Laura Castel: Tecride karşı sessiz kalmak suçluyu desteklemektir

  • 09:02 13 Temmuz 2024
  • Güncel
 
Melek Avcı 
 
ANKARA - Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi üyesi Laura Castel, CPT'nin İmralı'yı 9 defa ziyaret ettiğinii ancak hiçbir şeyin değişmediğini vurguladı. Laura devamında, tecride karşı tarafsızlığı eleştirdi ve devamında, "İhlaller karşısında tarafsızlık, faili desteklemekle eşdeğerdir. Görünen o ki Türkiye cezasızlığın tadını çıkarıyor ve hiçbir tepki görmüyor” dedi. 
 
İmralı’da tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan 40 aydır haber alınamazken, 25 yılı aşkın bir süredir de tecrit altında tutuluyor. Tecride karşı uluslararası kurumların sessizliği ve CPT’nin çifte standardı sürerken 10 Ekim 2023 tarihinde küresel çapta startı verilen “Abdullah Öcalan’a Özgürlük Kürt Sorununa Siyasi Çözüm” kampanyasının etkisi gittikçe yayılıyor. 
 
İmralı tecridinin taşındığı yerlerden biri de geçtiğimiz haftalarda merkezi Cenevre’de bulunan Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi oldu. BM bünyesinde çalışma yürüten Irkçılığa Karşı Halklar Arası Dostluk Hareketi (MRAP) tarafından 18 Haziran’da başlayan ve 12 Temmuz’a kadar devam edecek olan BM İnsan Hakları Konseyi 56’ncı İnsan Hakları Oturumları kapsamında Abdullah Öcalan üzerindeki tecride dikkat çekildi. 
 
Bu konferansta tecride dair konuşan İspanya Meclisi Üyesi, Katalan Senatör ve Avrupa Konseyi Parlamento Meclisi üyesi Laura Castel Fort, buradaki çalışmalara ve derinleşen tecride dair değerlendirmede bulundu.
 
Türkiye’nin ihlal listesi BM’de tartışıldı
 
Öncelikle toplantı gündemini değerlendiren Laura, Türkiye’nin insan hakları konusundaki ihlal listesine uzunca değindiğini belirtti. Laura, “Toplantının konularından biri Türkiye'de insan hakları üzerineydi ve ben de barış görüşmelerinin yani çözüm sürecinin başarısızlığa uğramasından sonraki dönemi anlattım. Temel olarak insan hakları ihlalleri, işlerinden atılan insanlar,  cumhurbaşkanına hakaretten soruşturulanlar, cezaevine gönderilenler reşit olmayanlar da dahil, gazetecilerin taciz edilmesi, terör yasalarının muhalefeti mahkum etmek için kötüye kullanılması, HDP’yi kapatma davası, Kobane Davası ve verilen cezalar, seçilmiş belediye başkanlarının görevden alınması ve bazılarının hapsedilmesi gibi pek çok başlıkta konuştum. Ayrıca siyasi tutsaklarla ilgili 2021 tarihli 2381 sayılı karar gibi Avrupa Konseyi’nde yapılan bazı girişimleri de açıkladım. Ayrıca Türkiye’deki cezaevi koşullarına ve heyetimizin geçtiğimiz Mayıs 2023'te ulaştığı sonuca dikkat çektim. Avrupa Konseyi’ndeki bazı mekanizmaları ve burada yürütülen çeşitli girişimleri anlattım; yazılı sorular, sözlü sorular, tartışmalar, izleme prosedürü... Son olarak da barış sürecine liderlik edebilecek uluslararası örgütler olarak AK ve BM'nin rolüne değinmiştim” sözlerini kullandı. 
 
‘Sessiz kalmak faili desteklemekle eşdeğer’
 
Sessizliğin suçluyu desteklemekten farksız olmadığını belirten Laura, tarafsızlığın aslında failin tarafını tutmak olduğuna dikkat çekti. Laura, “Daha önce de söylediğim ve orada da tekrarladığım gibi, hak ve özgürlük ihlalleri karşısında sessiz kalmak ya da tarafsızlık, faili desteklemekle eşdeğerdir. Bu tür bir tecridin başka hiçbir yerde benzeri yok. Bu gerçek bir işkencedir. Bu tartışmanın herhangi bir yansıması olur mu elbette bilmiyorum. Ancak tecrit rejiminin sona erdirilmesi ve Sayın Öcalan'ın serbest bırakılmasının barış sürecinin ön koşulu olduğu fikrini vurguluyorum. Ancak görünen o ki Türkiye cezasızlığın tadını çıkarıyor ve hiçbir tepki görmüyor” dedi. 
 
‘9 ziyaret yapıldı hiçbir şey değişmedi’
 
CPT’nin çifte hukuk işletmesinden de söz eden Laura, Azerbaycan açıklaması ve İmralı tecridi sessizliğini sorgulamak gerektiğini kaydetti. Laura şunları söyledi: “Türkiye'nin CPT'nin son raporunu yayınlamasını veto etmesinin, İmralı'daki durumu izleme kapasitesine sahip tek kurumdaki muhalefeti nasıl sürdürebildiği cesaret kırıcı. CPT İmralı'ya 9 ziyaret gerçekleştirdi ve hiçbir şey değişmedi. Belki de Azerbaycan örneğinde görüldüğü üzere bu konuda neden çifte standart uygulandığını sormanın zamanı gelmiştir.
 
‘Uluslararası örgütlerin güvenilirliği’
 
Kesinlikle Kürt halkının çifte standart uygulandığını düşünmesi ve güvenlerinin kırılması doğru, diğer mağdurlarla karşılaştırıldığında Sayın Öcalan için uygulanan çifte standartlar var. Hatta Kürt mağdurların kendi aralarında bile, her birine farklı politika uygulanıyor. Birçok kez Kavala ya da Demirtaş'ın durumuyla ilgili tartışmalar ya da talepler dile getiriliyor, ancak sadece Avrupa Konseyi'ndeki siyasi grubumuz İmralı'da Sayın Öcalan'a uygulanan tecrit durumunu gündeme getiriyor. Uluslararası örgütlerin güvenilirliği tehlikede, bundan hiç şüphe yok.”
 
‘Kürt sorunu çözülmüyorsa demokratikleşme olmayacak’ tespiti
 
Barışın ön koşulunun Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması olduğunun altını çizen Laura, “Kürt sorunu çözülmeden Türkiye'de demokratikleşme olmayacağını tespit etmiş durumdayız. Barış sürecini yeniden başlatmanın ön koşulu olarak Sayın Öcalan'a uygulanan tecrit sona ermelidir. Sayın Öcalan'ın barış sürecinin inşasında kendi rolünü oynamasına izin verilmelidir. Bu aşamada, BM Keyfi Gözaltı Çalışma Grubu'nun bu davayla ilgili bir açıklama ya da rapor yayınlaması; farklı BM Özel raportörlerinin Sayın Öcalan davasını soruşturması ve son olarak da Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri'nin daha fazla müdahil olması için çağrıda bulunmak önemli” diye konuştu.