'Neredeyse bütün Akdeniz yanarken, Turizm Teşvik Kanunu konuşuluyor'

  • 09:05 9 Ağustos 2021
  • Ekoloji
Melike Aydın
 
İZMİR -Turizm Teşvik Kanunu'ndaki değişiklikle sermayenin önünün açıldığına dikkat çeken avukat Gülsüm Aytül Doğu, yasanın getireceği sorunlara karşı hukuki mücadelenin önemine dikkat çekti.
 
Turizm Teşvik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 28 Temmuz’da TBMM’den geçti. Ülkenin birçok noktasında çıkan yangınlar gündemdeyken, kanun AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın imzasıyla yürürlüğe girdi. Kanuna göre, kültür ve turizm gelişme bölgeleri dışında kalan orman arazileri ‘kamu yararı’ kapsamında turizm yatırımcılarına açılabilecek. Yatırıma açılacak bölgenin yeri ve sınırlarına ise Cumhurbaşkanı karar verecek. Belirlenen alanlardaki bütün devlet taşınmazları da turizm kapsamına alınabilecek.
 
İşleyişte belediyelerin bypass edildiği kanuna göre milli parklar içinde konaklama tesisi kurma ve yat limanı tesislerinin ruhsatlandırılma yetkisi Kültür ve Turizm Bakanlığına verilecek. Bunun yanı sıra tesis kurulacak alanlarda Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) olumlu raporu şartı aranmayacak.
 
‘Hukuki ve sivil mücadele’
 
Yasanın Ege kıyılarında çıkan yangınların başladığı günlerde geçmesinin dikkat çekici olduğunu ifade eden serbest avukat Gülsüm Aytül Doğu, kanundaki düzenleme ile hazine arazileri ve ormanlık araziler dahil birçok kamu kurumu üzerindeki tasarrufun Turizm Bakanlığı’na ve Cumhurbaşkanlığı’na devredildiğini dile getirdi. Bu durumun sermayenin önünü açtığını söyleyen Aytül, hukuki ve sivil mücadelenin başlatılması gerektiğine işaret etti. Yasanın tam da yangınların başladığı süreçte geçtiğine dikkat çeken Aytül, 1982 darbesinin ürünü olan yasanın zaten yaşam savunucuları tarafından eleştirildiğini dile getirdi.
 
’53 adet ihale’
 
Anayasa’nın 169’uncu maddesinin ormanların devlete ait olduğunu ve devletin de bu ormanları korumakla yükümlü olduğunu ifade ettiğini söyleyen Aytül, “Çok zorunlu olmadıkça irtifa hakkına konu olamaz. Bu yasa 1982’den sonra esas değişikliği 2004 yılında 8’inci maddesi var, onunla gidildi. Ormanların da turizm yatırımlarına açılabileceği bu maddenin değişikliği yapıldı. 2006’da Antalya Barosu bu maddenin iptali için Danıştay’a başvurdu. O zaman Sorgun Ormanları diye kamuoyunda çok yer aldı. 53 adet ihale yapılmıştı. Bunun üzerine Danıştay 6. Dairesi baronun iptal talebini kabul etti. Hem de bu maddenin Anayasaya aykırı olduğuna dair Anayasa Mahkemesi’ne başvuruldu. Danıştay ormanları korumak üzere reflekse sahipti. Ancak iptalden sonra ufak tefek değişikliklerle yeniden Anayasa Mahkemesi’ne gitti bu kerhe Anayasa Mahkemesi oy çokluğu ile bu değişikliklerle onayladı” diye ifade etti.
 
‘Yasa yetkiyi Turizm Bakanlığına ve Cumhurbaşkanına devrediyor’
 
Neredeyse bütün Akdeniz kıyıları yanarken Turizm Teşvik Kanunu’ndaki 1 ve 4’üncü maddelerdeki değişikliğin konuşulduğunu ifade eden Aytül, yasa değişikliği ile bütün orman alanlarının, meraların, yaylakların, kışlakların ve hatta okullar ve milli parkların Kültür ve Turizm Bakanlığı’na, sermayenin hizmetine devredilmesinin önünün açıldığını belirtti. Nerenin turizm yatırımlarına devredileceği, sınırlarının mevkiinin de Cumhurbaşkanlığı kararına devredildiğini söyleyen Aytül, “Okullar Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olduğu halde okullar da otel olabilir, yat marinaları ve limanlar Ulaştırma Bakanlığı’na ait olmasına rağmen Turizm Bakanlığı’na devredilebilir. Evde kalan son ormanlar Danıştay’ın ‘ormanlar imara açılamaz’ kararına rağmen bunlar bertaraf ediliyor” dedi.
 
