Pandemi ve Hapishaneler: Tecrit ‘öz kıyıma’ neden oldu!

  • 18:45 4 Haziran 2023
  • Güncel
 
İSTANBUL - CİSST’in iki gün süren “Pandemi ve Hapishaneler” başlıklı uluslararası konferansı sona erdi. Pandemiyle birlikte tecridin “öz kıyıma” da neden olduğu vurgulanan konferansta, hakikatin ise iktidar tarafından gizlenerek ortadan kaldırıldığı ifade edildi.
 
Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği’nin (CİSST), İstanbul Beyoğlu’nda bulunan Occidental Taksim Otel’de iki gün boyunca gerçekleştirdiği “Pandemi ve Hapishaneler” başlıklı uluslararası konferans sona erdi. Konferansa çok sayıda kent ve ülkeden insan hakları savunucuları, hukukçular, araştırmacılar ve cezaevi uzmanları katıldı. Dün başlayan konferans, “Dünyada ne oldu?”, “Türkiye’de ne oldu?” ve “Toplumsal Cinsiyet Ekseninde Hapishaneler ve Pandemi” başlıklı üç oturum şeklinde yapıldı. Gün boyu süren oturumlarda, pandemi sürecinde tutsaklar üzerindeki tecridin daha da arttığı tespiti öne çıktı.
 
Bilgilendirme yapılmadı
 
Bugün de konferansın son günündeki ilk oturum, “Hapiste Sağlık ve Pandemi” başlığı ile CİSST Koordinatörü Jiyan Ay’ın moderatörlüğünde başladı. Oturumda ilk olarak Hollanda Leiden Üniversitesi’nden akademisyen Adriano Martufi Zoom bağlantısı ile sunum yaptı. Avrupa Konseyi (AK) içerisinde bulunan politika birimlerinin pandemi sürecinde bir takım tavsiyeler ortaya koyduğunu fakat bunun yasal anlamda bir bağlayıcılığı olmadığını belirten Adriano, bazı ülkelerde pandeminin ilk birkaç ayı boyunca cezaevleri hakkında bir bilgilendirme yapılmadığını dile getirdi. Adriano, “Bir hapishane önleyici bir adım attığı zaman hapishane sistemi içinde bu kısıtlamaların telafi edilmesi lazım” ifadelerini kullandı.
 
Hasta tutsakların jandarma eşliğindeki ‘muayenesi!’
 
Daha sonra sunum yapan Türk Tabipleri Birliği (TTB) Yürütme Kurulu üyesi Dr. Ayşe Uğurlu ise sağlığa erişimin tutsaklar üzerinde bir baskı unsuru olarak kullanıldığına dikkat çekti. Ayşe, hasta tutsakların, normal hastaların yararlandığı haklardan yararlanması gerektiğini ve devletin de bunu engelleme hakkı olmadığını vurguladı. “Yasaklamalar yasalara aykırıdır” diyen Ayşe, politik nedenlerle yargılanan tutsakların tedavi süreçlerinde yalnız bırakılmamasına, “Bu sistem hekimlerin iyi hekimliğini ve tutukluların da tedavi almasını engelleyen bir sistem. 2017’de güvenlik önlemlerinin iyi karşılandığı, jandarmanın olmadığı bir odada hekimin tutukluyu muayene etmesi gibi bir düzenleme yapıldı. Ama bu da temelinde sakat bir düzenleme. Normalde hastanın sesini duyamayacak kadar uzak bir mesafede olmasının gerektiğine dair bir düşünce hayata geçirilmek istendi. Ama ne yazık ki ülkemizde kendince iyileştirilmiş, düzenlemeler yapılmış olmasına rağmen bu uygulanmıyor. Polis ya da jandarma eşliğinde hastaların muayeneleri yapılıyor” sözleriyle tepki gösterdi.
 
Çıplak arama işkencesi
 
Jinekolog muayenesini polis eşliğinde yaptırmak zorunda kalan kadın tutsakların da olduğuna işaret eden Ayşe, “Bu yüzden tedavi olmayarak bu hakkından mahrum kalanlar da var. Kelepçeli muayene ile ilgili mahpusların sıkıntıları var. Çıplak arama sonrası tam hastaneye gidecekken, tekrar çıplak aramaya maruz kalıyorlar. Bunun rencide edici olduğunu düşündüklerinden dolayı tedavi olmaktan vazgeçen mahpuslar var” vurgusunu yaptı.
 
