Tülay Hatimoğulları: Bu savaş silsilesi nereye kadar gider?
- 12:44 16 Ocak 2024
- Siyaset
ANKARA - DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Meclis’te grup toplantısında yaptığı konuşmada, yaşanan savaş ve çatışma ortamına ilişkin “Bu savaş silsilesi nereye kadar gider” diyerek, “Emperyalist güçler bölgeyi savaş alanına çeviriyor. Biz ne yapıyoruz Kurdistan topraklarına giderek İHA ve SİHA’larla yağdırılan bombalarla kendi halkımızdan kendi topraklarımızdan olan insanları katletme politikası sürdürüyoruz” dedi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Meclis'te grup toplantısında siyasi gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Tülay artan savaş ve çatışma ortamında çözüm sürecine ve İmralı ile diyalog yolunun açılmasına dikkat çekti. Diğer yandan hafta sonu yapılan ön seçimlere dair bilgi veren Tülay, yerel seçim çalışmalarının hızla sürdüğünü belirtti.
‘Tutukluluk süresi dolan Gültan Kışanak tahliye edilmiyor’
Kobanê Davası’nda savunmalarına devam eden Gültan Kışanak’ın tahliye edilmemesine dikkat çeken Tülay, “Dün yine Sincan Adliyesi’ndeydik. Sincan Adliyesi’nde Kobanê kumpas davasından sözde yargılanan ama aslında bu siyasi erki ve onun yanında yer almış olan yargı sistemini yargılayan arkadaşlarımızın savunmaları devam ediyor. Dün de Gülten Kışanak’ın savunmasına başlamasını bekliyorduk. Fakat ilk saatlerde bizler oradaydık. Çok haklı bir biçimde tam da bu kumpas davasının örneklerini bize gösteren bir biçimde 7 senelik tutukluluk süresini tamamlamış olması halinde sevgili Gültan Kışanak’ın tahliye edilmesi gerektiği halde tahliye edilmediği gibi onun da saydığı pek çok gerekçe ile reddi hakim talebinde bulunmuştu. Biz buradan bütün siyasi rehinelere selamlarımızı sevgilerimizi iletiyoruz. Sevgili Gültan Kışanak dün reddi hakim konuşmasına başlarken dışarıdaki siz değerli arkadaşlarımıza yoldaşlarımıza selam ve sevgilerini iletti. Ben buradan bir elçi olarak sevgili Gültan Kışanak’ın selam ve sevgilerini iletiyorum. Onun şahsında cezaevinde siyasi rehine olan bütün yoldaşlarımıza selam ve sevgilerimizi iletiyorum” dedi.
‘Cenazeleri gelen askerlerin analarının acılarını en iyi Kürt anaları anlayabilir’
Yaşanan savaş ve çatışma ortamına değinen Tülay, acının sınıfsal olduğunu vurguladı. Tülay, “Geçtiğimiz gün yine asker ölümleri haberini aldık. Yaşamını yitiren askerlere Allah'tan rahmet kederli ailelerine başsağlığı diliyorum. Acının rengi olmaz ama acının sınıfı vardır. Bizler dilimiz döndüğünce Türkiye ve dünya kamuoyuna bu acının sınıfsal karakterini anlatmaya çalıştık. Gelen asker cenazelerinin ailelerine baktığımız zaman her biri kerpiç evde yaşayan, çadırlarda yaşamak zorunda kalan yoksul asker çocuklarının askerlik yaptığını ve ölüm haberlerini aldığını görüyoruz. Saray ve yandaşlarından hiç kimse böylesi haberler almaz. Deprem sonrasında çadırda yaşamak zorunda kalan asker aileleri sürekli medyada gösterildi. Bu çadıra cenaze haberi geldikten ve o bayrak oraya asıldıktan sonra 8-10 elektrikli soba bırakıldı ve basına bu servis edildi. İşte acının o nedenle sınıfsal olduğunu düşünüyoruz. Şu bilinsin ki cenazeleri gelen askerlerin analarının acılarını en iyi Kürt anaları anlayabilir. Bakın bu sabah grup toplantısında Bahçeli bir konuşma yaptı. Bahçeli’nin yaptığı konuşmaya baktığımızda bu acıların ortaklığını ve bu acıların bitmesi için adım atılması yönünde hiçbir irade göstermeyeceklerini de bir kere daha görmüş olduk” sözlerini kullandı.