‘Sermayeye engel olan yasalar kaldırıldı’
 
Aytül,imara açılmayacağının söylendiğini ancak yangınların olduğu günlerde bu yasanın geçmesinin dikkat çekici olduğunu söyledi. Yasa değişikliği için muhalefetin Anayasa Mahkemesi’ne başvuracağını belirten Aytül, “Bu yasanın oylanmasına yüzde 90 vekil katılmıyor. Nasıl olsa çoğunluk onlarda oy verse de vermeseler de yasa geçecekti. İklim değişikliğinin nedeni olan termik santrallerin 32’si Türkiye’de bulunuyor ve ormanların yüzde 65 kadarı enerji ve maden şirketlerine tahsis edildi. Uzmanların ve Orman Derneği’nin de açıkladığı üzere orman yangınları geçmişte daha azken orman yangınlarının oranı giderek artıyor. Öte yandan madene enerji şirketlerine tahsis edilen alan yanan ormanların 4 katı fazla. Yangınlardan kaybettiğin ormanı zaten madenlere tahsisi ediyorsun üstelik yanan orman arazisi tahsise açılmazsa bilimsel şekilde restore edilirse kendi haline bırakılırsa yenileme şansı varken maden tahsislerinde tamamen kaybediliyor. Çünkü toprağıyla birlikte kazınıyor orman. Ama bu yasa hayata geçerse zaten ilk çıktığı 1982’de öngörülen bütün kamu arazilerini ormanları sermaye yatırımlarının insafına koymakta sonlanmış olacak” diye ifade etti.
 
‘Hukuk mücadelesi başlatılmalı’
 
Yasanın fiilen uygulanmasına karşı hukuki yollara başvurulması gerektiğinin altını çizen Aytül, yasadaki değişiklikle Anayasa’nın 169’uncu ve sağlıklı çevre hakkını içeren 56’ıncı maddesi ile Orman Kanunu ve Zeytincilik Yasaları’nın koruyucu hükümlerinin devre dışı bırakıldığını belirtti. Anayasa dışında uluslararası sözleşmelerin de bulunduğunu belirten Aytül “Ama bunların uygulanmıyor. Biyolojik çeşitlilik Koruma Sözleşmesi Bern Sözleşmesi Barselona Sözleşmesi, Küresel İklim Değişikliği Oslo İlkeleri var. Paris İklim Antlaşması var. Uluslararası mevzuat da var. Ekolojik sistemi bütün olarak alıp dünyanın el atması gerekiyor. Bu sadece yerel hükümetlerin insafına bırakılacak bir mevzu değil. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ekolojik yıkımı da insan hakkı ihlali sayıyor.  Çünkü Anayasa 56. maddesi vatandaşların sağlıklı yaşama hakkı vardır diyor. Haliyle bu bir insan hakkı ihlalidir. AİHM’ye gidilir. Hiçbirinin pratik bir anlamı yok. Güçlerimizi birleştirmeliyiz. Biyolojik çeşitliliği koruma yasası var hiç dokunmaması gereken yerleri imara açıyoruz. Bunun da yasalarla değil insanların sahip çıkmasıyla olur” sözlerine yer verdi.
 
‘ÇED Raporu da devreden çıkarılıyor’
 
Değişiklikle müzelerin bile turizmcilere tahsis edilecek arsa haline gelebileceğini, yatırımcılardan ÇED raporu istenmediğini söyleyen Aytül, şunları dile getirdi; “Ruhsat işlemleri çok kolay hale getiriliyor özel ajanslara veriliyor. Ruhsatlarda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da devreden çıkarılıyor. Bütün ayrımları ortadan çıkarıp doğayla bütünleşik yaşayacağız, insanları eğiterek tüketimi kısarak. Savaşlar da doğanın en büyük düşmanıdır. Yıllardır dünyanın da savaş olan yerlerinde en çok doğa zarar görüyor. Tarım yapma imkanı kalmıyor. Bunların hepsi birbirine bağlı. Elimizde bir parça toprak olsa yine bir yerden yaşam yeşertebiliriz ama o da olmazsa zor. Azıcık toprağımız varsa meşe zeytin dikeceğiz. Sivil toplum kendi çabalarıyla birlikte baskı gücü oluşturarak devlet politikalarını evirtmek zorunda.”