Kürt Kadın Hareketi'nin kavramsal ve kuramsal dönüşümü (5)

  • 09:01 6 Haziran 2025
  • Dosya

             

 
Jineolojî: Kadın bilimiyle yeni bir toplum inşası
 
HABER MERKEZİ – Kadın bilimi olarak tanımlanan jineoloji, Kürt Kadın Hareketi’nin 50 yılı aşkın deneyimiyle şekilleniyor; yalnızca Kürt kadınları değil, tüm dünya kadınlarını özgürleştirmeyi amaçlıyor. 
 
Kadın özgürlük mücadelesi, sadece eşitlik talebiyle sınırlı kalmayıp, köklü bir toplumsal dönüşüm arayışını da içinde barındırıyor. Kürt Kadın Özgürlük Hareketi, bu mücadele sürecinde geliştirdiği en özgün ve öncü kavramlardan biri olan jineoloji yani kadın bilimi ile hem teorik hem de pratik bir dönüşüm yaratıyor. Abdullah Öcalan’ın 2008 yılında “Özgürlük Sosyolojisi” adlı eserinde bilimsel bir yaklaşım olarak önerdiği jineoloji, kadının tarihsel, toplumsal, siyasal ve kültürel sömürüsünü görünür kılmakla kalmayıp, kadın merkezli özgürlükçü bir yaşam sisteminin inşasını da hedefliyor.
 
Kürt Kadın Hareketi, elli yılı aşkın mücadele birikiminden beslenerek bu kavramsal çerçeveyi geliştiriyor. Jineoloji, yalnızca Kürt kadınlarının değil, tüm dünya kadınlarının sorunlarını anlama ve dönüştürme iddiasını taşıyor. Kadın ordulaşmasından partileşmeye, kadın kurtuluş ideolojisinden özgür eş yaşama ve toplumsal sözleşme anlayışına kadar birçok başlıkta derinleşen bu paradigma, bugün jineoloji adı altında bilimsel bir zemin kazanıyor.
 
Kadın bilimi: Jineolojî'nin anlamı ve çıkışı
 
Kürtçe “jin” (kadın) ve Latince “loji” (bilim) köklerinden türetilen jineoloji kavramı, Türkçeye “kadın bilimi” olarak çevriliyor. Kürt kadınları, son 50 yılı aşkın süredir sürdürdükleri özgürlük mücadelesini sadece pratikte değil, aynı zamanda ideolojik bir çerçevede şekillendiriyor. Bu çerçevede kadın özgürlüğünü bilimselleştirmek, sadece geçmişi değil geleceği de yeniden inşa etme imkânı sağlıyor.
 
Abdullah Öcalan’ın jineolojiyi önermesiyle birlikte, Kürt Kadın Hareketi çatısı altında kadın gerçekliğinin bilimsel olarak görünür kılınmasına yönelik çalışmalar yürütülüyor. 2010 yılı itibarıyla bu çalışmalar kurumsallaşma sürecine giriyor. Kürt kadınlar jineolojiyi yoğun biçimde tartışıyor ve şu sorular etrafında örgütleniyor:
 
“*Neden böyle bir kavramsallaştırmaya ihtiyaç duyuluyor?
 
*Jineoloji hangi tarihsel ve toplumsal ihtiyaçlardan doğuyor?
 
*Nasıl kurumsallaşıyor ve hangi yöntemlerle işliyor?
 
*Feminist kuramlarla ve diğer kadın özgürlük mücadeleleriyle nasıl bir bağ kuruyor?”
 
Bu sorular etrafında sürdürülen tartışmalar, jineolojiyi yalnızca bir teori değil, aynı zamanda süreklilik kazanan bir mücadele pratiğine dönüştürüyor.
 
Kopuş Teorisi ve erkek egemenliğin aşılması
 
Jineolojiye kaynaklık eden temel kuramlardan biri olarak Kopuş Teorisi, kadının erkekten zihinsel, duygusal, toplumsal ve gerekirse fiziksel düzeyde koparak kendini yeniden tanımlamasını ve öz savunma gücünü oluşturmasını hedefliyor. Bu kuram, aynı zamanda “erkeği öldürmek” olarak tanımlanan, erkek egemen zihniyetin sembolik düzeyde tasfiyesini içeren bir projeyi ifade ediyor.
 
