Sonu gelmemiş bir roman, bir türkü: Unutulmayanlara

  • 09:06 11 Aralık 2024
  • Kadının Kaleminden

  

"Direniş büyüdükçe Sur sokaklarından Anka Kuşu kanatlanıyordu. Bir halk her gün yeniden doğuyordu. Tarihin seyri değişiyordu ve Kürt halkının direniş tarihine yeni isimler ekleniyordu. Sur Gımgım Kalesi’ydi artık. Sur, serhildandı." 
 
Beritan Canözer 
 
Bir uzun yoldur bu, nereye varman gerektiğini bildiğin ama ne zaman varacağını bilmediğin. Buna rağmen çıktığın, düştüğünde kalktığın, engelleri aştığın… Yürürsün, varacağın bir yer vardır çünkü. Varacak yeri olmayanın yürümeye mecali olmaz. Ama sen yürürsün. Hedefin büyüktür, zaferle taçlandıracaksın yolunu. 
 
Yangına tutsak düşen tüm mevsimlerimizi özgürleştirmek için çıkılan bu yolda, yağmurun değmediği kurak toprakları bile yeşerttiler. Kurumuş dallarda çiçekler açtı, meyve vermeyen ağaç taşlanmadı-daha çok sulandı, meyve verdi, verdiği meyveyle gölgesinden geçeni doyurdu. Öyle büyük bir emekle yeşertilmişti ki, meyvesi hiç bitmedi. Milyonlar o meyvenin tadına vardı. 
 
2015 yılıydı. Bu uzun yolculuğun en sıcak süreçlerinden biri yaşandı. 47 yıllık tarihin onlarca sıcak savaşından biriydi. Bugüne kadar savaşı hep dağlarda yaşamaya alışan tüm halklar için yeni bir dönemin başlangıcıydı. Böylesi bir şehir savaşı ilk kez yaşanıyordu Kürdistan’da. Kürt halkının kendini yönetmek istemesine karşı Türk devletinin akıl almayacak saldırıları başlamıştı. Tencere tavayla saldırıları protesto eden Sur halkına dönük yoğunlaşan baskılar Sur gençlerinin silahlanmasının zemini oldu. Sûrlu gençler kendilerini, sokaklarını, tarihlerini savunmak için günlerce direndi. 22 Ağustos 2015 günü, Berxwedan Karker (Murat Gündüz) polislerin ağır saldırısında yaşamını yitirdi. Okyanusa bir damla olmanın mücadelesini sardığı bedeniyle, Sûr’un ilk şehidi oldu. Bu günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Yoldaşları ve Sûr halkı Berxwedan’ın katledilmesinin hesabını sorma sözü verdi. 
 
Sûr serhildandı
 
Sûr sokaklarında akşam nöbetleri tutuluyor, mahalleli komünal bir biçimde yaptıkları yemekleri beraber yiyor, sabaha kadar ateş başlarında sokaklarını korumaya çalışıyordu. “Terk etmeyeceğiz” diyorlardı. Uğruna kanlar dökülmüş topraklar, sokaklar terk edilemezdi. Çok değil, 2 yıl öncesi Kobanê’de çetelere karşı büyük bir direniş başlamış ve devrim tam da Sûr, Gever, Nisêbîn, Varto, Farqin, Bismil, Cizîr öz yönetim süreciyle denk gelmişti. Öz yönetim sokaklarından, Kobanê’de direnenlere selam gönderiliyordu. Kürt halkı Rojava’da DAİŞ’e karşı, Bakûr’da polise-askere karşı büyük bir direniş sergiliyordu. Kobanê’de Arîn Mîrkan’ın çizgisi şahsında ortaya çıkan ruh, Sûr sokaklarında Rêber oldu, Roza oldu, Hogir, Jiyan, Delil, Bahoz, Avesta, Çiyager oldu. Bu ruh yenilmezdi. Bedenlerin toprakla buluştuğu, ancak ruhun halklaştığı bir süreçti. 
 
“Birkaç öfkeli genç”ten fazlasıydılar. Dilleri, kimlikleri, toprakları yasaklıydı. Bombaların yağdığı, faili meçhullerin yaşandığı kentlerin çocuklarıydılar. Zulmü o gün değil, doğdukları ilk anda tanımışlardı. Onlar için Sûr sokaklardan ibaret bir ilçe değildi yalnızca. Çok daha fazlasıydı. Direndikleri her saniye zulme bir cevaptı. 
 
