'Maske bile temin edemeyen devlet ekonomiyi nasıl idare edecek?'
- 09:04 8 Mayıs 2020
- Emek/Ekonomi
Rengin Azizoğlu-Medya Üren
DİYARBAKIR - Hükümetin her vatandaşa insan onuruna yakışır, asgari yaşam standardını sağlayabilmesinin gerekliliğine dikkat çeken Ekonomist Yasemin Kılıç, “Her krizde talep eden taraf devlet oluyor. Devlet halkına karşı şeffaf ve dürüst değil. İki aydır elimize ulaşmış tek bir maske dahi yok. Maske bile temin edemeyen devlet ülke ekonomisini nasıl idare edecek bilemiyoruz” dedi.
Tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs (Covid-19) pandemisinde vaka sayısı 3 buçuk milyonu geçerken, 300 bine yakın insan yaşamını yitirdi. Pandemi tüm dünyayı olduğu gibi Türkiye’yi de ekonomik anlamda etkiledi. Ekonomik küçülmenin yaşanacağı ülkelerde işsizliğin ciddi bir boyuta ulaşacağı düşünülürken Uluslararası Para Fonu’nun (İMF) açıkladığı rapora göre Türkiye’deki işsizliğin yüzde 17,4 seviyesine çıkacağı öngörülüyor. Öte yandan hükümetin aldığı ‘tedbirler’ üreticiler, işverenler ve çalışanlar tarafından yetersiz görülüyor. Ekonomist Yasemin Kılıç konuya ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
‘Zengin daha zengin yoksul daha da yoksullaştı’
İyi seyretmeyen bir ekonomik gidişat olduğunu ve bunun faturasının koronavirüse yüklenmek istendiğini söyleyen Yasemin, bu krizin birkaç aylık bir sorun olmadığını istatistiklerin gösterdiğini belirtti. Yasemin, “83 milyon nüfusu bir ülkede yaşıyoruz ve bu kadar nüfuslu bir ülkenin ekonomisinin çökmesi iki ayda mümkün olamaz. Şu an ülkede 4 buçuk milyon işsiz var. Pek çok şehrin toplam nüfusundan fazla bir sayı bu. Bunun 2 milyonu üniversite mezunu. Sadece son 3 yılda yüzde 111’lik bir artış var. Bir çözüm üretilmezse yıl sonunda tablo daha da kötüye gidecek. Dış ülkelerden aldığımız borçlara bağımlı durumdayız. Onlar olmadan bir şey yapamıyoruz. 2002 yılında dolar 1 lira 7 kuruştu. Bugün 7 lira 10 kuruşa ancak bir dolara satın alabiliyoruz. Türk parası günden güne değer kaybediyor. Milli gelir dağılımındaki adaletsizlik günden güne büyüyor. Zengin daha zengin yoksul daha da yoksullaştı” ifadelerini kullandı.
‘Pandemiyle düzenin tüm yapısal sorunları gün yüzüne çıktı’
Ülkenin yaşadığı sorunların kaynağının hükümetin yönetememesinden kaynaklı olmadığını kaydeden Yasemin, hükümetin kendi lehine sonuçlar doğuracak kararlar verdiğine dikkat çekti. Ülkenin içerisinde bulunduğu mevcut durumun hükümetin tercihlerinin sonucu olduğunu kaydeden Yasemin, “Alınan kararlar ülkenin tamamını kapsayacak, tamamının lehine olumlu sonuçlar doğuracak kararlar olmalıdır. Her krizde talep eden taraf devlet oluyor. Devlet halkına karşı şeffaf ve dürüst değil. Kaynakların nereye harcandığı bilinmiyor. Pandemi sürecinde günlük olarak virüse yakalananların sayısı, iyileşenlerin ve yaşamını yitirenlerin sayısı veriliyor. Ancak dünya verileri ile karşılaştırdığımızda ciddi uçurumlar var. Aynı şey ekonomi için de geçerli. Türkiye kaynaklarının verilerinin nereye harcandığını kendileri hariç kimse bilmiyor. Para doğru yere harcanmadığında ekonomik kriz kaçınılmaz sonuçtur. Ülkede adı konmamış zor bir süreç yaşanıyordu. Pandemiyle birlikte düzenin tüm yapısal sorunları da gün yüzüne çıktı. Elbette tüm dünyada yaşanan krizden herkes etkileniyor ama ekonomisi zaten zayıf olan ülkeler bunu daha ağır geçirecekler. Sağlam bir temelleri yok” dedi.