Abdullah Öcalan’ın önerdiği “Erkeği Dönüştürme Projesi”, Kürt Kadın Özgürlük Mücadelesi içinde merkezi bir rol oynuyor. Hareket, erkek egemenliğini toplumsal, siyasal ve kültürel bağlamlarıyla analiz ediyor ve bu yapının dönüşümünü hedefliyor. Kadına yönelik şiddetin, eşitsizliğin ve metalaştırmanın kaynağını erkeklik inşasında gören bu yaklaşım, çözüm olarak yeni bir erkeklik anlayışı geliştirmeyi öneriyor.
 
Kadın Kurtuluş İdeolojisi ve partileşme süreci
 
8 Mart 1998’de ilan edilen Kadın Kurtuluş İdeolojisi, kadın mücadelesinde bir dönüm noktası olmayı sürdürüyor. Bu ideoloji; yurtseverlik, öz irade, örgütlenme, mücadele, estetik ve düşünce geliştirme gibi temel ilkelerle kadınların hem bireysel hem kolektif özgürlüğünü savunuyor. Kürt Kadın Hareketi’ne göre, bu ideoloji kadınların politik özneleşmesini ve toplumla eşit temelde ilişki kurmasını sağlıyor.
 
Bu ideolojik temel üzerinden gelişen kadın partileşmesi, kadınların hem örgütsel gücünü artırıyor hem de toplumu dönüştürme potansiyelini büyütüyor. Böylece kadınlar sadece politik bir özne değil, aynı zamanda demokratik toplumun kurucu gücü haline geliyor.
 
Toplumsal Sözleşme ve özgür eş yaşam
 
Jineoloji, yalnızca bilimi değil, aynı zamanda kadının toplumla kurduğu sözleşmeyi de içeriyor. Toplumsal sözleşme anlayışı, kadınla toplum arasındaki ilişkiyi özgürlük, adalet ve etik temelinde yeniden kurmayı hedefliyor. Bu sözleşme, erkekle kadının özgür eş yaşam temelinde bir ilişki geliştirmesini öneriyor.
 
Kürt Kadın Hareketi’ne göre, toplumsal sözleşme yalnızca hukuki bir metin değil, aynı zamanda kadının toplumla kurduğu ahlaki, politik ve eşitlikçi ilişki biçimini ifade ediyor. Bu ilişki, kadın özgürlüğünü merkeze alarak yeni bir toplumsal yapının inşasını amaçlıyor.
 
2015: 1. Jineoloji Konferansı ve yeni anlam dünyası
 
Kürt Kadın Hareketi, 2015 yılında 120 delegenin katılımıyla 1. Jineoloji Konferansı’nı gerçekleştiriyor. “Neden Jineoloji?” sorusuna verilen yanıtlar, yalnızca bilimsel değil, aynı zamanda toplumsal bir devrimin çerçevesini de çiziyor:
 
“*Kadın aydınlanması yaratmak için.
 
*Kadın Özgür eş yaşamı geliştirmek gerçeğine dayalı bir araştırma yöntemi geliştirmek için.
 
*En eski sömürgenin başkaldırısını başarıya ulaştırmak için.
 
*Özgür toplum-özgür birey gerçekleşmesine ulaştıran bir bilgi kuramı için.
 
*Sosyal bilimlerde devrim için.
 
*Yenilmez bir öz savunma için Jineoloji.”
 
Konferansta etik-estetik, ekonomi, ekoloji, politika, demografya, sağlık, eğitim, tarih, öz savunma gibi başlıklar jineolojinin temel araştırma alanları olarak belirleniyor. Bu alanlar, kadın özgürlüğünü her yönüyle kavrayabilecek bir bilimsel mücadele haritası sunuyor.
 
Konferans süresince yürütülen tartışmalar, Kürt Kadın Hareketi'nin kırk yılı aşkın mücadele deneyimini kuramsallaştırma çabasının bir parçası hâline geliyor. Bu süreç, Abdullah Öcalan’ın jineolojiye dair değerlendirmeleriyle derinleşiyor. Kadınlar, bu bilimsel hattın yalnızca Kürt halkı için değil, tüm dünya kadınları için özgürlükçü bir bilgi üretim modeli sunduğunu vurguluyor.
 
 ‘Kadının kaybedişi en büyük düşüştür’
 
Abdullah Öcalan, kadının tarihsel durumuna dair şunları belirtiyor:  “Uygarlık tarihi aynı zamanda kadının kaybedişi ve kayboluşunun tarihidir. Bu tarih, tanrı ve kullarıyla, hükümdar ve tebaasıyla, ekonomi, bilim ve sanatıyla erkek egemen kişiliğin pekiştiği tarihtir. Dolayısıyla kadının kaybedişi ve kayboluşu toplum adına büyük düşüş ve kaybediştir. Cinsiyetçi toplum, bu düşüşün ve kaybedişin sonucudur. Cinsiyetçi erkek, kadın üzerinde sosyal hâkimiyetini inşa ettiğinde o kadar iştahlıdır ki, doğal her türlü teması bir egemenlik gösterisi hâline getirir.”
 
