Mutlak iletişimsizlik 29’uncu ayında: Savaşta ısrarın faydası yok

  • 09:01 3 Ağustos 2023
  • Güncel
Şehriban Aslan
 
ANKARA - Yeşil Sol Parti Riha milletvekili Dilan Kunt Ayan, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük uygulanan tecride ilişkin “Sayın Öcalan üzerindeki tecrit bir insanlık suçu olmasının yanı sıra aynı zamanda da tüm diyalog ve görüşme kanallarının da kapatılması için yapılan bir şeydir. Savaşta ısrarın bu ülkede yaşayan hiçbir bireye faydası yoktur” dedi.
 
İmralı Adası’nda 15 Şubat 1999 tarihinden bu yana ağırlaştırılmış tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan hiçbir şekilde haber alamama durumu 29’uncu ayına girdi. Abdullah Öcalan ile birlikte İmralı’da tutulan diğer tutsaklar Ömer Hayri Konar, Veysi Aktaş ve Hamili Yıldırım’ın avukat görüşleri Bursa İnfaz Hakimliği’nin 6 ayda bir verdiği “avukat görüş yasağı” ile, aile görüşleri de İmralı Disiplin Kurulu Başkanlığı tarafından verilen 3 aylık “disiplin cezaları” gerekçeleriyle engelleniyor. Bu durum Kurdistan, Türkiye ve dünyanın birçok yerinde tepkiyle karşılanıyor. Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) Riha (Urfa) Milletvekili Avukat Dilan Kunt Ayan, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük tecridi değerlendirdi.
 
‘Tecrit, devlet aklının ikiyüzlü yapısını ifşa ediyor’
 
Tecridin “izolasyon, yasaklar seti ve işkencenin en somut hali” olduğunu belirten Dilan, Abdullah Öcalan’ın da 24 yıldır devam ettiğine işaret etti. Son 29 aydır da mutlak bir tecridin olduğuna dikkat çeken Dilan, “Elbette ki Sayın Öcalan’ın avukatları bununla ilgili itirazları yapıyorlar ama hukukun işlemediği, tamamen askıya alındığı, yok sayıldığı bir dönemden geçiyoruz. Biz bunu her gittiğimiz yerde defalarca dile getiriyoruz. Tecridin bir insanlık suçu olduğunu, Türkiye Cumhuriyeti’nin kendi infaz kanununu uygulamaktan bu kadar imtina ettiği hiçbir dönemin olmadığını dile getiriyoruz. Mutlak bir tecrit ve görüşmeme hali var. Dünya üzerinde hiçbir mahpusa yapılmayan bir sistem, bir işkence söz konusu ve tecrit kelimesinin geçtiği her yerde de bunu kullanan farklı kesimlerden, farklı alanlarda mücadele eden herkesin sesi net bir şekilde kısılmak isteniyor. Hatta son dönemde olumlu olumsuz konuşan herkesin sesi kısılmaya çalışılıyor. Guantanamo’dan İsrail’e kadar bile bu tarz mutlak işkencenin normal hale getirildiği örneklere baktığımızda ortak devlet aklı ve modernitenin ikiyüzlü yapısı burada da ifşa olmaktadır” dedi.
 
‘İktidar tecridin kalkmasıyla Kürtlerin nefes alacağının farkında’
 
Toplumsal ihtiyaç ya da hukuki reflekslerin değil, düşmancıl bir reddetme halinin söz konusu olduğunu kaydeden Dilan, “Reddedilen yalnızca oradaki mahpusla alakalı bir durum değil. Bir de şunu ortaya koymak gerekiyor; mevcut durumda da Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılmaması için AKP’nin net bir şekilde tutumu var. Tecridin kalkmasıyla Kürt toplumunun nefes alacağının farkında. 24 yıldır bir tecrit uygulanıyor. Çünkü Türkiye’de hiçbir mahpusa uygulanmayan sistem şu an İmralı Adası’nda Sayın Öcalan üzerinde uygulanıyor. 2011-2015 süreçlerinde görüşmenin kısmi olduğu dönemlerde Kürt halkının rahat nefes aldığı bir gerçektir. Bu anlamda her insana dokunan bir kısmı var. Ancak şu an Türkiye toplumunda, İmralı Adası’nda başlayan tecrit; gerek Türkiye cezaevlerine gerek her bir bireye kadar indirgenmiş durumdadır. Her bir birey barışın kanalları açılmadığı sürece, hala savaşta ısrar edildiği sürece kendisi de bu anlamda mutlak derece kısıtlı kalacaktır” sözlerine yer verdi.
 
