Kayyıma rağmen şiddetle mücadele ağlarını ördüler

  • 09:06 19 Ağustos 2023
  • Güncel
 
 
Zelal Tunç 
 
WAN – Sosyolog Neslihan Şedal, HDP’li belediyelerin kadın başta olmak toplumun bütününe yönelik yönelik yaptığı çalışmaların ciddi anlamda değişim ve dönüşüme neden olduğunu vurguladı. Kadınların şiddetle mücadele ağını örme noktasındaki kararlılığına dikkat çeken Neslihan, “Şimdi ne kadar kayyım atansa da ne kadar çalışmaların önüne geçilse de kadınlar, birileri şiddete uğramasın diye, erken yaşta zorla evlendirilmesin diye, intihara sürüklenmesin diye mücadele ediyor. HDP’li belediyelerin oluşturduğu sistemin yerini bulduğundan eminiz”  dedi. 
 
Darbe girişimin yapıldığı 15 Temmuz 2016 tarihinden sonra ilan edilen olağanüstü hal (OHAL) uygulamasıyla beraber İçişleri Bakanlığı tarafından BDP yönetimindeki Amed, Wan ve Mêrdîn büyükşehir belediyelerinin de aralarında olduğu 106 belediyeye kayyım atandı.  Belediyeler bünyesinde oluşturulan kadın merkezlerinin ilk olarak hedef alındığı eşbaşkanların tutuklandığı çok sayıda kişinin ihraç edildiği belediyelere ikinci kayyım atama ise 19 Ağustos 2019’da gerçekleşti. HDP’li belediyelere kayyım atanmasıyla beraber,  bir kez daha eşbaşkanlık ve kadın kazanımlarına yönelim gerçekleşti. 
 
Dosyamızın üçüncü bölümünde kayyım atanan belediyelerden biri olan Wan’ın Qelqeli (Özalp) ilçe belediyesinde önce sosyolog, daha sonra da Kadın Politikalar Müdürü olan Neslihan Şedal, kayyımlar ve kadın mücadelesine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 
 
Belediyeye kayyım atanmasıyla beraber görevinden istifa eden Neslihan, belediyedeki eşbaşkanlık sisteminin sosyolojik açıdan kadınlara yansıyışı üzerinde durarak,  bu sistemin ve özellikle Kürt özgürlük mücadelesi ile birlikte kadın erkek eşitliği temelinde bir modelin çok daha fazlası olduğunu vurguladı. Kadınların toplumsal hayatta daha etkin bir şekilde yer almasının amaçlandığını kaydeden Neslihan, eşbaşkanlığın tarihsel ve toplumsal dönüşüm boyutuna işaret etti. Tarihsel bağlamda kadınların toplumsal alandan koparılmasını “tecrit” olarak nitelendiren Neslihan, “Kadınların toplumsal alandan koparılarak tecrit edilmeye çalışıldığı, ataerkil bir yapıyla kadının özneselliğinin sönümlendiği tarihsel süreç olarak ele alıyoruz. Eşbaşkanlık sisteminin, kadınları yeniden toplumsal alanın öznesi haline getirme çabası önemli bir noktadır. Toplumsal bir dönüşümün de sağlandığı eşbaşkanlık sistemiyle kadınların tüm toplumsal alanlarda etkin olması, politika, ekonomi, kültür gibi farklı alanlarda aktif rol alması amaçlanıyor. Sistemin kadın bakış açısını, toplumsal olaylara yansıtma amacı ve toplumsal sorunlara kadın perspektifinden yaklaşma hedefi üzerinden konumlandırıyoruz” dedi. 
 
‘Kadınların kendi sorunlarını çözme iradesi geliştirildi’
 
Eşbaşkanlık sistemi, kadın ve erkek arasındaki iktidar ilişkilerini sönümlendirerek, demokratik ve eşit bir sistemin oluşturulmasının amaçlandığını ifade eden Neslihan şu sözleri kullandı: “Sistem, kadın ve erkeğin birlikte işbirliği yaparak toplumsal dönüşümü sağlayabileceği bir model olarak öne çıkıyor. Eşbaşkanlık sistemi sadece siyasi partiler veya belediyeler düzeyinde değil, toplumun her hücresine kadar inen bir dönüşümü hedefler. Toplumsal sorunlara kadın bakış açısıyla yaklaşarak demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü bir yaşamın inşa edilmesini amaçlar. Eşbaşkanlık sistemi, kadınların toplumsal alanda daha fazla rol almasını sağlamak amacıyla çeşitli kurumlarda ve projelerde uygulanmıştır. Örneğin, kadına yönelik şiddetle mücadele, kadın ekonomisinin geliştirilmesi gibi alanlarda çalışmalar yapılmıştır.
 
