Colemêrg’de 25 Kasım startı verildi
- 13:18 17 Kasım 2025
- Güncel
COLEMÊRG - Gever’de 25 Kasım startı veren TJA, “Tecridin son bulduğu, diyalog ve çözüm kanallarının açıldığı bir süreç, kadınlara yönelik şiddetin kökünden sarsılması anlamına gelir. Biz kadınlar, özgürlüğün, barışın ve şiddetsiz bir dünyanın mümkün olduğunu biliyoruz ve bu yaşamı demokratik toplumla birlikte kurana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz” dedi.
Tevgera Jinên Azad (TJA) Colemêrg’te 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında start verdi. Colemêrg Tutuklu ve Hükümlü Aileleri ile Yardımlaşma Derneği (TUAY-DER) ile ortak yapılan basın açıklaması Gever (Yüksekova) ilçesinde bulunan Zagros İş Merkezi önünde yapıldı. “Kadınların özgürlüğü demokratik toplumun inşasıdır” yazılı Türkçe ve Kürtçe pankartın açıldığı açıklamaya çok sayıda kadın katıldı. Açıklama metnini Colemêrg TUAY-DER Eşsözcüsü Pınar Yılmaz okudu.
‘Direnişin kökleri derinlere uzanıyor’
25 Kasım’ın tarihsel gerçekliğine atıfta bulunan Pınar Yılmaz, kadına yönelik artan şiddete dikkat çekti. Kürt kadın tutsaklara vurgu yapan Pınar Yılmaz, “Kürt kadın tutsaklar hem politik kimlikleri hem de kadın olmaları nedeniyle ağır hak ihlalleriyle karşı karşıyalar. Cezası bitmesine rağmen tahliye edilmeyen, sağlık hakkı gasp edilen, iletişimden ve toplumsal yaşamdan koparılan kadınların hikayeleri, bu ülkenin adalet sisteminde derin bir yarayı işaret ediyor. Cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri bireysel ihmaller değil, sistematik bir politikanın sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Bu politikanın en çarpıcı örneklerinden biri, Kandıra Cezaevi’nde sistematik şiddete ve cinsel saldırıya maruz bırakıldıktan sonra 2021 yılında yaşamını yitiren Garibe Gezer’dir. Garibe’nin yaşadıkları, cezaevlerinde kadınlara yönelik şiddetin ne kadar derin ve görünmez biçimlerde sürdüğünü bizlere acı bir şekilde göstermiştir. Yine geçmişte farklı dönemlerde yaşamını yitiren ya da ağır ihlallere uğrayan kadınların hikayeleri; uzun yıllar tutsaklık koşullarında mücadele etmiş ve bugün de sağlık sorunlarıyla yaşamını sürdüren Aysel Tuğluk ve birçok politik kadın tutsak, bu tablonun sürekliliğini gözler önüne sermektedir. Tüm bu kadınlar, sadece mağduriyetin değil, aynı zamanda onurlu bir direnişin hafızası olarak bizlere miras kalmıştır. Bu direnişin kökleri derinlere uzanıyor” dedi.
‘Kadın direnişi yaşamı savunmaktır’
Cezaevlerindeki kadın direnişçilere vurgu yapan Pınar Yılmaz, “Sakine Cansız’ın Diyarbakır Cezaevi’ndeki sarsılmaz direnişi, Leyla Qasim’ın darağacındaki cesareti, Makbule Özbek ve Besê Anuş gibi isimsiz kadınların sessiz ama kararlı duruşları hala yankılanıyor. Nudem Durak’ın elinden alınan gitar bile, kadınların sesini susturmak isteyenlere inat, özgürlüğün melodisine dönüştü. Her biri bize şunu miras bıraktı: Kadın direnişi nerede olursa olsun, yaşamı savunmaktır. Bugün İran’da da kadınlar aynı baskı politikalarının hedefi halindeler. Tıpkı Jina Mahsa Amini örneğinde olduğu gibi, kadın bedeni ve iradesi hala devlet şiddetinin en görünür alanı olarak kullanılmakta. İran zindanlarında binlerce kadın, yalnızca kimlikleri ve özgürlük talepleri nedeniyle tutuklu. Aralarında Pahşan Azizi, Zeynab Jalalian, Atena Daemi ve Sepideh Rashno gibi kadınlar, yıllardır ağır işkence koşullarında tutuluyor; bazıları idamla tehdit ediliyor, bazıları bu tehditlerin gölgesinde yaşamını yitirdi” ifadelerini kullandı.
‘Baskı artık korkuya değil, direnişe dönüşüyor’
Kadınların sesinin susturulmak istendiğini belirten Pınar Yılmaz, “Ancak bu baskı artık korkuya değil, direnişe dönüşüyor. İran’da kadınların idam sehpasına yürütülmesi, kadın bedeni üzerindeki şiddetin en acı yüzünü temsil ediyor. Ancak tüm baskılara rağmen İranlı kadınların attığı ‘Jin jiyan azadî’ çığlığı, sınırları aşan ortak bir kadın mücadelesinin sembolü hâline geldi. Kadın mücadelesi yalnızca cezaevlerinde değil; sokaklarda, evlerde ve toplumsal yaşamın her alanında saldırı altındadır. Rojîn Kabaiş, Gülistan Doku ve Narin Güran gibi kadınların hikâyeleri, bu topraklarda kadın olmanın nasıl sistematik bir şekilde hedefe dönüştürüldüğünü acı biçimde göstermektedir. Faillerin bulunmaması ya da korunması, kadınlara yönelik politik şiddetin sürekliliğini açıkça ortaya koymaktadır. Bu kaybedilme ve katledilme pratikleri, kadın mücadelesinin bugün hala yaşam ile ölüm arasındaki ince çizgide sürdüğünü bize tekrar hatırlatıyor” sözlerine yer verdi.
‘Kadınların özgürce yaşadığı bir yaşam mümkündür’
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat çağrısına değinen Pınar Yılmaz, “Sayın Abdullah Öcalan’ın yaptığı Barış ve Demokratik Toplum çağrısı, kadınların yürüttüğü mücadelenin anlamını ve aciliyetini derinleştirmektedir. Şiddetin kaynağı olan çatışma politikaları sürdüğü müddetçe kadınlar hem cezaevlerinde hem de sokakta hedef olmaya devam edecektir. Kadınların özgürlüğü ve toplumsal barış, bu çağrıdaki demokratik çözüm perspektifiyle doğrudan bağlantılıdır. Kadınlar olarak biliyoruz ki; Tecridin son bulduğu, diyalog ve çözüm kanallarının açıldığı bir süreç, kadınlara yönelik şiddetin kökünden sarsılması anlamına gelir. Bugün bizler, bu direnişin mirasından güç alarak bir kez daha haykırıyoruz; Kadına yönelik her türlü şiddetin son bulduğu, kadınların özgürce yaşadığı bir yaşam mümkündür. Bu yaşam, ancak eşitliğin, adaletin ve demokrasiye dayalı bir Demokratik Toplumla mümkündür. Biz kadınlar, özgürlüğün, barışın ve şiddetsiz bir dünyanın mümkün olduğunu biliyoruz ve bu yaşamı Demokratik Toplumla birlikte kurana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz” şeklinde konuştu.
Açıklamanın ardından 5 dakikalık oturma eylemi gerçekleşti.
Açıklama, “Jin jiyan azadî” sloganı ile son buldu.