‘Kendi yasasını uygulamaya davet ediyoruz’
 
Tecride karşı örgütlenmenin önemine işaret eden Dilan, “Bugün en büyük hukuksuzluğun ve hak ihlalinin adada gerçekleştiği ve bunun da bütün bir Türkiye gerçekliğinde yayıldığı hepimizin malumu. O yüzden toplumda her bir bireyin bunu kendinden doğru gündem etmesi gerekiyor. Şunu da ortaya koymak gerekiyor; Kürt hareketi sadece siyasi bir alanla oluşan bir hareket değil. Siyasi alan bunun bir ayağı. Bizim hareketimizin kadın ayağı var, gençlik ayağı var, kültür ayağı var ve bununla birlikte en büyük beslendiğimiz halk hareketi olmamız. Bunu en yüksek sesle ortaya koymamız gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti devletinin yapmış olduğu kendi yasaları, infaz kanunu çok açık bir şekilde belirtilen bir yasadır ve kendi yasasını uygulamaya davet ediyoruz. Bir mahpus belli periyotlarla ailesiyle görüşebilir, ailesiyle telefonda görüşebilir mektup hakkı vardır ve istediği zaman istediği saatler arasında avukatlarıyla görüşme hakkı vardır. Eğer hükümlüyse mesai saatleri içerisinde bu görüş saatlerini kullandırtmak zorundasın. Bu kanundan doğan bir haktır” ifadelerini kullandı.
 
‘Görüşme kanallarının oluşması gerekiyor’
 
Dilan, tecridin kırılıp görüşme kanallarının açılması gerektiğini vurgularken, “Tecrit bir insanlık suçudur diyoruz. Fakat bunun içini doldurmamız gerek. Sayın Öcalan üzerindeki tecrit bir insanlık suçu olmasının yanı sıra aynı zamanda da tüm diyalog ve görüşme kanallarının da kapatılması için yapılan bir şeydir. Savaşta ısrarın bu ülkede yaşayan hiçbir bireye faydası yoktur. Savaşta ısrar edildiği sürece ekonomi de bu hale gelir insanlar da bu hale gelir net bir şekilde kalıcı bir barışın önünün açılabilmesi için elbette ki bu görüşme kanallarının oluşması ve tecridin kaldırılması gerekiyor” şeklinde konuştu.
 
CPT raporu hatırlatıldı
 
CPT’nin raporunu ve görevini hatırlatan Dilan son olarak şu ifadeleri kaydetti: “CPT 2018’de bir rapor yayınladı. Raporda hukuk dışı koşulları tespit etti ve bu halde bunun çözülmesi için değil adeta yasal hale getirilmesi için de devlete tavsiyelerde bulundu. Raporda avukat yasağının, gemi arızası, hava durumu gibi bahanelerle ilgisi olduğunu inanmadığını ve inanmalarını da beklememelerini açık açık belli etti. Madem fark ettikleri sonuç var ne yapılıyor, ne yapılmalı, kendileri ne yapmalı diye sormamız gerekiyor. Bütün avukatlar değil ‘suçla ilişkilendirilen ya da tehlikeli gördükleri avukatları yasaklayanın’ demiş. Yine CPT’nin raporuyla şunu da ortaya koymak gerekiyor; evet bir rapor düzenlendi, bununla ilgili somut Türkiye’deki bu hukuk dışılığı gerileteceği bir adımın da olması gerekiyor. Tecridin İmralı’da başlayıp diğer cezaevlerine sirayeti yapıldığını ve tüm topluma da bir sirayetinin olduğunu bir kez daha dile getiriyoruz.”