Kadın dayanışması ve özgürlüğünü esas alan eşbaşkanlık sistemi, kadınların özgürlüğünü ve dayanışmasını öne çıkarırken, kadınların kendi sorunlarını çözme kapasitesini artırmayı hedefler. Kadınlar tarafından oluşturulan komünal ekonomik yapılar ve yönetim mekanizmaları bu sürecin bir parçası olarak öne çıkar. Eşbaşkanlık sistemi, toplumsal dönüşümünü sağlama, toplumsal cinsiyet eşitliğini destekleme ve kadınların toplumsal alandaki etkinliğini artırma amacıyla uygulandı. Bu sistemin toplumun farklı düzeylerinde nasıl etki yarattığını ve kadınların toplumsal yaşama daha fazla dahil olmalarını nasıl sağladığını gördük.”
 
‘Toplumda ciddi dönüşümler yaşandı’
 
Tarihsel anlamda kadının toplumun öznesiyken, ataerkil akılla nesnelleştiğine işaret eden Neslihan, “Yaşamın tüm alanlarında yok edilmek istenen, silikleştirilmeye çalışılan kadın gerçekliğine karşı aynı zamanda yüzyıllardır da bir mücadele yürütülüyor. Hem kadınların öncülük yaptığı toplumsal hem de kadın hareketleri tarafından mücadele yürüttü. Bu yönüyle baktığımızda özelde Kürt özgürlük mücadelesi, Kürt kadın mücadelesinde son elli yıldır kadın yeniden tüm toplumsal alanların öznesi haline getirilmiştir. Özelde Kurdistan, Ortadoğu ve tüm dünyada Kürt özgürlük mücadelesinin paradigması olan demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigmayla bir toplumsal inşayı öngören ve iddiası olan bir hareketin geldiğimiz günde çok ihtiyacımız olan ‘eşbaşkanlık’ sistemini uyguluyor olması toplumda çok ciddi dönüşümler gerçekleştirdiğini görebiliyoruz” diye belirtti. 
 
‘Demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigma esas alındı’
 
Eşbaşkanlık sisteminin, kadın ve erkek arasındaki iktidar ilişkilerini sönümlendirip, yeniden demokratik ve eşit sistemin toplumun tüm alanlarına sirayet etmesini sağladığını dile getiren Neslihan şöyle devam etti: “Neticede eşbaşkanlık sistemini sadece bir kadın, bir erkeğin bir kurumu yönetmesi veya bir alanı yönetmesi meselesi üzerinden ele almamak gerekiyor. Dönüşümün neye döndüğü daha doğrusu toplumsal dönüşümde eşbaşkanlık sisteminin neye dönüştüğüne bakmak gerekiyor. Ne salt siyasi partilerle kadın ve erkek yönetimi ne de salt belediyelerde kadın ve erkeğin yönetimi veya sivil toplum örgütleri eşsözcülüğünde yer almak anlamına geliyor. Tam da bunun en alt hücresine dönerek, kadın ve erkek cinsi arasında iktidar olgusunu sönümlendirmek ve en alt hücresine kadar demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü bir yaşamı inşa etmek, iktidar ilişkilerini ortadan kaldırmayı amaçlıyor. Haliyle toplumsal tüm sorunlara kadın bakış açısıyla yönelmek, toplumsal olayları kadın bakış açsıyla ele almak temel hedefi. Eşbaşkanlık sisteminin uygulanıyor olması, sistemin yarattığı ‘ailecilik’ olgusunun demokratik aileye dönüşmesidir. Dolayasıyla bu sistemin kurumlara yansıması demek, yapılacak her faaliyetin, yürütülecek her çalışmanın, kadın bakış açısıyla, ortak akılla, kolektif akılla yürütmek anlamına da geliyor. Dolayısıyla bugün somut haliyle baktığımızda eşit temsiliyetin aşama aşama geliştiğini görmek lazım.”
 
‘Kadının rengi tüm alanlara yansıdı’
 
Kürt siyasi hareketinin ilk olarak yüzde 25 kadın kotasıyla başlayıp, daha sonra yüzde 40 kadın kotasına evrilen ve ilerleyen süreçlerde eşit temsiliyeti esas alan sistemin tamamen kadın renginin tüm yaşam alanlarına yansımasını öncelediğinin altını çizen Neslihan, “Haliyle bu aşamalarla kadın renginin kurumlara nasıl yansıdığını, kadınların siyasi partilere nasıl akın akın geldiğini, nasıl özgün, özerk yapılanmalarını ortaya koyduklarını açık ifade etmek gerekiyor. Dolayısıyla burada bir irade beyanı söz konusudur. Sadece yönetimsel değil, kendini de bu işin bir öznesi olarak görmek, halkın kendisinin, kadınların kendisini bu sürecin bir öznesi olarak görmesi öze dönüştür. Salt erkeklerin insafına terk edilmiş bu kurumların halk adına üstten bir yerden politika üretmek, halk adına karar vermek, halk için olduğunu söyleyip aslında halk için olmayan tamamen kendi isteklerini gerçekleştirdiği politikalar aslında ‘politikasızlıkla’ iktidar aklının eline bırakılmıştır.  Tamamının rant alanı haline dönüştüğü belediyeler ve kurumlara kadının elinin değmesi, kadının iradesinin ortak olması, kadının aklının bu işe ortak olması, daha demokratik bir belediyeciliği esas almayı da gerektiriyordu. Tam da bu noktada eşbaşkanlık sistemi toplumda çok ciddi bir ihtiyacı karşıladı. Çok ciddi bir karşılığı da görmüş oldu” şeklinde konuştu.
 