Neden jineolojiye ihtiyaç var?
 
Abdullah Öcalan, jineolojiye neden ihtiyaç olduğunu şu sözlerle özetliyor: “Kadınla önce düşünmenin, nerede, ne zaman, ne kadar bozukluk varsa tartışma ve gidermenin önemini tüm ilişkilerin önüne koyma cesareti gösterdim. Sadece güçlü düşünen, iyi, güzel ve doğru karar verebilen, böylece beni aşarken kendisine hayran bırakabilen ve muhatabım olabilen kadın, şüphesiz felsefi arayışımın köşe taşlarındandır. Evrendeki yaşam akışının sırlarının bu kadınla en iyi, güzel ve doğru tarafıyla anlam bulacağına hep inandım. Ama tüm erkeklerden farklı olarak, önümdeki ‘erkek ve sermaye’ malıyla, doksan bin kocalı Hürmüz’le varoluş tarzımı paylaşmayı reddeden ahlâkıma da inandım. O hâlde feminizmden de öte ‘jineoloji’ (kadın bilimi) kavramı amacı daha iyi karşılayabilir.”
 
Kadının gerçek statüsü 
 
Jineolojiye dair bilimsel yaklaşıma değinen Abdullah Öcalan şöyle devam ediyor: “Tüm bilimlere olduğu gibi sosyal bilimlere de damgasını vurmuş erkeklik söyleminde kadından bahseden satırlar, gerçekliğe hiç dokunmayan propagandatif yaklaşımlarla yüklüdür. Kadının gerçek statüsü, bu söylemlerle tıpkı uygarlık tarihlerinin sınıf, sömürü, baskı ve işkenceyi örtbas etmesi gibi, belki de kırk kez örtülmektedir. Feminizm yerine jineoloji (kadın bilimi) kavramı amacı daha iyi karşılayabilir. Jineolojinin ortaya çıkaracağı olgular herhâlde teolojinin, eskatalojinin, politikolojinin, pedagojinin, velhasıl sosyolojinin birçok bölümüne ilişkin loji’lerden daha az gerçeklik payı taşımayacaktır. Kadının, toplumsal doğanın hem fizik hem de anlam olarak en geniş bölümünü teşkil ettiği tartışma götürmez. O zaman neden çok önemli olan bu toplumsal doğa parçası bilime konu edilmesin? Pedagoji gibi çocuk eğitimi ve terbiyesine kadar bölümlenmiş sosyolojinin jineolojiyi oluşturmaması, egemen erkek söylemli olmasından başka bir hususla izah edilemez.”
 
Kadının sömürgeleşmesi 
 
Kadın doğasının aydınlanmasına işaret eden Abdullah Öcalan, “Kadın doğası karanlıkta kaldıkça, tüm toplum doğası aydınlanmamış olarak kalacaktır. Toplumsal doğanın gerçek ve kapsamlı aydınlanması, ancak kadın doğasının kapsamlı ve gerçekçi aydınlanmasıyla mümkündür. Kadının sömürgeleşme tarihinden ekonomik, sosyal, siyasal ve zihinsel sömürgeleştirilmesine kadar konumunun açıklığa kavuşturulması, tarihin diğer tüm konularının ve güncel toplumun her yönüyle açıklığa kavuşmasında büyük katkıda bulunacaktır” ifadelerini kullanıyor. 
 
‘Kadınsız demokratik siyaset olamaz’
 
Kurtuluş sorununun önemine dikkat çeken Abdullah Öcalan şunları dile getiriyor: “Şüphesiz kadının statüsünün açıklığa kavuşması meselenin bir boyutudur. Daha önemli boyut, kurtuluş sorunuyla ilgilidir. Diğer deyişle, sorunun çözümü daha büyük önem taşımaktadır. Toplumun genel özgürlük düzeyinin kadının özgürlük düzeyiyle orantılı olduğu çokça söylenir. Doğru olan bu belirlemenin içinin nasıl doldurulacağı önemlidir. Kadının özgürlüğü, eşitliği sadece toplumsal özgürlük ve eşitliği belirlemiyor. Teori, program, örgüt ve eylem düzenekleri de gerektiriyor. Daha da önemlisi, kadınsız demokratik siyasetin olamayacağını, hatta sınıf politikacılığının bile eksik kalacağını, barışın ve çevrenin geliştirilip korunamayacağını da gösteriyor.”
 
