Tülay Hatimoğulları: Her yer de kazanmak için yola çıkıyoruz
- 12:45 5 Aralık 2023
- Siyaset
ANKARA - Meclis grup toplantısında konuşan HEDEP Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “O topraklarda alın terimiz var ve alın terimizi öyle kayyıma teslim edecek değiliz. Halkımız il, il, ilçe ilçe mahalle mahalle köy köy, il ve ilçe örgütlerimizle beraber tam takım sahadayız” diyerek, yerel seçimlerde kazanmak için yola çıkacaklarını vurguladı.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Meclis Grup Toplantısı’nda gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.
Dün 4 Aralık Madenciler Günü olduğunu hatırlatan Tülay, Türkiye’de madenlerden bugüne kadar maden ocaklarındaki göçüklerden ve adına kaza dedikleri ama aslında cinayet olan birçok göçükten yaşamını kaybeden madencilerin olduğunu söyledi.
İsrail-Filistin savaşı
Her kürsüye çıktıklarında ölüm yerine yaşamı anlatmak istediklerini ama ölümlerden bahsetmek zorunda kaldıklarını dile getiren Tülay, bu coğrafyada savaş ve çatışmaların bitmediğini kaydetti. Tülay, “İsrail Gazze’yi bombalamaya devam ediyor. 2 bine yakın çocuk yaşamını kaybediyor, katlediliyorlar. İnsani yardım için bir haftalık bir süre belirlenmişti. Aslında 4 gündü 3 gün uzatıldı ama bu o bir haftanın bitiminde yine İsrail işgaline devam etti, yine mazlum Filistin halkını, mazlum küçücük bebekleri ve çocukları katletmeye devam ediyor. Açıklanan rakamlara göre ölüm oranları 20 bine merdiven dayamış, ama gerçek rakamın bundan çok daha yüksek olduğunu biliyoruz. Hiçbir zaman ne doğal afetlerde ne de savaşlarda, çatışmalarda gerçek rakamlara ulaşamayız. Ama yaşamını kaybedenler birer rakam değil, birer insan. Kandan candan ruhtan oluşan birer insan” dedi.
‘Lahey’de yargılanacaklardan biri de Erdoğan’dır’
Her bir insanın yitiminin kocaman bir yaşamın ortadan kalkması anlamına geldiğine dikkat çeken Tülay, bu savaşın derhal durdurulması ve ateşkesin sağlanması çağrısında bulundu. Tülay, “Bu konuda yaptırım gücüne sahip olanlar ne yazık ki hamaset siyasetini bir türlü bırakmayıp sadece timsah gözyaşı dökmeye devam ediyor. Bütün dünya ne yazık ki bu savaşa mazlum Filistin halkının katledilmesine seyirci kalmış durumda. Konuşan da boş konuşuyor. Erdoğan, ‘Netenyahu tarihe Gazze kasabı olarak geçti’ dedi ve ‘Lahey’de yargılanmalı’ diyor. Örnek olarak da Miloseviç’i veriyor. Ama Rojava’da savaş suçu işleyen iktidarın mimarı olduğunu kendisi unutuyor. Rojava’da katledilen Kürt halkının ve küçücük bebeklerin nasıl katledildiğini ve burada payı olduğunu unutuyor. Lahey’de yargılanacak o kadar insan var ki bunlardan biri de Erdoğan’dır” diye belirtti.
‘Neden komisyonun oluşmasından kaçıyorsunuz?’
Türkiye’nin İsrail ile olan askeri ve ticari anlaşmalarından birine son verdiklerine tanıklık etmediklerine işaret eden Tülay, “Onları bir politik tavır olarak satıyor. İç siyaseti belirlemek için bunu yaptığını defaatle söyledik. Bunlar gazel okuyor. Geçen hafta partimiz bir grup önergesi verdi, Filistin sorununu gelin gündeme alalım parlamentoda bir komisyon kuralım çalışma yürütelim diye önerdiler. Bu teklifimiz Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin Filistin için verdiği teklifti, AKP ve MHP oyları ile reddedildi. Buradan soruyoruz, siz neyden kaçıyorsunuz siz neden komisyonun oluşmasına ya da parlamentoda bir çalışma yürütülmesinden kaçıyorsunuz” diye sordu.
