Evindar Ararat: Ailenin demokratikleşmesi, toplumun demokratikleşmesinde rol oynayacak

  • 11:27 6 Ağustos 2025
  • Güncel
 
HABER MERKEZİ - PAJK Koordinasyon üyesi Evindar Ararat, “Kastlaşma, tabakalaşma, hiyerarşi; erkek şahsında bir ezen-ezilen ilişkisi gündeme geldi. O açıdan ailenin demokratikleşmesi, toplumun demokratikleşmesi noktasında dinamik rol oynayacak” dedi. 
 
PAJK Koordinasyon üyesi Evindar Ararat, “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”nı, detayları, kapsamı ve içeriğine dair JIN TV’deki programa katılarak değenlendirmelerde bulundu.
 
Evindar Ararat’ın konuşması şöyle:
 
“Demokratik toplum ya da demokratik sosyalist toplum kavramını, Önderliğimiz yeni gündemimize koymadı. İçeriğinde, kapsamında toplumsal ilişkilerde yeni tanımlamalar; hem tarihsel, hem felsefik, hem sosyolojik açılardan yeni tespitler getiriyor. Hem güncel sorunlarla bağlı yaptığı açılımlar var hem de tarihsel, toplumsal geçmişiyle bağlantılı yeni analizler, değerlendirmeler Önderlik bu manifestoda ifade ediyor. Bizim açımızdan da, 99 sonrası paradigma değişikliğiyle beraber Önderlik; demokratik ulus, demokratik toplum, demokratik özerklik, demokratik konfederal sistem belirlemelerini getirdi. Çağın yaşadığı toplumsal sorunlara, sistemsel krizin çözümü açısından getirdiği bir çözüm formülü olarak hem örgüt içerisinde değişimi yarattı, hem de bu sorunlara dönük tüm toplumlar için, başta kadınlar ve ezilen tüm kesimler için çözüm alternatifi olarak ortaya koydu. Yine, çatışmalı ve yoğun savaş süreçlerinin ortadan kalkması, daha barışçıl, demokratik bir toplum içerisinde halkların, kadınların, ezilenlerin yaşaması için bu alternatifleri sundu.
 
Toplumun talepleri 
 
Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı ya da bu program etrafında, Önderliğin manifestoda ifade ettiği gibi derinleşme, daha güncellenme… Önceki süreçlerde vekil güçler üzerinden yürüyen bir 3. Dünya Savaşı vardı 90’lardan bu yana. Son dört-beş yıl içerisinde devletlerin savaşına da dönüştüğü halde birçok kesim hâlâ adını 3. Dünya Savaşı koymayı bile çekiniyor. Çünkü koyduğun an, daha farklı bir boyutla ele almak zorundasın. Önderliğimiz, bu çatışma sürecinin adını 3. Dünya Savaşı olarak koydu. Aşamalarını, boyutlarını koydu. Hangi devletler arasında olduğunu ortaya koydu. Bu 3. Dünya Savaşı gerçeği üzerinde sürekli Kürdistan ve Orta Doğu merkezli savaşın göbeğinde, kapitalist modernitenin yarattığı her açıdan ekonomik kriz, sosyal kriz, kadın ve erkek arasında yaratılan derin çatışmalı, kaoslu ortam; toplumsal yorumlamalar, halkların, inançların, kültürlerin çatışması üzerine hegemonya güçlerinin kendilerini tahkim etmesi karşısında, Önderlik çözüm olarak ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’ alternatifini sunuyor. Bunun odağında toplumun talepleri var.
 
Kastlaşma süreçleri 
 
Tarihsel süreç içerisinde baktığımızda; farklı ideolojiler ister sol sosyalist ideolojiler olsun, ister kapitalist modernite ideolojisi bakış açısıyla bu kaynağın sorunu ne diye baktıklarında, sınıfsal çelişkiye dayandırırlar ya da milliyetçi çatışmaya. Kimi imparatorluk savaşı olarak tanımlar, kimi hanedanlık savaşı olarak tanımlar. Sosyalist ideolojilerin merkezinde Marks, Leninist başta olmak üzere, bunu sınıf çelişkisi olarak değerlendiriyor. Paradigmamızda Önderlik bunun adını daha net koyuyordu ama bu manifestoda daha net tanımlamış. Sosyalizme dönük Lenin ve Marks’ın odağında da bu var. Önderlik şunu diyor: Sınıf çatışması bu çatışmaların merkezidir. Asıl tarihteki çelişkinin odağında, cinsler arası iş bölümüne dayalı eşitsizlik var. Bunun yarattığı toplumsal yarılma, parçalılık, egemenlik; şahsında erkek olgusunun ortaya çıkması, kadınların kapatılmasıyla başlanan; kadının yaşamdaki iş bölümünün sınırlarını daraltması, eve kapatılma, erkeğe ve aileye hizmet gibi çelişkilerde yansıyor. Doğa ve insan çelişkisi; doğadan kopuşun insan ve toplumda yarattığı yabancılaşma, özüne yabancılaşma, köküne yabancılaşma; dağdan, maneviyattan yabancılaşmayı getiriyor. Toprakla ilişkini koparmak, üretim ilişkisini etkiliyor, sınıflaşmaya yol açıyor. Önderlik bunu kast olarak tanımlıyor; tabakalaşma, katı kurallar olarak tanımlıyor. 
 