Kapitalizm ve sömürü düzeni
 
Kadının konumunu yeniden tanımlamak gerektiğini vurgulayan Abdullah Öcalan şunları belirtiyor: “Kadını ‘kutsal ana, temel namus, vazgeçilmez, onsuz olunmaz eş’ statüsünden çıkarıp, bir özne-nesne toplamı olarak kadın gerçeğini araştırmak gerekir. Tabii bu araştırmaları öncelikle aşk soytarılıklarından arındırmak gerekir. Hatta araştırmanın en önemli bir boyutu, aşk adı altında örtbas edilen büyük alçaklıkları (başta tecavüz, cinayet, dayak, bini bir para eden küfürler) sergilemek olmalıdır. Herodot’un ‘Tüm Doğu-Batı savaşları kadın yüzünden olmuştur’ sözü ancak bir gerçeği açıklayabilir. O da sömürge olarak değer kazandığı, bu nedenle önemli savaşlara konu edildiğidir. Uygarlık tarihi böyle olduğu gibi, kapitalist modernite kadının bin kat daha ağır ve çok yönlülük kazanmış biçimde sömürgeleştirilmesini temsil ediyor. Sömürgeciliği kadının kimliğine kazımış oluyor. Tüm emeklerin anası, ücretsiz emeğin sahibi, en düşük ücretli işçi, en çok işsiz, erkeğinin sınırsız iştah ve baskı kaynağı, düzenin çocuk doğurma makinesi ve çocuk yetiştiren dadısı, reklam aracı, seks-porno aracı vb. olarak sömürgeleştirilmesi uzayıp gider. Kapitalizm, hiçbir sömürü düzeneğinde olmadığı kadar kadına ilişkin bir sömürü düzeneği geliştirmiştir. İstemesek de tekrar tekrar kadın statüsüne dönmek acı oluyor. Ama gerçeklerin dili, sömürülenler için başka türlü de olmuyor.”
 
Kadın bilimine katkı
 
Abdullah Öcalan, kadın biliminin çözüme nasıl katkı sunacağını şu şekilde açıklıyor: “Kadın biliminin gelişmesi hâlinde sorunlarının nasıl daha sağlıklı çözülebileceğini bir örnekle açıklamak hayli öğretici olacaktır: Cinsel içgüdünün, yaşamın en eski öğrenim biçimlerinin başında geldiğini anlamak gerekir. Bu güdü, yaşamın kendini sürdürme ihtiyacına cevaptır. Bireyin sonsuz yaşama olanaksızlığı, çözüm olarak bir de kendini tekrar üretme potansiyelini geliştirmeye zorlamıştır. Cinsel güdü denen şey, bu potansiyelin uygun koşullarda üremeye yol açarak yaşamı sürdürmesidir. Bu ise bir nevi soyun tükenmesi tehlikesine ve ölüme çare oluyor. Hücrenin ilk bölünmesi, bir olan hücrenin çoklaşarak kendini ölümsüz kılmasıdır. Daha da genelleştirirsek, kendini yutmak isteyen boşluğa, yokluğa karşı kendini sürekli çeşitlendirip çoğaltmak isteyen evrenin sonsuzlaşma eğiliminin canlı yaşamında devam etmesi olayıdır.”
 
Kadın açısından varoluş konusu 
 
Kadının etik ve estetik alandaki önemine değinen Abdullah Öcalan şu sözleri kullanıyor: “Kadın, ayrıca ahlâki ve politik toplumun asal öğesi olarak; özgürlük, eşitlik ve demokratikleşme ışığında yaşamın etiği ve estetiği açısından da hayati rol oynar. Etik ve estetik bilimi, kadın biliminin ayrılmaz parçasıdır. Yaşamdaki ağır sorumluluğu nedeniyle kadının tüm etik ve estetik konularda hem düşünce hem de uygulama gücü olarak büyük açılım ve gelişmeler sağlayacağı tartışmasızdır. Kadının yaşamla bağı, erkeğinkine göre çok daha kapsamlıdır. Duygusal zekâ boyutunun gelişkinliği bununla ilgilidir. Dolayısıyla yaşamın güzelleştirilmesi olarak estetik, kadın açısından varoluşsal bir konudur.”
 
