Tülay Hatimoğulları: Viyan Tekçe göreve iade edilmeli

  • 12:46 11 Haziran 2024
  • Siyaset
ANKARA- Meclis’te konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları,  Colemêrg’e kayyım olarak atanan valinin görevden el çektirilmesi gerektiğine dikkat çekerek, Viyan Tekçe’nin göreve iade edilmesi gerektiğini söyledi. 
 
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları Meclis Grup Toplantısında gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi.  Toplantıya, Samandağ Rezerv Alan Mağdurları, 10 Ekim Barış Derneği, Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP), Ankara İl Örgütü, DEM Parti il ve ilçe örgütleri ve çok sayıda kişi katıldı.
 
‘Kürsülerden ahkâm keserek büyük yanılıyorsunuz’
 
AKP’nin halkın iradesini kayyımla bir kez daha yok saydığını hatırlatan Tülay, “Özellikle biraz önce bu kürsüden konuşan iktidarın küçük ortağı kulağını açarak bizi dinlesin. Siz bu uygulama ile Kürtlere ‘senin seçme ve seçilme hakkın yok, sen bu ülkenin asli yurttaşı değilsiniz’ demiş oluyorsunuz. Kürt halkı ve onunla dayanışma içinde olan halklar ve demokrasi güçlerine ‘siz ulusal güvenlik sorunusunuz’ demiş oluyorsunuz. Bunu milyonlarca insana diyorsunuz. Bunu da böylece kulağınıza küpe edin. Kalkıp buradan kürsülerden ahkâm keserek bunu ters yüz edeceğinizi sanıyorsanız büyük yanılıyorsunuz. Bunlar dışarı çıktıklarında biz de eşitlik var Kürtlerle kardeşiz diyorlar. Etle tırnak edebiyatı yapmaya devam ediyorlar. Biz artık bu tiyatroyu fazlasıyla izledik ve çok sıkıldık. Bu tiyatro artık son bulmalıdır” ifadesini kullandı.
 
‘Hakkâri’den İstanbul’a halk direniş içerisinde’
 
Kayyıma karşı direnişin her alanda yürütüldüğünü söyleyen Tülay, “Kayyım atandığından beri Eş başkanlarımız, merkez yürütme kurulumuzla birlikte Hakkari’deydik ve Hakkari halkıyla birlikte esnafı, Hakkari’de hangi haneye gitseniz kimle görüşseniz kayyıma karşı olduğunun altını kalın kalın çizer. Oysa onlar kendilerinde bunu hakkın üzerinde, halkın üzerinde bir hak olarak görüyorlar. Hakkâri’den İstanbul’a halk direniş içerisinde. Genciyle, yaşlısıyla, kadınıyla, çoluğuyla çocuğuyla halk Hakkari’deki iradesine sahip çıkıyor ve bunu hiçbir şekilde ters yüz edemezler. Bakın AKP’nin en büyük mağduriyet edebiyatı neydi? Darbeler üzerinden konuştu hep. 28 Şubat Darbesini sürekli örnek verir ve 28 Şubat’ta başörtülülerin nasıl hedef alındıklarını anlatır. Hakkari’de herkese karşı devasa büyüklükte bir orantısızlıkla şiddet uyguladılar. Bizler valiliğinin önünde, kayyım atayan valinin makamının önünde basın açıklaması yaparken etrafımızı polis sardı. Sadece polis sarmadı, bugün askeri darbeye karşı olduğunu iddia eden onun üzerinden mağduriyet edebiyatı gerçekleştiren AKP var ya o gün Hakkari’de askeri de sokağa indirdi. Görüntü aynen şudur (Darbe görüntülerini göstererek) Burası Hakkari valiliğinin önü. Bu fotoğrafı ve görüntüyü tarih unutmayacak. Askeri cuntaya karşıyız diyorlar ya bakın asker burada. Bunlar gerçekleştirdikleri siyasi darbeyi polis ve kolluk kuvvetinden güç aldıkları darbeyi bir de arkasında dizdikleri askerle beraber, aynı zamanda Hakkari’de yaptıkları siyasi darbeye asker eşlik etmiş oldu. Bu fotoğrafın altında sözüm ona askeri cunta rejiminden mağdur olan AKP’nin imzası var. Bu fotoğrafı tarih yazacak kimse unutmayacak ve biz de unutturmayacağız” sözlerini kullandı.
 