Toplantının devamında Tülay şöyle konuştu:
‘Cellatları ve cellatlığı çağrıştıracak bir anlayışın parlamentoda yeri yok’
“Bizler elbette kendilerinden öyle bir iradeyi beklemiyoruz. Bahçeli diyor ki Karamanoğlu Mehmet Bey zamanında Türkçe konuşmayan bu topraklarda yaşayamazmış. Ve buradan hareketle böyle bir ırkçı söylemden hareketle Türkçe konuşmayanların Meclis’te yeri yok diyerek DEM Parti’nin parlamentoda yeri olmadığını söylüyor. Bizler çok net olarak şunu söylüyoruz. Cellatları ve cellatlığı çağrıştıracak bir anlayışın parlamentoda yeri yok. Parlamento sözün kurulduğu, parlamento siyasetin konuştuğu, savaşların ve çatışmaların ülkede yaşandığı bütün sorunların konuşulup çözüm bulduğu bir siyaset alanıdır. Parlamentoyu bunun dışında adeta cellatları parlamentoya çağırırcasına Kürtçe konuşanların burada yeri yoktur DEM Partililerin burada yeri yoktur diyenlere yanıtımız çok net olarak şudur. Biz DEM Partililer olarak sadece Kürtçe konuşmuyoruz. Arapça da Türkçe de Süryanice de konuşuyoruz. Anadolu ve Mezopotamya topraklarında bütün kadim dilleri konuşan bir siyasi partiyiz. Bizim yerimiz parlamentodur. Parlamentoda yeri olmayanlar savaş çığırtkanlığı yapan çatışmaları derinleştirenlerdir. Bizim yerimiz burasıdır.
Yolumuz savaş ve çatışmaların barışçıl ve demokratik yollarla çözülmesinin yoludur
Biz DEM Partililer olarak, bütün halkların acısını ve üzüntüsünü yüreğimizin en derinliklerinde hissediyoruz. Yine asker ölümlerinin hemen akabinde Rojava bombalanmaya başlandı. Siviller katlediliyor. Elektrik santralleri gıda depoları ve hastaneler sivillerin yaşam alanları. Bu kürsünün dili olsa da konuşsa. Biz her seferinde bunları dile getirdik. Sivillerden intikam almak hangi ahlaka hangi anlayışa sığar. Ama evet, Rojava şu anda bombalanıyor. Rojava deyince aklımıza ne geliyor. IŞİD’e karşı en onurlu mücadeleyi veren Kürt halkı ve ittifak ettiği Arap halkları geliyor. Sadece IŞİD’in hayalini kurduğu IŞİD topraklarında değil IŞİD aynı zamanda ABD Fransa içinde batı içinde bir tehlikedir. Rojava halkları bütün dünyayı bu tehlikede kurtarmak üzere mücadele vermiştir. Bizler DEM Parti olarak diyoruz ki bu yürüdüğünüz yol yol değildir, bizler barışın yolunu parlamentoya siyasi partilere ve bütün topluma bir kez daha öneriyoruz. Bizim yolumuz barışın yoludur müzakerenin yoludur bizim yolumuz DEM Parti olarak çözüm sürecinin üretilmesinin yoludur. Bizim yolumuz 40 yıldır devam eden savaş ve çatışmaların barışçıl ve demokratik yollarla çözülmesinin yoludur. Onurlu bir barışın tesis edilmesinin yoludur. Asla yolumuzdan vazgeçmeyeceğiz kararlı adımlarla mücadelemizi devam ettireceğiz.
Savaş silsilesi nereye kadar gider?
