10 yıl sonra İmralı'da ne konuşuldu, ne değişti, kadınlara mesaj ne?

  • 09:30 4 Mart 2025
  • Güncel
Rozerin Gültekin-Elfazi Toral 
 
İSTANBUL - Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile gerçekleştirdikleri görüşmelere dair değerlendirmelerde bulunan İmralı Heyeti'nde yer alan DEM Parti Milletvekili Pervin Buldan, “Sayın Öcalan, çatışma yerine demokrasinin, Türkiye’nin geleceğinin ve Kürt halkın geleceğinin yeniden inşa etme zamanının geldiğini ifade etti. Bu son fırsat. Türk, Kürt, kadın, genç hepimiz ‘Barış ve Demokratik Toplum’ çağrısına sahip çıkalım. Yasal çerçevenin, hukuki zeminin olmadığı bir yerde bu çağrı hiçbir anlam ifade etmez” dedi.
 
İmralı Cezaevi’nde 27’nci yılına giren tecride karşı bir buçuk yılı aşkın bir süredir Avrupa merkezli başlatılan ve Kürdistan geneline yayılan “Abdullah Öcalan’a Özgürlük Kürt Sorununa Siyasi Çözüm” kampanyasıyla beraber, başta Kürtler olmak üzere halklar her alanda Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünü dile getirdi. Eylem ve etkinliklerin her geçen arttığı bu kampanya kapsamında yapılan çağrılar sonucunda 23 Ekim 2024’te Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Milletvekili Ömer Öcalan, aynı zamanda amcası olan Abdullah Öcalan ile görüşmek için 23 Ekim’de İmralı Adası’na gitti. İlerleyen süreçte  ise  Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder’den oluşan DEM Parti İmralı Heyeti, ilk olarak 28 Aralık 2024’te İmralı Cezaevi’ne giderek, Abdullah Öcalan ile görüştü. Bu görüşmenin ardından bir dizi ziyaret gerçekleştiren heyet, ikinci görüşmeyi ise 22 Ocak’ta yaptı. Heyet, devamında görüşmelere devam ederken, bu görüşmelerden biri de Güney Kürdistan’da KDP ve YNK’lileri ziyaret etmek oldu. 
 
Heyetin İmralı Cezaevine son ziyareti ise 27 Şubat günü gerçekleşti. DEM Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan ile milletvekili Cengiz Çiçek ve Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Faik Özgür Erol’un da dahil olduğu heyet ile Abdullah Öcalan ve İmralı’da bulunan tutsaklar Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş’ın da yer aldığı bir görüşme gerçekleştirdi. 
 
Bu görüşmenin ardından heyet, İstanbul’da bir otelde düzenlediği basın toplantısında Abdullah Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısını paylaştı. Çağrı, başta Kürtler olmak üzere dünya genelinde halklar nezdinde büyük bir coşku ve umutla karşılanırken, Kürdistan ve Avrupa’da dahil olmak üzere dünya genelinde geniş yankı buldu. Uluslararası camiada Türkiye’ye adım atılması yönünde ise çağrılar devam ederken, PKK ise yaptığı yazılı açıklama ile ateşkes kararı aldığını duyurdu. 
 
DEM Parti İmralı Heyeti’nde yer alan Pervin Buldan, Abdullah Öcalan ile yaptıkları görüşmelere ve çağrıya ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 
 
*İmralı Adası’na gideceğinizin bilgisini aldığınızda başlangıçta ne düşündünüz? Neler hissettiniz? 
 
İmralı’ya gitmek benim için yeni bir deneyim değil. Ben daha önce de Sayın Öcalan ile 33 kez görüşen ve 2011-2015 yılları arasındaki süreçte de heyet içerisinde değişmeyen tek kadın üyeyim. Barışın belki bu kadar yakın olduğu bir dönemde heyet içerisinde yer almak benim açımdan sevindiriciydi. Görüşmelere 10 yıl ara vermiştik. 10 yıldan sonra heyette olmam elbette ki benim için büyük bir onur. Bizim için kutsal bir görev. Türkiye'nin barışına katkı sunacak isek bu bizim için önemli ve kıymetli. Benim açımdan da yeniden bu heyette olmak, adaya gitmek, barışa katkı sunmak ve Sayın Öcalan ile yeniden görüşmelere başlamak oldukça onur verici.
 
“Her iki görüşmede özellikle cezaevlerindeki kadınlardan mektup geldiğini söyledi. Birçok kadın cezaevine gidip kendilerine ‘özel selamlarımı iletin’ dedi.”
 
