‘Bölgedeki kuraklık ciddi boyuta ulaştı’
- 09:08 13 Haziran 2021
- Ekoloji
Sema Çağlak
DİYARBAKIR - Yaşanan kuraklığa ilişkin değerlendirmelerde bulunan ZMO mühendislerinden Ece Demirelos, özellikle bölgede kuraklığın ciddi bir boyuta ulaştığını ve bunun için de duruma ciddiyet ve radikal kararlarla yaklaşılması gerektiğine dikkat çekti.
Bölge başta olmak üzere Türkiye genelinde kuraklık gün geçtikçe artarken buna dönük herhangi bir önlem de alınmış değil. Tam aksine zaman geçtikçe önlemler daha da elden bırakıldı. Yıllardır akan sular ve nehirler yağışların az olması nedeniyle hızla çekilirken, derelerde su oranının düştüğü görülüyor. Ayrıca yağmur eksikliği ve aşırı ısı, sıcağa dayanamayan birçok bitki için şimdiden bir tehdit haline geldi. Birçok tarım arazisi şimdiden kururken, çiftçilere herhangi bir destek verilmediğinden büyük bir gelecek kaygısı içindeler.
Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) üyesi Mühendis Ece Demirelos ise yaşananlara dair değerlendirmelerde bulundu.
‘İklim göçü başlıca sorunlardan olacak’
Kuraklık krizinin başlıca nedenlerine ve yan etkilerine değinen Ece, “Fosil yakıtların kullanılması, sanayi kirliliği, hızlı nüfus artışı ve yaşamsal aktiviteleri küresel ısınmanın etkilerini arttıran olaylardır. Küresel ısınma sonucu gözlenen doğal felaketler, insan yaşamı başta olmak üzere hayvanların ve bitkilerin yaşam koşullarını güçleştirmektedir. Küresel ısınma iklim değişikliği gibi doğal afetlere de yol açıyor. Tabi bunun yanında iklim göçüde küresel ısınmanın sonucunda ortaya çıkacak başlıca sorunlarımız arasında yer alıyor. Tabi bunların yanı sıra bu olumsuz şartlar çiftçiye, gıdaya veya topluma yansıması olacaktır” dedi.
‘Bölgedeki kuraklık ciddi boyuttadır’
1978 ile 2021 yılları arasındaki yağış oranına dikkat çeken Ece, mevcut durumda 2021 yılında bir önceki yıla göre yüzde 56 daha az yağış olduğunu kaydetti. Ece, “Dolayısıyla bölgedeki kuraklık ciddi bir boyuttadır. Buğday, arpa, mercimek gibi bitkilerin sulu tarım yapılamayan alanlarda maalesef yüze 80’i zarar görmüş ve bunun telafisi de şu an bulunmuyor. Diyarbakır genelinde şu anda yaklaşık 600 bin dönümü aşan mercimek, bir milyon dönüm arpa, 3 milyon dönüm kuru buğday üretimi bulunmaktadır. Sulu tarım alanı ise en fazla yüzde 17 veya 20 civarındadır. Tüm bu tarımsal alanlarda çiftçinin bu yıl hasat yapamayacak durumda olduğunu görmekteyiz. Üretildiği, kuraklıktan dolayı kıraç alanlarda yüzde 70 oranında ürün kaybı oluştuğu, kıraç alanda 1 milyon dönümlük arazide arpa ekildiği ve bu alanda da yüzde 80'e yakın yıllık ürün kaybı olacağı ön görülmektedir” ifadelerine yer verdi.
‘Bölge kuraklığın etkisini yaşıyor’
“Mardin ve ilçelerinde kuru tarım yapılan 850 bin dekar araziden yüzde 85 oranında verim kaybı yaşandığını görmekteyiz” diyen Ece, bu arazilerde buğday başta olmak üzere mercimek ve arpa da üretilmekte olduğunu ve Batman, Siirt ve Şırnak’ın şu an kuraklığın etkisini yaşadığını kaydetti. Ece, “Çiftçi tarlaya bağladığı sermayeyi kurtaramadığı için alternatif çareler bulmanın derdinde. Önlem alınmadığı takdirde toplumsal ve ekonomik boyutta ciddi sorunlar ortaya çıkacaktır. Başta un olmak üzere bulgur, saman ve yem bitkileri fiyatlarında da ciddi bir artış yaşanacağını, tahıl ve bakliyat üretimindeki sıkıntının et ve süt üretimini de etkileyeceğini söylüyoruz. Et ve süt üreticisi yem bulamayacak, bulamayınca işi bırakacak. Etin sütün kilosu artacak, ekmeğinden, bulguruna, makarnasından, etine, sütüne kadar vatandaş her şeyi çok daha pahalı alacak. Ayrıca pandemi nedeniyle dünya genelinde alınan gıda tedbirlerine yönelik ülkelerin tedbirlerinden kaynaklı, maliyetin çok daha artacağını düşünüyoruz” diye belirtti.