‘Halka evde kal diyorsanız birincil ihtiyaçlarını karşılamalısınız’
Türkiye’nin pek çok sorun gibi pandemiye de hazırlıksız yakalandığını dile getiren Yasemin, hükümetin sosyal devlet olmanın gereklerini yerine getiremediğini kaydetti. Evde kalma kampanyası oluşturulduğunu anımsatan Yasemin, doğru olanın da bu olduğunu ancak asıl meselenin halkın nasıl geçineceği noktası olduğunu belirtti. “Evde kalsınlar da nasıl geçinsinler?” diye soran Yasemin, halka bu cevabın verilmesi gerektiğini vurguladı. Yasemin, “Günlük kazançlarıyla geçinmeye çalışan halka evde kal diyorsanız onun birincil ihtiyaçlarını karşılamanız gerekir. Her vatandaşa insan onuruna yakışır, asgari yaşam standardını sağlayabilmelisiniz. Vatandaşlardan vergiler toplandı, fonlar ayrıldı. Bugün küresel çapta yaşanan salgın sürecinde toplanılan vergiler kullanılmayacaksa ne zaman kullanılacak? Kullanamıyorlar çünkü öyle bir para yok. Nerelere harcandığını herkes biliyor. Günü kurtarmaya çalışıyoruz. Devlet bizi düşünemiyor biz kendimizi düşünmeye çalışıyoruz. En önemli şey olan maske bile bir krize dönüştü. İki aydır elimize ulaşmış tek bir maske dahi yok. Maske bile temin edemeyen devlet ülke ekonomisini nasıl idare edecek bilemiyoruz” şeklinde konuştu.
‘Kolay gözden çıkarılabilen kesim kadınlar’
Kriz koşullarında kadının güvencesiz ve ucuz iş gücü olarak çalıştırılmasının artış gösterdiğini söyleyen Yasemin, kadının cinsiyetine yönelik algının öne çıkarılarak ev eksenli çalışmayı arttırıcı koşulların desteklendiğini belirtti. Yasemin, “Türkiye gibi ataerkil toplum düzeninin baskın olduğu bir ülkede bazı işlerin ‘doğası gereği’ kadın işi olduğu algısı hakim. İşverenler maliyeti kısmak için ucuz, kontrol edilebilir, esnek iş gücü oldukları düşüncesiyle kadınları tercih ediyorlar. Erkek işçilerin istihdam olanaklarının düştüğü, evdeki gelir kaybı nedeniyle kadınlar iş gücüne ek işçiler olarak katılıyorlar. Kriz dönemlerinde ise işten çıkarma gibi bir durum söz konusuysa öncelikli olarak kadınlar çıkarılıyor. İşçi alımında ise yine öncelik erkeklere veriliyor. Kadınların kolay gözden çıkarılabilen kesim olduğu, işte kalma süresinin kısa olduğu, yatırım yapılmayan bir sektörde çalıştığı gerçeği ortaya çıkıyor. İş hayatında yine en fazla kadınlar güvencesiz olarak çalıştırılıyor. Bu konuda denetimlerin sıklaştırılması önemli. Kadının toplumsal hayatta ikincil iş gücü olarak görülmemesi olması, kadın emeğinin karşılıksız ve görünmez emek olmaktan çıkması gerekiyor” diye kaydetti.
‘Anlaşmalar yapılarak ülkeye ihanet ediliyor’
Yasemin son olarak şu sözleri kullandı: “Türkiye tarım açısından son derece elverişli bir coğrafya. Ancak çok sayıda tarım arazisi atıl bir şekilde bulunurken Türkiye Sudan’dan tarım arazisi kiralıyor. Tarım ürünlerinde üretici zarar ediyor ama bu ürünler tüketiciye pahalı ulaşıyor. 2018 yılında ihtiyaç duyulandan 10 bin ton daha fazla soğan üretiliyor. Peki, neden bu soğanın fiyatı hiç düşmüyor? Üretim maliyetlerindeki artış çiftçinin en büyük problemi. Ürün fiyatları tarlalardan tüketiciye ulaşana kadar fiyatlar yüzde 5 yüzlerde artıyor. Yanlış ekonomik politikalarla tarım bu şekilde bitiriliyor. Ülkenin elinde yetişen fazla ürün varken ithal etmeyi tercih ediyorlar. Farklı anlaşmalar yapılarak ülkeye ihanet ediliyor. Yarının refahını ancak dün yapılanlardan özeleştiri vererek sağlayabiliriz. Ekonomik açıdan bakarsak hükümetin bütçeyi gözden geçirip elzem olmayan masraflardan kaçınılması gerekiyor. İşsizlikle mücadele öncelikleri öncelik olarak alınmalı. Borçlardan krediye bağımlı düzenden kurtulmak için adımlar atılması gerekiyor. Özellikle kadınları ötelemeden ekonomik sürece dahil etmek gerekiyor.”