*10 yıl sonra İmralı Adası’na tekrar gittiniz. O tarihten bugüne adada ne değişmişti? Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan kaldığı koşullardan bahsetti mi? Örneğin televizyon izleyebiliyor mu? Gönderilen mektuplar veriliyor mu? Bir gününü nasıl geçiriyor?
 
Daha önce yaptığımız ziyaretlerde kendisine iletişim kanallarının olup olmadığını sorduğumuz zaman bir televizyonun olduğunu ve bu televizyonda da 22 kanalın olduğunu söylerdi. Kendisi ile özel şeyleri çok fazla konuşamıyoruz, çünkü kendisi bu konuları konuşmak istemiyor. Gündemleri var hazırlıklı geliyor toplantılara. Oradaki yetkililerden öğrenebildiğimiz kadarıyla cezaevi koşullarında çok farklı bir değişiklik yok. Yine 22 kanalı olan bir televizyon var. Değişen tek şey Sayın Öcalan’ın fiziki olarak yaşlanmış olması. Oradaki üç kişi ile bir gün sohbet bir gün spor olmak üzere haftanın 5 günü bir araya geldiklerini biliyoruz. Sayın Öcalan günlük yaşamını daha çok yazarak ve okuyarak geçiriyor. Akşamları da televizyondaki tartışma programlarına, haberlere yoğunlaştığını ve erken saatte uyuduğunu diye söylüyor yetkililer. Daha önce gittiğimiz zamanlarda gözünden yaş akardı. 28 Aralık tarihinde gittiğimizde gözündeki sıkıntının hala devam ettiğini gördük. İkinci defa gittiğimizde Sayın Öcalan katarakt ameliyatı olmuştu ve oldukça başarılı bir ameliyat olduğunu gözünün çok iyi gördüğünü söyledi. 3’üncü olarak gittiğimizde gözünde yaş olduğunu ve mendil kullandığını gözlemledim. Gözünden yaş gelmesi zaten katarakt ile alakalı değil gözyaşı kanallarında bir tıkanıklık olduğu ifade ediliyor. Bununla ilgili bir ameliyat kararı verilmemiş. Sayın Öcalan’da koşullarının değiştiğine dair bir şey söylemedi.
 
Her iki görüşmede özellikle cezaevlerindeki kadınlardan mektup geldiğini söyledi. Birçok kadın cezaevine gidip kendilerine ‘özel selamlarımı iletin’ dedi. Her iki görüşme sonrasında birçok cezaevine gittim ve kadın tutuklularla görüştüm, Sayın Öcalan’ın özel selamlarını söyledim. Sayın Öcalan, ‘cezaevlerinde bulunan tüm kadınlara selam söylüyorum’ diyordu. Cezaevlerinden gelen mektupları aldığını ifade ediyordu. Gönderilen kitaplarda sınırlı sayıda da olsa kendisine veriliyor.
 
*Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan sizi nasıl karşıladı? İlk söylemi ne oldu?  
 
28 Aralık tarihi bu dönem için ilk gidişimizdi. Sayın Öcalan toplantı yapacağımız odanın kapısında karşıladı bizi. Oldukça heyecanlı, neşeli ve moralliydi. Toplantı yapacağımız odanın içerisinde büyük bir masa var. ‘Bu masa yıkılmadı. Bu masa olduğu gibi burada duruyor’ dedi. Biz 2015’te özellikle son 4-5 toplantımızı aynı odada yapmıştık. Sayın Öcalan’ın bunu söylemesi bu sürece ne kadar kararlı yaklaştığını ve sürecin ilerleyebilmesi için çok motive olduğunu ifade ediyor. Sayın Öcalan, ‘Bu masa yıkılmadı’ dedi ve toplantıya öyle başladık.
 
 
“Sayın Öcalan, ‘Bu son bir şans. Bu fırsatı hepimizin iyi değerlendirmesi gerekiyor’ diyor. Sayın Öcalan, çatışma yerine demokrasinin, Türkiye’nin geleceğinin ve Kürt halkın geleceğinin yeniden inşa etmenin zamanı geldiğini ifade etti.”
 
*Kürt Halk önderi Abdullah Öcalan ile belli aralıklarla üç görüşme yaptınız. Bu görüşmelerde en çok hangi konular üzerinde durdu?
 
