Annesi Deniz’i anlattı

  • 09:08 7 Ağustos 2023
  • Güncel
 
 
HABER MERKEZİ - Gazeteci Deniz Fırat’ı anlatan annesi Sultan Yıldıztan, onun daha çocukluğunda çok farklı olduğunu büyüklerle büyük, küçüklerle küçük olduğunu, anlatımlarıyla herkesi etkilediğini belirtiyor ve arkadaşlığını da “Deniz’in arkadaşlığı çok farklıydı, çok çabuk ilişki kuruyordu. Bir selam onun için yeterliydi” sözleriyle dile getiriyor.  
 
Leyla Yıldıztan, bilinen adıyla Deniz Fırat… Deniz, 1984 yılında Wan’ın (Van) Ebex (Çaldıran) ilçesine bağlı Xecê Xetûn köyünde doğdu. Köyleri Rojhilat sınırında olduğu için aile bir çok kez her iki devletin (Türkiye ve İran) saldırılarına maruz kalır. Devletin baskılarından dolayı Deniz’in ailesi 1990 yılında Rojhilat’ın Maku kendine yönünü verir. Kısa bir süre sonra da Maku’de Urmiye’ye geçerler. Urmiye’de bir süre yaşadıktan sonra burada tehlike başlar ve aile yönünü bu kez Xakurkê Dağı’na verir. Burada uzun bir süre kalırlar. Deniz, burada kaldığı 1991-1992 yıllarında Türkiye ve KDP’nin işbirliğinde Güney Kurdistan’a  yönelik saldırıya tanıklık eder. Bu süreçte henüz 8 yaşında olan Deniz, kardeşi Sarya ile birlikte Bêrîtan’ın (Gülnaz Karataş) yanında kalır. Daha sonra KDP’li peşmergelerin eline geçmemek için kendisini uçurumdan atan Bêrîtan’ın teslimiyeti kabul etmemesinden etkilenen Deniz ve kardeşi Sarya PKK’ye katılır.
 
2 kardeş ve aynı zamanda yoldaşını kaybeder
 
Deniz’den önce PKK’ye katılan kardeşi Binevş (Ayfer Yıldıztan), 1997 yılında Zap’ta çıkan bir çatışmada yaşamını yitirir. Deniz, 2 yıl sonra 8 Ağustos 1999’da birlikte mücadeleye katıldığı kardeşi Sarya’yı da kaybeder. Binevş ve Sarya'nın mücadelesini devralan Deniz’in diğer kadeşi de Kürt özgürlük mücadelesine katılır ve Binevş Sarya ismini alır. 
 
2007’de gazeteciliğe başlar
 
Farklı çalışmalarda yer alan Deniz, 2007 yılında basın alanında görevlendirilir. Uzun bir süre “Tanrıça Zilan” dergisi ve “Dengê Welat” radyosunda çalışan Deniz, daha sonra Mexmûr Kampı’na geçerek burada “Rojeva Welat” gazetesi başta olmak üzere Stêrk TV için program, “Tanrıça Zilan” dergisi için yazılar, JINHA ve ara ara da RojNews ile ANF için haberler yapar.
 
DAİŞ’in Mexmûr’a saldırısı
 
DAİŞ’in 8 Ağustos 2014 tarihinde Mexmûr Kampı’na yönelik saldırılarını  takip eden Deniz, hedef alınır ve ağır yaralanır. Güney Kurdistan’ın Hewlêr kentindeki hastaneye kaldırılan Deniz, burada yaşamını yitirdi. Deniz’in cenazesi, doğduğu köye getirilerek burada defnedildi.  
 
Deniz’in annesi Sultan Yıldıztan, Deniz’i ve ailesinin yaşadıklarını JINNEWS’e anlattı. 
 
‘Çalışkan bir çocuktu’
 
Öncelikle Deniz’in çocukluğunu ve ailenin yaşadıklarını anlatan Sultan, “Deniz, aile içinde çalışkan bir çocuktu. Daha çocukluğunda, küçüklerle küçük, büyüklerle büyüktü. Çocuktu, ama bir şey söylediğinde herkesi etkiliyordu. Deniz daha küçüktü annesini kaybetti. Ben geldiğimde de Deniz daha küçüktü. Aile içerisinde çok seviliyordu. Zaten Deniz’in babası da milislik yapıyordu ve Rojhilat’a gidip geliyordu” diyor. 
 
Göç...
 
