![](/staticfiles/news/250751/2025/02/05/823x463cc-ank-05-02-25-orsola-casagrande-tecrite-dair-degerlendirme-manset.jpg)
Orsola Casagrande: Abdullah Öcalan’ın rolünü oynaması için koşullar oluşturulmalı
- 09:03 5 Şubat 2025
- Güncel
Melek Avcı
ANKARA- Ödüllü gazeteci ve yazar Orsola Casagrande, PKK Lideri Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmeler ile Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılarını değerlendirerek, öncelikle tecridin kaldırılması ve Abdullah Öcalan’ın rolünü oynayabilmesi için koşulların uygun hale getirilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İmralı Heyeti Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder 28 Aralık 2024 ve 22 Ocak’ta İmralı’da ağırlaştırılmış tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’la iki görüşme gerçekleştirdi. Görüşmenin ardından gelen 7 temel mesaj dünyanın gündemine düşerken Abdullah Öcalan’ın tarihsel çözüme hazırlandığı bilgisi umutla ele alındı.
Bu süreç sürerken, geçtiğimiz günlerde PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü için aralarında akademisyenler, sendikacılar, siyasetçiler, insan hakları savunucularının bulunduğu çok sayıda uluslararası katılımcı, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne (AKBK) hitaben bir mektup gönderilirken, Abdullah Öcalan’ın derhal avukatları ve ailesiyle görüştürülmesi ve nihayetinde serbest bırakılması talebi ifade edildi.
Yine aynı mektupta Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmelere işaret edilerek, Abdullah Öcalan’ın 26 yıldır devam eden tutukluluk koşullarına rağmen barışçıl bir sürece hazır olduğu vurgulandı ve bu sürecin, Türkiye’deki çatışma ortamını sonlandırmak ve Orta Doğu’da kalıcı barışa katkı sunmak açısından kritik olduğunu belirtilerek somut adım çağırısı yapıldı.
Mektubun imzacılarından biri olan Ödüllü Gazeteci Yazar ve Bask ülkesi, Kürdistan ve Kolombiya'daki barış müzakerelerinde uluslararası barış arabulucusu Brian Currin ile işbirliği yapan Orsola Casagrande yeni müzakere tartışmalarını ve tecridi JINNEWS’e değerlendirdi.
‘Ziyaret tecridin kaldırılmamış olmasıyla gölgelendi’
Abdullah Öcalan ile 43 aylık aradan sonra yapılan ziyaretin önemli olduğun söyleyen Orsola Casagrande, kalıcı bir barış için Abdullah Öcalan’ın rolünü oynayabilmesi için ise özgür olması gerektiğini belirtti. Orsola Casagrande, “Ömer Öcalan'ın ziyaretinin iyi bir haber olduğunu düşünüyorum, en azından hak ihlallerinden biri olan ziyaret hakkı tamamen olmasa da kısmi olarak kesintiye uğradı. Sayın Öcalan hala ailesi ve avukatlarıyla görüşemiyor, görüştürülmüyor. Sayın Öcalan'dan 43 aylık mutlak tecridin ardından bir haber almak iyi oldu çünkü herkes onun için çok endişeliydi. Elbette Sayın Öcalan'ın kendisinin de belirttiği gibi tecrit devam ediyor, bu nedenle yeğeniyle yaptığı görüşmenin mutluluğu tecridin kaldırılmamış olmasıyla gölgelendi. Bu da hepimizin mücadeleye devam etmesi ve tecridin sona erdirilmesini, adil ve kalıcı bir barış arayışında rolünü oynayabilmesi için Sayın Öcalan'ın serbest bırakılmasını talep etmemiz gerektiği anlamına geliyor” sözlerini kullandı.
‘AKP-MHP ittifakı krizden çıkışın yollarını sunamıyor savaş ülke bütçesini götürdü’
Suriye ve Orta Doğu’daki gelişmeler baz alındığında İmralı görüşmelerinin bu aşamada dikkat çekici olduğunu belirten Orsola Casagrande, Türkiye’de mevcut iktidarın eskisi kadar güçlü olmadığı ve toplumun kriz içerisinde olduğunu söyledi. Orsola Casagrande, “Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kendisini çok zor bir durumun içinde bulduğunu düşünüyorum; birkaç yıl önceki kadar güçlü değil, toplum kendisini boğan ekonomik kriz nedeniyle yorgun ve öfkeli, AKP-MHP ittifakı krizden çıkış yolları sunmuyor ve nihayetinde çoğu insan savaşın ülke bütçesinin büyük bir kısmını alıp götürdüğünü görmeye başladı. Bunun yerine sosyal, sağlık ve çalışma koşullarının iyileştirilmesine harcanması gerekiyor paranın” dedi.