Toplum tarihten kopuk değil 
 
O yüzden şimdiki demokratik toplum açısından Önderlik şunu ifade ediyor: ‘Eğer barış diyeceksek, demokratik, sosyalist toplum diyeceksek, bunun özü şudur; eşit, adil, çeşitliliğe, farklılığa saygı duyan, bunu karşıt olarak değil de zenginlik olarak gören, bir aradalığın temel amacı olarak kabul eden bir toplum felsefesi, bir sosyolojik bakışa ihtiyaç var.’ Önderlik tarihsel toplum ifadesini getiriyor. Toplum, tarihinden ve geçmişinden kopuk değil. Ama bugünü yaşarken tarihini bilmesi lazım ki ne tarihte yaşadı? Neden uzaklaştı? Ne ona kaybettirdi? Bugünü ona nasıl kazanacak? Bunun kökünü de Önderlik, kadın ve erkek arasındaki eşitsizliğin ortadan kaldırılmasıyla tanımlıyor. Diyor ki: Demokratik toplumdan bahsedeceksek, en başta kadın ve erkeğin arasındaki eşitsizliği ortadan kaldırmak lazım. Demokratik, özgür bir ilişki birlikteliğini, kadın ve erkek arasındaki dengede oluşturmak lazım ki toplum özgürleşebilsin.
 
Komün nedir? 
 
Komün çok ütopik, hayali bir olguymuş gibi ele alınıyor. Oysa toplumsallığın özü zaten komünaliktir. Bir iş yapılırken imece usulü deriz. İmece usulü ne demektir? Komünal bir yaklaşımla ortak iş yapımına, paylaşıma dayalı bir işin, sorunun çözülmesi ve yürütülmesi demektir. Önderlik; komünalite olgusu içinde, ‘onun öncüsü kadındır’ diyor. Tarihte toplumsallaşma kadın etrafında oluştu. Kadın; paylaşımı, ortaklaşmayı, bir aradalığı kendi etrafında yarattı. Çünkü analık olgusu bunu doğuruyor. Ana olmak; birleştiriciliktir, bir arada olmaktır, paylaşımcılıktır. Komün olgusunda, felsefesinde Önderlik kadını başat öncü olarak tanımlıyor.Komünün özü eşitliktir; komün özsavunmasıdır, eğitim mekanizmasıdır, karar alma mekanizmasıdır. Geçici komünler de oluşturabilir. Kürtlerin doğayla bütünlüğü; hem coğrafya, hem sosyalite, hem yaşam felsefesi olarak… Aşiret kültürü üzerinde sonradan çok oynandı. Klan, kabile, aşiret olgusu o toplumsallığın sürekli bir aradalığıdır. Saldırılara karşı sen bir arada olmak zorundasın; üretim yaparken birlikte yapmak zorundasın. Tek kişiyle olacak bir şey değil. Kapitalist modernite bireyi toplumdan kopararak parçaladı. Ulusları, milletleri de öyle yaptı. Cinsler arası çelişkiyi de oluşturdu. O birlikteliğin enerjisini, gücünü, toplumsallaşmayı parçalayarak, örgütlülüğü ortadan kaldırarak kendini var etti. Komün, bunun özüne dönüşümdür. Komün; örgütlülüktür, özsavunmadır, iradedir, karar gücüdür. Bir köyde birkaç tane komün olsun; en küçük sorunda bile komün bir araya gelir, tartışır, karara bağlar ve herkesi bağlar.
 