En fazla üzerinde durduğu şey Türkiye’nin geleceği ve Kürt halkının yaşadığı acılar, ödediği bedeller ama bunun sonunda varılacak olan noktanın barış olmasıydı. Sayın Öcalan, Kürt ve Türk halkın kardeşliğine çok özel vurgu yapıyor. Kendini tekrar etmekten başka bir yol almayan savaşın hiç kimseye faydası olmadığını ifade etti. Artık demokratikleşme, demokratik toplum dönemi olduğunu ve bu dönem içerisinde Kürt ve Türk ittifakının önemli olduğunu örnekleriyle ifade etti. Cumhuriyet tarihi ile birlikte Atatürk ve İsmet İnönü’nün ittifakını bir Türk-Kürt ittifakı olarak değerlendiriyor. O günden bugüne kadar ‘Kürt ve Türk ittifakı korunmadığı, heba edildiği ama yeniden bu ittifakın yaşam bulması gerekiyor’ dedi. Geçmiş dönemde ülkeyi yönetenlerin Kürt sorununun demokratik yöntemlerle çözümüne dair çabalarının olduğunu ama bunların başarıya ulaşmadığını söylüyor ve özellikle rahmetli Özal’dan, Demirel’den çok bahsediyordu.
 
Yeni bir aşama yeni bir dönem. Özellikle farklı bir düşünceye sahip olan ve elinde iple Sayın Öcalan’ın idamını isteyen Devlet Bahçeli’nin çok farklı bir yerden meseleye yaklaşmasını çok kıymetli buluyor. Devlet Bahçeli’nin yapmış olduğu çağrıyı, sürece vermiş olduğu desteği çok kıymetli buluyor. Bizim yaptığımız görüşmeleri de kendisine aktardığımız zaman ‘Eğer Sayın Bahçeli değiştiyse Türkiye’de herkes değişebilir, dönüşebilir’ diyor. Genel anlamıyla her üç görüşmede de çok yoğunca üzerinde durduğu şey artık savaşın bitmesi, Türkiye’nin demokratikleşmesi, Türkiye toplumun demokratikleşmeye olan inancı ve Sayın Öcalan’ın bu konuda bir kararlılık sahibi olduğunu göstermesiydi bizim edindiğimiz izlenim buydu. Kayyum meselesi başta olmak üzere, İstanbul Barosu’na yapılan operasyonun, tutuklamaların süreci sabote etmeye yönelik girişimler olduğunu ve bunların önüne geçilmesi gerektiğini, iktidarın, devletin bu tür müdahalelere izin vermemesi gerektiğini söylüyor. Sayın Öcalan, ‘Bu son bir şans. Bu fırsatı hepimizin iyi değerlendirmesi gerekiyor’ diyor. Sayın Öcalan, çatışma yerine demokrasinin, Türkiye’nin geleceğinin ve Kürt halkın geleceğinin yeniden inşa etmenin zamanı geldiğini ifade etti. Ağırlıklı olarak söylediği konular bunlar.
 
*MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin çağrısından haberi var mıydı? Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan bu çağrıyı ilk duyduğunda nasıl değerlendirmiş?
 
Çağrının yapılacağından haberi yoktu. Biz ilk gittiğimizde zaten bunu ifade etti. ‘Sayın Bahçeli’nin yapmış olduğu çağrı beni de şaşırttı ben böyle bir şey beklemiyordum’ dedi. Bu çağrının kıymetli olduğunu özellikle vurguladı ve teşekkür etti. ‘Parlamentoda grubu bulunan siyasi partileri tek tek ziyaret edin ve çokça katkılarını isteyin’ dedi. ‘Sadece katkılarını değil aynı zamanda eleştirilerini, önerilerini bana geri getirmeniz benim için çok önemli olacak çünkü ben bunlara bakarak bir metin hazırlayacağım’ demişti. Bütün siyasi partilerin genel başkanları ile görüşmeler yaptık. Devlet Bahçeli’nin yapmış olduğu çağrıyı kendisi de ilk defa televizyondan öğrenmişti.
 
“Sayın Öcalan ‘bir insan çok sevdiği bir kadını nasıl öldürebilir. Benim aklım almıyor’ dedi. Kadın ve çocuk cinayetlerinin önüne geçebilmek için bu zihniyet ile savaşmak gerektiğini söyledi.”
 
*Abdullah Öcalan’ın kadınların özgürlük mücadelesine önem verdiği tüm kamuoyu tarafından biliniyor. Görüşmelerde kadınlara ilişkin neler söyledi? Kadınlara mesajı özel olarak var mıydı? Bu süreçte kadınlardan beklentisi nedir?
 