Deniz, daha küçükken, devletin baskıların dolayı başlayan göç yolculuğunu da Sultan, şöyle dile getiriyor: “Babasının isinden dolayı askerler sürekli eve baskın yapıyordu. Deniz’in babası bu yüzden mecbur kaldı Rojhilat’a geçti. Biz de onunla birlikte gittik. İran’da gözaltına alındık, daha sonra bırakıldık. Ancak İran devletinin baskıları da devam etti. Bu yüzden mecbur kaldık yönümüzü Zagroslara verdik ardından Xakurkê’ye geçtik. İnsan böyle anlatınca rahat görünüyor ama gerçekten çok zorlu ve zahmetliydi.”
 
‘15 gün savaş içinde kaldık’
 
Xakurkê’de bulundukları süreci de Sultan, “Xakurkê’ye ulaştık. Buraya saldırı olduğunda çocuklarım çok küçüktü. Oradaki arkadaşlar her birini alıp saldırılara karşı koruyorlardı. Açlık-susuzluk vardı. İmkan yoktu. Ancak ben ve çocuklarım hiçbir zaman bu imkansızlıklara karşı canımızı sıkmadık. Tam tersine arkadaşlara daha çok bağlandık. 15 gün boyunca 1991’deki saldırıların içinde kaldık. Buradan Sîdekan’a geçtik. Burada bulunan ailelerin içinde biçim için de bir çadır kuruldu. 15 gün burada ihanet savaşına kadar kaldık” diye anlatıyor.  
 
Binevş, Sarya, Deniz
 
Sarya ile Deniz’in özelliklerini anlatırten. Sultan şu ifadeleri kullanıyor: “Biz daha Rojhilat’ta iken Binevş partiye katıldı. Deniz’in babası bir gün geldi ve çocuklarımı alıp Binevş’i ziyarete gideceğini söyledi. Ben de Sarya ve Deniz’in elbiselerini giydirdim ve arabaya bindirdim. Sarya ve Deniz çocuk gibi değildi. Arkadaşlarla onların ruhu ile büyüdü. Sıradan köy çocukları gibi büyümediler. Çocukluklarını yaşamadılar, oyun oynamadılar. Çok küçüklerdi ama yürekleri çok büyüktü. Böylece Sarya ve Deniz, Binevş’i ziyarete gitti. 15 gün sonra ihanet savaşı başladı. Deniz 11, Sarya 10 yaşındaydı. Bombardıman altında kaldılar. Damda kalıyorduk ve gözümüz dağlardaydı. Ne gecemiz gece ne de günümüz gündü. Bir süre sonra Ranya’ya oradan da Zelê’ye geçtik. Sarya ve Deniz de küçüklerdi onlar da geldi. Ancak gelmek istemiyorlardı. ‘Gözümüzün önünde şehit düşen arkadaşları unutmuyoruz’ diyorlardı. Onlara söz verdiklerini ve eve dönmeyeceklerini söylüyorlardı.”
 
Deniz ve Sarya Zelê’de kalır
 
Sarya ile Deniz’in katılım süreçlerini de Sultan, “Sarya ve Deniz artik burada arkadaşların yanında kaldı. Biz de 1993’e kadar Ranya’da kaldık. Deniz’in babası tutuklandığı için bir kez daha Zelê’ye döndük. Her gece biri gelip yanımızda kalıyorduk. Bir sefer Sarya bir sefer de Deniz geliyordu. Kuzey’den gelen 13 aile Zelê’de vardı. Deniz hep bizi ve bu aileleri ziyarete geliyordu. Bir süre sonra Binevş de geldi. 1994 saldırısında Zelê’de bulunan Kuzeyli ve Güneyli bir çok yurttaş şehit edildi. Sağ kalanlar da yönünü Ranya’ya verdi. Biz de bazen Deniz ve Sarya’nın ziyaretine gidiyorduk” sözleriyle anlatıyor. 
 
Deniz kampta gençlik kurumunda
 
Deniz’in Mexmûr Kampı’da geliş sürecini de Sultan, şöyle anlatıyor: “O kadar yer değiştirdikten sonra Mexmûr’a geldik. 2004 yılında Deniz’in kampa geleceğini söylediler. Çok heyecanlandık. Kapıda bekliyorduk. Bir sabah kapı çalındı ve Deniz eve geldi. Kamptaki gençlik kurumunda yer aldı. Bir kez sinirli bir şekilde neden eve gelmediğini sordum. Bana ‘anne ben artık hevalim ve senin yanında kalmam’ dedi. Arkadaşların yanına gidip geliyordu. En son da 2006’a kadar dağda kaldı.”
 