‘Muayenede güvenlik adına kimse bulunamaz’
 
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (THİV) Yönetim Kurulu Üyesi Ümit Biçer de, “Sağlık yalnızca kişinin kendisiyle ilgili değil, çevresindeki koşullarıyla ilgilidir. Sağlıktan bahsederken hastalanmamak, iyilik halini korumaktan bahsediyoruz” ifadeleriyle sunumuna başladı. Ümit, “Ben bir hekime gittiğim zaman sıkıntımı özgürce anlatmalıyım. Başka bir yerde söylenmeyeceğinden emin olmalıyım ki derdimi rahatça anlatabileyim. Doktor, özgürlüğü kısıtlayıcı araçla muayene yapamaz. Burada kolluk, güvenlik adına kimse bulunamaz. Güvenlik adına endişe ediyorsanız bu konuda yapabileceğiniz çok kolay bir şey var. Hastanın derdini öğrenin daha sonra çok zorlanacaksanız başka bir meslektaşınızı çağırın” diye konuştu.
 
‘Tecrit öz kıyıma da neden oluyor!’
 
Adalet Bakanlığı ve Ceza Tevfikevleri’nin pandemi sürecinde duyuru ve herhangi bir bilgilendirme yapmadığını söyleyen Ümit, yapılan “kabaca” bilgilendirmelerin ise eksik olduğunun altını çizdi. Israrla bilgiye ulaşabilmeye çalıştıklarını ve tartışarak paylaşmak istediklerini belirten Ümit, “Hakikatin gizlendiğine, bir anlamda hakikatin haklarımız gibi ortadan kaldırıldığına tanık olduk. Orada kurumlar işlevsiz hale getirildi. Başlarda bakanlar da konuyu kavrayamadılar. Bir anda uzmanlar peyda oldu. Uzmanlar dikkate alınmaya başladı. Baktılar TTB gibi kurumlar ön plana çıkıyor, bunları işlevsiz hale getirmeye başladılar. Bir şeyler yapmış gibi yapılıyor. Dönemin belki de temel ifadesi o olabilir” şeklinde konuştu. Tecridin ruhsal çöküntünün yanı sıra “öz kıyıma” da neden olduğunu vurgulayan Ümit, “Ring araçları adeta özel işkence araçları. Sosyal mekana ya da havalandırmaya çıkan bir insana bu bir ödülmüş gibi veriliyor. Hava almanın bile ödül olduğu bir sistemden bahsediyoruz” dedi.
 
İsrail cezaevlerinde tedavi yok!
 
ABD’de İnsan Hakları İçin Doktorlar sivil toplum örgütü çalışanı Naji Abbas da, sağlık konusunda en çok şikayet alan örgütlerden biri olduklarını kaydetti. İsrail’de Sağlık Bakanlığı’nın cezaevlerini kendi sorumluluğunda görmediğini ve görev üstlenmediğini söyleyen Naji, cezaevlerindeki sağlık sisteminin dışarıdakinden çok farklı olduğunu dile getirdi. Cezaevindeki doktorların hiçbirinin uzman olmadığını belirten Naji, “Önemli bir başka sorun ise hapishanede çalışan doktorlar yine tabipler birliğine üye olmak durumunda değiller. İsrail’deki güvenlik görevlilerinin herhangi bir meslek örgütüne üye olması da yasak. 29 tane hapishane var ve yaklaşık 15 bin kişi mahpus. Bu insanların üçte biri Filistinli. İsrailliler Filistinlileri ‘güvenlik tedbiri gerektiren’ mahpuslar olarak tanımlıyorlar. Her bir hapishanede bir küçük sağlık kliniği var. Bir mahpusu bir uzmana göstermek gerektiğinde, bunu hapishane dışında gerçekleştirmek gerekiyor. Çünkü hapishanede böyle bir ortam yok. Özellikle Covid döneminde alınan tedbirler bunu çok engelledi” sözlerine yer verdi.
 
Ne tedavi ne de iletişim var!
 