‘Orta Doğu’da barış ağacını hep beraber dikelim’
İktidarın samimi olmadığını, Filistin halkının yanında olmadığını bir kez daha pratikleriyle gösterdiğini vurgulayan Tülay, “Hamaset siyaseti yürüttüğünüzü bizlere bir kere daha gösterdiniz. Çağrımızı yineliyoruz, parlamento başta olmak üzere Türkiye'deki bütün güçlerle birlikte bütün demokrasi güçleri, siyasi öznelerle beraber, gelin mazlum Filistin halkı başta olmak üzere bölgedeki Kürt sorunu da dahil olmak üzere sorunların çözümü için hep birlikte elimizi taşın altına koyalım. Ne Kürt ne Arap ne Türk ne Acem ne Ermeni hiçbir yurttaşın, coğrafyamızdaki hiçbir insanın yaşamını kaybetmemesi için gelin hep birlikte Orta Doğu'da barış ağacını hep beraber dikelim” ifadelerine yer verdi.
Tülay’ın konuşmasının satır başlıkları şöyle;
“Bizler büyük kongremizden sonra ‘özgürlük için yeniden’ dedik. Bunun gereği olarak çantamızı elimize aldık Türkiye’nin ve Kürdistan’ın dört yanını dolaşmaya başladık. Eş Genel Başkanımız, MYK üyelerimiz Parti Meclisi üyelerimizle milletvekillerimizle gidilmedik hiçbir yer bırakmamak üzere çantamızı elimizde yollardayız. İlk olarak seçim bölgem Adana’dan başladım. Mersin’den devam ettik. Bir kere daha şunu gördük, Çukurova halkı nefessiz bırakılmış, Adana sanayileştirilen bir bölge zaten. Geçmiş dönemde işçi göçü alan bir bölgeyken şimdi işçi göçü veren bir bölge konumunda. Zaten bu iktidarın 2002’den bu yana izlediği tarım politikalarıyla büyük bir üretim merkezi olan, pamuk üretim merkezi olan narenciye üretim merkezi olan Çukurova’mızı bitirdiler.
Bunlar ne yerli ne milli
Bunlar sözde yerliymiş, milliymiş. Bize böyle ajitasyon çekiyorlar ama bunlar ne yerli ne milli. Sudan’da bir milyon dönüme yakın arazi kiralanmış yıllar önce. Buraya çok büyük paralar yatırmışlar. Niye? Tarım üretimi yapmak için. Buradaki toprakları, Çukurova'nın bereketli topraklarını bırakıp Sudan’a gittiler. Bir şey elde ettiler mi? Hayır. Yine yandaşlara, Sudan’da yatırdıkları paraları yandaşlarına yedirdiler ve yerlerine oturdular. Bu durum o kadar büyük bir fiyaskoyla sonuçlandı ki Adana’nın çiftçisine, Mersin’in Çukurova’nın üreticisine büyük bir haksızlık yapmaya devam ediyorlar. Ve yine gittiğimiz kentlerden birisi Hatay. Bütün medeniyetlere ve inançlara beşiklik etmiş güzelim Hatay. Depremde neredeyse Hatay’ın üçte ikisi yok olmuş durumda. Gittiğimizde bir kez daha depremi konuştuk, acı acı deprem konutlarının başlamamış olmasını konuştuk. Kış koşullarıyla birlikte yırtılan çadırları konuştuk, su damlayan konteynerlerde kadınların yaşamı nasıl sığdırmaya çalıştıklarını konuştuk. Barınamadıklarını, aç kaldıklarını konuştuk.
