Sincan Cezaevi önünde 25 Kasım startını verdiler
- 11:19 20 Kasım 2023
- Güncel
ANKARA - “Vazgeçmiyoruz Her Yerdeyiz” şiarıyla 25 Kasım etkinliklerinin startını Sincan Cezaevi Kampüsü önünde veren HEDEP Kadın Meclisi, Sincan Cezaevi’ndeki siyasi kadın tutsakların verdiği özgürlük mücadelesine dikkat çekti.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Kadın Meclisi, “Vazgeçmiyoruz Her Yer Yerdeyiz” şiarıyla Kobane Davası’nın görüldüğü Sincan Cezaevi Kampüsü önünde 25 Kasım Kadına Yönelik Şddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü startını verdi. Açıklamada, “Vazgeçmiyoruz Her Yerdeyiz” pankartı yer alırken, “Vazgeçmiyoruz” dövizleri taşındı. Açıklamaya ayrıca, HEDEP milletvekilleri, HEDEP Ankara ve Konya il örgütleri katıldı. Açıklamayı, Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu yaptı.
Yargı, erkek devlet şiddetini sistematikleşmesi
25 Kasım kapsamında Sincan Cezaevi önüne geldiklerini söyleyen Halide, buraya gelmelerinin sebebinin Sincan Cezaevi’nde, siyasi kadın tutsakların yargılandığı Kobanê Davası ile kadın özgürlük mücadelesine nasıl saldırıldığına dikkat çekmek olduğunu söyledi. Halide, “Şiddet erkek egemenliğinin üretmiş olduğu bir araçtır. Yargı şiddeti de bu ülkenin gerçekliği olarak karşımızda duruyor. Sincan'da bugün yapılan yargılamaların hepsi kadın özgürlük mücadelesine yönelik saldırılardır. Çünkü bu ülkede kadın özgürlük mücadelesini yürütenler, eşitlik mücadelesine inanlar alternatif bir yaşam örmek isteyenler hiçbir zaman boyun eğmediler boyun eğmeyecekler. Siyasi kadın tutsakların talepleri bizlerin de talepleridir. Bugün onların savundukları özgürlük mücadelesi biz kadınların yaşamı için hepimizin savunduğu mücadeledir. 25 Kasım olarak andığımız bugünde kadınlar sokaklara çıkacaklar, erkek devlet şiddetini teşhir edecekler ve taleplerinin, sözlerinin dünyanın her yerinde yankılanması için çaba sarf edecekler. Biz de bugün yargı eliyle erkek-devlet şiddetinin nasıl sistematik bir hal aldığını buradan göstermek istiyoruz” dedi.
‘Kadınlar şiddeti teşhir etmeye devam ediyor’
25 Kasım’ın aynı zamanda 1960’lı yıllarda Dominik Cumhuriyeti’nde Trujillo diktatörlüğü eliyle kadınların maruz kaldığı erkek-devlet şiddetine karşı mücadele günü olduğunu anımsatan Halide, “Mirabal Kardeşler’e, Trujillo diktatörlüğünün militarist güçleri ne yaptı? Kadınlara şiddet uyguladılar, aynı zamanda faili meçhul cinayete kurban gitmeleri için de yargı süreciyle oynadılar. Aradan geçen 63 yıldan sonra aslında kadınlar her gün sokaklara çıkarken erkek-devlet şiddetini teşhir etmeye, aynı zamanda sistematize edilmiş kadın siyasi suikastleri de teşhir etmeye devam ediyor. Mirabal Kardeşler şahsında dünyanın her yerinde kadınlar faşizme, ırkçılığa, milliyetçiliğe, ayrımcılığa karşı mücadele ediyor, sokaklara çıkıyor” diye belirtti.