‘Eşbaşkanlık ciddi bir karşılık buldu’
 
Belediyelerde eşbaşkanlık sistemine “faaliyet yapan, iş götüren, ihtiyacı gideren bir yerden bakmamak” gerektiğini kaydeden Neslihan, “Toplumsal sorunlara dahil olduğunda kadının sorunu çözme hali daha da kalıcı olmasını beraberinde getiriyordu. Sadece bir kadın, bir erkeğin yönetmesinden ziyade belediyenin kendi iç işleyişi bile kadınla nasıl değiştiğini, eşit temsiliyetle nasıl bir renge büründüğünü de çok açık görebildik. Hem toplum olarak ciddi bir karşılığı oldu hem de belediye çalışanları olarak da görmüş olduk” sözlerine yer verdi. 
 
‘Cinsiyetçi işbölümüne müdahale başladı’
 
Belediyelerde ilk olarak cinsiyetçi iş bölümüne müdahale edildiğini ifade eden Neslihan, “Her müdürlükte, her kurumda kadınlar eşit bir temsiliyetle konumlandırıldı. Eşbaşkanlık sisteminin bir yansıması olarak ‘Kadın Politikalar Müdürlüğü Daire Başkanlığı’ açıldı. Bu daire başkanlığı bünyesinde üç koldan çalışmalar yürütüldü.  Çalışmalar, toplumda çok ciddi yankı uyandırdı. Bir yandan şiddetle mücadele çalışmaları yürütülürken, diğer taraftan eğitim ve araştırma çalışmaları yürütüldü. Diğer taraftan komünal ekonomiyle kadın ekonomisini geliştirmeye dönük çalışmalar yapıldı. Şiddetle mücadele müdürlükleri adı altında şiddet ağları, sığınaklar, kadın danışma merkezleri, kadın yaşam merkezleri faaliyete başladı. Şiddete maruz kalan kadınların gelip başvurabilecekleri alanlar oluşturuldu” diye konuştu. 
 
‘Güçlü bir kimlik ortaya çıktı’
 
Kadınların devlet zihniyeti tarafından yaratılan mağduriyetin dışında yeni bir kimlik ortaya çıkardığını belirten Neslihan, “Aslında her başvuran kadının daha sonra çözümün bir öznesi haline gelişini görebildik. Her biri aslında daha sonra gelen sorunun çözeni olarak konumlandı. Bu durum, toplumda çok ciddi bir karşılık buldu. Çok ciddi bir potansiyelin örgütlenmesine sebep oldu. Diğer taraftan da kadınların aslında şiddet gördükleri ortamlardan uzaklaşıp kalabilecekleri bir yaşam alanı oluşturulmuştu. Bu bünyede kadın kentleri projeleri oluşturulmuştu. Kadınların ortak yaşam alanları parklar, kültür evleri, her anlamda üretim yapabilecekleri alanlar inşa edilmişti. Hem kadına yönelik şiddetle mücadele alanında toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlama, eş yaşam gibi başlıklarla kadınların birçok konuda oturup konuşabilecekleri, konu başlıklarıyla ilgili eğitimler verilmeye başlanmıştı. Sağlık hakkından mahrum bırakılan kadınlar için sağlık kabinleri oluşturuldu. Köy köy, mahalle mahalle ziyaretler yapılarak kadınlarla birlikte bu sistem örüldü. Bir tarafta bekleyen birileri olmadı. Bu süreç tamamen birlikte yönetildi. Bu nedenle kadınlar da bu işin öznesi haline getirilerek ayrıca sahiplenmesi gibi bir durumu da ortaya çıkardı” dedi. 
 