Rezerv alan planı ilk olarak pilot bölge olarak Antakya seçildi
En son biliyorsunuz yine bu parlamentoda çıkan kararlardan biriydi. Rezerv alan planı. İlk olarak pilot bölge Antakya seçildi. 207 hektarlık alan rezerv alan olarak ilan edildi. Bu yaklaşık 50 bin insanın yaşam alanına denk geliyor. Depremzede yaşadığı şokun ikincisini bu haberle birlikte yaşadı. Yaşadığımız deprem evlerimizi başımıza yıktı ama bu haber bir kez daha oradaki halkın başına çadırlarını, konteynerlerini yıktı. Bu uygulama tam anlamıyla toprağa da kayyım atama uygulamasıdır. İlla rezerv alan ilan etmek istiyorsan önce sarayı rezerv alan olarak ilan et. Biraz itibarından vazgeç ve insanların yaşam alanlarının nasıl kurulması gerektiğine bak. Antakya’nın bir deney tahtası olarak kullanılacağını zaten hepimiz biliyoruz. Bununla ilgili çokça gazeteci de yazılar yazdı. Başta İstanbul olmak üzere Maraş, Adıyaman, Malatya bu rezerv alan ilanıyla mevcut iktidarın yandaşı olan sermayeye bir kez daha peşkeş çekilmek üzere yola çıktılar. Afet riski var diyerek de toplumda meşruiyet oluşturmaya çalışıyorlar.
Depremzedenin kanı üzerinden para kazanmayı helal gören bir yaklaşım
Depremden önce de sonra da şu çağrımızı her zaman yaptık; afet tehlikesi olan yerlerde mutlaka konutlar gözden geçirilmeli, insan yaşamı bizim için her şeyden önemlidir. Bu konuda önlem alınmalıdır dedik. Bu çağrımızı yaptık ama bu çağrımızı Erdoğan yanlış anlamış. Erdoğan kendi sermayesine peşkeş çekmek üzere depremzedenin kanı üzerinden para kazanmayı helal gören bir yaklaşım içinde ve bu rezerv alan ilanı bu anlama gelir. Elbette kamunun görevi afet bölgesinde önlem almaktır. Ama bile bile yıkılan evlerin yerine o insanlara yeni yaşam alanları kurmak yerine ki kamunun birinci görevi barınma sorununu çözmektir. Bu iktidar insan kanı canı üzerinden kar elde etmekte bir beis görmüyor ve bu yolda ilerliyor. Bizler her şeye rağmen gözyaşları arasında ağlayarak geleneklerini yerde bırakmayın baxurla, tütsü, reyhan ile bizi karşılayan Hatay’daki kadınlara gençlere sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Deprem bizim gündemimizden hiç bir zaman çıkmasın. Depremzedelere sözümüz olsun ki depremi unutmadık unutturmayacağız, sonuna kadar sizlerin yanında olmaya devam edeceğiz.
Çöktürme planının bir parçası
Bizler ziyaretçilerimize Amed ile devam ettik. Amed’de sevgili Tahir Elçi’nin anmasına katıldık. Burada kendisini bir kez daha saygıyla anıyorum. Ardından Mardin’de halklarla buluştuk. Kürt halkıyla, Arap halkıyla buluştuk. Deyrulzafaran Manastırı’nda çok dilli çok inançlı güzelim coğrafyamızın hüzünlerini konuştuk. Bu zenginliğin nasıl yok edilip tek tip insan haline getirilmek istendiğini konuştuk. Ama buna da en iyi cevabı Mardin’in verdiğini konuştuk. Daha sonra Urfa’ya gittik. Urfa’da