‘FETÖ’cülerin yazdığı iddianamelerle arkadaşlarımızı yargılıyorsunuz’
 
Tülay, konuşmasının devamında şunları söyledi:
 
“Ey Erdoğan, ey AKP’liler siz darbecilerin paltosundan çıktınız. Onların yani FETÖ’cülerin yazdığı iddianamelerle arkadaşlarımızı yargılıyorsunuz, belediye eş başkanlarımızı ve seçilmişleri yargılamaya kalkıyorsunuz. Erdoğan yargının verdiği karar kimseyi rahatsız etmesin diyor. Ey Erdoğan sen Kürt halkının 31 Mart'ta verdiği karardan niye rahatsız oluyorsun? Çık bunu Türkiye kamuoyuna açıkla. Bu kayyım ataması neyin rahatsızlığıdır çık bunu açıkla. Ve seçimler bittikten hemen sonra sandık iradesine sahip çıkacağız dedi. Bu sözler bizzat Erdoğan’a ait. Ama bunu söylerken Kürdün iradesine saygı duymayacağım demedi o zaman. Sandıktan çıkan her iradeye saygı duyacağım dedi. Peki Hakkari’de sandıktan çıkan irade halkın iradesi değil mi? Hakkari halkı halk değil mi? Bir tek seni seçince mi halk halk oluyor? Başka partilerden yana siyasi tercihini yaptığı zaman halk halk olmuş olmuyor mu? O irade halka ait olmuş olmuyor mu? Evet Erdoğan bu konudaki yaklaşımını pratikte kayyımı destekleyerek ve önünü açarak zaten bir kez daha belirtmiştir.
 
Bize laf atacağınıza Sinan Ateş cinayetini açıklayın 
 
Bakın bizler Kürt halkının iradesine dönük gaspı, DEM Parti’nin iradesine vurulmak istenen darbe, bütün bunların yanı sıra kayyımcı anlayışın bir yaklaşımı daha vardır ki o da şudur; halkın, halka ait olan belediye kaynaklarının üzerine çökmek. Şu an kayyım atayarak hem bizim siyasi irademize kayyım atamış oluyorlar hem de belediyenin maddi kaynaklarına çökmüş oluyorlar. Yani çetevari bir faaliyet. Çeteler gider bir yerlerde bazı sermayelerin üzerine çökerler, birbirleriyle çatışırlar. Bunlar bizim belediyenin Hakkâri halkının hakkı olan maddi kaynaklara da aynı zamanda çökmüş oluyorlar. Burada az önce bahsettim. İktidarın küçük ortağı çıktı ve saatlerce bizimle ilgili konuştu. Bahçeli zaten DEM Parti’ye, Kürt halkına bu ülkedeki demokrasi güçlerine, solculara, devrimcilere küfretmeden dayanamıyor. Küfretmediği, hakaret etmediği bir konuşma dahi yok. O dil,o üslup zaten bu kürsüye yakışmaz. Bunun altını özellikle çizmek istiyorum. Ve kayyım için yasaldır diyor, demokrasi üzerinden demagoji yapıyor ve demokrasi dersi vermeye kalkıyor. Ey küçük ortak, ey AKP’nin kayyım ortağı sana kalsa AYM’yi de kapatacaktın. Ne demokrasisi ne insan hakları sen bunları nasıl ağzına alabiliyorsun bunlara bu kadar uzak olan bir anlayış olarak. Sinan Ateş cinayetini açıklayın önce bu kürsüden. Bize laf atacağınıza hakaret edeceğinize, kayyımı meşru göstereceğinize, yasaldır diyecek kadar ileri gitmenize, yasaları çiğneye çiğneye bunları söyleyeceğinize yapacağınız şey Sinan Ateş cinayetini çıkıp açıklamaktır. Bu karanlık yapı yani sizler asla demokrasiden bahsedemezsiniz. Bir milletvekilimize hakaret ediyor, zaten her grup konuşmasında gündemlerinden biri vekillerimiz oluyor. Biz buradan cevabını veriyoruz.
 
