bin kız çocuğu bu ülkede doğum yaptı.  2022de yaklaşık 32 bin çocuk istismara maruz kaldı. 2023’te ise 40 bin 713 yeni dosya açıldı. Peki, bütün bunların olduğu ülkede Aile Bakanlığı buna dair tek bir şey yapıyor mu? Hayır yapmıyor. Ya da 2024’ün ilk 2 ayında 74 kadın 24 Şubat’ta ise aynı günde 7 kadın katledildi. 2023’te en az 33 kadın yine erkekler tarafından katledildi. Peki, AKP iktidarı ya da Aile Bakanlığı, bütün bunlara tek bir söz kuruyor mu? Hayır! Bütün bunları engelleyici hiçbir tedbir almıyor. Ama onun yerine kadınların ve LGBTİ’lerin haklarını tırpanlamaya onları aile içerisinde tanımlayıp onları aileye mahkum etmeye devam ediyor. Kadın özgürlük mücadelemizi ne olursa olsun her zeminde devam ettireceğiz. Kadınların bedenlerinin kontrol edilme politikalarına karşı her zeminde mücadele edeceğiz. Kadınların ve LGBTİ’lerin daha adil eşitlikçi ve özgürlükçü bir toplumda yaşaması için olan mücadelemizi yan yana durarak devam ettireceğiz. Ne olursa olsun kadını nesne gören, kadını birey olmaktan çıkaran aileye mahkum eden bu anlayışa geçit vermeyeceğimizi ifade etmek istiyorum.” 
 
Tahir Elçi duruşmasına çağrı 
 
Gülistan son olarak, şöyle konuştu: “Bu ayın 12’sinde Diyarbakır'da faili meçhul bırakılmaya çalışılan Tahir Elçi’nin karar duruşması var. Tahir Elçi cinayeti yakın dönemde bütün kamuoyunun gözü önünde işlenen ama karartılmaya çalışılan bir cinayet olması bakımından çok önemlidir. Savcının verdiği son mütalaaları da bütün kamuoyu çok iyi biliyor. Biz bir kez daha Türkiye’deki vicdan sahibi herkesi, bu ülkede hukuktan yana olan herkesi bu cinayetin karanlıkta kalmaması ve bir dönemin aydınlatılması için orada olmaya ve dayanışmaya çağırıyoruz. Hükümete hukuka uygun ve gerçek katilleri ve o katillerin arkasındaki karanlık güç odaklarını açığa çıkarın çağrımızı da burada yenilemek istiyorum.”