Sözlerime başlarken bölgedeki savaş silsilesinin nasıl yayıldığından bahsettim. Evet, sizler de bütün Türkiye ve dünya kamuoyu da gayet yakinen takip ediyor Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki gelişmeleri. İsrail’in saldırıları ve tarihte ‘el nakba’ diye bildiğimiz bir olayın şu anda Gazze topraklarında gerçekleştirilmeye çalışmasını şu anda hepimiz yakinen görüyoruz. Emperyalist güçlerin dünyayı yeniden kendi çıkarları çerçevesinde dizayn etme hamlelerini görüyoruz. Birçok ülke bugün Kızıldeniz’de savaş gemilerini bulunduruyor. Her bir ülke yeni yeni savaş gemilerini Kızıldeniz’e sevk ediyor. Yemen bombalanıyor İran’da Kasım Süleymani’nin anmasına bir saldırı gerçekleştirildi ve yüzlerce İranlı katledildi. Yine İran’dan bütün bunlara yanıt mahiyetinde dün Federe Kürdistan bölgesinin birçok üssü balistik füzelerle bombalandı. Peki, savaş silsilesi nereye kadar gider nereye evrilir. Bütün bunları Türkiye halkları olarak ve parlamentoda görev yapan her insan olarak siyasi partiler olarak bunun muhasebesini ve analizini yapmak zorundadır. Bütün savaşlar enerji nakil hatları için. Ya da Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon rezervleri için. Bu savaşlar, İsrail’in sınır genişletmesi için. Bu savaşlar niçin yükselen Çin ekonomisine karşı ticaret savaşları için. Peki, bütün bu savaşlar devam ederken ki şunu da belirteyim yeni belirlenen enerji koridorlarında şu an Türkiye yok. Türkiye jeostratejik konumu itibariyle bu coğrafyanın önemli bir ülkesidir.
Bu denklemde Ortadoğu ve Kuzey Afrika en ağır bedelli ödeyen topraklardır
Emperyalist güçler bölgeyi savaş alanına çeviriyor, biz ne yapıyoruz? Biz ise birbirimizle kavga ediyoruz. Biz ise bu Kürt’tür, Kürtçe konuşamaz diye Kürdün katledilebileceğinin fetvasını veriyoruz. Biz ne yapıyoruz Rojava’da sınır ötesine giderek Irak topraklarına giderek, Kurdistan topraklarına giderek İHA ve SİHA’larla yağdırılan bombalarla kendi halkımızdan kendi topraklarımızdan olan insanları katletme politikası sürdürüyoruz. Ama bu böyle gidemez. Bu karmaşık denklemin içerisinde Orta Doğu ve Kuzey Afrika en ağır bedeli ödeyen topraklardır. Bizler Türkiye’de başta Kürt sorunu olmak üzere halklar sorununu barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözmediğimiz sürece bölgeye barışı öneremeyiz. Bölgede bu kaynayan kazana su serpemeyiz, yanan ateşe su serpemeyiz. O nedenle bir kez daha çağrımızı yeniliyoruz. Dünya kendini dizayn ederken, burada halkların payına barış düşmelidir. Kürt halkının payına barış düşmelidir. Filistin halkının Yemen halkının payına barış düşmelidir. O yüzden uluslararası denklemlerin içerisinde de barış siyasetini kurmak için önce kendi toprağımızdaki sorunlara köklü bir çözüm getirmek zorundayız.
Dolmabahçe belgesi Kürt sorunun çözümüne dair adım atmanın çerçevesini çizdi
Bugün Meclis Genel Kurulu’nda Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler son yaşanan asker ölümleriyle ilgili bilgilendirme yapacaklar. Sarayda da zaten Milli Güvenlik Zirvesi adı altında zirve gerçekleştirildi. Biliyorsunuz 2015 yılında güvenlik zirvesi yapıldığı Dolmabahçe sarayında Kürt sorunun barışçıl ve demokratik yöntemlerle olanakları konuşuluyordu. Elimde şu anda resmi gazetede yayınlanan bir belge. O belgeden çok kısa bir alıntıyı paylaşacağım. Belgelerin tarihi resmi gazetede yayınlanma tarihi 10.07.2014 ve bu belgede şunlar söyleniyor. Toplumsal bütünleşmenin güçlenmesine yönelik siyasi, hukuki, sosyo-ekonomik, psikolojik, kültür, sosyal insan hakları güvenlik ve silahsızlandırma alanlarında ve bunlarla bağlantılı konularda atılabilecek adımlar belirlenebilir diyor. Bir diğer bendinde şunu söylüyor; Gerekli görülmesi halinde yurt içinde, dışında kişi, kurum ve kuruluşlarla diyalog görüşme vb. çalışmalar yapılmasına karar verir ve bu çalışmaları gerçekleştirecek kişi kurum ve kuruluşları görevlendirir diyor. Bu resmi gazetede yayınlanan bir belge. Bu belge, Kürt sorunun çözümüne dair adım atmanın çerçevesini çizen bir belge. Ve Sayın Öcalan her konuştuğu zaman şunu söylemiştir. Aslında bu belgeyi de güçlendiren bir yaklaşımdır bu. ‘Bana fırsat verilirse bir haftada bu çatışmalı süreci ortadan kaldırabiliriz ve barış konuşabiliriz. Bunun olanakları açılabilir’ demişti. Ama verilen yanıt ne oldu, Dolmabahçe mutabakatından vazgeçildi, diyalog masası devrildi, çatışma süreci hızlandırıldı ve akabinde İmralı’da ağır tecrit uygulanarak aslında Sayın Öcalan’ın konuşmasının önüne geçilmiş oldu.