Bütün toplantıların sonuna doğru kadın meselesine önemli şekilde vurgu yapıyor. İlk görüşme Narin cinayetinin davasının sonuçlanmasına yakın olduğu bir zamandı. Çok çok üzüldüğünü ifade etti. Çok yoğun kadın cinayetlerinin işlendiğini ve bu kadın cinayetlerinden çok büyük üzüntü duyduğunu söyledi. Kadınlarla ilgili vermiş olduğu mesajları bu son görüşmede 8 Mart mesajı olarak ifade etti. Bu mesajları not aldık, onun hazırlığını yapıyoruz ve 8 Mart’ta bütün meydanlarda kadınlara yönelik bu mesaj okunacak. Sayın Öcalan ‘bir insan çok sevdiği bir kadını nasıl öldürebilir. Benim aklım almıyor’ dedi. Kadın ve çocuk cinayetlerinin önüne geçebilmek için bu zihniyet ile savaşmak gerektiğini söyledi. Sayın Öcalan kadınlar için bir milat, rönesans olacak olan 8 Mart mesajını meydanlarda kadınlarla paylaşmamız gerektiğini ifade etti.
 
“Yaptığımız görüşmelerde ‘çözüm, barış için elini taşın altına koyacağı’ izlenimini edinmiştik ikinci görüşmede biz yaptığımız görüşmeleri Sayın Öcalan’a aktardığımız zaman oldukça mutlu oldu. ‘Benim de beklediğim şey buydu, kimse barışın önünde duramaz’ demişti.”
 
*Heyet olarak Güney Kürdistan’a bir ziyaretiniz oldu. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Güney Kürdistan’daki liderlere ilişkin en temel vurgusu neydi? Buna bağlı olarak da Güney’deki liderlerin mesajları aldıklarındaki tutumlarını Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a ilettiğinizde neler söyledi?
 
Birinci görüşmeden parlamentodaki siyasi partilerin liderleri ile görüşme trafiği başlatmıştık, cezaevlerinde hem Selahattin Demirtaş’ı hem Figen Yüksekdağ’ı ziyaret etmiştik. Bunları Sayın Öcalan istemişti. Çözümün zeminin parlamento olduğunu, onun için ‘onların görüşleri, eleştirileri bizler için belirleyici olacak’ demişti. Yaptığımız görüşmelerde ‘çözüm, barış için elini taşın altına koyacağı’ izlenimini edinmiştik ikinci görüşmede biz yaptığımız görüşmeleri Sayın Öcalan’a aktardığımız zaman oldukça mutlu oldu. ‘Benim de beklediğim şey buydu, kimse barışın önünde duramaz’ demişti. İkinci görüşmede Güney Kürdistan’da Sayın Mesut Barzani hem Neçirvan Barzani ile Süleymaniye’de de Sayın Talabani’n çocukları Bafıl ve Kubat Talabani ile birer görüşme yapmamızı istedi. Benim Celal Talabani’n eşi Hero Talabani ve kardeşi Şehnaz Talabani ile görüşme yapmamı istemişti. Sayın Öcalan, Kürt halkı nezdinde Talabanilerin ve Barzanilerin oldukça önemli olduğunu her fırsatta söylüyor ve onların bu sürece katkı sağlamasının önemli olarak ifade ediyor. Biz bu görüşmelerin tamamını gerçekleştirdik. Sayın Mesut Barzani hem Neçirvan Barzani ile çok pozitif görüşme yaptık. Sayın Öcalan’ın özel selamlarını ve beklentilerini ilettik. Sayın Mesut Barzani hem Sayın Neçirvan Barzani’ye görüşmenin kısa özetini, siyasi partilerle yaptığımız görüşmelerin kısa özetini ilettik ve aynı Sayın Öcalan’ın kendilerinden destek beklediğini ifade ettik. Yaptığımız her görüşmede yüzde yüz destekleyeceklerini, Sayın Öcalan’ın yanında olduklarını, bu yüzyılda silahların çare olmadığını, demokrasinin ve hukukun yerleştiği bir coğrafyanın herkese özellikle de Kürtlere getirisi olacağını söylediler.
 
Hero Talabani rahatsız olduğu için ziyaret edemedik ama Şehnaz hanımla görüşme gerçekleştirdik. Şehnaz hanıma Şehnazhan diyorlar. Sayın Öcalan, Şehnazhan’a çok özel selamlarını söyledi. Şehnazhan da heyetimize çok ilgi gösterdi ve Sayın Öcalan’a teşekkür etti, saygılarını iletti. Ayrıca Sayın Öcalan’ın ödül alması gerektiği bir dönemin başladığını söyledi. Biz bunları Sayın Öcalan’a aktardık. Kendisi de bundan çok büyük memnuniyet duyduğunu söyledi.
 
