Uluslararası heyet üyeleri: Tecrit işkence metodudur

  • 09:18 8 Mart 2024
  • Hukuk
 
 
 
Rozerin Gültekin
 
AMED - Tecride Karşı Uluslararası Hukukçular Delegasyonu’nda yer alan avukatlar, tecridi bir işkence yöntemi olarak tanımlarken, tecridin kaldırılması için politik çalışmalar gerçekleştireceklerini söyledi.
 
İmralı Adası’nda 26 yıldır ağırlaştırılmış tecrit altında tutulan ve 36 aydır da hiçbir haber alınamayan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a uygulanan mutlak tecride ilişkin İsveç, Güney Afrika, İspanya, İtalya ve Norveç’ten 13 avukatın yer aldığı Tecride Karşı Uluslararası Hukukçular Delegasyonu, 28-29 Şubat tarihleri arasında Amed’de bir dizi temaslarda bulundu. 1 Mart’ta da İstanbul’da Asrın Hukuk Bürosu ve sivil toplum örgütlerini ziyaret eden heyet, son olarak Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) İstanbul Şubesi ile birlikte gerçekleştirdiği “Tecrit Siyasetine Karşı Barış ve Özgürlük Mücadelesi” başlıklı konferans ile temaslarını sonlandırdı.
 
Heyette yer alan İspanya’nın özerk bölgesi Galiçya’dan gelen avukat ve İnsan Hakları İzleme Merkezi üyesi Raquel Crespo Castro ve İsveçli International Commission of Jurists (Uluslararası Hukukçular Komisyonu) üyesi Avukat Jasmin Sazvar tecride ve ülkelerine döndükten sonra yapacakları çalışmalara dair aktarımlarda bulundu.
 
 ‘Bu mücadele sadece Kürtlerin sorumluluğu değil’
 
İnsan Hakları İzleme Merkezi üyesi Raquel Crespo Castro, tecridin uluslararası standartların çok altında bir durum olduğuna dikkat çekti. Raquel,  “Mandela Kuralları’na göre bir insanın 15 günden fazla tecrit altında tutulması işkencedir. Bu toplumun hükümet karşısında örgütlenmesini engellemek için yapılan bir adımdır. CPT’nin İmralı’yı ziyaret etmemesi ve raporunu açıklamaması kabul edilemez bir şey. Bu organizasyonun çalışmadığının göstergelerinden biri. Türkiye’deki mevcut durum ve tecrit paradigmatik bir örnek teşkil ediyor. Sadece Türkiye için değil, uluslararası bütün camia için. Adalet sorunu sadece Türkiye ile alakalı değil. Filistin ile ilgilenildiği gibi Kurdistan’da yaşanan problemlerle, hak ihlalleriyle de ilgilenmek gerekiyor. Uluslararası insan hakları sistemleri daha aktif olmalı. İnsan haklarının korunması için alınan karalar sadece kağıt üstünde kalmamalı ve daha aktif adımlar atılmalı. Bunu Avrupalıların sorumluluğunda görüyorum. Çünkü bizim bunları dile getirmemiz çok daha kolay. Bu mücadele sadece Kürtlerin sorumluluğu değildir. Yıllardır Kürtler bu mücadeleyi sürdürmekte ama uluslararası dayanışma da çok önemli. Dayanışma insan hakları konusunda çalışan bütün insanların temel sorumluluğudur” dedi.
 
‘Avrupa’daki medya Türkiye’yi turistik bir yer gibi gösteriyor’
 
“Türkiye’deki durum düşündüğümden çok daha korkunçtu” diyen Raquel, şöyle konuştu: “Avrupa’daki medya Türkiye’yi sadece turistik bir yermiş gibi gösteriyor. Kurdistan’da bütün politik, feminist, sivil toplum hareketlerinin kriminalize edildiğini görüyoruz. Hükümet tarafından yapılan çok ciddi insan hakları ihlali gördük. Politik tutsaklara ve onların ailelerine yönelik işkenceyi, gazetecilerin, aktivistlerin susturulduğunun görmezden gelindiğini görüyoruz. Galiçya’ya döndüğümde bu gördüklerimi paylaşacağım. Erdoğan hükümetine karşı kendi ülkemin parlamentosunda da politik baskı üretilmesi gerekiyor. Yapılması gereken ilk şey tecridin kalkması ve bütün siyasi tutsakların serbest bırakılması. Kürt halkının ve Türkiye’deki halkların eşit bir şekilde politikaya katılımı sağlanmalı. Sadece yasal düzenlemeler değil, hayatın içerisinde bu eşitliğin sağlanması gerekiyor.”
 
‘Tecrit işkence metodudur’
 
Uluslararası Hukukçular Komisyonu üyesi ve Avukat Jasmin Sazvar da uluslararası delegasyonla birlikte bölgede yaşanan sorunları, insan hakları ihlallerini gözlemlemek için geldiklerine değindi. Kürt halkının bilinenden daha fazla sorunu olduğunu kaydeden Jasmin, “Tecrit çok önemli bir sorun. Bireysel tecrit kişinin hem bireysel sağlığını, hem psikolojisini etkileyen bir işkence metodudur. Tecridi işkence metodu olarak tanımlıyorum. Tecridin olumlu bir sonuç doğurması düşünülemez. Kürt halkının özgürlük mücadelesinin ne kadar nüanslı olduğunu gördük. Adalet Nöbeti’ndeki annelerle tanışmak beni çok duygulandırdı. Adalet Nöbeti tutulan yerin polislerle çevrili olduğunu gördük. Polisin böyle yapması ekstrem baskının olduğunu gösteriyor. Burada duyduğum, gözlemlediğim hikayeleri ve bilgileri herkesle paylaşacağım. Heyet olarak da rapor hazırlayacağız. Uluslararası aktörlerin bu kadar yavaş olması sıkıntılı bir durum. Bir avukat olarak problemlerin hepsinin meslektaşlarıma ve İsveç toplumuna aktarmak için her şeyi yapacağım” sözlerini kullandı.