Deniz’in gazeteciliğe başlaması
 
“Daha sonra Deniz, basın çalışmaları için kampa geldi diyen Sultan, devamla “Kampta artık basın çalışanı olmuştu. Deniz, DAİŞ saldırılarına kadar da kampta kaldı. Basında başarılı bir çalışma yürüttü. Deniz’in arkadaşlığı çok farklıydı, çok çabuk ilişki kuruyordu. Bir selam onun için yeterliydi. Daha sonra kampın basın sorumlusu oldu. Her alanda çalışkandı. Sevgi doluydu ve çabasıyla herkesin yüreğinde yer etti” sözleriyle de Mexmûr’daki  basın çalışmalarını dile getiriyor. 
 
‘Kamerası ile görüntü çekiyordu’
 
DAİŞ saldırılarına kadar Deniz’in basın çalışmaları içerisinde olduğunu ve gazetecilik yaptığını anlatan Sultan, saldırılara ilişkin şunları söylüyor: “Deniz’in yapılan saldırılardan haberi vardı, saldırı olacağını biliyordu. Ancak hiçbir zaman işini yarım bırakıp gitmezdi. Çalışması için hazırlık yapıyordu. 6 Ağustos’ta kampa saldırı oldu. Ancak DAİŞ’in savaşı psikolojikti, güçlü değillerdi. Halk içerisinde korku yaratmak istiyorlardı. Ancak şu gerçek ki DAİŞ, vahşi ve barbardı. Halk yavaş yavaş kamptan çıktı. Kampın belediyesinin önüne geldiğimde Deniz’i gördüm. Kamerası ile koşturuyordu ve görüntü çekmeye çalışıyordu. Yaşananları görüntülemek istiyordu. Biz Hewlêr’e ulaştık ancak Hewlêr halkı DAİŞ korkusundan kaçıyordu. Biz de en son Ranya’da bulunan Heci Ava’ya gittik ve camiye sığındık.” 
 
‘Heval Deniz şehit oldu’
 
Sığındıkları camide 7 Ağustos’ta çalışmaların yürütülmesi için bir toplantı yapıldığını söyleyen Sultan, “O toplantıda bir komite oluşturuldu. Bir süre sonra beni ve Deniz’in babasını çağırdılar. Ben de çalışmalar için olduğunu sandım. Ancak arkadaşların kendi aralarında konuştuklarını gördüm. Ama dile getiremiyorlardı. ‘Epeydir, basındaki arkadaşlardan haber alamıyoruz. Deniz heval ağır yaralanmış Hewlêr’ê hastaneye kaldırılmış’ diyorlardı. Biraz zaman geçtikten sonra da ‘Heval Deniz şehit olmuş’ dediler. 3 çocuğum da şehit düştüğünde biz mülteciydik, yaslarını tutamadım. Binevş, Sarya ve Deniz. Taziye kurmadım” diyerek Deniz’in yaşamını yitirdiğini süreci anlatıyor. 
 
Doğduğu köyde defnedildi
 
Deniz’in vasiyeti ile onun doğduğu köye getirildiğini belirten Sultan, şunları söylüyor: “Biz Sengeser’de cenazeyi karşıladık ve Qandîl’e gittik. Daha sonra heval Leyla Agirî, ‘Deniz şehit düşersem ve imkan olursa beni Kuzey Kurdistan’a götürün’ dediğini söyledi. Arkadaşlar da biz Deniz’in isteğini yerine getirip onu Kuzey Kurdistan’a göndereceğiz dedi. Kuzey’de bulunan aile fertleri ile ilişkiye geçtik. Deniz’in cenazesini sınırdan geçirdik ve Kuzey’e gönderdik.” 
 
Kardeşi kamerasını devraldı
 
Sultan, son olarak da şunları belirtiyor: “Gerçekten büyük bir acı. Her yıl dönümünde yaşadıklarımız tekrar canlanıyor. Birlikte yaşadığımız acıları kimse yaşamadı. Gözümüzü savaşın içinde açtık bugüne kadar da böyle. Sürekli direniş ve mücadele içerisindeydik. Birçok kez kahvaltı vardı, akşam yemeği yoktu, akşam yemeği vardı öğlen yemeği yoktu. Çocuklarımızı böyle büyüttük. Bu yaşamı kabul etmedik. Farklı bir yaşam yaşayabilirdik ancak onursuz bir yaşamı kabul etmeyeceğiz dedik. İnsan bir kere dünyaya geliyor. Onurlu yaşayıp onurlu ölmeli. Tercih ettiğimiz yok özgürlük yolu ve özgürlükten vazgeçmeyeceğiz. Deniz’in ardından da kardeşi Beritan onun kamerasını devralarak izinden gitti.”