Neslihan Şedal: Kadınlar adına söz kuran hiçbir model demokratik değildir

  • 16:39 12 Aralık 2025
  • Güncel
ANKARA - TÜM BEL- SEN Uluslararası Yerel Yönetimler Sempozyum’unda konuşan Wan Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Nesilahan Şedal, “Kadınların temsil edilmediği, kadınların adına söz kurulduğu, kadınlara rağmen kadınlar için projelerin üretildiği hiçbir yerel yönetim modeli, demokratik değildir” dedi. 
 
Tüm Belediye ve Yerel Yönetim Hizmetleri Emekçileri Sendikası (TÜM BEL-SEN) 2'inci Uluslararası Yerel Yönetimler, Emek ve Demokrasi Sempozyumu'nu düzenlendi. Hotel İçkale otelinde yapılan sempozyuma uluslararası alanda yerel yönetim ve yerel demokrasi çalışmaları yürüten isimlerin yanı sıra, belediye eşbaşkanları, akademisyenler, yerel demokrasi ve yerel yönetimler alanında çalışma yürüten düşünürler, yerine kayyım atanan belediye eşbaşkanları, aydın, yazar ve gazeteciler katıldı. 
 
‘Kayyum varken barış nasıl olacak?’
 
Barış sürecini âmâsız ve fakatsız desteklediğini belirten Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer, barış sürecinin ruhuna uymayan, onunla çelişen bir takım uygulamaların yaşandığına dikkat çekti. Ahmet Özer, “Bugün en güncel olan konularımızın başında bu geliyor. Şu anda Türkiye'nin nüfusunun üçte birini temsil eden beldelerin seçimle işbaşına gelmiş yöneticileri hapiste bulunuyor. Şu anda seçim ile işbaşına gelen belediye başkanları Silivri'de çok İzmir'de, Kandıra'da veya bizim bilmediğimiz başka yerlerde hapislerde bulunuyorlar. Şimdi barış süreci tabii ki bana göre tarihi bir fırsat sadece Türkiye için değil bu bölge için tarihi bir fırsat. Ben tahliye oldum, çıktım ama çok sevinemedim çünkü arkadaşlarım içeride kaldı. Şimdi ben yetkililere soruyorum, hükümete soruyorum. Bütün partilere soruyorum. Bir tarafta Türkiye'nin yarısını dışlayarak barışı nasıl sağlayacağız? Kayyum varken barış nasıl olacak? Toplum bize soruyor, Esenyurt'un 700 bin seçmeni var. Bunun 350 bini Doğu Güneydoğu'dan gelen Kürtlerden oluşuyor. ‘Peki hala senin yerinde kayyum varken biz bu barışa nasıl inanacağız?’ diyorlar. O halde bu sesi yükseltmemiz lazım” diye konuştu. 
 
‘Dünya örnek olacak gelişmeler de yaşandı’
 
Burada konuşan Wan Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Neslihan Şedal, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın yapmış olduğu Barış ve Demokratik Toplum çağrısıyla birlikte bunları tartışma zemininin bulunmuş olmasının önemine vurgu yaptı. Neslihan Şedal, “Doğrusu biz isterdik ki bu coğrafyada dünyaya örnek olabilecek bir yerel yönetimler modeli konuşabilelim. Biz isterdik ki olabildiğince demokratik bir yerel yönetimler modelinin paylaşımını yapmış olalım. Ama maalesef biz bugün kayyum deneyimlerimizi paylaşmak durumunda kalıyoruz. Bu kadar antidemokratik uygulamanın olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Ancak bir arkadaşımız az önce kalktı ve umutsuz olmamamız gerektiğini bazen de olumlu gelişmelerin olabildiğinden de bahsetmişti. Gerçekten de ne kadar Türkiye'de yerel yönetimler modelinin dünya çapında bu uygulamalarla birlikte örnek gösterilemeyecek bir düzeyde olduğunu söylesek de bir yandan da dünyaya örnek olabilecek gelişmelerin yaşandı” diye konuştu. 
 
‘Eşit temsil ve eş başkanlık ile dünyaya öncülük ettik’
 
Kürt siyasi hareketi olarak hedef haline geldiklerini belirten Neslihan Şedal, “Çünkü hayata geçirmiş olduğumuz yerel yönetimler modeli alternatif olduğu için bu saldırıyı ve bu uygulamayı gerçekleştirmek durumunda kalıyorlar. Biz ulus devlet aklının ortaya koyduğu tekçi, tek adam rejiminin ortaya koymuş olduğu; çok renkliliği, çok dilliliği, çok inançlılığı, çok kimliği, yerel farklılıkları gözetmeyen yerel yönetimler anlayışına karşı demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü yerel yönetimler modelini savunuyoruz. Özellikle Almanya'da Yeşiller Partisi'nin ilk olarak uygulamaya başladığı ve farklı farklı alanlarda da belki örnek olarak teşkil edebileceği bir örnekti. Ama yerel yönetimler alanında dünyada bir ilk olan eşit temsiliyet ve eş başkanlık sistemini uygulayan bir yerel yönetimler modeline de öncülük etmiş oluyoruz” diye belirtti. 
 
