Şiddetin ve cezasızlığın karşısında barış iradesini büyütüyorlar

  • 09:02 12 Aralık 2025
  • Güncel
Rabia Önver
 
AMED - Amed’de yoğunlaşan devlet baskısı, cezasızlık politikaları, cezaevi ihlalleri ve artan kadın katliamlarına dikkat çeken İHD, İnsan Hakları Haftası’nı bir “hesaplaşma haftası” olarak karşılıyor. İHD Amed Şube yöneticilerinden Esra Saçaklıdır, hafta boyunca gerçekleştirecekleri tüm etkinlikleri barışa adadıklarını söyledi.
 
Türkiye ve Kürdistan’da hak ihlallerinin en yoğun yaşandığı bir dönemde karşılanan İnsan Hakları Haftası, cezaevlerinden sokaklara, sınır hattından kent meydanlarına kadar uzanan geniş bir coğrafyada derinleşen baskı ve şiddet tablosunu bir kez daha görünür kılıyor. Hak örgütleri; kayıplar, işkence, kadın kırımı, ifade özgürlüğüne yönelik engellemeler ve cezasızlık mekanizmalarının yaygınlaşmasına dikkat çekerek devletin yükümlülüklerini yerine getirmediğini vurguluyor. İnsan Hakları Haftası aynı zamanda bu politikaların yarattığı tahribata karşı güçlü bir hesap sorma ve adalet talebi haftası olarak ifade ediliyor.
İHD Amed Şubesi yöneticisi Esra Saçaklıdır, İnsan Hakları Haftası’na ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
 
‘Cezasızlık politikaları yaygınlaştı’
 
Yargısal denetimin ve bağımsızlığın zayıflamasının krizin temel sebeplerinden biri olduğunu belirten Esra Saçaklıdır, güvenlikçi yaklaşımların artmasıyla birlikte cezasızlık politikalarının yaygınlaştığını söyledi. Esra Saçaklıdır, şu değerlendirmeyi yaptı: “İfade özgürlüğünün dar bir alana getirilmesi, toplanma ve örgütlenme haklarının sistematik bir şekilde yaslanması gibi kritik durumlar ne yazık ki hak ihlallerin bir yapısal sorun haline gelmesine sebep olmaktadır. İnsan Hakları Derneği olarak karşılaştığımız durumlardan da, sahada karşılaştığımız durumlardan şunu söyleyebiliriz ki; kolluk baskısı, işkence ve kötü muamele, bununla birlikte ifade özgürlüğünün kısıtlanması gibi ve daha fazla hak ihlallerini sayabiliriz. Bunlarda bir artış durumu söz konusu olduğunu söyleyebiliriz. Bu artıştan kaynaklı olarak da hak ihlalleri bir silsile haline gelmiştir. Bu artışların önüne geçmek için tabii ki bir takım yazışmalar, bir takım çalışmalar yapılmaktadır.”
 
‘Cezaevlerinde artış oranı kapasitenin çok üzerinde’
 
2024–2025 yıllarında yoğun biçimde keyfi gözaltıların yaşandığını ifade eden Esra Saçaklıdır, cezasızlık politikalarının hukuki denetime tabi tutulmamasının yapısal bir sorun yarattığını söyledi. Cezaevlerindeki durumun giderek ağırlaştığını belirten Esra Saçaklıdır, şöyle devam etti: “Cezaevlerinde İnsan Hakları Derneği'nin de sürekli bir şekilde dile getirdiği hasta mahpusların tahliye edilmemesi, sağlık sorunlarına, sağlık hakkına erişimlerinin engellenmesi, keyfi gözaltı uygulamaları gibi durumları kritik başlıklar olarak değerlendirebiliriz. Ceza İnfaz Tektik Evleri Kurumu’nun verilerine bakacak olursak da artış oranı cezaevlerinde çok fazla, kapasitenin dışında bir artış oranı söz konusudur. Bu artış oranı sebebiyle de ne yazık ki cezaevi koşullarında kötüleşme durumu söz konusu olacaktır. İfade özgürlüğü kapsamında da değerlendirmek gerekirse günümüzde sosyal medya gerçekten aktif bir şekilde kullanılmaktadır ve görüleceği üzere yapılan paylaşımlardan tutuklamaları görmekteyiz.”
 
