Dört yıl süren ihmaller zinciri: Uzaklaştırma kağıt üzerinde
- 09:02 25 Kasım 2025
- Güncel
İZMİR - Fail Ü.K. tarafından sistematik şiddet, tehdit ve katletme girişimleriyle yüz yüze bırakılan M.A., dört yıl boyunca “katledilmeden önce duyulmak” için verdiği hukuk mücadelesini anlattı. M.A., “Benim gibi kadınlar artık korkmasın. Bugün umutlarım yeşerdi” diyerek erkek şiddetine karşı yürüttüğü direnişi ve adalet talebini vurguladı.
Boşandığı Ü.K. tarafından iki kez katledilmeye çalışılan M.A., dört yıl boyunca defalarca yaptığı şikâyetlere ve alınan uzaklaştırma kararlarına rağmen korunmadı. İkinci katletme girişiminin ardından fail Ü.K. hakkında 7 Kasım’da görülen duruşmada tutuklama kararı verildi.
M.A., failin tutuklanmasını “gecikmiş bir adalet” olarak nitelendirerek yaşadıklarını JINNEWS’e anlattı.
‘Defalarca şikâyet ettim ama yaptırım uygulanmadı’
Fail Ü.K. tarafından birçok kez katletme tehdidi, şiddet ve psikolojik baskıya uğradığını belirten M.A., yaşadıklarını şöyle anlattı: “Evliliğimiz boyunca ‘Boşanırsan öldürürüm’ tehditleri bitmedi. Boşandıktan sonra da ‘Barışmazsan öldürürüm’ diyerek üzerime geldi. Dört yıl boyunca hem bana hem aileme, çevreme hakaret ve iftiralarla saldırdı. Defalarca şikâyet ettim ama hiçbir yaptırım uygulanmadı. Uzaklaştırma kararlarını kâğıt üzerinde uzattılar ama hiçbir anlamı yoktu. Aylarca çalıştığım kurumdan beni attırmaya çalıştı. İşe yaramadı. Çalıştığım birimdeki insanlarla iletişime geçip tehditler, hakaretler, iftiralar atmaya çalıştı. Bu da işe yaramadı. Bunlar işe yaramayınca oğlumu kaçırmakla tehditte bulundu. Her gün, her gün telefonla aramaları, tehditleri, küfürleri; kapattığım zaman ailemi aramaları, ailemden engellediğim zaman akrabalarımı aramaları bitmedi.”
‘Uzaklaştırma kararları defalarca uzatıldı’
M.A., failin saldırı girişiminden önce yaşanan süreci “kanser hücresi gibi yayılıyor” sözleriyle tarif etti. M.A., “Kişiyi tanıdığım için başıma bir iş geleceğini biliyordum. Dört yıl içinde defalarca şikâyetlerim, aldığım uzaklaştırma kararları ve bu kararların tekrar tekrar uzatılması gibi bir süreci takip ettik. Olay yaşanırken kafamdan şunlar geçiyordu: Bugünden itibaren benim yaşama şansım yok. Altyapısını da hazırlamış. Gün içinde evimizin, akrabalarımızın tüm erkeklerini arıyor ve yerlerini öğreniyor. Benim iş çıkış saatime yakın mahallemize taksiyle geliyor ve turlar atmaya başlıyor. Benim gelişimi bekliyor. İş çıkışında tabii emniyete gittim. Emniyetteki ifadem sırasında sürekli görüntülü arıyor, nerede olduğumu kontrol etmeye çalışıyordu. Emniyetten çıktıktan sonra aramasını açtım. ‘Oğlumla görüşmek istiyorum’ dedi. ‘Şu an müsait değilim, eve geçince ararım, konuşursun’ cevabını vermeme rağmen birkaç dakika sonra tekrar ‘Sana oğlumla görüşmek istiyorum’ deyip küfür etmeye başladı. Bu yaklaşımından kaynaklı, ‘Bir kafanı toparla, kendine gel, sonra görüşürsün’ dedim. Ama biliyordum yani akşam kapıma gelecekti” dedi.
‘KADES olaydan yarım saat sonra geldi’
Olay günü öğle saatlerinden akşama kadar süren tehditlerin ardından failin eve saldırdığını belirten M.A. şöyle devam etti: “Evimin kapısını tekmeyle kırdı. O an KADES aklıma geldi, çağrı yaptım ama saniyeler içinde kapı açıldı. Elinde kesici alet vardı. Boğazımı sıkarak duvara yasladı, kesici aletle beni katletmeye çalıştı. Babam müdahale etmeye çalıştı ama kimseye aldırmıyordu. Babam olmasaydı şu an yaşıyor olmayacaktım. Nefessiz kalmıştım, dizlerimin üzerine çökmüştüm. Babam kesici aleti elinden almayı başardı. O an annem feryat etti, komşular duydu, mahalle kalabalıklaşınca Ünal kaçtı.”
