‘Yoksulun ve emekçinin size yatıracak bir kuruşu bile yok!’
- 09:17 3 Nisan 2020
- Emek/Ekonomi
ANKARA - Koronavirüs salgının hızlıca ilerlemesine karşın sokağa çıkma yasağı ve ücretli izin bekleyen yurttaşlardan bağış istenmesine tepki gösteren sendika ve siyasi parti temsilcileri, “Parayı bizlerden değil, verdiklerinden temin etsinler. Yoksulların, emekçilerin ve işçilerin size yatıracak bir kuruşu bile yok” dedi.
Tüm dünyada yeni tip koronavirüs (Covid-19) nedeniyle ekonomik tedbirler alan hükümetler, yurttaşlarına belli bir bütçe ayırdı ve işçiler, emekçiler ücretli izne çıktı. Ancak Türkiye’de tam tersi bir durum yaşanıyor. En son koronavirüs vaka sayısı 18 bin 135'e ve yaşamını yitiren sayısı 356'ya yükselirken, sokağa çıkma yasağı ilan edilmediği gibi on binlerce yurttaş hala çalışmak zorunda.
Halka IBAN numarası verilerek bağış istendi
Avrupa ülkelerinde “Siz sağlığınızı düşün çalışmayın biz size bakacağız” diyen hükümetlerin yanı sıra Türkiye’de ise geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan, IBAN numarası vererek “Biz bize yeteriz Türkiye'm” isimli kampanyayı başlattı ve 7 aylık maaşını da buraya bağışlayacağını açıkladı. Kampanya kapsamında yurttaşlardan da bağış yapılması istendi.
Bu bağış kampanyasını sivil toplum örgütü ve siyasi parti temsilcilerine sorduk.
‘Yardım bekleyen halka IBAN numarası verildi'
Emek Partisi (EMEP) Genel Başkan Yardımcısı Şükran Doğan: Türkiye’de halkın temel ihtiyaçları için zorunlu üretimi kapsamayan binlerce fabrika hala açık. Milyonlarca işçi, emekçi ve aileleri bu nedenle ciddi salgın risk altında. Halbuki halk salgın sonrası bindirilmiş faturalar ödeyemeyeceğinden elektrik, su, gaz faturalarının ertelenmesini değil silinmesini istiyor. Evde kalırken harcamalarını neyle yapacağını düşünüyor. Milyonlarca işsiz var. Sayı giderek kabarıyor, bu durumda hala halktan para istemek insafsızlıkla bile açıklanamaz. Hükümet sermayeye ilk elden 100 milyar lira kaynak aktardı. Sıra işçiye emekçiye, işsize, yoksula gelince IBAN numarası istemek kabul edilemez. Bu insanların hem aldıkları ücretten hem de her harcamasından vergi kesiliyor. Kesilen vergiler ise hala üretimi sürdürmekte ısrar edilen fabrikaların patronlarına teşvik olarak verildi, verilmeye de devam ediliyor. 2020 bütçesinden Kanal İstanbul'a ayrılan 8 milyar lira, müteahhitlere ayrılan 20 milyar lira, sınır ötesi operasyonlara harcanan milyon dolarlar şimdi halk sağlığı için harcanmalı.
‘Biz kimseden 7 maaşını istemiyoruz, hakkımızı istiyoruz’
Halkevleri Eş Genel Başkanı Dilşat Aktaş: Yardım kampanyası adı altında toplanan bağışların emekçilerinin ücretini kesmek için apaçık bir fırsat. Ekonomik kriz giderek derinleşiyor. Kriz nedeniyle yoksulluk derinleşirken tüm dünyadaki salgın ile birlikte daha da derinleşiyor. Biz kimseden 7 maaşını istemiyoruz. Örtülü ödenekteki, işsizlik fonundaki hakkımızı istiyoruz. Emekçilere zorunlu bağış değil servet vergisi getirsinler, parayı bizlerden değil, para verdiklerinden temin etsinler. Bir yıldır muhalefete kaptırdığı belediyeleri nasıl kurtaracağını düşünen iktidar HDP'li belediyelere uyguladığı kayyum gibi CHP'li belediyelerin hesaplarını bloke ederek ikinci adımını atmıştır. Halka üretecekleri bir çare yok. Kendi bekalarından başka bir dertleri de yok. Salgın sürecini böyle yönetemeye devam ederlerse asıl iktidarları bloke olur. ‘Herkes kendi OHAL’ini yaratsın’ demek tek adam rejiminin uzantısıdır. İktidar krizini deşifre etmişlerdir. Aslında rejimi bu yönüyle ilerletmekten başka çareleri yok. Sokağa çıkma yasağını da halk sağlığını, emekçilerin asgari yaşamsal haklarını güvence altına alarak yapmazlar. Ancak kedilerine karşı bir tehdit olduğu iddiasıyla kontrol ve sindirme maksatlı uygularlar.
‘Evlerde tencere kaynamıyor’
Devrimci Parti Genel Başkanı Elif Torun Öneren: Dünyada hükümetler yurttaşlara, ‘İşi düşünmeyin, evde sağlığınızı koruyun, bu bize yeter. Bütçe yaratmak, virüs krizi bizim işimizdir. Parayı düşünmeyin’ diyor. Biz ise iki gün önce televizyon ekranlarında IBAN numaralarıyla karşılaştık. Devlet bizden para istiyor. Bu hükümettin kriz sürecini çözemediğini, başarısızlığını ve çaresizliğini gösteriyor. Düne kadar, ‘Güçlü devletiz, diğer ülkelere yardım ediyoruz hatta yardım ettik’ diyorlardı. Şimdi, ‘Herkes kendi normal önlemini alsın, eve gidip virüsle savaşsın’ diyorlar. Milyonlarca çalışan ücretsiz işçi izne çıkarıldı veya bu da yetmiyor, işten çıkarıldı. Bu nedenle evlerde tencereler kaynamıyor. Zaten böyle düşündüğümüz zaman, bir süre sonra virüsten ölmeyenler, açlıktan ölecekler. Eğer ‘Evde kal’ diyorsanız, bunun koşulları da oluşturmak zorundasınız. Yoksulların, emekçilerin ve işçilerin size yatıracak bir kuruşu bile yok.
'Süreç otoriter rejime uygun yönetiliyor'
KESK Kadın Sekreteri Gülistan Atasoy: AKP iktidarı bu surecin başından itibaren gerek Meclis’in gerek sendikaların ve konfederasyonların gerek yerel yönetimlerin gerek sağlık ve emekçilerin temsilcisi olan kesimlerin bu sürece katılımını engelleyen kendi otoriter yönetimini anlayışını uygun olarak yürütmekte. Halkın çok büyük bir kesimi ekonomik tedbir paketi ve sokağa çıkma yasağı beklerken, devlet yurttaşlara IBAN numarasını verdi. Tüm bunlar bize şunları gösteriyor ki: Burada bir sosyal devletin varlığından söz etmek artık imkansız hale getirilmiştir. Nitekim halkın büyük kesiminin yoksulluk sınırının altında yaşadığı ve yine bu salgınla birlikte pek çok insanın işsiz kaldığını, birçok insanın ücretsiz izne ayrılmak zorunda kaldığı ve küçük işletmecilerin birer birer kapatıldığı bir süreçte, devletin milli dayanışma kampanyası çerçevesinde bir bağış kampanyası başlatması aslında, bir sosyal devletin varlığının da olmadığını gösteriyor. Açıklanan bağış kampanyasında, katılım her ne kadar gönüllü bir katılımmış gibi gösterilse de zorunlu hale getirileceği de çok aşikardır.