‘Şüpheli kadın ölümlerinde artış var’
 
Gazetecilere yönelik baskıların da arttığını belirten Esra Saçaklıdır, gazetecilerin paylaşımları nedeniyle gözaltı ve tutuklamalarla karşı karşıya kaldığını vurguladı. Kadına yönelik şiddetin kritik bir noktaya geldiğini belirterek şunları söyledi: “Bunun dışında ifade özgürlüğü alanı daraltılması, yine haber kanallarının erişim engelleri getirilmesi gibi ifade özgürlüğünü daraltan durumlar söz konusudur. Bu durumlar da artış göstermektedir. Yine kadın hakları açısından da şunu söylemek gerekir ki bilindiği üzere son dönemlerde kadın cinayetleri, kadın ölümleri, kadın şüpheli ölümleri artış göstermektedir. Erkek şiddeti artış göstermektedir. Yine Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden çıkmış olması, 6284 sayılı kanunun… Böyle bir kanun söz konusu ancak bu kanunun da etkin bir şekilde kullanılmaması; kadının bir mağduriyet durumu söz konusu olduğu zaman kolluk mensuplarına, emniyete gittiği zaman ya da mahkemeye çıktığı zaman tavırları, yargı mensuplarının tavırları, yine kolluk mensuplarının tavırları sebebiyle çekincede bırakılmaları bu durum söz konusu yaratacaktır.”
 
‘Yargı bağımsızlığı oldukça zayıf’
 
İnsan Hakları Haftası kapsamında yapacakları tüm etkinliklerin temeline barış talebini koyduklarını vurgulayan Esra Saçaklıdır, çözümün ancak barışla mümkün olacağını belirtti. Esra Saçaklıdır, “Çatışmalı süreç olsun, yine kadın hakları, ifade özgürlüğü, sosyal hakların ihlalleri ya da sayabileceğimiz bir sürü bir takım sorunlar olsun; bunların çözüm odaklı barış olmadan hiçbir şekilde bir çözüme varılamayacağını kasıtla biz bu yola çıktık. Genelde başvurular daha çok kolluk baskısı, ajanlaştırma, cezaevlerinde yaşanan işkence ve kötü muamele, daha çok çıplak arama uygulamaları gibi durumlarda yine ifade özgürlüğüne ilişkin başvurular da oluyor. Bununla birlikte son dönemlerde artan kadın cinayetleri, kadın şiddeti ve çocuk şiddetine ilişkin başvurularımız da oldu. Bu çalışmaları yaparken yaşadığımız engellerden de bahsetmek istiyorum. Bu engellerin başında da şöyle: Bize gelen başvuruları gerekli yerlere yazışmalar yapıyoruz. Bu yazışmalardan sonra aslında genellikle talep ettiğimiz şey etkin soruşturmaların yapılması. Kurumlara yazılan yazılarda geri dönüşler olan durumlar da oluyor. Ancak geri dönüşlerde çoğu zaman etkin bir soruşturmanın olmaması, yine cezasızlık politikalarından kaynaklı durumlar, yine yargısal bağımsızlığın zayıflaması gibi durumlar bize engel oluşturuyor” ifadelerini kullandı.
 
 ‘Amed’de ciddi bir şiddet ağı örgütlenmesi var’
 
Kadınların örgütlü mücadelesine de değinen Esra Saçaklıdır, toplum ile kadın örgütlerinin ilişkisine dikkat çekti. Esra Saçaklıdır, “Toplumsal bilinç, mücadeleci birlikten kaynaklı olarak toplum ve sivil toplum kurumlarının arasında bir bağ olduğundan bahsedebiliriz. Güçlü bir bağ. Son dönemde baskılar sebebiyle belki bu bağ görünmüyor olabilir ya da bazı durumlar, baskılar sebebiyle daha temkinli bir hareket söz konusu olabilir. Ancak bu toplum ve kurumlar arasındaki bağ birbirini besleyen bir dayanışma anı oluşturmaktadır” diye kaydetti.