Dolmabahçe Mutabakatı’ndan vazgeçilmeseydi…
Buradan Dolmabahçe Mutabakatı döneminden ya da bahsini ettiğim bu belgeden devam edilmiş olsaydı, bugün Türkiye’de acı üstüne acı yaşamıyor olacaktık. Demokrasiyi konuşuyor olacaktık. Orta Doğu'da savaş tamtamlarına karşı barış siyasetini halkların bütünlüklü barış siyasetini konuşuyor olacaktık. İşçinin, emekçinin, gençlerin, doğanın haklarını kadınların haklarını konuşuyor olacaktık. Ve biz buradan bir kez daha çağrımız yineliyoruz. Çatışmalar çözüm değildir, savaş çözüm değildir. Acılar çözüm değildir. Hiç kimse acı yarıştırmaya ve o acıları siyaset malzemesi olarak kullanmaya sakın kalkmasın. Artık yeter, artık kana doydu bu topraklar. Artık acılara doydu bu topraklar. Ve gelin hep beraber güvenlik zirveleri yerine asıl güvenliğin teminatı olan barış zirvelerini hep beraber onları örgütleyelim.
19 Ocak’ta Agos’un önünde olacağız
19 Ocak sevgili Hrant Dink’in ölüm yıldönümü. 19 Ocak’ta bizler de Agos’un önünde olacağız. 301 barış imzacılarından biriydi sevgili Hrant. Türkiye barışın arıyor. Konferansın çağrıcılarındandı. Şu cümlelerle o imzayı atmıştı. Savaşın ölümü imzamdan benimki de barıştan olsun demişti. Üzülerek ifade ediyoruz ki onun ölümü attığı bu imzadan ve barıştan oldu. Ama ona da sözümüz olsun ki onun imzasıyla biz savaşı kesinlikle öldüreceğiz. Ve şöyle devam etmiş bir cümlesinde. Unuttuğumuz barışı düşleyebiliriz. Düşleyebilmek en büyük gücümüz. Biz düşledikçe barış canlanacak. Soluk almaya başlayacak. Önce bir susun silahlar ölüm sussun hayat konuşsun demişti. Evet, sevgili Axparik sözün gücü barışa dair bilincinin ve bilincinin ruhuyla yoğrulmasının ürünüdür. Cesaretle söylediğin gibi bizler de senin sözünü tekrarlıyoruz. Önce bir sussun silahlar. Ölüm sussun, hayat konuşsun. Savaş değil barış konuşsun. Barışa dair atılmış olan her imzanın daha da güçlenmesi için Anadolu topraklarında barışı her beraber tesis etmek için sana sözümüz olsun mücadelemiz sonuna kadar devam edecek. Bir kez daha saygıyla anıyoruz.