'Kadınlar adına söz kuran hiçbir model demokratik değildir'
 
Neslihan Şedal şunları ifade etti: “Dolayısıyla eşit temsiliyet, demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü yerel yönetimler modeli, eşbaşkanlık modeli ne anlama geliyor? Aslında yerel yönetimler alanı ulus devletin karakteristiği gereği de erkek egemen bir alandır. Erkekler için kurgulanmıştır. Kadının rengi, kadının iradesi, kadının söz kurabileceği bir alan değildir. Bu şekilde dizayn edilmiştir. Ancak biz Kürt siyasi hareket olarak ve öncesinden de kadın hareketlerinin mücadelesini yürütmüş olduğu, binlerce yıl öncesine dayanıyor. Sufrajetlerin oy kullanmak için mücadele ettiği geleneğe de dayandırıyoruz. Ama bugüne kadar eşit temsiliyet ve eşbaşkanlık sistemine gelene kadar dönüşmüş halini ve kurumsallaşmış halinin esasında kadın özgürlükçü sistemimizi oluşturmak için ve bu mücadelenin de daha somutlaşmış hali, kurumsallaşmış hali olduğunu da ifade ediyoruz. Şimdi istediğimiz kadar demokratik modelleri ortaya koymuş olalım. Bu modelin demokratik ve katılımcı olduğunu söyleyelim. Ama kadınların içerisinde bulunmadığı hiçbir model demokratik değildir. Kadınların temsil edilmediği, kadınların adına söz kurulduğu, kadınlara rağmen kadınlar için projelerin üretildiği hiçbir yerel yönetim modeli demokratik değildir.
 
Ulus devlet modelli yerel yönetim farklılığa yer vermiyor
 
Bu sebeple biz kadınlar irade olabildiğimiz sürece, söz kurabildiğimiz sürece, kendi yerellerimize dair politika üretebildiğimiz sürece mekanların demokratikleşebileceğini;  alanların, kentlerin demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü kentler olabileceği için uzun zamandır mücadele ediyoruz. Mücadele etmeye de devam edeceğiz ve bizim bu irademizden kayyum haklılığını biz düşürmüş olacağız. Ulus devlet aklının ortaya koyduğu yerel yönetimler modelinin halkların farklı inançlara, kimliklere, değerlere, yerel özgürlüklerine yer vermediğini zaten söylemiştim. İşte bunun karşısında demokratik siyaset ve üçüncü yol dediğimiz mesele bütün farklılıkları birer zenginleşme alanı olarak gören zenginliğin birbirini var eden bir zemin olarak demokratik bir yerel yönetimler sisteminin inşa edilmesi gerektiğini ifade ediyoruz. 
 
Rojin Kabaiş’i aramamıza bile izin vermediler
 
Biz uzun bir dönemdir halk iradesinin gaspıyla karşı karşıya kalıyoruz. Son üç dönemdir özellikle Kürdistan'da uygulanan sömürge hukukunun bir sonucu olarak sömürge valileri, kentlerimize halkın iradesini gasp etmek için atandılar.  Yürüttüğümüz bütün çalışmaların önüne engel olmaya çalıştılar. Biliyorsunuz Rojin Kabaiş Van'da iki günlük öğrenciyken kaybettirilen, katledilen bir öğrenci, bir kadındır. Biz Rojin Kabaiş'in ismini bir yaşam merkezimize vermek istemiştik. Ama vali bunu engelledi. Çünkü kadınların oluşturduğu yaşam mekanlarına tahammülleri yokken, ismimize bile tahammüllerinin olmadığını çok net görebiliyoruz.  Aynı zamanda bizler Van Büyükşehir Belediyesinde o dönemde yönetimdeyken itfaiye daire başkanlığımıza bağlı uzman ekiplerden oluşan arama kurtarma ekipleri ve dalgıç ekipleriyle ilk günden itibaren oradaydık. Ama biz DEM Partili belediye olduğumuz için yine aynı vali tarafından arama kurtarma çalışmalarına dahil edilmedik.
 
Kayyım kentlerde kadın kırım politikaları derinleşmiştir
 
Siyasi görüşümüzden ötürü katledilen ve kaybettirilen bir kadının arama kurtarma çalışmalarına dahil edilmedik.  Kadına özgürlükçü fikriyatı, ekolojik, demokratik bir perspektifi savunduğumuz için iktidarın hedefi haline geliyoruz. Çünkü biz kentte bulunan bütün farklılıkların yönetime dahil olmasını, yönetime dair söz kurmasını asıl yönetimin sahibi olması gerektiğini ifade ediyoruz. Kentin stratejik planlamasını yaparken de bu böyle oldu. Halkın ne istediyse ne yönetilmesini istediyse birebir yönetimin bir parçası haline gelerek kentin stratejik planlamasını hazırladı. Özellikle kadın stratejik planlamasını kadınlar hazırladı. Ancak maalesef bütün bu planlamalar kayyumların atanmasıyla birlikte iptal edildi. Dolayısıyla katılımcılık dediğimiz mesele kayyumlar atandığında ortadan kalkmış oluyor. 9 yıl içerisinde kayyumlar atandıktan sonra bütün kadın kurumlarının kapatılmasıyla birlikte başta Van olmak üzere, kayyum atanan kentler kadın kırım politikalarının derinleştiği, kadınların bilerek zorla intihara sürüklendiği ve intihar süsü verilerek katledildiği, şiddet meselesinin giderek daha çok derinleştiğini görebiliyoruz.  Kayyımların kadın düşmanı birer memur olarak atandığını, kadın kazanımlarını hedef almak için atandığını çok net biliyoruz.  Kesinlikle Kayyım politikaları, kayyım uygulamaları hiçbir şekilde iktidara kazandıran bir politika olmadı. 14'de 14 başarısı AKP'nin bir yerde kayyım politikasının ne kadar büyük kaybettiğinin de en somut örneğiydi.”