Demokrasinin çekirdeği komündür 
 
Bir iş mi olacak, üretim mi yapılacak? Komün bir araya gelir, iş bölümü yapar. Biri sulamayı yapar, sürmeyi bir kişi yapar. Komün üyeleri arasında bir sorun varsa, komün aklıyla çözülür. Çatışmaya dönüşmeden, toplumsallığı parçalamadan zamanında komün bir araya gelir, sorunu paylaşır. Komün aynı zamanda toplumsal bir etik yaratıyor, ahlak yaratıyor. Çünkü ortak akıl, duygu, histir; ortak değerler etrafında birleşmektir. O yüzden komünün özü; toplumsal örgütlülüktür ama envai türden örgütlülüktür. Büyükten küçüğe kadar, bir saatlik komün de olabilir; süreklileşen komün de olabilir. Demokratik toplumun çekirdeğidir komün.Gerilla yaşamın hepsi de öyle. PKK gerçeğinde de bunu çok yaşadık. Özü toplumsallıktır, komünal yaşamdır; ortak yaşamdır, ortak duygudaşlıktır, paydaşlıktır, ilişkilerdir, empatidir. Empati olmadan sen toplumsallığı yaratmazsın. Ortak hisler olmadan toplumsallaşmazsın, dayanışma olmaz. Karşılıklı hissetme, ortak değerler etrafında bir araya gelme olmazsa toplumsallık olmaz, örgütlülük olmaz. Komünün özü; demokrasinin en küçük, en dinamik hücresidir. Ortak aklı yaratma, paylaşımı yaratma, toprağını, ülkesini, insanı, yaşamı sevmektir. Doğayla bütünleşmedir ama her sorunda ortak aklı devreye sokmaktır. Kendi kendine karar alma iradesini ortaya çıkarmaktır. O yüzden demokrasinin özü de; demokratik olmak ne demektir? Toplumun kendi kendini yönetme becerisini, aklını, karar gücünü devreye koyması ve yürütmesidir. Komün bunun özüdür. Dünyanın bir çekirdeği var diyoruz; demokrasinin çekirdeği, merkezi de komündür. Komün olmadan ne birey kendisini savunabilir ne de toplum kendisini savunabilir.  
 
İlk toplumsal yarılma 
 
İlk toplumsal yarılma, cinsler arası eşitsizlik, iş bölümündeki eşitsizlikle başladı. Demokratik toplum bu eşitsizliğin ortadan kaldırılmasının en güçlü zeminidir. Komün, komünalite; demokratik, sosyalist toplumun özü de buradan başlar. Temel eşitsizlik, tarihsel bir eşitsizlik olarak oradan başladı. Önderliğin başlattığı Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nin de, demokratik, sosyalist toplumun inşa sürecinin öncüsü kadını belirledi.Eşitsizlik açısından acı çeken, bedel ödeyen kadındır. Erkek açısından da Önderlik belirledi: ‘Kendisine sosyalistim diyen bir erkeğin temel ölçüsü, kadının özgürlüğüne yaklaşımıdır.’ Kadınla özgürlük temelinde kurduğu ilişki üzerinden sosyalistliğin ölçüsü belirlenir. Komün örgütlenmesinde kadın öncü düzeyde katılacak; kendi etrafında özü, kadın gerçekliği, komünalitenin ifadesidir. Bu açıdan çok avantajlıdır. Diğeri de, demokratik toplum inşası içinde başta kadın ve erkek arasındaki eşitsizliğin ortadan kaldırılması lazım. Sosyalist, demokratik, adil bir ilişki sistematiğinin oluşturulması gerekiyor.
 
Sosyalizm nedir? 
 
Üretimden toplumsal ilişkinin her boyutuna, yaşam tarzına kadar demokratik bir bakış açısıyla bunun üretilmesi gerekiyor. Bu açıdan demokratik toplum, kadın için hem onun inşasında çok daha güçlü bir emek sarf etmesi gerektiğini ortaya koyuyor, hem de öncülük etmesi gerektiğini. Yaşadığı sorunların; ister tekil olarak erkekten, aile içi şiddetten, ister toplumsal yaşamın her aşamasında, iş yerinde, eğitim alanında, o eşitsizlik ikilemini ortadan kaldıracak zemin demokratik toplumdadır. Demokratik toplumun inşası, kadın özgürlüğünde de çok ivmeler kazandıracak; zihniyet değişimini yaratıyor.Başta toplum ve kadın arasında kurulan dengesiz ilişki sistematiğini ortadan kaldıracak. Erkeğin güçlülüğü, hâkimiyeti, söz hakkı; kadının sınırları şuradadır: erkekle ilişkisinde sınır, üretim alanında sınır… Bu sınırları ortadan kaldıracak; erkek ve kadın arasındaki derin uçurumu özgürlük temelinde yeniden örecek, zihniyeti yeniden değiştirecek. Sosyalizm nedir? Demokrat olmaktır, adil olmaktır. Özgürlük ilkeleri temelinde, kendine özgürlük tanıdığı oranda karşısındakine de özgürlük tanımaktır. Erkeğin sonsuz özgürlük imkânları var ama kadına da sürekli sınırlar biçen, kapatan, kurallar belirleyen ilişki tersliği ortadan kalkacak.
 