*İmralı’ya en son 7 kişi gittiniz, heyete ilişkin bir şeyler söyledi mi? Heyette eskiden adaya gidenler ve ilk defa gidenler vardı. Heyet bileşenine ilişkin bir değerlendirmesi oldu mu?
 
Üçüncü toplantı çağrı toplantısı olduğu için heyetin kalabalık olması önemliydi. Kurumsal olarak DEM Parti’nin Eş Genel Başkanları, heyet üyeleri olarak biz ve geçmişte Sayın Öcalan’ın avukatlığını yapan iki avukat arkadaş ve Ahmet Türk vardı görüşmede. İkinci görüşmede Sayın Öcalan, ‘Çağrı bölümünde kalabalık bir heyetle burada olmanız gerekiyor’ diyerek, ‘Burada olmanız gerekiyor’ diye söylemişti. Ahmet Türk’e Sayın Öcalan çok büyük bir ilgi gösterdi. Ahmet Türk’ün sağlığı ile uzunca sohbet ettiler. Ahmet Türk’ün elini sıkı sıkı tutması, geçmişe dair sorular sorması hiçbirimizin gözünden kaçmadı. Çağrı bölümünde kalabalık heyetin olması ve tarihe tanıklık etmesi önemliydi. Sayın Öcalan da buna önem veriyordu.
 
“Çağrı yapıldı ve PKK’ye ‘silahları bırakın kendinizi feshedin’ denildi, ama bunun senkronik olarak atılacak adımlarla, çıkarılacak olan reformlarla, yasal ve hukuki çerçevelerin çizilmesiyle anlam bulacağını söylüyoruz. Zaten Sayın Öcalan da bunun ‘olmazsa olmaz’ olduğunu söylüyor.”  
 
*27 Şubat’ta PKK liderinin tarihi çağrısını paylaştınız, bu çağrı çok büyük bir yankı uyandırdı. Üç görüşmeyi de birlikte ele aldığınızda Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, bu aşamaya gelişi nasıl değerlendiriyor,  biraz açsanız kamuoyunun biraz daha bilgi edinmesi açısından?
 
Sayın Öcalan çağrıya dair daha önce bir hazırlık yapmıştı. Son gittiğimizde çağrı metni zaten önündeydi. Devletle mutabakat halinde olunan ama yetişmediği için çağrı metninde olmayan ve Sırrı Süreyya Önder’in de okumuş olduğu kısa bir paragraf var. Sayın Öcalan son görüşmede o çağrı metnini okudu. Sırrı beyin okuduğu bölümü kendisi de şifahen okudu. Bu çağrı metnini hazırlarken birçok tartışma yapılmış belli.  Devlet yetkilileriyle yapılan tartışmalar sonucunda bu metin hazırlanmış. Metinde insanlar istediği ya da isteyip de göremediği şeylere tanıklık etmiş olabilir ama Sayın Öcalan’ın özellikle o son paragrafta ifade ettiği gibi yasal çerçeve meselesi çok önemli. Yasal ve hukuki boyutunun hayata geçmesi uyarısı oldukça önemlidir. Bizim üzerinde durduğumuz asıl şey de bu. Çağrı yapıldı ve PKK’ye ‘silahları bırakın kendinizi feshedin’ denildi, ama bunun senkronik olarak atılacak adımlarla, çıkarılacak olan reformlarla, yasal ve hukuki çerçevelerin çizilmesiyle anlam bulacağını söylüyoruz. Zaten Sayın Öcalan da bunun ‘olmazsa olmaz’ olduğunu söylüyor.  Yasal çerçevenin, hukuki zeminin olmadığı bir yerde bu çağrı hiçbir anlam ifade etmez. Şimdi hepimizin üzerinde durması gereken tek nokta bu.
 
 
“Son görüşmede de söyledi, ‘3 kişiyle bir araya geliyorum ama bu yeterli değil. Benim çalışma koşullarımın düzeltilmesi gerekiyor’ dedi. Sayın Öcalan’ın sürecin ilerlemesi ve ilerletebilmesi için yazacağı, tartışacağı bir ekibin oluşması gerekiyor.”
 