Nemrut'a karşı İbrahim’in direnişinin hikayelerini dinledik. Onların tarihleriyle buluştuk. Ardından Antep’te esnafımızla ve partililerimizle bir araya geldik. Gittiğimiz bütün kentlerde halklarımızla, kadınlarla, demokratik kitle örgütleriyle, sivil toplum kurumlarıyla, kanaat önderleriyle, gençlerle, ailelerimizle buluştuk. Ailelerimizi evlerinde ziyaret ettik. Kürt halkı üzerinde çöktürme planının bir parçası olan kayyım rejimine dair oradaki halkın aslında ne düşündüğünü ne hissettiğini ve yerel seçimlerde nasıl bir politika tavır ortaya koyacağını bir kere daha bu ziyaretlerimizde gözlemledik. Suruç’a gittiğimizde esnaf ziyareti yaptık. Esnafla halkla hemhal olduk. Biz o sokaklarda yürürken kocaman sütunlarla ben ilk kez o kadar dev sütunlar görüyorum. Bunları Filistin’de bazı yerlerdeki sınırlarda görmüşlüğümüz var. O sütunların üzerine mavi deniz dalgalar çizilmiş. O sütunların arkasında ne var diye sordum. Orası Suruç Belediyesi’ymiş arkadaşlar. Kayyım o kadar korkuyormuş ki halkın iradesini gasp ettiğini bildiği için, hırsız olduğunu bildiği için, sadece halkın siyasi iradesini politik tercihlerini çalmamış, yine birçok kayyımın yaptığı gibi belediyelerin kaynaklarını, o kente hizmet etmesi gereken bütün maddi kaynakları çaldığı için, o suçlu psikolojisi oradaki beton sütunları belediye binası görünmeyecek kadar yükseklere taşımışlar. Üstüne bir de mavi dalga çizmişler. Biliyorsunuz mavi dalgalar özgürlüğü anımsatır bizlere. Böylece insanların duygularıyla fikirleri ve bilinçleri ile de alay edecek kadar ileri gitmiş bir kayyım anlayışıyla karşılaştık.
O beton duvarları paramparça edeceğiz
Ve yine Suruç’ta şununla karşılaştık. Birçok kayyım atanmış, belde, ilçe illerimizin sokaklarında olduğu gibi her yer toz duman. Yolları kazmışlar, adeta Saray tarafından atanmış olan memur olan o kayyım sanki o halktan intikam alsın diye görevlendirilmiş. Kendilerine oy vermemiş olan halktan adeta sokaklarda toza toprağa boğarak oradaki insanları, kenti, yaşamı felç ederek adeta işkence yapma görevi verilmiş kendisine. Tam da Suruç’ta sizler yürürken Mısır’a gideniniz vardır. O Sina Çölü’nün tozlarını yüzünüzde hissedersiniz. O sokaklarda yürüdüğünüzde peçeteyi yüzünüze sildiğinizde yeni banyo yapmış olsanız bile hemen sapsarı bir tabaka birikir o peçetenin üstünde Suruç tam da böyleydi. Suruç sanki Türkiye’nin, Kürdistan'ın bir bölgesi değil de Sina Çölü’nün ortasına kurulum bir kent gibi. İşte o kayyımların beldelerimizi, ilçelerimizi getirdiği hal budur. Fakat, şunu da gördük biz ziyaretlerimizde Suruç halkının bu kayyımlara karşı iradesini gördük. Sadece Suruç değil, kayyım atanmış bütün belediyelerde başta Kürt halkı olmak üzere orada yaşayan halkların o beton duvarları yıkma iradesini gördük. Söz veriyoruz o betonları paramparça edeceğiz.