‘Kadınlar katledildikten sonra fark ediliyor’
M.A., yaşadıklarını yalnızca bir saldırı değil, dört yıl süren bir devlet ihmali zinciri olarak tanımlarken, sözlerine, şunları ekledi: “Bu adam dört yıl boyunca bana saldırdı. Her defasında şikâyet ettim, uzaklaştırma kararları alındı ama hiçbir yaptırım uygulanmadı. Kadınlar ancak öldürüldüklerinde devlet tarafından fark ediliyor. Ben yaşarken duyulmak istedim ama kimse duymadı.”
‘4 yıl boyunca devlet beni duymadı’
Saldırı girişiminden sonra başlayan yargı süreci sonunda Ü.K.’ın tutuklandığını söyleyen M.A. kararı “umutlu ama gecikmiş” olarak tanımladı: “Ben hayatımla sınavımı iki kez verdim bu şahsa karşı. Bugün mahkeme salonuna çıktığımda aklımda şunlar vardı: ‘Bu kapıdan eğer beraat edip çıkarsa üçüncü kez hayatımın sınavını gerçekten verebilecek miyim? Yoksa ölecek miyim?’ Ben istedim ki bu dört yıl içinde devlet beni duysun. Ben hâlâ yaşıyorken en azından…”
‘Erkek egemen sisteme karşı dayanışmalıyız’
M.A., yalnızca kendisi için değil, sesi kısılmış tüm kadınlar adına konuştuğunu dile getirerek, “Ben sesimi duyurmaya çalışan az sayıda kadından biriyim. Biliyorum ki dışarıda sesini çıkaramayan, susturulan, çocuklarıyla birlikte hayatı kararan binlerce kadın var. Onlar adına da konuştum. Korkmasınlar diyorum. Kadın önce kendi cesaretini gösterecek. Evet, bu ülkede kadın olmak zor. Mahkeme salonunda daha da zor. Ama umudunu kaybetmesin hiçbir kadın. Ben bugün umutlandım. Artık bu erkek egemen sistemin karşısında birbirimize tutunmaktan başka yolumuz yok. Kadın dayanışması yaşatıyor. Biz birbirimizi korudukça güçleneceğiz” sözlerine yer verdi.
Hukuki süreç
M.A.’ın avukatı Nevraz Sığın, ilk gözaltı ve kısa süreli tutuklama sonrası verilen tahliye kararının süreci olumsuz etkilediğini paylaştı. Nevraz Sığın, “İlk gözaltı yapıldı ve ertesi gün tutuklama kararı verildi. Ancak kısa süre sonra tahliye edildi. Bu aşamada olay henüz basına yansımamıştı. Ü.K., savunmasını yine erkeklik üzerine kurdu. Ona göre o kadının bir hayatı olamaz. Böyle bir savunma yaptı. Sonraki aşamada ise ‘öldürmeye teşebbüs’ suçunun tüm unsurları dosyada mevcuttu. Tanıklar da bunu açık bir şekilde ifade etti. Hakimin kanaati de bu doğrultuda oluştu” ifadelerini kullandı.
‘Savcıların da kadın katliamlarında rolü vardır’
Nevraz Sığın, dosyanın ilk aşamada ağır cezada açılması gerektiğini vurgulayarak şöyle konuştu: “Bu dosyaları asli cezada açıp sanki basit bir aile içi tartışmaymış gibi gösteren savcıların da toplumdaki kadın cinayetlerinde rolü vardır. Bu savcıların hepsinin, bu iddianameleri asli cezada açan tüm savcıların toplumdaki kadın cinayetlerinde sorumluluğu olduğunu düşünüyorum. Çünkü aynı şey kendilerinin başına gelseydi, asli ceza değil ağırlaştırılmış müebbet almışlardı. Sonrasında beklediğimiz gibi bir karar geldi: Dosyanın ağır cezaya gönderilmesi ve suçun ‘öldürmeye teşebbüs’ olduğuna dair tespit. Bu karar umut vericiydi, beklediğimiz bir karardı. Ancak ülkedeki yargı kararları nedeniyle bazen mutsuzluğa kapılabiliyoruz. Bu yüzden bekliyorduk ama yine de aklımızda soru işaretleri vardı. Sonuç olarak dosya ağır cezaya gitti ve tutukluluk halinin devamına karar verildi.”