’22 yılık yönetim biçimi en çok kadınların hayatlarına etki etti’
İktidarın bir yandan kadın özgürlük mücadelesine saldırdığını, bir yandan da itaat eden ‘makul kadın’ üzerinden siyaset yürütmek istediğini vurgulayan Halide şunları dile getirdi: “Bu siyaset ne yazık ki şiddeti tekeline alan bir siyaset biçimine dönüşüyor. Bu siyaset öyle bir siyaset ki bugün iktidarın bütün kurumlarında ayrımcılık üzerinden hayata geçirildiğini söylemek mümkün. Tıpkı Dominik Cumhuriyetinde Mirabal Kardeşler’in şahsında dünyanın her yerinde kadınlar mücadele ederken tam da erkek devlet şiddetini teşhir ederken, aynı zamanda iktidarların ayrımcılığa dayalı erkek egemenlik zihniyetine karşı tüm kurumların teşhirini yapmaya devam ediyorlar. Bunu neden söylüyoruz, sadece AKP- MHP iktidarının 22 yılı aşkın yaptığı yönetim biçimi en çok biz kadınların hayatına etki etti. Çünkü her yönüyle cinsiyetçiliği bütün kurumların merkezine aldı ve kadın kazanımlarını her yönüyle gasp etti. Bu öyle bir gaspa dönüştü ki aynı zamanda cinsiyetçiliğe dayalı bir yönetim rejimine dönüştü. Bir yandan tek adam rejimi inşa edildi, bir yandan da Kurdistan da kayyım rejimi ile bütün kurumlarımızı gasp ederken, erkek egemenliğine dayalı bir ideoloji inşa edilmeye çalışıldı. Bu kapsamda ele aldığımızda, o zaman şiddet bir de rejim haline geldi. Bu iktidarın üretmiş olduğu siyaset biçimi ile ayrımcılığa, cinsiyetçiliğe, tekçiliğe, dayalı; milliyetçiliğe dayalı, tekçiliğe dayalı bir sistem inşa etti.”
Halide devamında şöyle konuştu:
“Bu sistem öyle bir noktaya getirdi ki her gün neredeyse 4 kadın katledilmekte ve bu katliamlar aynı zamanda cezasızlık politikaları ile gün be gün artmaktadır. Bir yandan erkekler şiddeti kendinde meşru görüyor, kadınları öldürmeyi hak görüyor, ama devlet kurumları da cezasızlık politikaları ile daha çok kadının katliamından sorumlu olmaya devam ediyor. AKP ve MHP iktidarı kendi yargı süreçlerinde ya da kurumlarının hiçbirinde ‘biz kadınlara yönelik ayrımcılık üretiyoruz’ demezler. Onlara göre terörize edilen, marjinalize edilebilecek kadınlar ve aynı zamanda kendilerine ‘makul kadınlar’ vardır. Kadınlar üzerinden ayrımcılığı üreten bir sistem ürettiler. Sincan Cezaevi’nde kadın yoldaşlarımız kadın özgürlük mücadelesini yürüten kadınlar. Katliama maruz kalmasınlar diyenler, eşit bir hayatı talep edenler, ‘bunu nasıl hayata geçirebiliriz’ diye siyaset yürütenler yargılanıyor ve tutuklanıyor.
İnandığımız sistemi savunmaya devam ediyoruz
Uzun yıllardır Türkiye’de, Kurdistan’da dünyanın birçok yerinde kadınlar sokaklara çıkıyor, eşit ve özgür bir yaşam için yürüyor, seslerini yükseltmeye çalışıyor. Evet, biz bir sistem hayata geçirmeye çalışıyoruz. Bu sistemimiz kadın özgürlükçü bir biçimde kendini harmanlıyor, ama bugün AKP-MHP iktidarı kendi makul siyasetini örebilmek için ne yapıyor? Kadın düşmanlığını üretiyor. Kürt düşmanlığı, emekçi düşmanlığı üzerinden, doğa düşmanlığı üzerinden yürütüyor. Bu da gasp siyasetinin rejimi haline geliyor. Bu da tam da bizim yaşamlarımıza mal oluyor derken bundan bahsediyoruz.