Ülkeyi gerçek demokrasi ile buluşturacağız
 
And olsun ki küçük ortağa da suç koalisyona da AKP’ye de bizler Kürt halkına Türkiye’deki bütün halklara bütün farklı inançlardan insanlara saygı duymalarını öğreteceğiz. Demokrasiyi öğreteceğiz ve ant olsun ki bu ülkeyi gerçek demokrasiyle onların bu kürsüden anlattığı sahte demokrasi ve yalan dolan ile değil, gerçekten demokrasi ile buluşturacağız. Bunun mücadelesini vereceğiz bunu asla ve asla sizler engelleyemeyeceksiniz.  Şimdi şunu yaymaya çalışıyorlar dosyası olanı DEM Parti niye aday yapıyor. E dosyası olmayana da kayyım atadınız. Ben burada sadece dosyası olmadığı halde kayyım atanmış 2 belediyemizden bahsedeceğimiz. Buradakiler artırılabilir. Mardin Nusaybin Belediye Eş Başkanı Semire Nergiz, dosyası var mıydı? Hayır. Van Başkale Belediye Başkanı Erkan Acar, dosyası var mıydı? Hayır. Dosya tamamen bahanedir. Bakın Hakkari’de Mehmet Sıddık Akış arkadaşımıza gözaltına alındığı anda kayyım atandı. Daha ne dosyası görülmüş ne mahkemesi görülmüş ne ortada bir karar var. Siz ne bir yasallık ne bir mahkeme kararı hak hukuk aramadan zaten kayyım atıyorsunuz. Çünkü bunu siz kendinizde hak olarak görüyorsunuz.
 
Halk oylamasında seçildiler
 
Hakkâri Belediye Eş Başkanları Mehmet Sıddık Akış ve Viyan Tekçe halk oylamasında seçildiler. Hatırlayacak kamuoyu bizler belediye başkanlarımızın adaylığı öncesinde aday adayı iken halk oylaması yaptık. İki eşbaşkanımız da halkın oyları ile adaylaşmıştır. Daha sonra YSK’nın onayı ile aday olmuşlardır. Yine YSK’nın gözetimi ve denetiminde gerçekleşen 31 Mart seçimlerinde seçilmişlerdir. Yine 31 Mart’tan sonra aldıkları seçim başarısından sonrasında ki yüzde 50’ye yakın oy almışlardır onların mazbatalarını YSK vermiştir. Buraya kadar her şey normal. Bundan sonra diyor ki biz ‘terörle mücadele ediyoruz kusura bakmayın şimdiye kadar süreç böyle işlemiş olabilir ama biz yerinize kayyım atayacağız’ Öyle mi, bu mu hukuk bu mu demokrasi bu mu anayasaya uygun davranış. Bu düpedüz keyfiliktir. Bu düpedüz düşman hukukudur. İkili hukuktur bunun başka bir anlamı tanımı ve izahı yoktur.  Seçilmişin yerine atanmışı getirmek faşizmdir, otoriter rejimlerde böyle bir yöntem vardır. Demokrasilerde sandığa saygı duyulmak zorundadır. Seçme ve seçilme hakkı demokrasinin asgari koşuludur. Bunun hayat bulması lazım.
 