Bu yüzyıl borçta rekor yüzyılıdır
Savaşın olduğu gibi ekonomik krizin bedelini biz yoksullar ödüyoruz. İktidar sözcüleri her yerde tekrarlayıp duruyorlar. Bu yüzyıl Türkiye’nin yüzyılı olacak diye. Bu iktidarın bizi karşı karşıya bıraktığı yüzyılın nasıl bir yüzyıl olduğuna hep beraber bakalım. Bizim açımızdan bu yüzyıl ezilenler ve sömürünler açısından işçiler emekçiler açısından Türkiye’de yaşayan 84 milyon yurttaşın içinde en az 50 milyonu açısından açlık ve sefalet yüzyılıdır. Bakın yüzyılı sadece 1 Ocak’tan bu yana ekmekten gıdaya akaryakıttan otoyol ve geçiş ücretlerine kadar her şeyin zamlandığı bir dönem geçirdik. Bu yüzyıl zamların yüzyıldır. Dünyada gıda fiyatları düşerken Türkiye’de aralıksız bir şekilde 40 aydır gıda fiyatları artıyor. Bu iktidar halkı bir kuru ekmeğe bir kuru soğana muhtaç etmiş. Bu yüzden bu iktidarın yüzyılı sefalet yüzyılıdır. Zamlanan asgari ücret sadece açıklandıktan sonra 10 gün sonra 12 dolar kaybetti. İnsanlar şans oyunlarına kendilerini verdi. O nedenle AKP’nin bu yüzyılı kumar yüzyılıdır. Bu yüzyıl, Avrupa’da birinci dünyada 4’üncü en yüksek faiz uygulayan ve sözde Nasçı olan faiz yüzyılıdır. Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonları verilerine göre 2023’te 111 bin 576 işyeri kapandı. 2023 yılı 519 şirketin konkordato ilan ettiği yıl oldu. İktidarın bizi getirdiği yüzyıl iflas ve konkordato yüzyılıdır. 2024’ün ilk 5 gününde 134 bin icra dosyası icra dairelerinde işlem görmeye başladı. İktidarın yüzyılı daha ilk 5 gününde icra yüzyılı olmuştur. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu verilerine göre kredi kartı borçluluğu 2023’te 2,5 kat artmıştır. Bu yüzyıl borçta rekor yüzyılıdır. Bu yüzyılın refah içerisinde geçmesinin en önemli yolu ve yöntemi bu iktidardan kurtulmaktır.
Bizim yüzyılımız geleceği asla şans oyunlarına bırakmayacak
Bizim yüzyılımız ise adil gelir dağılımının olduğu bir yüzyıl olacaktır. Hayat pahalılığının son bulduğun bütün yurttaşların işe aşa doyduğu bir yüzyıl olacaktır. Gençlerin işsizlikten parasızlıktan özgürlüklerinin kısıtlanmış olmasından dolayı yaşamış oldukları mutsuzluğun biteceği bir yüzyıl olacaktır. Gençlerin yurtdışı ve göç yollarını tutmayacağı kendi ülkelerinde kalıp kendi topraklarına hizmet edecek emek verecekleri bir yüzyıl olacaktır. Emekli maaşında yaşanabilir bir seviyeye çekilebileceği bir yüzyıl olacak bizim yüzyılımız. Bizim yüzyılımız geleceği asla şans oyunlarına bırakmayacak, uyuşturucu şebekelerinin ağlarına düşen gençlere güvenceli bir iş ve hayat sağlayarak onların mutlu olabileceği bir hayatı sağlayarak o gençleri oradan kurtaracağımız bir yüzyıl olacak.
Türkiye bu yüzyılda narko-devlete dönüştü
Yaptığımız çok sayıda halk toplantısı ve buluşmasında ailelerin en fazla şikayet ettiği noktalardan biri uyuşturucu konusudur bütün kentlerde. Uyuşturucu ağına düşen gençlerin bu bataklıktan kurtulması için proje üretmemiz gereken bir yüzyıldır. Türkiye bu iktidar döneminde bir narko-devlete dönüşmüş durumda. Bizler gençlerin ellerinden tutarak öyle bir siyaset izleyeceğiz ki gençleri bu karanlığın dehlizlerinden kurtaracağımız bir yüzyılı inşa edeceğiz. Binlerce kişi staj ve çıraklık sigortasının emekliliğe sayılması için hak mücadelesi veriyor. Haklarını almak için 21 Ocak’ta Ankara’da miting yapacaklar. Buradan miting yapacak olan staj ve çıraklık sigortasının emekliliğe sayılması için mücadele veren kardeşlerimize sesleniyoruz. Bizler DEM Parti olarak EYT tartışmalarının başladığı ilk günden beri sizlerin sigortasının sayılması için mücadele verdik çok sayıda önergeler sunduk Meclise, ama hepsi AKP ve MHP oyları ile reddedildi. Bizler sizlerin sorunlarını parlamentoda bu kürsülerden hem de alanlarda meydanlarda yapacağınız mitinglerde sizlerle birlikte olacağız sizlerle dayanışma içinde olacağız. Buradan sizlere başarılar diliyorum. Mutlaka kazanacağız. Mutlaka kazanacağız.