Kayyım tepkisi
Geçtiğimiz gün saray yargısının kararıyla TTB Merkez Konseyi görevden alındı ve yerine kayyım atandı. TTB deyince bizim aklımıza pandemide depremde bütün olanaksızlıklara rağmen yaşamlarını tehlikeye atan oradaki hastaları iyileştirmeye çalışan hekimler geliyor. Savaş bir halk sağlığı sorunudur diyen barış anlayışı geliyor. Her şeyde olduğu gibi sağlığı da ticarileştiren tekelleştiren anlayışa karşı kamucu anlayışı savunan zihniyet geliyor. Doğa ve insan için felaket olan zararlı asbestli gemi sökümüne karşı TTB’nin tutumu geliyor, bilinci ve duyarlılığı geliyor aklımıza. Sevgili Şebnem Korur Fincancı insan hakları alanında çalışma yapan bir adli tıp uzmanı. Bir uzman bilgisi ile bir açıklama yaptı. Dedi ki kimyasal silahlar konusunda ciddi araştırmalar yapılmalıdır. Şebnem Korur Fincancı bir bilim insanı olarak yaptığı hakiki bir açıklamadan dolayı yargılandı ve şu anda TTB'nin karşı karşıya kaldığı yargılandığı konunun ana başlıklarından biri bu. Kürt gençleri üzerinden kimyasal silah kullanıldığını biz bu kürsüden defaatle söyledik. Güney Kurdistan’da kimyasal silah kullanıldığını biz defaatle söyledik. Bu gerçeği değiştirmek yerine o kimyasal silahları kullanmaktan vazgeçmek yerine bunu söyleyenleri yargılamak gerçekten söyleyecek kelime bulmakta zorlanıyor her şeyi ayaklar altına alan ahlaki ve hukuki her türlü çöküntüye imza atan bu iktidarın işi olabilir başkasının işi olamaz. Boyun eğdiremediklerine, biat ettiremediklerine kendi istedikleri gibi olmayan herhangi bir kurum, herhangi bir meslek odası, kayyım atamayı kendinde hak gören bu anlayışı kınıyoruz.
TTB haklı bir mücadele veriyor
Kayyım stajını HDP’nin belediyelerinde yaptılar ama şimdi bütün Türkiye sathına yaydılar, meslek odalarına, sendikalara, kurumlara, üniversitelere beğenmedikleri, onlara biat etmeyen, onların çizgisinde olmayan her anlayışa az önce rezerv alan da söylediğimiz gibi kendilerine oy çıkmayan topraklara bile kayyım atayan bir anlayıştır. Bu askeri cunta yönetimine rahmet okutan anlayışı kabul etmemiz mümkün değil. Bizler dün olduğu gibi bugün de TTB’nin yanındayız, TTB haklı bir mücadele veriyor. Kuruluş paradigmasına uygun davranan bir meslek odasıdır. Türkiye'nin demokrasi mücadelesine büyük katkı vermiş bir odadır. Buradan kendilerine bir kez daha başta Şebnem hocamız olmak üzere TTB’nin yanında olduğumuzu dayanışma içinde olduğumuzu bir kez daha ifade ediyoruz.
Susurluk’ta meğer fragman izlemişiz asıl şimdi film oynuyor
Kucağımıza nur topu gibi bir sorun daha atıldı sanki bütün bu sorun cendereleri bizlere yetmiyormuş gibi. Saadet zinciri fon yolsuzlukları. Kimin eli kimin cebinde belli değil diyeceğim ama inanın el de belli cep de belli. Bankacılardan futbolculara, Mehmet Ağarlara, saraya kadar uzanan büyük bir yolsuzluk ve hırsızlık trafiği var. Susurluk trafiğini hatırlayın devlet, mafya, siyaset üçgeni. Aylarca manşetlerden düşmedi ve halk biz temiz toplum istiyoruz diye alanlardaydı. Meğer ki biz Susurluk’ta sadece fragman izlemişiz, asıl film şimdi oynuyor, asıl senaryo şimdi hayata geçmiş durumda. Hepsinin eli halkın cebinde. Bankalardan çaldıkları her kuruşu değerli halkımız siz ödüyorsunuz biz ödüyoruz. Bizim cebimizden çıkıyor bu foncuların çaldıkları paralar. Asgari ücretli ayın yarısını bile getiremezken bunlar hırsızlık peşinde. AKP Genel Başkanı diyor ki asgari ücrete verilecek bir zamla biz bu işi hallederiz.
Ayakkabı imalatında çalışan biri olsaydın 4 kişilik ailene nasıl bakacaktın?
