
İzmir Barosu'ndan yüksek güvenlikli cezaevlerine ilişkin panel
- 20:44 31 Temmuz 2025
- Güncel
İZMİR - S, Y ve Yüksek Güvenlikli Cezaevlerinin durumuna ilişkin yapılan panelde konuşan panelistler, bu cezeavlerinin tecrit ve sosyal izolasyonun derinleştirmek amacıyla tasarlandığını ve tutsakların insansızlaştırıldığını vurgulayarak, "Bizde uygulanan tecrit sisteminde ısrar ise insan hakları anlamında sınıfta kalmak demek oluyor" dediç
İzmir Barosu, Yüksek Güvenlikli Cezaevlerine ilişkin baro binasında bulunan konferans salonunda panel düzenledi. İzmir Barosu Başkanı Sefa Yılmaz'ın moderatörlüğünü yaptığı panele konuşmacı olarak Avukat Şule Arslan Hızal, Yüksek Mimar İpek Güney ve İzmir Tabip Odası Başkanı Fahri Yüce Ayhan katıldı.
Açılış konuşmasını yapan İzmir Barosu Başkanı Sefa Yılmaz, "Bugün konuşacağımız konu aslında yaşam hakkına ilişkin bir durum. Özgür, adaletli, insanca yaşamın olmadığı alanlar tutsakların ölüme mahkum edildiği alanlar olarak kartşımıza çıkıyor" dedi.
İlk olarak konuşan İzmir Tabip Odası Başkanı Fahri Yüce Ayhan da cezaevlerinde sağlığın korunması ve ulaşabilmesinin uluslarasası standartlarda belirlendiğini vurguladı. Fahri Yüce Ayhan, "Düzenli sağlık taramalarının yapılması, acil sağlık müdahelesi, temiz havada egzersiz, beslenme gibi başlıklar uluslararası hukukta ele alınıyor. Sağlık direncinin arttırılması, cezaevi dışındaki yaşama adapte olabilmesi, yaşamını sürdürülebilir olması gerekiyor ki öyle bir sağlık hizmeti alması gerekiyor. Cezaevi idareleri, cezaevi koşullarında kişilerin ruh sağlığı da dahil sağlığını korumakla yükümlüdür. Sağlık personelinin kişileri tutuklu kimliği ile değil hasta kimliği ile görmesi gerekiyor. Bunun içinde mesleki bağımsızlığa sahip olması gerekiyor. Adalet Bakanlığı personeli olan meslektaşlarımızın rahat davranamadığını biliyoruz. Kelepçelenmiş tutukluların tedavi edilmemesi gerekiyor. Bu Türkiye'de çok sıkça yaşadığımız sorunlardan birisi" diye belirtti.
Uluslararası cezaevleri ile Türkiye'deki cezaevleri karşılaştırıldı
Ardından konuşan Yüksek Mimar İpek Güney, uluslararası cezaevleri ile Türkiye'de bulunan cezaevlerine yönelik bir karşılaştırma yaparak, "Türkiye'de yeni cezaevi üzerine yönetimler dışında herhangi bir aktörün söz sahibi olması için platform açılmıyor. Türkiye'deki cezaevlerini tasarımsal olarak değerlediremiyoruz. Çünkü uluslararası örneklerinde dış cephedeki açıklıklardan estetiğine kadar bir değerlendirme yapabilirken, buradaki cezavlerinde özellikle YGC'lerde dışarıya bakan herhangi bir açıklık bile göremiyoruz. Olanlar da göz hizasının çok üstünde yer alıyor. Kısmı bir aydınlanma ve yetersiz havalandırmayı sağladığı söylenebilir. Aradaki uçurumun net bir şekilde görüyoruz. Koğuş ve hücre sistemi plan şeması olarak görüyoruz. Sosyal alanlar oldukça kısıtlı, F Tipinde neredeyse hiç yok. Sosyal tecridin ve izolasyonun ön planda olduğu arayışlar. İnsan temelli arayışın olmadığı örnekler" ifadelerini kullandı.
İnsan temelli cezaevi tasarımlarına uluslararası alandan örnekler sunan İpek Güney, bu cezaevlerinin günlük hayat taklit edilerek tasarlanmasının sebebinin kişinin tahliye olduktan sonra günlük hayata adapte olabilmesi olduğunu kaydetti.
'Tecrit siteminde ısrar'
Son olarak konuşan Avukat Şule Arslan Hızal, iktidarın kamusal tepkileri bir kafese kapatarak anahtarını çok uzaklara attığını söyledi. Kamuoyunun bunlardan habersiz, aynı şeylerin kendisine yapılmayacağını düşündüğünü kaydeden Şule Arslan Hızal, "Oysa ki herhangi birisi de cezaevlerine girebilir. O yüzden o mekanları algılamak gerekiyor. Demokratik ülkelerde cezaevine konulan insanların hakları söz konusudur. Bizde uygulanan tecrit sisteminde ısrar ise insan hakları anlamında sınıfta kalmak demek oluyor. Hapishaneler her zaman işkence ve kötü muamelenin gündeme geldiği kapatılma mekanları oldu. Kuyu tipi olarak adlandırılan cezaevleri bunu daha da ağır bir boyuta taşıdı. Bu cezaevleri F Tipinin daha ağır versiyonu. Şimdilik 43 tane mevcut ama inşaatlar devam ediyor. Çoğunluğu tek kişilik olan hücrelerde tutulan mahpuslar, günün 22 buçuk saatini güneşin ve havanın girmediği bir yerde geçiriyor. Sadece bir saatliğine, bazı yerlerde de 1 buçuk saatliğine havalandırmaya götürülüyor. Burada insansızlaştırma modeli uygulanıyor. Hücrelerin içine mevcut yasalara aykırı olarak kameralar koyuluyor. Keyfiyete yer vermeyecek şekilde bu kameraların kaldırılması lazım. Mahpus olduğunuz benliğinizi kapıda bıraktığınız anlamına gelmiyor" ifadelerini kullandı.
Panel soru-cevap bölümü ile sona erdi.