Kadın kurumlarıyla ortaklaşa bir şekilde bu yasaları yazsaydınız bu kadar kadın öldürülmezdi
Geride bıraktığımız 2023 biz kadınlar açısından hiç kolay olmadı. İşsizlik yoksulluk diz boyu ve bunun en ağır bedelini biz kadınlar ödedik. 2023’te erkek şiddeti aramızdan 315 kadını kopardı. 248 kadın şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. 28 kadın sözde koruma altında olduğu halde katledildi. O kadınları ne yazık ki bu yargı sistemi koruyamadı. Kuşkusuz kadına yönelik şiddetin AKP ve MHP politikaları erkek yargının fiili cezasızlık sistemi medyanın cinsiyetçi söylemleri meşrulaştırıyor. Geçtiğimiz günlerde Yargıtay Başsavcısı İstanbul Sözleşmesi kaldırılmadan önce kadın cinayetleri oluyordu kaldırıldıktan sonra da kadın cinayetleri oluyor diye bir açıklama yaptı. Vallahi bravo, vallahi bu savcıyı kutluyoruz, çok bilimsel verilere dayanarak konuşmuş. Bizi çok bilgilendirdi. Biz kadınlar olarak ona minnettar mı olsak ne yapsak diye kara kara düşündük. Bakın bay yargıç bizi iyi dinleyin biz kadınlar 5 bin yıldır erkek egemen şiddetiyle katlediliyoruz. İnsanlık 21. yüzyılı yaşarken toplumlar sosyolojik açıdan birçok değişime uğramışken Cumhuriyetin ikinci yüzyılında bizler demokratikleşmeyi eşitliği adaleti konuştuğumuz bir dönemde sizler kalkmış bize bu şekilde yanıt veriyorsunuz. Bizler tam da kadınların katledilmemesi için 5 bin yıldır katledilen kadınların tekrar tekrar katledilmemesi için İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükten kalkmasına karşı mücadele ettik Türkiye kadın hareketiyle birlikte. Bizler sadece kağıt üzerinde bir İstanbul Sözleşmesi değil hayatta karşılığı olan bu sözleşmenin uygulanması için adımlar atılması gerektiğini ifade ettik. Savcının sözleri bize şunu söylüyor; biz ne yaparsak yapalım çaresiz kadınlar katledilir. Hayır, sizin erkek yargının bu cezasızlık politikası uygulanmasaydı sizler Türkiye’deki kadın hareketinin, Kürt kadın hareketinin önerilerini dinleseydiniz, sizler kadın kurumlarıyla ortaklaşa bir şekilde bu yasaları yazsaydınız, toplumda farkındalık yaratmak üzere çalışma yürütebilseydik hep beraber bunun kararını verebilseydik bu kadar kadın ölmezdi öldürülmezdi.
Enternasyonalist dayanışma ile zincirlerimizi kıracağız
Erkek devlet şiddetine bizler sevdiğimiz erkekler tarafından akrabalarımız tarafından maruz kalıyoruz. Erkek egemen sistemin savunucusu siyaset, medya ve yargı üçgenine, bunların etkilediği toplumsal zihniyete karşı biz kadınlar ortak mücadelemizi dün verdiğimiz gibi bugün de vermeye devam edeceğiz. Tıpkı İran’da başını kapatmadığı için kırbaç cezası alan Roya gibi. Roya şunu söylüyor: ‘Kırbaçların sayısını unuttum fısıldadım.’ Kadın adına esaret elbisesi yırtılmıştır diyor. Esaretimizin kara gecesi şafak vakti olacak diyor. Bütün taze yaralar iyileşecek ve bütün prangalar baltaya dönüşecek diyor. Evet, tıpkı Roya’nın dediği gibi şahlara padişahlara saraylara tiranlara despotlara karşı biz kadınlar ortak mücadelemizi yürütmeye devam edeceğiz. Bu sesi, kırbaçlama ile tıpkı kadın arkadaşlarımızı cezaevlerinde rehine tutma hamleleri ile bizleri katletmeye çalışma hamleleri ile asla bize geri adım attıramayacaklar. İran, Kurdistan, Pakistan, Mısır, Filistin ve Rojava ile Türkiye, dünyanın dört bir yanından kadınların sesi yankılanıyor. Bedenimiz emeğimiz kimliğimiz özgürlüğümüz için kara gecenin esaretinden, ağır prangalardan kurtuluşumuzu örgütlüyoruz. Kadınların enternasyonalist dayanışma ile zincirlerimizi kıracağımız prangalarımızdan kurtulacağımızı özgür yarınları hep beraber kuracağımızın sözünü buradan bir kez daha veriyoruz.
Yaşamını yitirenlerin hesabını verecek misiniz?