Ahlaki sorumluluk
 
Abdullah Öcalan, kadınların ahlâkî sorumluluğunun derinliğini şöyle tanımlıyor: “Etik (Ahlâk teorisi), estetik (güzellik teorisi) açısından da kadının sorumluluğu daha kapsamlıdır. İnsan eğitiminin iyi ve kötü yönlerini, yaşam ve barışın önemini, savaşın kötülüğü ve dehşetini, haklılık ve adalet ölçülerini değerlendirme, belirleme ve kararlaştırmada kadının, ahlâki ve politik toplum açısından daha gerçekçi ve sorumlu davranması doğası gereğidir. Tabii erkeğin kuklası ve gölgesi kadından bahsetmiyorum. Söz konusu olan, özgür, eşit ve demokratikleşmeyi özümsemiş kadındır.”
 
Ekonomi ve kadın
 
Ekonomiyi kadın perspektifinden ele alan Abdullah Öcalan, şunları dile getiriyor: “Ekonomi biliminin de kadın biliminin bir parçası olarak geliştirilmesi daha doğru olacaktır. Ekonomi, baştan beri kadının asal rol oynadığı bir toplumsal faaliyet biçimidir. Çocukların beslenme sorunu kadının sırtında olduğu için ekonomi, kadın için hayati anlam ifade eder. Kaldı ki, ekonomi Yunancada ‘ev yasası, evi geçindirme kuralları’ demektir. Bunun da kadının temel işi olduğu açıktır. Ekonominin kadının elinden alınıp, tefeci, tüccar, sermayedar, iktidar-devlet ve ağa gibi davranan yetkililerin eline verilmesi, ekonomik yaşama en büyük darbe olmuştur. Ekonomi karşıtı güçlerin eline verilen ekonomi, hızla iktidar ve militarizmin temel hedefi hâline getirilerek, tüm uygarlık ve modernite tarihi boyunca sınırsız savaş, çatışma, bunalım ve kavgaların baş etkenine dönüştürülmüştür. Günümüzde ekonomi, ekonomiyle ilgisi olmayanların, kâğıt parçalarıyla oynayarak kumardan beter yöntemlerle sınırsız toplumsal değer gasp ettikleri bir oyun alanı hâline getirilmiştir. Kadının kutsal mesleği; kendisinin tamamen dışlandığı, savaş makineleri, çevreyi yaşanmaz hâle getiren trafik araçları ve temel insan ihtiyaçlarıyla pek fazla alakası olmayan, kâr getiren fuzuli ürünler üreten imalâthanelere devredildiği, borsalarda fiyat ve faiz oyunlarının çevrildiği bir alana dönüştürülmüştür.”
 
Kadın hareketinin toplumsal değişimi 
 
Abdullah Öcalan, kadın hareketinin toplumsal değişimdeki rolünü şu ifadelerle anlatıyor: “Feminizmi de kapsayan kadın bilimine dayalı kadının demokratik özgürlük ve eşitlik hareketi, açık ki toplumsal sorunların çözümünde başat rol oynayacaktır. Yakın geçmişteki kadın hareketlerinin eleştirisiyle yetinmeden, daha çok kadını yitik bir kimliğe dönüştüren uygarlık ve modernite tarihine yüklenmek gerekir. Eğer sosyal bilimlerde kadın konusu, sorunu ve hareketleri neredeyse yok derecesindeyse, bunun esas sorumlusu uygarlık ve modernitenin hegemonik zihniyeti ve maddi kültür yapılanmalarıdır. Dar hukuki ve siyasi eşitlik yaklaşımlarıyla belki liberalizme katkı sunulabilir; fakat bu tür yaklaşımlarla sorunun çözümü şurada kalsın, olgu olarak çözümlenmesi bile sağlanamaz. Mevcut feminist hareketlerin liberalizmden kopuk, sistem karşıtı güçler hâline geldiklerini iddia etmek, kendini yanıltmak olacaktır. Feminizmin baş sorunlarından birisi söylendiği gibi radikalizmse, o zaman öncelikle köklü liberal alışkanlıklarla, düşünce ve duygu tarzları ve yaşamlarıyla ilgisini koparıp, arkasındaki kadın düşmanı uygarlığı ve moderniteyi çözümlemesi ve bu temelde anlamlı çözüm yollarına yüklenmesi gerekir.”
 
Son olarak Abdullah Öcalan, kadın hareketinin demokratik moderniteyle ilişkisini şu sözlerle açıklıyor: “Demokratik modernite, kadın doğası ve özgürlük hareketini temel güçlerinden birisi olarak bilip; hem geliştirilmesini hem de ittifak yapılmasını başta gelen görevlerinden sayarak yeniden inşa çalışmalarında değerlendirmek durumundadır.”
 

Etiketler:

Okumadan geçme!