Kürtlere açıkça diyor ki saray rejiminin kanunları geçerlidir
 
Erdoğan yine bu konuştuklarımızı kendi ağzından itiraf ediyor. Diyor ki yargı burada kanunu değil hukuku konuşmuştur. Yani kendi ikili hukuklarından bahsediyor. Yani burada yasallar değil bizim dediğimiz asıl olandır diyor. Açıkça diyor ki Kürt halkına, Türkiye’nin yürürlükteki kanunlar değil sizleri yönetecek olan, bizlerin anti demokratik yaklaşımları ve uygulamaları bizim tek adam rejimimiz, bizim Saray rejimimizin kanunları geçerlidir demiş oluyor. Bu ne hukuku biliyor musunuz? Bu ikili hukuk için size bir örnek daha vermek isterim. Ortakları MHP’liler belediyede Erdoğan’ın fotoğrafını indirdiklerinde seslerini çıkarmadılar ama DEM Partili Belediye Eşbaşkanı fotoğrafı indirdiğinde kavga kıyamet koptu ve adalet bakanı çıkıp şunu söylüyor Tatvan Belediye Eş başkanımız için; ‘fotoğrafın indirilmesi diyor birliğimize yönelik saldırıdır, milletimizin birliğini bozmaya yöneliktir. Allah aşkına hangi birlikten bahsediyorsunuz siz? Sizler hangi bölünmeden de bahsediyorsunuz? Bunu da ayrıca sormak istiyoruz.
 
Halkına vandal, çürük, sürtük diyenler bu ülkenin birliğinin sembolü olamazlar
 
Bakın Musa Anter’den ilhamla sormazlar mı kardeşim bu nasıl bir vatan ki her şeye bölünüyor. Ekmek mi bu pasta mı her ağzımızı açtığımızda bölünüyor lafı ağzından çıkıyor. Bu ülkenin birliğinin  sembolü halkın iradesini tanımayanlar olamaz. Toplumu ayrıştıran ve asıl kayyım atayarak bölücülük yapanlar bu toplumun, bu ülkenin sembolleri asla olamazlar. Açlığın, yoksulluğun, işsizliğin, geleceksizliğin, umutsuzluğun, mutsuzluğun fotoğrafı olanlar bu ülkenin bütünlüğünün sembolü olamazlar. Halkına vandal, çürük, sürtük  diyenler bu ülkenin birliğinin sembolü olamazlar. Ali ismail’in katline emri ben verdim diyenler bu ülkenin sembolü olamazlar. Devlet nerede yardım çığlığıyla tutunmaya çalışan depremzedelere namussuzlar diyenler bu ülkenin birliğinin sembolü olamazlar. Kadın da olsa çocuk da olsa gereğini yaparız diyen, şiddeti körükleyen anlayış bu ülkenin sembolü olamaz.
 
Şu anda gizli bir anayasa devrededir ve kayyım ataması bu gizli anayasanın ürünüdür
 
Buradan AKP’de siyaset yapan, AKP’ye oy verenlere özellikle AKP’lilere seslenmek istiyorum. Sizler de bu hukuksuzluk ve kayyım anlayışından rahatsızsınız biliyoruz. Biz seçim faaliyeti yürütürken sahada AKP’li seçmenden de bu konudaki rahatsızlıkları çok duyduk ve AKP’nin bölgede gittikçe erimesinin en önemli sebeplerinden biri atanan kayyımlardır diye çok duyduk bunları. Bunlardan rahatsızlıklarınızı biliyoruz. Ama buna daha güçlü bir sesle itiraz etmemiz lazım. Çocuklarınıza, torunlarınıza anlatacak bir hikâyeniz olmalı. Emin olun AKP de bu yanlışta ısrar ettiği sürece siz orada şeker olsanız erir, tuz olsa kokarsınız. O yüzden çocuklarınıza anlatacak güzel bir hikâyeniz olsun ve bu konudaki itirazınızı daha güçlü ve daha sesli bir şekilde lütfen yapın! Bu ülkede yeni anayasa diyenler, önce halklara emekçilere düşmanlık yapan gizli anayasayı yürürlükten kaldırmalıdır. Çünkü şu anda gizli bir anayasa devrededir ve bu gizli anayasanın yapımını saray ve ortakları yapmıştır. Kayyım ataması bu gizli anayasanın ürünüdür. Bizler bunu topyekun bir şekilde reddediyoruz. DEM Parti olarak elbette bu tek başına bizim sorunumuz değil. Bu bütün Türkiye’nin sorunudur.
 