Savaş politikaları her şeye mal oluyor
Bugün bu ülkenin sadece savaş politikaları, kadına yönelik şiddetle birlikte sistematik bir hal almıştır. Barışta ısrar etmek yaşamlarına da mal olma meselesi haline geliyor. Biz kadınlar daha çok yoksullaşıyoruz, açlıkla terbiye edilmeye çalışılıyoruz. Soframızdan çalınıyor. Çocukların beslenme çantasına bir ekmek dahi koyamayacak duruma geliyoruz. Savaş politikaları her şeye mal oluyor. Çünkü savaşa ayrılan bütçeyle, kadınlar eşit bir bütçeye sahip olamıyor, eğitimde hak sahibi olamıyor, sosyal yaşama katılamıyor, özgürlük ve eşitlik mücadelesinden yargı süreçlerinin her birine maruz kalıyor. Bu mesele ne yazık ki Kürt sorununun demokratik çözümünde ‘savaşa dayalı çözeceğim’ diye erkek egemenlikle bu iktidarın ısrarından kaynaklıdır. Kadınlar barışta ısrar etmektedir. Sadece bizim ülkemizde değil, dünyanın her yerinde böyledir. Kadınlar savaşların kendi yaşamlarına mal olduğunu bilerek aslında her alana çıktığında kadınlar barışı savunmakta ısrarcı oluyor. Çünkü, biz biliyoruz ki bu ülkeye barış geldiğinde biz kadınlar hak ve eşitlik mücadelemizde militarist politikalara maruz kalmayacağız. Tam da siyasetin eşit ve özgür yaşamı ördüğü yaşamı bir model haline getireceğiz. Bu yüzden bugün Türkiye ve Kurdistan’da başta Barış Anneleri ve Cumartesi Anneleri olmak üzere birçok kadın savaşa karşı barış mücadelesi yürütüyor.
‘Özgürlük Yürüyüşü’
Dün ve önceki gün başta Amed olmak üzere Türkiye ve Kurdistan’ın birçok yerinde başta kadınlar olmak üzere barış mücadelesi için Gemlik’e doğru bir yürüyüş gerçekleştirmek istedik. Gemlik’e giden yürüyüşte bu ülkenin tecrit politikalarını teşhir etmek istedik. Çünkü bir hukuksuzluk var ve bu hukuksuzluk savaş ısrarından kaynaklanmakta. Biz bu yürüyüşü yaptığımızda birtakım gözlemlerimiz oldu. Onu sizlerle paylaşmak istiyorum. Çünkü adalet aynı zamanda erkek egemenlikli bir sistem içerisinde gidiyorsa, ayrımcılığa dayalı kendisini kurumsallaştırıyorsa bizler de bu yürüyüşü gerçekleştirirken birtakım şiddet politikalarıyla da karşı karşıya kaldık. Barış isteyen kadınlar, çözüm isteyen kadınlar tecride karşı mücadele ederken İmralı Cezaevi’ne doğru yürürken polisin ve kolluk güçlerinin ayrımcılığına ve şiddetine maruz kaldı. Birçok vekil arkadaşımızın yolu kesildi, engellenmeye çalışıldı. Hatta bir polis şunu söyledi: ‘Evet vekil olabilirsiniz ama hangi partiden?’ Bu, tam da ayrımcılığın göstergesidir. Aynı statüye ve haklara sahibiz ama bir yoldan geçişin bile hangi partiye göre karar verildiği bir sistem inşa edildi. Bu, tam da AKP-MHP iktidarının bütün bu baskı politikalarından bağımsız değil ki bu aynı zamanda şunu gösteriyor; bu ülkede ayrımcılık da AKP ve MHP’nin tekelinde gelişen bir siyaset biçimi haline geldi. Adalet Bakanlığı, yürüyüşün gerçekleşmemesini istiyormuş. Neden? Suç işlediğini biliyor çünkü.