Erdoğan’a soruyorum, sarayda değil halkın içinde yaşıyor olsaydın Cumhurbaşkanı değil bir işçi olsaydın örneğin ayakkabı kutularında dolar saklayan değil de ayakkabı imalatında çalışan bir emekçi olsaydın asgari ücretle 4 kişilik ailene nasıl bakacağını. Çık Türkiye halklarına söyle bakalım. Bu sorunun yanıtını ciddi ciddi istiyoruz. Asgari ücret vaadinde bulunan kendisi değil mi? O zaman çıkıp şu kürsüde emekliye, asgari ücretliye, yoksullukla boğuşan insanlara, Türkiye halklarına ve emekçilere açıklasın. Erdoğan’dan bunu bekliyoruz öğrenmek istiyoruz, ‘ey Erdoğan çık bizlere bunları anlat’. Antep sokaklarında bizler dolaşırken bir kadın bize şunu söyledi; ‘Sadece kuru ekmek yedirsen çocuğuna yetişemez bu asgari ücret’. İşte bütün ezilenlerin emekçilerin yoksulların duygusunu Antepli kadın çok güzel bir şekilde anlattı.
Emekli ve asgari ücretli neden sabretsin?
Kasım ayı enflasyon oranları açıklandı. TÜİK verilerine göre; aylık bazda 3.28, yıllık bazda 61.98, TÜİK verileri tabi ki sarayda hazırlanıyor. Bilimsel olarak yapılan araştırmalarla hazırlanmıyor ki. O yüzden siz TÜİK’ten duyduğunuz her şeyi 2-3 ile çarpın ki asıl rakama ulaşın. Bakın ENAG’ın verilerine göre aylık baz 5.58, yıllık baz da enflasyonda yüzde 127.27. Bakan Şimşek şöyle bir açıklama yaptı. “Sabretmemize değecek” dedi. Çünkü onu süperman olarak ekonominin başına getirdiler ya. IMF’siz IMF uygulayan bir bakan. Ondan oldukça yaratıcı şeyler beklerken biz onu tabi ki tanıyoruz. Öyle olmayacağını onun IMF politikalarını nasıl hayata geçirmek isteyen birisi olduğunu IMF’siz IMF’yi kemer sıkmayı bize nasıl dayatacağını biz çok iyi biliyorduk. Ama topluma bir süper bakan geliyor diye anlattılar ve bu bakanın söylediği şey sabretmemize değecek. Biz bakana soruyoruz 7 bin 500 lira alan emekli 11 bin 402 lira alan asgari ücretli neye nasıl ne şekilde ve neden sabretsin. En önemli sorun neden sabretsin. Arkasından ne gelecek bunun. Zam zulüm dışında ne geliyor ki sabretsin. Bir yandan hırsızlık ve enflasyon canavarı dört yanımızı sarmışken bizlere yurttaşa sabretmeyi müminlikle eş değer gösteren AKP anlayışını buradan reddediyoruz. Sabretmeyeceğiz. Haykıracağız açız diye bağıracağız. Barınamıyoruz diye bağıracağız. Bağıracağız ki hakkımızı alalım değerli halklarımız değerli işçiler emekçiler. Hep birlikte sesimizi yükselteceğiz, hep birlikte mücadele ederek haklarımızı söke söke alacağız.
Ekmek, gül, hürriyet günlerini görene dek mücadeleye devam
Cumhuriyet tarihinin en büyük vurgunlarıyla karşı karşıyayız. Hukuk ve adalet sistemini ortadan kaldırarak önce hukuku ve adaleti çaldılar şimdi işçinin emekçinin yoksulun hakkını çalıyorlar. Hukuksuzluk rejiminin diğer bir adı hırsızlık rejimi olmuş durumda. Sandıkta halkın iradesini, adalet saraylarında adalet terazisini çaldılar. Bütçede halkın hakkını çaldılar. Sofralarda halkın ekmeğini çaldılar. Hırsızlara topyekün dur demezsek yaşamlarımızı hayallerimizi çalmaya toplumu çürütmeye devam edecekler. Bu ülkede geçinemeyen, barınamayan, vergisini ödeyemeyen, kirasını ödeyemeyen kardeşlerim. Bu hırsız sermayeden, ortağı ve koruyucu meleği olan rejimden alacağımız var. Ve sizlere söz veriyoruz, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi olarak tıpkı sevgili Nazım Hikmet’in dediği gibi gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan, ekmek gül hürriyet günlerini görene dek adil bir düzen kurana dek hırsızları sömürgenleri süpürene dek bizler mücadele etmeye devam edeceğiz.