Mazlumların nezdinde Hakkâri Gazze’dir, Gazze Hakkari’dir
 
Bugün Filistin’de yaşanan zulümle Hakkâri’de bizlere yaşatılan zulmün arasında hiçbir fark yok. Filistin için timsah gözyaşları döken AKP iktidarı ve ortakları var ya aynı şiddeti yani İsrail’in Filistinlilere dönük uyguladığı şiddetin aynısını bizlere uyguluyorlar. Ve burada kalkıp Filistin için sahte gözyaşları dökmekten de hiç geri durmuyor. Bakın mazlumların nezdinde Hakkâri Gazze’dir, Gazze Hakkâri’dir. Ve bizler bu zulme karşı tıpkı İsrail zulmüne karşı Filistin halkı nasıl direniyorsa Türkiye’de Hakkari'de bütün halklar aynı direnişi sergiliyor. Lütfen şu fotoğraflara bakalım. Bu fotoğraf Hakkari’den. Bizim de olduğumuz ve kayyıma karşı itirazımızı yükselttiğimiz demokratik mücadele zemininde itirazımızı yükselttiğimizde insanların nasıl yaka paça gözaltına alındığının fotoğrafıdır. Ve bu fotoğraf İsrail’in polis şiddeti. Aralarında bir fark görüyor musunuz? Tıpatıp aynı değil mi? Filistin halkına yapılan ile Hakkari’de bizlere Kürt halkına yapılan arasında bir fark görebiliyor musunuz? Bu iki fotoğraf hiçbir farkın olmadığının sembolüdür. Buradan sahte gözyaşları ile Filistin halkının yanında olduğunuzu Kürt halkını sevdiğinizi hiç kimseye anlatmaya kalkmayın. Sizler gerçekten darbecisiniz, bu siyasi darbe ile bir yere varacağını sanan zavallılarsınız. Biz demokrasinin bize açtığı yolda ilerlemeye ve mücadelemizi buradan yürütmeye devam edeceğiz.
 
Meşru olan belediye meclisinin seçtiği Viyan Tekçe’dir
 
Bütün Türkiye kamuoyu şunu bilmelidir. Hakkari belediye meclisi kayyım atandıktan sonra kendi toplantısını yaptı olması gerektiği gibi yasalarda ne yazıyorsa onu harfiyen yerine getirdiler belediye eş başkanlarını seçtiler. Şu an Mehmet Sıddık arkadaşımız tutuklu olduğu için onun yerine seçilen ve vekâletini yürütecek olan Belediye Eşbaşkanı Viyan Tekçedir. Biz buradan Viyan Tekçe’yi kutluyoruz. Onlar kayyım sadece belediye eş başkanını görevden almış olmuyorlar. Belediye meclisini de bypass etmiş oluyorlar. Ama Hakkari Belediye meclisimiz gösterdi ki olması gereken bunlar. Kayyım atadınız derhal bu kayyıma el çektirin ve asıl seçilmişler belediye yönetiminin başına geçmelidir. Meşru olan belediye meclisinin seçtiği Viyan Tekçe’dir. Meşru olan Belediye Meclisinin kendisidir. Valinin orda belediye başkanı olarak görev yapması gayrimeşrudur. Valinin orada kendi görevlerinin sınırlarına çekilmelidir, seçimlerinin görevlerinde onun yeri yoktur. Atanmışın yeri yoktur olamaz.
 