‘Erdoğan terör saltanatı başlatsa da hem seçimde hem cephede yenildi’
Mevcut iktidarın tüm soykırım ve baskı ortamına rağmen Kürtlerin barıştaki kararlılığını kıramadığı belirten Orsala Casagrande, “Erdoğan, çatışmanın ana muhatabı, ana tarafı olan Abdullah Öcalan ile diyaloga girmeden barışın mümkün olmadığını çok iyi biliyor” diyerek “Erdoğan bunu 2013'te de biliyordu, ancak işleri farklı bir şekilde çözmeyi denemeyi tercih etti: 2015'te barış sürecini çökerttikten sonra darbe girişiminde bulunuldu ve binlerce insanı tutuklayarak gerçek bir terör saltanatı başlattı... Yine de Kürtlerin barış için çalışma iradesini ve kararlılığını kıramadı. Kürt halkının gösterdiği ve örneğin her yerel seçimde yeniden teyit ettiği bir kararlılıktır bu. Erdoğan baskıya baskı ekledi ve hiçbir şey elde edemedi. Aynı şekilde savaş cephesinde de umduğu sonuçları elde edemedi: gerillalar her saldırıya karşılık verdi ve vermeye devam ediyor. Genel seçimlerden sonra Erdoğan desteğinin daha da azaldığını fark etti, bu yüzden tabiri caizse iki taraflı bir masa üzerinde çalışmaya karar verdi” sözlerini kullandı.
‘Güç kaybeden birinin son çaresiz girişimleri’
Bir yandan görüşmeler yapılırken diğer yandan Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırıların olmasına dair Orsala Casagrande şunları söyledi: “Bir yandan Sayın Öcalan ile iletişime izin verirken, diğer yandan Rojava'ya saldırmak için Suriye'deki kaotik durumdan faydalandı. Elbette bu iki şey birlikte gerçekleşiyor ve aynı anda gerçekleşmeleri tesadüf değil, çünkü aslında Erdoğan fiilen Sayın Öcalan'ı ana muhatap olarak kabul ederken, Sayın Öcalan'ın paradigmasının Rojava'daki uygulamasına yani temelde demokratik konfederalizme saldırıyor. Bence Erdoğan Rojava'ya saldırarak güç gösterisi yapmak istiyor, bir şekilde bunun kendisine tavizler vereceğini düşünüyor... Ancak bu bana daha çok güç kaybettiğini hisseden birinin son çaresiz girişimleri gibi geliyor. Elbette Rojava'ya yönelik saldırılar hem sivilleri hem de savaşçıları öldürüyor. İşte bu yüzden uluslararası toplum ayağa kalkmalı ve insanlığa karşı işlenen bu suçlara karşı sesini yükseltmelidir, çünkü bunlar insanlık suçudur.”
‘Barışla ilgilenen tek gerçek kişi Öcalan’dır uluslararası toplum desteklemelidir’
İmralı’da yapılan görüşmeler ve buradan gelen mesajlara değinen Orsala Casagrande, “Bu mesajlar elbette çok önemli ve her şeyden önce barışla ilgilenen tek gerçek kişinin Öcalan olduğunu -tabii ki Kürtlerle birlikte- bir kez daha gösterdi” diyerek barışın inşası için İmralı’nın yoğun çaba gösterdiğini söyledi. Orsala Casagrande, “Yaşanan her şeye rağmen, tüm geçen bu yıllar boyunca Sayın Öcalan Kürt sorununa siyasi bir çözüm bulmak için çalışmaktan asla vazgeçmedi. Bu onun her zaman taahhüdü olmuştur ve İmralı heyetiyle yaptığı son görüşmelerde de bunu bir kez daha teyit etmiştir. Uluslararası toplum bir kez daha sessiz kalmamalı ve Sayın Öcalan'ı ve onun adil ve kalıcı barış önerisini desteklemelidir. Sayın Öcalan Kürt sorununun adil ve kalıcı bir barışa ve Türkiye'nin demokratikleşmesine yol açacak şekilde çözülmesi için çalışmaktan asla vazgeçmedi. Ve elbette Türkiye için bir çözüm aynı zamanda Orta Doğu'ya ilişkin sorunların çözümü için de koşulların yaratılması anlamına gelecektir” diye konuştu.
‘Müzakereye elverişli koşullar hala yaratılmış değil’
“Elbette herhangi bir barış sürecinin böyle adlandırılabilmesi için müzakerelere elverişli koşulların ve ortamın yaratılmış olması gerekir” diyen Orsola Casagrande, ilk olarak tecridin kaldırılması gerektiğine işaret ederek şöyle dedi: “Henüz böyle bir durum söz konusu değil. Yapılması gereken ilk şey tecride son vermek ve Sayın Öcalan'a uygun çalışma koşullarını sağlamaktır. AKP-MHP hükümetinin istediği zaman değil, Sayın Öcalan’ın kendisi uygun gördüğü zaman, önemli gördüğü kişilerle görüşebilmelidir. Barış süreci isteğe göre başlayıp isteğe göre bitirilecek bir şey değildir...”
Uluslararası kurumlar bu süreçte ne yapmalı?
15 Şubat Uluslararası Komplosunun yıldönümü yaklaşırken yeni başlayacak bir müzakere ve barış sürecinde uluslararası toplumun rolüne de işaret eden Orsola Casagrande, “Yine uluslararası kurumlar, uluslararası toplum ve devletler Sayın Öcalan'ın inisiyatifini ve Kürt halkını desteklemek için çok daha aktif olmalılar. Yapabilecekleri eylemlerden biri, uluslararası yasalara saygı gösterilmesini ve umut hakkının uygulanmasını talep etmektir. Ayrıca uluslararası kurumlar, Türk devletinin Kuzey ve Doğu Suriye'nin yanı sıra Kürdistan'ın diğer bölgelerinde işlediği insanlık suçlarını önlemek için daha fazlasını yapmalıdır” ifadelerini kullandı.