*Açıklamadan anlaşıldığı kadarıyla devletin de hızlı bazı adımlar atması gerekiyor. Örneğin; siyasi ve hukuki boyut, umut hakkı, rahat ve özgür çalışır koşulların oluşturulması gibi. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
 
Sayın Öcalan’ın fiziki koşulları değişmezse çok fazla somut bir adım atılmamış olur. O yüzden Sayın Öcalan’ın çalışma yapacağı bir ekibe de ihtiyacı var. Son görüşmede de söyledi, ‘3 kişiyle bir araya geliyorum ama bu yeterli değil. Benim çalışma koşullarımın düzeltilmesi gerekiyor’ dedi. Sayın Öcalan’ın sürecin ilerlemesi ve ilerletebilmesi için yazacağı, tartışacağı bir ekibin oluşması gerekiyor. Bu hazırlık yapıldıktan sonra Sayın Öcalan’ın PKK’yle irtibat kurması ve kongreyi toplayabilmeleri açısından görüş alışverişinde bulunulabilmeleri için irtibatın sağlanabilmesi gerekiyor. PKK’nin de ‘kongreyi sadece Sayın Öcalan toplayabilir’ diye açıklamaları var. Bu irtibatın bir an önce sağlanması gerekiyor.  Bu irtibat nasıl sağlanır, bunu biz bilemeyiz ama devleti yetkililerin bu konuda da bir hazırlık yapması gerektiğini düşünüyoruz. O yüzden hızlıca bu adımların atılması lazım.  Sürecin sağlıklı ilerleyebilmesi için buna ihtiyaç var. Eğer bütün bunlar kısa zaman içerisinde gerçekleşirse daha hızlı yol alınabileceğini düşünüyorum.
 
“Savaşın kime faydası var? Barış olunca ne olur?  Savaş isteyenlerin, savaş çığırtkanlığı yapanların belki de yazın çocuklarına düğün yapma hazırlığı içerisinde olduğunu düşünüyorum. Bu kesimlerin de tuzunun kuru olduğunu düşünüyorum.  Böylesi önemli bir tarihi çağrıyı okurken kafamda hep şunu hayal ettim, artık insanlar ölmeyecek. Bizim için en kıymetli olan şey bu.”
  
*İmralı’da çağrı okunmadan, okunurken ve okunduktan sonra neler yaşadınız, neler hissetiniz?
 
Sayın Öcalan kimin okuyacağı konusunda da bir düşünce belirtti. Metnin Kürtçesi hem de Türkçesi okunacaktı.  Kürtçesini ‘Pervin okusun’ dedi. Ben de bu konuda izin istedim kendisinden. Ben 2013’te Diyarbakır Newrozu’nda  Sayın Öcalan’ın mektubunu Kürtçe okumuştum. Kürtçem çok iyi olmadığı için çok eleştiri almıştım. Sayın Öcalan’a yine aynı eleştirilere maruz kalmak istemediğimi söyledim.  ‘Evet, hatırlıyorum çok eleştiri almıştınız. Peki, ilerletmediniz mi Kürtçenizi?’ diye sordu. ‘İlerlettim ama çağrıyı Kürtçe okuyacak kadar değil’ dedikten sonra zaten anlayışla ‘tamam’ dedi.  Biz heyet üyeleri olarak ‘Sayın Ahmet Türk okusun’ dediğimiz zaman da ‘evet çok uygundur. Ahmet Türk okusun’ dedi.  ‘O zaman Türkçesini de siz okursunuz’ dedi.  Tarihi bir çağrıyı benim okumamı istemesi benim açımdan heyecan verici, önemli ve kıymetli bir şey.  Metni hem okurken hem daha sonrasında çok büyük bir heyecan duydum. Çok kolay bir şey değil tarihsel olarak Türkiye’de yaşanan bir sorundan Kürt sorunundan bahsediyoruz.  Çok büyük acılar, ödenen bedeller, her birimizin belki de kaybettiği yakınları var. Bu anlamıyla tarihi bir çağrı olduğunu söylüyorum, çünkü bu bir barış projesi.
 
