Türkiye'de KHK’li olmak: Devletle ters düşmemek için bizden kaçıyorlar
- 09:04 7 Mayıs 2019
- Emek/Ekonomi
Beritan Canözer
DİYARBAKIR - KHK ile ihraç edilenlerin yaşamlarının ipotek edilmeye çalışıldığını belirten Rozerin Çatak, "Her yandan saldırıya ve baskıya maruz bırakıp tüm yaşam alanlarımızı elimizden almak istediler. İş yeri sahipleri genellikle devletle papaz olmak istemedikleri için bizi çalıştırmaktan kaçıyorlar. Bu bir tecrit politikasıdır ama biz mücadelemizi sürdüreceğiz” dedi.
15 Temmuz darbe girişimi sonrası çıkarılan 675 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ndeki görevinden ihraç edilen Rozerin Çatak, ihraç sonrası yaşadıklarını anlatarak, yurttaşlık haklarının ihlal edilmesini değerlendirdi.
En yoğun ihraçların bölge illerinde 675 sayılı KHK ile yapıldığını dile getiren Rozerin, kendisinin de bu KHK’yle işten çıkarıldığını hatırlattı. Hukuk mücadelesini hala sürdürdüklerini aktaran Rozerin, ancak ihraç edilmelerinin hukuki değil, siyasi bir karar olduğunun altını çizdi. Rozerin, ihraç edildikten sonra yaşamında yaşananları şöyle anlattı: “İlk yıl ekonomik anlamda zorlandım. Sonra onu da aştım, sendikal mücadeleme devam ettim ve sendikanın da desteğiyle ekonomik anlamda en azından biraz rahatladım. İhraçtan sonra işsiz kalmanın vermiş olduğu bir bocalama süreci de oldu, çünkü uzun zaman sonra ilk kez çalışmıyordum ve gün içinde boş zamanının olması tuhaf geliyordu. Sendikaya yeniden gitmeye başlayınca o süreci de atlatmak kolay oldu.”
‘İş yerleri bizi çalıştırmaktan kaçıyorlar’
Memur olmanın bir rahatlığı olduğunu kaydeden Rozerin, belli standartların dışına çıkmanın başta kendilerini ürkütse de rahatladıklarını fark ettiğini söyledi. Rozerin, “Yani konuştuğum çoğu arkadaşım aynı şeyi düşünüyor. Memur olduğumuz süreçte bazı çalışmalara katılmaktan kaçmak zorunda kalıyorduk ya da her zaman mücadeleye aktif bir dahil olma gerçekleştiremiyorduk. İhraç olduktan sonra aslında özgürleştik diyebilirim. Bunun bizi olumsuz etkileyen tek yanı toplum içerisinde öteki olmak. Herhangi bir işte bile çalışmak istediğimizde KHK’li oluşumuz önümüze çıkıyor. İş yeri sahipleri genellikle devletle papaz olmak istemedikleri için bizi çalıştırmaktan kaçıyorlar ya da devletten çekinmeseler bile, ırkçı yaklaşımlardan ötürü bizi işe almıyorlar. Tabi biz bunları sorun etmiyoruz, bunlar bir sorun olmamalı diye düşünüyoruz” ifadelerini kullandı.
‘KHK bir araç olarak kullanıldı’
31 Mart seçimleri ile beraber KHK’lilerin seçme ve seçilme hakkının da yeniden gündem olduğunu ifade eden Rozerin, Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) aldığı kararla Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) seçilen 6 KHK’li eşbaşkanının mazbatasının verilmemesini anımsattı.
AKP’liler tarafından KHK’li seçmenlerle ilgili YSK’ye yapılan itirazlara değinen Rozerin, “YSK reddetsede seçme hakkı ile ilgili yapılan itirazlar tepkilere neden oldu. YSK seçme hakkımızın olduğuna dair bir karar lütfetti. Aslında bu kaybettikleri yerde bir araç olarak kullanıldı. Yani sırf belediyeleri alabilmek için bilinçli bir politika ile KHK’leri önümüze çıkardılar. Aslında bunun hukuk açısından kabul gören bir yanı yok. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı KHK’liler için ‘ağaç kökü yesinler’ gibi bir söylemde bulundu. Bizi aşağılayan, yok sayan söylemlerle toplumda ‘öcü’ psikolojisi yaratılmaya çalışılıyor” dedi.
‘KHK ile yaşamları ipotek etmeye çalıştılar’
Bir şekilde yaşamlarına devam edeceklerini ifada eden Rozerin, şöyle devam etti: “Biz elbette açlıktan ölmeyiz, bir şekilde ayaklarımızın üzerinde durup yaşamımıza devam ederiz. Çünkü biz yaşamı yalnızca maddi anlamda ele almıyoruz, yalnızca birinin ağzından çıkan lafa da bırakmıyoruz. Bizim açımızdan yaşamanın çok fazla anlamı var ve anlamlarıyla yaşıyoruz. Aslında bu KHK politikası ile insanların yaşamını ipotek etmeye çalıştılar. Her yandan saldırıya ve baskıya maruz bırakıp tüm yaşam alanlarımızı elimizden almak istediler. KHK’li olan herkesin yaşamı tecrit ediliyor, bu bir tecrit politikasıdır. Peki ihraçlar geri adım atıyor mu? Elbette hayır. Biz inanarak bu yola çıktık. İhraç olmadan önce de barışı ve demokrasiyi savunuyorduk, ihraç edildikten sonra da savunmaya devam ettik. İşe geri alındığımızda da yine savunacağız. Biz onlar gibi çıkıp ‘biz kandırıldık’ demedik, demiyoruz. Biz kandırılmadık, inandığımız bir şeyler için mücadele ettik.”