‘Duruma ciddiyetle yaklaşılmalı’
Pandeminin bütün dünya ekonomisini sarstığını dile getiren Ece, gelirini topraktan elde eden çiftçinin ise büyük kaygılar içinde olduğunu ifade etti. Ece, bunun ağır sonuçlarını halkın yeterli gıdaya erişimde sıkıntılar yaşadığında ve alım gücünün düştüğünde görüleceğini belirtti. Bu duruma ciddiyetle yaklaşmak gerektiğini vurgulayan Ece, “Radikal kararlar almamız gerekiyor. Aksi halde gıdaya erişim güçleşecek ve gıda kıtlığı ile karşı karşıya kalacağız. KüreseI ısınma devam eder ve önlemler alınmazsa 50 yıl sonra yetiştirilen ürünler belki de ülkemizde yetiştirilemeyecek hale gelecek. Bunun önüne geçilmesi gerekiyor. Bu saydıklarıma nasıl çözüm bulunur diye soracak olursanız; Doğru tüketim yapamıyoruz. Üretiyoruz ama yine doğru üretim yapamıyoruz. Tüketim ve üretim dengesini kuramadığımız müddetçe bu sorunu çözecek gibi durmuyoruz. Zinciri birçok yerden kopardık. Birini tamir etmeye çalışırken hesaplamadan diğerini kırar hale geldik. Doğayı kendi elimizle biz kirletip zarar verdik. Torunlarımızı sevdik ama gelecek nesillerimizi hiç düşünmedik” sözlerine yer verdi.
‘Bakteriyel hastalıklar çok fazla görülüyor’
Bölgede inşa edilen barajların nemin artmasına sebebiyet verdiğini, ekinlerde mantar ve bakteriyel hastalıkların daha çok görülmeye başlandığını sözlerine ekleyen Ece, “Su tek bir yerde toplandığı için diğer bölgelerde artezyen kaynakların beslenmesi engellendi. Kıraç alanlar oluştu.Bunun yerine eski dönemlerde olduğu gibi lokal olarak çiftçi tarlasının önüne göletler kurulup suyunu bu şekilde karşılarsa her yere eşit su verilmiş olur. DiyeIim ki tarlamızı kuru tarımdan sulu tarıma çevirme imkânımız var. Arazimize sondaj vurup kuyu açabiliyoruz. Tarlalarda sulu tarım yapalım, verimi arttıralım diyoruz. Ama ne kadar doğru yere sondaj vuruyoruz? Doğaya ne gibi zararlar veriyoruz, bunu bilmiyoruz” dedi.
‘Çiftçinin emeğini karşılamıyor’
Yeraltı sularının yeryüzünden sızan suyun kayaçların çatlak ve boşluklarını doldurmasıyla oluştuğunu hatırlatan Ece, bu suyun çekildiğinde yeraltında boşlukların oluştuğunu ve bu boşlukların zamanla çökebildiğini, araziyi yutup büyük obruklar oluşturabildiğini kaydetti. Ece, bunun aynı zamanda depremlere de sebep olabildiğinin altını çizerek, “Artezyen kaynaklı topraklarımıza su çekmek istiyorsak jeolojik yapının durumuna göre yönetmeliğe uygun teknik kişilerce belirlenmesi gerekir. Minimum su ile maksimum verim almaya çalışmalıyız. Fakat sorun kuyu açmakla bitmiyor bu sefer masraflar artmaya devam ediyor. Su, elektrik ve yakıt giderleri ortaya çıkıyor. Çiftçinin sattığı ürün masrafını karşılıyor belki ama kârı düşük oluyor. En önemlisi de emeğini karşılamıyor. Geçim sıkıntısına düşüyor gelir yeterli gelmiyor” ifadelerini kullandı.
‘Devletin çiftçiye destek vermesi gerekiyor’
Ece son olarak şunları ifade etti: “Sonraki sene ekin ekmek için cepte para kalmıyor. Kredi çekmek durumunda kalıyor. İşin bu kısmında devletin çiftçiye büyük destekler vermesi gerekiyor. Çiftçinin elektrik ücretindeki indirim oranlarının iyileştirilmesi pandemi dönemindeki elektrik ve kredi borçlarının ötelenmesinin yanı sıra desteklerin arttırılması ve yeni destek paketlerinin çiftçiye sunulması gerekiyor. Ülkemiz tarımsal faaliyet potansiyeli yüksek bir konumdadır ve doğru tarım modeli ile kendi kendimize yetebilecek durumdadır. Bu şekilde hem dışa bağımlılığımız kalmaz hem de ülkemiz dünya piyasasında söz sahibi olur. Bunun sonucunda ülke kalkınır, insanımızın alım gücü artar ve refah seviyesi yükselir. Biz Ziraat Mühendisleri Odası olarak bölgede DSİ sulama kanallarında oluşan aksaklıklar ve bunların giderilmemesi, bununla birlikte TEDAŞ'ın çiftçiye yüksek meblağda faturalar çıkarmasından kaynaklı çalışmalar yürütüyoruz. Sertifikalı tohum kullanmak yerine mahalli tohumluklarımızı ıslahı için çalışmalarımız devam ediyor.”