Kadınlar, gençler, engelliler bir adım öne çıkın aday olmak için başvurun
Onca sorun içerisinde bölgemizde ve bütün dünyada savaşların çatışmaların açlığın yoksulluğun iklim krizinin devam ettiği bir dönemde tabi ki bizler aynı zamanda yerel seçimlere de hazırlanıyoruz. Yerel seçimler için partimize başvurular yoğun bir şekilde devam ediyor. Adaylarımızı en geniş kent uzlaşısıyla seçeceğimizi belirleyeceğimizi kamuoyuna ifade etmiştik. Her yerde olduğu gibi erkek egemen anlayışa karşı kadınların gençlerin ve engellilerin bir adım öne çıkmasını istiyoruz. Özellikle kadınların gençlerin ve engellilerin başvurularında daha büyük bir artış bekliyoruz. Buradan da onlara çağrımızı yapıyoruz. Bir adım önce çıkın ve bulunduğunuz her yerde aday olmak için başvurularınızı yapın. Toplumun tüm halklarını inançlarını renklerini ve seslerini bizler bu dönemde Türkiye’nin dört bir yanında aday göstereceğiz.
Biz her yerde kazanmak için yola çıkıyoruz
Her yerde gerçekten çok yoğun başvurular var. Bu bizi çok mutlu ediyor. Bu bizim umutlarımızı daha da artırıyor. Halkına, partisine sahip çıkanların sayısını gördükçe daha çok motive oluyoruz ve verdiğimiz mücadelenin ne kadar haklı bir yerde durduğunu bir kere daha görmüş oluyoruz. Son yaptığımız MYK toplantımızda, özellikle batıyla ilgili politikamız çok sık soruluyordu. Biz her yerde kazanmak için yola çıkıyoruz. Bölge belediyeleri için ellerini ovuşturanlar bilsin ki onlara oradan ekmek çıkmaz. Halklarımız partimizin etrafını öyle bir sarıp sarmalayacak ki kayyımları oradan öyle bir söküp atacak ki o kayyımlar bir daha gelmemek üzere gidecekler. Partilerinin belediyelerinin etrafını o beton sütunlarla değil bizler canlı bedenlerimizle onların etrafında olacağız. Halkımızla beraber kayyımlara karşı bir koruma kalkanı oluşturacağız. Çünkü orada bizim hayatlarımız var. Orada bizim yarattığımız değerler var. Bizler orada doğduk orada büyüdük. Oralarda yetiştik.
Darbeciler ve halk düşmanları kaybedecek
Sadece Kürdistan’da değil her yerde sahadayız. Çalışmalarımızı başlatmış durumdayız elini sıkmadığımız kapısını çalmadığımız hiç kimse kalmayana dek sokaktayız. Her mahallenin sokağın partimizin bayraklarıyla renklendirmek üzere halkımıza söz verdik ve biz o sözümüzü yerine getireceğiz. Bizler kazanmak için yola çıktık. Umut bizimle, halkımızın kararlılığı ve cesareti bizimle. Halkımızla birlikte büyük kazanacağız. İrade hırsızlarına karşı halkın iradesi kazanacak ve halklarımız Büyük bir tarih yazacağız bu seçimlerde. Gaspçılar, kayyımcılar darbeciler, halk düşmanları siz kaybedeceksiniz. 31 Mart yerel seçimlerinde halka karşı örülen bütün duvarları halkımızla birlikte paramparça edeceğiz. AKP ve MHP kayyımlarını kendi çukurlarına göndereceğiz, bizim olanı geri alacağız. Bizler kendimizi kentimizi Türkiye ve Kürdistan’ın dört bir yanında nerede yaşıyorsak oranın yerel yönetimlerine katılmak üzere yola çıkmış durumdayız. Bu duyguyla hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. Mutlaka kazanacağız mutlaka başaracağız. Serkeftin, serkeftin, serkeftin.”