Sizler de yenilmeye mahkûmsunuz
 
Bakın 1 Eylül 2016’da AKP ve ortağının ortak kararı ve oylaması ile bir kayyım kararnamesi çıkmıştı. Venedik Komisyonu Ekim 2017 raporunda ‘Kayyım atamanın ne Türkiye yasaları ne de Türkiye’nin taraf olduğu AB sözleşmesi ile uyumlu değildir derin bir çelişki barındırmaktadır’ dedi. Venedik raporu bu konuda çok önemlidir. Hani çıkıp ahkâm kesiyorlar ya kayyım atamanın meşruiyetini anlatmaya çalışıyorlar ya AKP, MHP ve yandaş medyaları. Dönüp Venedik raporuna baksınlar. Ayrıca Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına dönüp baksınlar. Şu an kayyım uygulamasının bunlarla büyük bir çelişki olduğunu zaten anayasa ile temel bir çelişki içinde olduğunu ve bizlerin taraf olduğu AB sözleşmeleri ile de derinden bir çelişki olduğunun altını çizmek isterim. Türkiye yüzyılı diye yola çıktılar ama inanın seçme ve seçilme hakkı Türkiye’nin geçmiş tarihine baktığımızda Tanzimat dönemiyle seçme ve seçilme hakkı yavaş yavaş oluşmaya başlamıştı. Şimdi bizi 18’inci yüzyılın gerisine götürüyorlar kayyım atayarak. Padişahlık dönemine götürüyorlar Tanzimat döneminin gerisine götürüyorlar. Bunu bizler asla kabul etmeyeceğiz. 
 
Benim dayattığım normale biat edeceksin diyor
 
Bu ülkenin işçileri işsizleri emeklileri emekçileri yoksulları esnafı genci kadını. Bu iktidar askeri vesayetten kurtarılmış sivil bir anayasa ve normalleşmeden bahsetti. Bu anormal zalim iktidar Türkiye toplumunun tamamını yani sadece DEM Partilileri, Kürtleri, bu ülkedeki aydınları, yazarları, demokratları devrimcileri değil, toplumun tamamını yani sizleri de bir esaret cenderesi içine almak istiyor. Emekli, maaş zammı istediğinde işçi yaşayabilecek bir ücret talep ettiğinde, grev hakkını kullanmak istediğinde yoksul ben açık ekmek istiyorum karnım doysun istiyorum dediğinde ona terörist yaftası yapıştırıyorlar. Çayın, buğdayın taban fiyatı açıklandı. Enflasyon uçmuş. Devlet çaya, buğdaya komik zamlar yapmış. Üretici isyanda. Esnaf faiz zamları yüzünden krediye ulaşamıyor, gün içinde siftah etmeden kepenk kapatmak zorunda kalıyor. Peki esnaf bu durumdayken kemer sıkma politikası uygulayanlar Ayhan Bora Kaplan çetesine devletin bankasından 550 milyon TL krediyi verebilmiş ama bu krediyi biraz önce bahsini ettiğim esnafa, işçiye, çiftçiye vermiyor. Bakın ikili hukuk burada da devrede. Burada da bizim varlıklarımıza ve kaynaklarımızın çökme devrededir. Bu hükümet işçiye, işsize, yoksula, çiftçiye, esnafa, kes sesini benim dayattığım normale biat edeceksin, normal benim dediğimdir diye toplumun üzerinde bir korku salmak istiyorlar. Burada örtülü hukuku, örtülü anayasayı bir kez daha devreye koyuyorlar. AKP’nin normali ve hukuku bir avuç zengini palazlandıran hukuktur. İşçileri, emekçileri, yoksullarıysa açlığa, sefalete mahkum eden hukuktur. Bakın bu hukuksuzluk her yerde nasıl devam ediyor. 1 Mayıs’ta işçilere, barınma sorunu yaşayan öğrencilere, özel sektör öğretmenlerine, ihraç edilen KHK’lılara, adalet bakanlığı önünde eylem yapan Emine Şenyaşar’a, İstanbul’da Filistin için eylem yapanlara polis şiddetiyle karşılık veriyor ve bu normaldir diyor. Bu polis şiddetini uygulamaya normal diyor.
 