Pandeminin ilk 4 ayında cezaevlerinde her şeyin kapatıldığını dile getiren Naji, “İlk 4 ayın sonundaki döneme baktığımızda aile ziyaretleri tamamen engellenmişti. Filistinli mahpuslar telefon kullanamıyorlar. Onların tek dışarı teması aile ve avukatla gerçekleşiyor. 4 ay boyunca kimsenin cezaevine girmesine izin verilmedi. Hapishane içindeki bütün etkinliler engelleniyordu. Günü gününe yaptıkları faaliyetlerden men edildiler. Hastanelerde gerekli tedavilerin tamamına ulaşabiliyordunuz ama dışarıdaki sağlık hizmetine ulaşım 4-5 ay tamamen kapatıldı. Bu arada cezaevi içindeki personel çok rahat hareket edebiliyordu. Her ne kadar cezaevleri kapatılmış olsa da bu personeller üzerinden bu tür yerlere Covid taşındı” aktarımını yaptı.
 
‘Hapsedilmelerini engellemeye erişmemiz lazım’
 
“Çocuk Mahpuslar ve Pandemi” başlıklı son oturum ise UNİCEF çalışanı Gökhan Yıldırım’ın sunumu üzerine başladı. Cezaevlerinin yetişkinlere göre uyarlandığını söyleyen Gökhan, “261 bin 200 çocuğun ceza ya da adli işlemler nedeniyle yoksun bırakıldığını biliyoruz. Pandemi patladığında adalet sisteminin buna pek de hazır olmadığını gördük. Acil durumlarda adalet merkezlerinin olmadığını da gördük. Mesele çocuklar olduğunda sadece salıverme olamaz. Yaklaşık 600-700 çocuk salıverildi ama bunlar hükümlüydü. Çok daha fazla çocuk içeride kaldı. Doğru alternatiflerle sosyal destek sağlanmadan salıverildiler” dedi. Tahliye edilen çocukların sonrasında da psikolojik durumlarının iyi olmadığına değinen Gökhan, “Çocukların hapsedilmesini engellemeye erişmemiz lazım” vurgusu yaptı.
 
Karantinada psikolojik destek alamadılar
 
Adalet Bakanlığı çalışanı psikolog Rezan Gedik, 2010 yılında çocuk kavramının ceza infaz sisteminde çok fazla yer almadığına dikkat çektiği sunumunda, çözümün çocuklara özel ceza infaz sisteminde görülmesini eleştirdi. Rezan, yetişkin cezaevlerinde kalan tutsak çocukların çokça zorlandığını dile getirdi. Pandemi sürecinde çocukların 9 kişilik koğuşlarda kaldığı bilgisini veren Rezan, tüm ziyaretlerin pandemide kesildiğini aktardı. Rezan, “Bizim de içeri girişimiz kapandı. Çünkü 15 gün boyunca karantinada kalmamız gerekiyordu. Kimse bunu yapmak istemiyordu, kaygılıydık. Biz uzmanlar bir noktadan sonra içerideki kontrolü kaybetmiş olduk. İçeride neler yaşandığını bilmiyorduk” sözleriyle yaşananları anlattı. Psikiyatriye giden çocukların döndüğünde tekrar sorunlar yaşadığını ve yaşamına son vermeyi düşündüğünü aktaran Rezan, 14 gün boyunca karantinaya girmemek için yeniden gitmek istemediklerini ekledi.
 
Covid testi çıkmadan yaşamına son verdi
 
Öte yandan uzmanların da karantina nedeniyle cezaevine gitmek istemediği için pandemi sürecinde psikolojik destek kapsamında çocuklarla iletişim kurmakta zorlanıldığını kaydeden Rezan, bir çocuğun Covid testi çıkmadan yaşamına son verdiğini sözlerine ekledi. Yine çocukların karantina nedeniyle mahkemeye gitmemesi için Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile bağlanmak istediklerini paylaşan Rezan, “Tahliye için de ya ailelerine ya da polise verilmeleri gerekiyor. Ama aileler dışarı çıkamıyordu, çocukların da sokakta yalnız olmaması gerekiyor. Polis de, ‘İşim var’ diyebiliyor. Bu nedenle çok zor bir dönemdi” diyerek sürecin oldukça zor geçtiğini paylaştı.
 
Oturumların bitmesi ardından soru cevap bölümü yapıldı. Konferans, kapanış konuşması ile son buldu.
 
Konferansın sonuç bildirgesi ise ilerleyen aylarda CİSST tarafından kitaplaştırılacak.