‘Komünal ekonomiye kadınlar öncülük etti’
 
Çalışmalar kapsamında kadınların komünal ekonomiyi oluşturduğunu kaydeden Neslihan şu ifadeleri kullandı: “Belediyelerin desteklediği kooperatifler kuruldu. Kooperatiflerde kadınların hem kendi ihtiyaçlarını karşılayacağı hem de bundan kazanç sağlayabileceği bir pratik geliştirildi. Bu ekonomi, kapitalist Modernite’nin kazanç sistemindekinin aksine komünal ekonomiyi ören bir yerden hayata geçirmek esas alındı. Her bir proje için kadınlara yönelik fizibilite çalışmaları yapıldı. Kadınlara tek tek sizler kentlere ilçelere köylere ‘mahallelerinize ne yapılmasını istiyorsunuz?’ gibi talepler alınırken de ‘Gelin bu çalışmaları birlikte yürütelim’ ifadeleriyle kadınlar projelere dahil edildi. Kadınların talepleriyle yapılan bir çalışma söz konusu olduğu için de her bir açılış, yüzlerce, binlerce kadının dahil olduğu etkinliklere dönüştürüldü. O kurumlarda sadece çalışanlara değil, o süreci birlikte ören kadınlarla sahip çıkıldı.”
 
Belediyelere kadınlar sahip çıktı 
 
Kadına dair çalışmaların toplumda çok ciddi bir değişim ve dönüşümü sağladığını vurgulayan Neslihan,  “Toplumun her bir hücresine yayılmış iktidar aklı sarsıldı. Cinsiyetçi kalıpları reddetmesine zemin sunulan kadından iktidar korkmaya başladı. Bunu yaparken de bu işin öznesi olan kadınları hedef haline getirdi. Üretim yapan kadınları tekrar kendine bağımlı hale getirilmeye çalıştı. Şiddet gören kadınlar şiddet gördükleri adreslere geri gönderildi. Erkekler kadın müdürlüklerine atandı. Etrafı zaten betonlarla çevrilen belediyelerde ilk olarak kadınlar binalara gitmeyerek bu yönelimi reddetti, tepki gösterdi. Kadınlar bizlere ‘biz kendimizi gördük belediyelerde’ dolayısıyla kadınlar belediyelerinin, kentlerinin, köylerinin asıl sahiplerinin kendileri olduğunu fark etti. İkinci kez kayyımlardan devralınan belediyelerde kadınlar belediyelerine daha fazla sahip çıktı” sözlerini kullandı. 
 
Kadınlar HDP’li belediyeler ile örgütlendi
 
Köylerde kadınların talepleri üzerine yaptıkları atölyelere değinen Neslihan gittikleri köylerden birinde yaşadığı deneyimi şu ifadelerle anlattı: “Bizler düzenli olarak tüm köylerde toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadına yönelik şiddetle ilgili düzenlediğimiz seminer için bir köye gittik. Köyde kadınların ortak yaşam alanları olan taziye evleri gibi mekanlarda bir araya gelebiliyorduk. Çünkü en bilindik yöntem buydu. Biz gittiğimizde köyün imamı bize taziye evinin anahtarını vermedi. Bize ‘vermeyeceğim, siz HDP’li belediyeden geliyorsunuz. Size anahtarı veremem yoksa işimden olurum’ şeklinde bizleri dışarda bıraktı. Bu duruma karşı köyün bütün kadınları taziye evinin önünde oturarak imamı protesto etti. Kadınlar imama ‘sen bize anahtarı vermezsen biz de seni köyde teşhir ederiz’ sözleriyle direndi. Direniş sonrasında anahtarı alarak atölyemizi gerçekleştirdik. 
 
HDP’li belediyelerin en büyük farkı toplumsal olması
 
HDP’li belediyelerin en büyük farkı toplumsal olması. Bu yüzden çalışırken, ‘araç olmadan gitmeyiz, ses sistemi yoksa gitmeyiz’ gibi gerekçeleri önümüze koymadık. Başka bir köye gittiğimizde bu kez de muhtar, anons sistemini cami üzerinden ‘yapamazsınız’ demişti. O esnada köye bir çerçi geldi. Çerçinin ses sisteminin bulunduğu bisiklete binerek seminerimizin duyurusunu bu şekilde anons edebilmiştik. Açık alanda bir tarlada yoğun kadın katılımıyla semineri gerçekleştirdik. Belediye binalarına döndüğümüzde kadınlar gelip şiddet alanında önerilerde bulunarak aslında hangi evde şiddet varsa ‘orada birlikte mücadele yöntemi örebileceğimizin önerilerini yapıyorlardı. Bence en önemlisi de buydu. Amaç şiddetle mücadele ağını oluşturabilmekti. Şimdi ne kadar kayyım atansa da, ne kadar çalışmaların yapılmasının önüne geçilse de, o köylerde kadınlar; birileri şiddete uğramasın diye, birileri erken yaşta zorla evlendirilmesin diye, intihara sürüklenmesin diye mücadele ediyorlar. HDP’li belediyelerin oluşturduğu sistemin yerini bulduğundan da çok eminiz. Bunu da kayyımların bilmesini isteriz.”