Direniş her gün büyüyordu. Direniş büyüdükçe Sûr sokaklarından Anka Kuşu kanatlanıyordu. Bir halk her gün yeniden doğuyordu. Tarihin seyri değişiyordu ve Kürt halkının direniş tarihine yeni isimler ekleniyordu. Sûr Gımgım Kalesi’ydi artık. Sûr, serhildandı. 
 
Aralıksız bir direniş
 
7 Kasım’da sokağını savunmak isteyen gençlerden Avesta (Ferhat Doğru), herhangi bir yasak ve ya çatışma olmadığı halde polisin sokağı keyfi taraması sonucu yaşamını yitirdi. Zehirli kurşun deşip geçmişti bedenini. Üzerinden düşen kanlı telefonu, kurşunun etkisiyle parçalanmıştı. 6 dakika öncesi “Mevziimi bırakmam ha, kimse göz koymasın” diyerek kahkahalarıyla geçmişti sokağına. “6 dakikada ne değişebilir ki” diye düşünmeyin. 6 dakikada bir gülüş ayrılabilirmiş aramızdan. Avesta’nın kahkahası Sûr sokaklarında yankılanıyor hala. Hiçbir kurşun sesi o kahkahanın sesini bastıramadı.
 
Dakikaların acımasızlığını, zamanın aslında ne kadar anlamsız olduğunu hissettirenlerden biri de Mazlum’du. Mazlum (Süleyman Yakışır), Sûr direnişinde yer alan 3 kuzenden (Mahsum Gürkan ve Uğur Yakışır) biriydi. 27 Kasım günü akşam saatlerinde, “En geç 10 dakikaya dönerim, çayı sıcak tutun” diyerek gitti ve 1 saat sonra yaşamını yitirdiği haberi düştü Sûr’un sokaklarına. “Dönerim” deyip dönemeyenlerin sesleri yankılanıyordu Sûr’un her taşında. 
 
2 Aralık 2015 tarihine kadar aralıklı ilan edilen sokağa çıkma yasakları, 2 Aralık’ta Çekwar Çubuk’un katledildiği gün aralıksız bir yasağın başladığı döneme girdi. Artık gece ve gündüzün bir anlamı yoktu Sûr için. Sadece direnmek vardı. 
9 Aralık’a kadar süren yasak, 10 Aralık günü 17 saatliğine kaldırıldı. Sûr’dan çıkmak isteyen yurttaşların çıkabilmesi için koridor oluşturuldu. Hasta ve çocuklu yurttaşlar daha güvenli alanlara geçiş yaparken, onlarca yurttaş ise “gençleri yalnız bırakmayacağız, beraber direneceğiz” diyerek sokaklarını terk etmedi. 
 
103 günün hafızası
 
Sûr için zaman anlamsızdı ancak tarihin de an’da gizli olduğu bir dönemdi. 17 saatin ardından yasak yeniden başladı ve büyük Sûr direnişinin tanıklığı da başladı. “En fazla 1 hafta dayanırlar” diyen devlet, 103 gün süren bir direnişle tanıştı. Tüm ağır saldırılarına rağmen, direniş 103 gün sürdü. 103 gün boyunca daracık sokaklarda, dışarıdan hiçbir yardım alamadan, tüm imkansızlıklarla devletin tüm imkanlarına karşı direndiler. Haftalar, aylar süren direniş tüm Kürdistan’ın kalbinde büyüyordu. Devletin kara propagandasının aksine, büyük bir inanç ve umutla Sûr terk edilmiyordu. Devletin tüm vahşeti Sûr’da bir kez daha çıplaklığıyla ortaya çıkmıştı. 
 
Sûr’a karşı kurşun sıkan hiçbir polisin/askerin ismi hatırlanmaz ama Sûr’da halkını, sokağını, toprağını savunan her gencin ismi hafızalarda. Kürt halkının bilincinde. Hafızasızlığı dayatanlara rağmen, hafızalardan silinmeyecek bir derinlikte. Çiyager’in komutanlığında sonu muhteşem yazılacak bir tarihin öncülerinden oldular. İsimleri hafızalara mıh gibi kazındı. Çiyager’i, Roza’yı, Şinda’yı, Felat’ı ve tüm direnişçileri katlettikleri için “Bayram kutlaması” yapan devlet, yeni Çiyagerlerin, Rozaların, Felatların varlığından bihaberdi. Onların ruhu şimdi Asya oldu, Rojger oldu. Onların ruhu bugün Rojava’da çetelerin kalbinde patlıyor. 
 
Ağaç yeşermeye, meyve vermeye devam ediyor. Ve son muhteşem oluyor…