Katil kastik toplum vurgusu 
 
En fazla komün örgütlenmelerinde, demokratik toplum zihniyetini, ilişki etik-estetik buluşturmada kadın örgütleri, bireyler, hareketler olarak inşasında öncülük etmemiz gerekiyor. Eğitim alanlarında, bilinçlendirme alanlarında mücadele etmek gerekiyor. Önderlik, 1987’de ilk kadın çözümlemesini ‘Köle kadınla devrim olmaz’ diye başlattı. 97-98’de kadın hareketimiz açısından kopuş teorisini, kadın kurtuluş ideolojisini ya da kadın özgürlük ideolojisini kabul-ret ölçüleri olarak geliştirdi. İdeolojik açılımlar, derinleşmeler bizde gelişti. İnsanlığın ve toplumsallığın oluşmasında kadın başattır. Kadın etrafında insanlık, toplumsallaşma, komünalite, kolektif yaşam, kültür, ahlak şekillendi. Erkek egemen zihniyete Önderlik yeni bir tanımlama getirdi: ‘Katil kastik toplum.’ Nedir katil kastik toplum? Kastlaşma, sınıflaşma, tabakalaşma, ayrışma; ezen, ezilen. Bunun içerisinde baskı, zulüm, ötekileştirme, dışlama, ezme ve en uç düzeyde şiddetin envai türü var. Günümüzde bu çok daha vahim durumda yaşanıyor.
 
Demokratik aile modeli nasıl olmalı? 
 
Aile eğer doğru tanımlanırsa, aile içi ilişkiler demokratikleşirse, özgürlük ilişkileri içerisinde ele alınırsa bir komündür. Aile, toplumsal bir komündür. Çünkü orada bir aradalık var. Fakat sistemin yarattığı; kiminde dinin, kapitalist modernitenin, eril zihniyetin etkileriyle beraber aile, toplumsallığa karşıt hale getirildi. Önderlik birçok kere tanımladı: Baba devletin sembolüdür ya da aile, devletin prototipi haline getirildi. Kastlaşma, tabakalaşma, hiyerarşi; erkek şahsında bir ezen-ezilen ilişkisi gündeme geldi. O açıdan ailenin demokratikleşmesi, toplumun demokratikleşmesi noktasında dinamik rol oynayacak. Bu, neyin üzerinde rol oynayacak? Başta ailedeki erkeğin ciddi anlamda bu toplumsal rollerden vazgeçmesi üzerinde. Önderlik diyor ki: Özgürlük, özgür ilişki şuradan başlatılmak durumundadır. Koca ya da erkek, kocalık ya da babalık rolünden vazgeçecek. Kadın da karılık rolünden vazgeçecek. Eşit, özgür bireyler olarak ilişkilenmeyi ailede oluşturacak ki anneyle çocuk arası, babayla çocuk arası; o aile fertlerinin, ebeveynlere karşı büyükanneler, büyükbabalar... Jerontokrasi diyoruz. Toplumsal çelişkilerden biri de yaşlı ve genç arasındaki kuşak çatışmasıdır. Bunun kültürel, felsefik boyutları vardır. Bunun, toplumda tabakalaşma, kastlaşmayla da ilişkisi var. Erkek zihniyeti ile örülen bir zihniyetle alakalı oluşturulmuş. Bunlar ortadan kalkmadan, sorgulanmadan, demokratik aile modeli nasıl oluşturulacak?
 
‘Seviyorum diyor öldürüyor’
 
Bizim yurtseverlerde de var. Yurtseverdir, kendisini devrimci olarak tanımlıyor; sanatçı, aydın, akademisyen, siyasetçi olarak tanımlıyor ama eve gidince tam bir despot kesiliyor. Aile içi şiddet en uç zirvede. Kadın, dışta da tanımadığı kişiler tarafından şiddete maruz kalıyor ama en uç düzeyde şiddete maruz kaldığı yer ailedir. ‘Seviyorum’ diyor ama öldürüyor, eve kapatıyor. ‘Seviyorum’ diyor ama hiçbir iradesini tanımıyor, söz hakkı tanımıyor. ‘Sadece bana hizmet etmekle, beni tatmin etmekle yükümlüsün’ diyor. Böyle bir demokratik ilişki olamaz. Demokrasinin, sosyalist kişiliğin, özgür bireylerin ilişkisi temel mekânı ailede başlayacak.