Sonra yapılan eleştirilere baktım ve eleştirilere gerçekten anlam veremedim. İnsanlar ‘savaş devam etsin, savaş bitmesin’ mantığıyla düşünürlerken şunu göz ardı etmemeleri gerekiyor. Savaşla barış arasında bir kıyaslama yapmak lazım. Savaşın kime faydası var? Barış olunca ne olur?  Savaş isteyenlerin, savaş çığırtkanlığı yapanların belki de yazın çocuklarına düğün yapma hazırlığı içerisinde olduğunu düşünüyorum. Bu kesimlerin de tuzunun kuru olduğunu düşünüyorum.  Böylesi önemli bir tarihi çağrıyı okurken kafamda hep şunu hayal ettim, artık insanlar ölmeyecek. Bizim için en kıymetli olan şey bu.  2011-2015 arasındaki süreç içerisinde hiç kimsenin evladı toprağın altına girmemişti, anneler ağlamamıştı. Üç yılın kazanımı bize sadece bu oldu. Türkiye’nin heba ettiği 10 yıl oldu, ama şimdi yeniden başlayan bir süreç var. Her iki tarafın da acısı var, ben sadece bir tarafı söylemiyorum her iki taraftan yüz binlerce insan yaşamını yitirdi. Ama bu saatten sonra en azından canlarımız toprağın altına girmeyecek, insanlar birbirine kurşun sıkmayacak, birbirilerini öldürmeyecek. Kazanabileceğimiz en önemli şey bu.
 
“Sayın Öcalan sadece Kürt halkı için değil Türkiye’de yaşayan tüm toplumsal kesimlerin, mezheplerin ve inançların yani herkesin kendisini içerisinde bulacağı bir metin hazırladı. Türkiye’yi yönetenlerin cesaret verici ve samimi adımlar atmasıyla süreci taçlandırabiliriz.”
 
*Açıklamadan anlaşıldığı kadarıyla devletin de hızlı bazı adımlar atması gerekiyor. Örneğin; siyasi ve hukuki boyut, umut hakkı, rahat ve özgür çalışır koşulların oluşturulması gibi. Bu konu da ne söylemek istersiniz?
 
Samimiyet ve cesaret olursa bu süreç ilerler diye düşünüyorum. Bir taraftan bir şey beklerken diğer tarafın hiçbir şey yapmaması elbette ki kabul edilemez.  Bir tarafta çağrı var, ateşkes ilan edildi ama diğer taraf ‘tamam biz bunu kazandık bitti’ derlerse tabi ki bu iş olmaz. O yüzden karşılıklı adımların atılması önemli. Bu çağrı sadece Kürtler açısından değil, Türkiye’de yaşayan bütün toplumsal kesimler açısından önemli. Sayın Öcalan, örneğin çağrı ‘Êzidîler için bir rönesanstır. 73 kırım yaşayan Êzidî halkı içinde bir başlangıç olacak’ dedi. Sayın Öcalan sadece Kürt halkı için değil Türkiye’de yaşayan tüm toplumsal kesimlerin, mezheplerin ve inançların yani herkesin kendisini içerisinde bulacağı bir metin hazırladı. Türkiye’yi yönetenlerin cesaret verici ve samimi adımlar atmasıyla süreci taçlandırabiliriz. Bu Orta Doğu’ya Türkiye’nin örnek olacağı bir meseledir. Ekonomisini düzeltmiş, gençlerin hayallerinin gerçekleşeceği, çocukların katledilmediği, kadınların katledilmediği bir Türkiye olacak. Bütün bunları birlikte düşünmek lazım. Sayın Öcalan metne o yüzden ‘Barış ve Demokratik Toplum’ ismini verdi. Sayın Öcalan, demokratik toplum derken Türkiye’de yaşayan kadının, gencin, Alevi’nin, Sünni’nin, Türk’ün, Kürt’ün herkesin ortak bir zeminde yaşayabileceği, düşüncelerini özgürce ifade edebileceği ve gelecek hayalleri kurabileceği bir zemin yaratmak istiyor.
 
“İmralı Cezaevi bir tecrit cezaevi olduğu için. Oradaki 3 insan aileleriyle, arkadaşlarıyla hiçbir şekilde iletişim kuramıyorlar. Ben özellikle sordum, ‘ailenizle görüşebiliyor musunuz?’ diye, ‘hayır’ dediler.”
 
*İmralı Adası’nda tutulan diğer 3 tutsak Hamili Yıldırım, Veysi Aktaş ile Ömer Hayri Konar’ın koşulları ne durumda. Onların koşullarında dair bir aktarım oldu mu?
 