Öğrencileri belirsizliğe sürükleyecek olan müfredata karşıyız
 
 Bugün eğitim emekçileri ve veliler alanlarda. Biliyorsunuz bugün yeni müfredat programını protesto etmek için eğitim emekçileri ve Türkiye’deki demokrasi güçleri kent kent okulları boykot ediyorlar ve alanlardalar. Öğrencileri belirsizliğe, umutsuzluğa, geleceksizliğe sürükleyecek olan müfredata karşıyız diyorlar. Kayyım müfredata karşıyız diyorlar. Eğitimi piyasaya açmayı, kamusal eğitimi ortadan kaldırmayı amaçlayan müfredata karşıyız diyorlar. Bakın ÇEDES projesiyle maarif programıyla Alevilere ve bütün farklı halklara ve inançlara asimilasyon politikasını dayatıyorlar. Bunu sözde demokrasi diye toplumun önünde bir tepsi ile sunmaya çalışıyorlar. Dışarıya kuzu hukukunu anlatıyorlar içeride Alevilere, öğrencilere, bilim savunucularına, farklı inançlara, kurt kanunlarını dayatıyorlar. Bugün alanlarda olan bütün eğitim emekçilerine, bütün demokrasi güçlerine buradan grubumuzdan selamlarımızı iletiyoruz, başarı dileklerimizi iletiyoruz, mutlaka kazanacağız, mutlaka başaracağız.
 
Kadınların yaşam hakkı için 9’uncu yargı paketine hayır diyelim
 
Kafalarına göre herkes nasıl bir toplum modeli oluşturmak istiyorsa biz kadınların bedeni üzerinden biz kadınlar üzerinden siyaset yapmaya devam ediyor. AKP iktidarı da bunu en çok yapan iktidarlardan birisi. Bakın İstanbul Sözleşmesi’nden çıktılar. Şimdi de meclise gelecek olan 9’uncu yargı paketi ile kadına yönelik şiddetle etkin mücadeleyi öngören 6284 sayılı kanunu değiştirmek istiyorlar. Kadınların kendi soyadını kullanmalarını engellemek istiyorlar. Kadını erkek şiddetinden koruma konusunda önemli bir karar olan tedbir kararını kaldırmak istiyorlar. Denetimli serbestlikle ilgili değişiklik yaparak o kişiye ikinci kez denetimli serbestlik hakkı tanıyarak aslında o insanların kadın şiddetiyle cezaevinde olan erkeklerin dışarıya çıkıp kendilerine göre yarım bıraktıkları işi tamamlamaları için zaman tanıyorlar. Bunun önünü gelecek olan 9’uncu yargı paketiyle açmak istiyorlar. Kadınlara karşı eş başkanlıktan eşit temsiliyete, kadın çalışmalarından kadın siyasetçiler kadar her kesime büyük bir saldırı uyguluyorlar. Bizler buradan bir çağrı yapmak istiyoruz 9’uncu yargı paketi parlamentoya geldiği zaman hiçbir parti ayrımı yapmadan kadınların yaşam hakkı için, kadınların eşitliği için, kadınların özgürce bu ülkede yaşayabilmesi için, kadınların eteğine başörtülerine karışılmaması için, özgürce yaşayabilmesi için hep birlikte parti ayrımı yapmadan başta kadın vekiller olmak üzere 9’uncu yargı paketine hayır diyelim. 
 
Kar amacıyla yapılan rezerv alan yasasını kabul etmiyoruz
 
Bu kayyımcı, bu toplumun bütün değerlerine çökmeyi ana politikası ve ana stratejisi haline getirmiş olan iktidar ne yazık ki doğayı da talan ediyor. Hiçbir yeri rahat bırakmıyorlar. Muğla Akbelen’den İkizdere’ye kadar AKP memleketin dört bir yanından toprağını savunan insanlara cop, gaz, TOMA ile saldırıyorlar. Bu “zulüm hukuku” değil de nedir. İşte rezerv alan mağduru Hataylı, Antakyalı arkadaşlarımız burada. Depremzede hepsi ve rezerv alan ilanıyla ilgili tutumlarını ortaya koymak için Ankara’nın yolunu aşındırdılar. Hatay’ı bir pilot bölge seçerek yaşama geçirmeye çalışarak oradaki insanların küçük evlerine topraklarına çökmeye çalışıyorlar. Bu kayyımcı zihniyete bizler depremin yaşandığı ilk andan itibaren karşı durduk ve karşı durmaya devam edeceğiz. Samandağda rezerv alan çalıştayı yapıldı ve burada bazı önermeler ortaya çıktı. Bu çalıştay yerel yönetimlerin halkın temsiliyetinin kitle örgütlerinin ve bilim insanlarının katılımıyla gerçekleşti.
 