Hakikati ortaya çıkarma mücadelemiz devam edecek
Bu ülkede kimler suç işliyorsa bunun ortaya çıkmasını istemezler ve en çok engellemeyi bunlar yapıyorlar. Demek ki siz bir hukuksuzluk yapıyorsunuz ki bunun teşhir olmasını istemiyorsunuz, kamuoyunun bunu bilmesini istemiyorsunuz. Geçtiğimiz günlerde ‘Ankara'da bir Êzidî kız çocuğunun IŞİD tarafından alıkonuldu’ haberlerine erişim engeli getirildi. Bunu kim getirdi? Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı. Bunların hepsi bize şunu gösteriyor bakanlıklardan kurumlara kadar herkes suç birliği içinde ve gerçeği örtmeye çalışıyor. Başta biz kadınlar olmak üzere hakikati gerçekleri ortaya çıkarmaya devam edeceğiz. Biz kadınların mücadelesi ve hakikati her yerde ve biz her yerde mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz. Onlar her türlü baskı ve şiddet politikalarıyla bizim özgürlük ve eşitlik mücadelemizin önüne geçmek, karanlık bir yaşam inşa etmek isteyebilirler. Ama biz bütün gücümüzü mücadeleden ve mücadele eden kadınlardan alıyoruz. Mirabal Kardeşler’in şahsında bu dünyada mücadeleden vazgeçmeyen kadınlardan gücümüzü alıyoruz. Sincan Cezaevi Kampüsü’nde yargılanan kadınların yanındayız. Çünkü onlar IŞİD karanlığına karşı eşit ve özgür bir yaşamı savunmaktan vazgeçmediler. Biz de HEDEP Kadın Meclisi olarak arkadaşlarımızın savunduğu değerlere ve mücadeleye sahip çıkacağız.
Haklarımızı mücadeleyle kazandık, mücadeleyle geri alacağız
25 Kasım haftasına girerken Türkiye’nin birçok yerinde bizler direnişimizi taleplerimizi sokaklara çıkarak her yerde haykıracağız. Bu bizim en temel demokratik hakkımızdır. İktidar her türlü baskı ve şiddet politikasını hayata geçirebilir, yargı elinde olabilir, kolluk ona göre dizayn edilmiş olabilir, kurumları, bürokrasisi erkek egemenlikli tekel üzerinden kendisini AKP ve MHP yanında konumlandırmış olabilir, ama biz kadınlar eşit ve özgür yaşam mücadelesini yürütmekten asla vazgeçmeyeceğiz. Bizim her türlü mücadelemize, kazanımlarımıza İstanbul Sözleşmesi’ne, eşbaşkanlık sistemine saldıran iktidara diyecek sözümüz var. Bunlar bizim kazanımlarımız ve eşitlik bizim hakkımız. Bu sizin bize bahşettiğiniz bir mesele değil ki geri alsanız. Biz bunu mücadele ile kazandık ve mücadelemizle de bu haklarımızı savunmaya devam edeceğiz.
25 Kasım’da kadınları daha fazla dayanışmaya çağırıyoruz
İktidar eğer savaş politikasıyla güç alıyorsa biz bu iktidara karşı barışı daha çok savunarak kazanacağız. Barış mücadelesinde barışın inşasında kararlıyız ısrarcıyız. Adaletsizliklere karşı adaletin yer bulması için her gün adalet salonlarında, sokaklarda gerçek adalet demeye devam edeceğiz ve adalet hakkımızdan asla vazgeçmeyeceğiz. Bizler Türkiye’nin her tarafında sokaklara çıkarak mücadelemizi örgütleyeceğiz. HEDEP Kadın Meclisi olarak her türlü haksızlığa eşitsizliğe karşı herkesin yanında olmaya devam edeceğiz. Bizler Cumartesi Anneleri’nin ve Barış Anneleri’nin yanında olmaktan vazgeçmeyeceğiz. Bizler emeği sömürülen işçi kadınların yanında olmaktan vazgeçmiyoruz. Bizler kadın siyasetini örerken birçok kazanıma imza atan Gültan Kışanak’ın, Figen Yüksekdağ’ın, Sebahat Tuncel’in ve onların şahsında tutsak kadın siyasetçilerin yanında olmaktan vazgeçmiyoruz. Bizler her türlü hak gaspına karşı adalet nöbeti tutan kadınların yanında olmaktan asla vazgeçmiyoruz. Erkek şiddetine karşı bir şekilde yaşamını yeniden inşa etmeye çalışan kadınların yanında olmaktan daha fazla sığınak kadım kurumu olsun diye mücadele eden kadın örgütlerinin feminist mücadelenin yanında olmaktan asla vazgeçmiyoruz. Bizler geceleri de sokakları da meydanları da kadın özgürlükçü mücadelemizle inşa etmekten asla vazgeçmiyoruz. Bu, 25 Kasım’da kadınları daha fazla dayanışmaya çağırıyoruz.”