Onlar da İmralı’da oldukları için yıllardır aileleri ile görüştürülmüyor. Belki başka bir cezaevinde olsalar aileleriyle görüşme imkanı olacak. İmralı Cezaevi bir tecrit cezaevi olduğu için. Oradaki 3 insan aileleriyle, arkadaşlarıyla hiçbir şekilde iletişim kuramıyorlar. Ben özellikle sordum, ‘ailenizle görüşebiliyor musunuz?’ diye, ‘hayır’ dediler. ‘Biz buraya gediğimizden beri çok az sayıda aile görüşü oldu, ondan sonra kesildi. Ailemizle hiçbir iletişim kuramıyoruz. Mektuplar bize verilmiyor’ dediler. Onlara mektuplar da verilmiyor. Ama bütün bunlara rağmen her üçünün de oldukça moralli olduğunu söyleyebilirim. Bir inanmışlık var, çünkü sürekli Sayın Öcalan ile sohbet ediyorlar. Aynı kararlılık, heyecan, moral onlarda da var. Bu heyecanla, moralle ayakta durduklarını söylüyorlar. Uzun zamandır hiç kimseyle bir iletişim halinde olmamışlar.
 
*Kürt halk Önderi Abdullah Öcalan bu çağrının toplumda nasıl bir karşılık bulacağına dair  öngörüsü var mıydı?
 
Sayın Öcalan bizim daha önce yapmış olduğumuz o ziyaretleri de bir araya getirerek olumlu bir sonuç çıkacağını düşünüyordu.  Biz çağrıdan sonra gitmediğimiz için ne düşündüğünü bilmiyoruz. Muhtemelen çok yakından takip etti, televizyondaki tartışma programlarını izledi, haberlere mutlaka baktı diye düşünüyoruz. Çünkü bu çağrının yankılarını, tartışmalarını kontrol amaçlı da olsa mutlaka yakından takip etmiştir. Sadece Türkiye’yi değil tüm Orta Doğu’yu etkileyen bir metin olduğu için onun yankılarını görüş olursa eğer gidebilirsek kendisi zaten ifade edecektir ama çok yakından takip ettiğini düşünüyorum.
 
“Şartlar ve koşullar değiştiği andan itibaren çalışma arkadaşları dışında yazarların, gazetecilerin, akademisyenlerin, Türkiye’ de barış yanlısı olan kesimlerin kendisiyle gidip tartışma yapacağı koşulların oluşturulması bu sürece katkı sağlayacaktır.”
 
*Geçmiş görüşmelerde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın tecridin devam ettiğine dair değerlendirmesi olmuştu.  Bu son üç görüşmede uygulanan tecride dair değerlendirmesi ne oldu?
 
Her zaman söylüyor,  tecrit elbette ki devam ediyor. Çalışma koşulları, şartları değişmediği sürece tecridin devam ettiğini biz de söyleyebiliriz. Gidişlerin olması, 3 ayrı görüş yapılması, siyasi heyetlerin, özellikle DEM Parti Eş Genel Başkanlarının, Sayın Ahmet Türk’ün, uzun yıllardır görüşemeyen avukatların İmralı’ya gitmesi önemli ama üç görüşmeyle tecrit kalkar mı? Hayır kalkmaz. Tecridin devam ettiği ayrı bir yerde, ama heyetlerin oraya gidip görüşme yapması da oldukça kıymetli. Şartlar ve koşullar değiştiği andan itibaren çalışma arkadaşları dışında yazarların, gazetecilerin, akademisyenlerin, Türkiye’ de barış yanlısı olan kesimlerin kendisiyle gidip tartışma yapacağı koşulların oluşturulması bu sürece katkı sağlayacaktır. Kendisinin de böyle bir beklentisi var. Bunlar tabi ki olmalı gerçekleşmeli. Bu gerçekleşirse süreç başarıya doğru gider adımlar atılmış olur. Bütün bunlar bir beklenti ve bunların da hayata geçmesi lazım.
 
“8 Mart’ta da nerede miting varsa Sayın Öcalan’ın kadınlara gönderdiği metin orada okunacak.”
 
*Son olarak eklemek istediğiniz eksik kaldığını düşündüğünüz bir şey var mı?
 
Atılacak olan adımlar Türkiye’nin geleceği için önemli. Her bir adım yasal çerçeveden, reformlara, paketlere kadar bütün bunlar Türkiye toplumunda pozitif bir şeye sebep olacak. Hızlıca adım atılması lazım. Bir çaba içerisindeyiz bu çabanın, mücadelenin boşa gitmemesi lazım. Türkiye’nin yeniden kaybedecek, bu fırsatı kaçıracak bir lüksü olmadığını düşünüyorum. Bu son fırsata hepimiz sımsıkı sarılalım. Türk, Kürt, kadın, genç hepimiz ‘Barış ve Demokratik Toplum çağrısına hepimiz sahip çıkalım. Bu sahip çıkmayla geleceğimizi kurtarmış oluruz. 8 Mart’ta da nerede miting varsa Sayın Öcalan’ın kadınlara gönderdiği metin orada okunacak.