Kayyımları bu ülkeden def edelim
 
Gruptaki son sözümüz, kayyım her yerde. Kayyım deprem bölgesinde, kayyım rezerv alan ilan edilen depreme bölgesinde, kayyım bizim parlamentoda, kayyım belediyelerde, kayyım yaşamın ne yazık ki her yerinde. Ve biz bu kayyımcı rejime karşı aklına estiği zaman bir üniversite, bir meslek odası olabilir kafasına estiği her yerde bizim belediyelerimizde stajını yaptıkları kayyım politikasını uygulamaya müsaade etmeyeceğiz. Kayyım politikasını bu ülkede bir kalıcı kanunun biçimine getirmelerine izin vermeyeceğiz çünkü bunlar bir anayasayı çiğniyorlar iki bütün demokrasinin değerlerini ayaklar altına alıyorlar.
 
Viyan Tekçe göreve iade edilmelidir
 
Bizler kayyımlara karşı Hakkari ve Van’da olduğu gibi mücadele etmeye devam edeceğiz. Bizler kayyıma karşı Hakkari’deki Sürmi anne gibi mücadele etmeye devam edeceğiz. Bizler havamızı, suyumuzu, toprağımızı talan eden kayyımcı anlayışa karşı Artvinli Havva anne gibi mücadele etmeye devam edeceğiz. Bu kayyımcı anlayış şunu bilsin ki bu topraklarda bu analarımız olduğu sürece bu topraklarda kendi kimliğine, geleceğine, kentine sahip çıkmak için mücadele eden insanlar olduğu sürece, çocuklar bu mücadelenin bir parçası olduğu sürece kayyım politikası gerilemeye mahkumdur, faşizm gerilemeye mahkumdur. İki dönemdir uygulanan kayyım rejimi şu an çökmüştür. Çünkü Türkiye’de her kesimden ama her kesimden insan kayyım rejimine itiraz ediyor,  Hakkari’de atanmış olan kayyıma lanet okuyor. O kayyım  meşru değildir diyor. Biz buradan hareketle 31 Mart’ta halkın iradesi ile seçilmiş olan Viyan Tekçe belediye meclisi tarafından seçilmiştir yeni belediye eş başkanı olarak ve vali görevden el çektirilmeli, Viyan Tekçe’ye bu görev iade edilmelidir. Aksi takdirde bunun hesabını hiç kimseye veremezler. Bizler muhalefet partilerinin, muhalif kesimlerin bu konuda ortaya koymuş olduğu tutumu takdirle karşılıyoruz. Çok önemli bir tutum. Bu tutum inanın ki sadece DEM Parti’ye atanmış olan kayyımlara geri adım attırma anlamı taşımıyor. Bizleri demokrasinin değerlerinden, haktan ve hukuktan, adaletten koparmak isteyen anlayışa karşı verilen ortak bir mücadeledir. Bu, Türkiye’de barışın, eşitliğin, kardeşliğin, demokrasinin  kazanılması için çok önemli bir adımdır. Buradan bütün muhalif güçlere kayyım karşıtı bütün kesimlere sesleniyoruz, gelin dayanışmamızı daha çok büyütelim. Gelin kayyıma karşı mücadeleyi daha güçlü bir evreye taşıyalım ve kayyımları bu ülkeden def edelim, demokrasiyi bu ülkede hep birlikte bizler inşa edelim.
 
13 Haziran'da Hakkari’ye davet ediyoruz
 
Herkesi barış için ve eşit yurttaşlık temelinde yaşayacağı bir toplum için emek ve demokrasi güçleriyle 13 Haziran'da Hakkari’de gerçekleştireceğimiz mitingimize davet ediyorum. Bu buluşma önemli, bu buluşma bir Türkiye buluşması olacak, demokrasi için olacak, faşizme karşı ortak bir mücadelenin simgesi olacak. Hepimiz Hakkari'de olacağız 13 Haziran’da. Sizleri de destek ve dayanışma için oraya bekliyoruz.”