6 Şubat’tan beri değişmeyen gündemimiz deprem gündemi. Geçtiğimiz hafta Hatay'ın Samandağı ilçesinde konteynırda meydana gelen yangında 1 yaşındaki Doğa, 4 Yaşındaki İsa Can hayatını kaybetti, babaları Abdullah Bey’e bizler taziyelerimizi ilettik. Buradan bir kez daha aileye taziyelerimizi iletiyorum. Onların yanında olduğumuzu bir kez daha ifade ediyorum. Onların acılarını yüreğimizin en derinliklerinde hissediyoruz. Deprem yıktı deprem öldürdü. Deprem, ölüm, acı bıraktı geriye ama ölümler durmuyor. Bakın her gün bir konteynerde yağan yağmurdan dolayı elektrik arızaları ile yangınlar çıkıyor. Çadırları zaten sel suları bastı bunu hepiniz videolardan izlediniz. Bunu biz her gün acı acı izliyoruz. Depremin ilk gününde devlet yoktu şimdi de devlet yok. Buradan bu iktidara soruyorum. İsa Can ve Doğa Can’ın hesabını verebilecek misiniz? Yaşamını yitiren onca insanın hesabını verebilecek misiniz? Susarak oraya hizmet götürmeyerek depremzede konutlarıyla ilgilenmeyerek ne yapmaya çalışıyorsunuz? Sembolik bir kaç köy evi yaparak sizler depremzedeye konut sağladığınızı mı düşünüyorsunuz? Depremzedelerin içinden geçtiği yaşadığı acıları bütün Türkiye ve dünya bilsin ki devlet hala yok.
Ön seçimler dünya tarihine örnek olacak nitelikte başarılı bir çalışmaydı
Şu an Türkiye’nin en önemli gündemlerinden birisi seçimler. Yerel seçimlerle ilgili çalışmalarımız çok yoğun bir şekilde Kürdistan ve Türkiye’nin dört bir yanında devam ediyor. Geçtiğimiz hafta sonu yaklaşık 90 seçim bölgesinde 100 bin delegeyle ön seçimlerimizi gerçekleştirdik. Ve tabii ki biraz önce seçim komisyonumuzdan aldığımız bilgiye göre henüz tamamlanmayan yerler hafta içinde tamamlanmaya çalışılacak. Bu çalışmalarda MYK’mizi Parti Meclisimiz, milletvekili grubumuz da dahil yaklaşık 5 bin kişi halk oylamasında görev aldı. Delegeleri sadece parti üyeleriyle sınırlı tutmadık. Yani alışılagelen partilerin bildiği sıradan bir ön seçim mahiyetinde olmadı bu halk oylaması. Bu halk oylaması olabildiğince kapsayıcı hangi kentte oluyorsa o kentin bütün demokrasi güçleriyle gençliğiyle kadın hareketiyle doğa ve insan hakları savunucuları ile birlikte oldu. Geçmiş dönemde bu kurumlarda emek veren yönetimlerinde yer alan her insan orada kendini delege olarak gördü. Yani bu yaptığımız halk oylaması sadece Türkiye tarihinde değil bütün dünya tarihinde siyasete örnek olacak nitelikte başarılı ve güçlü bir çalışma. Belediye eşbaşkanları, belediye meclis üyeleri, il genel meclis üyelerini bu delegeler seçecek bu delegeler belirleyecek. Bir kısmı tamamlanmış durumda. Bu hafta içinde de eksik kalan yerleri tamamlayacağız. Gerçekleştirdiğimiz bu kapsamlı halk oylaması siyaset tarihine örnek olarak katılımcı demokrasi ile tarihe çok önemli bir imza atmış olduk hep beraber. Dem Parti olarak demokrasi devrimi gerçekleştirdik. Başka hiçbir partinin yapmaya teşebbüs edemeyeceği demokratik bir atılım yaptık. Düzen partilerinden de farkımızı bizler bu halk oylamasıyla bir kez daha gösterdik. Bu halk oylamasında emek veren bu oylamanın gerçekleşmesi için gece gündüz çalışan arkadaşlarımıza kar kış soğuk dinlemeden oy kullanmaya gelen delegelere buradan sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. Bize bu coşkuyu yaşattıkları bu demokrasi şöleni için.
Demokrasi şöleninin diğer anlamı kayyım siyasetini süpürmek
Ön seçim bizim açımızdan aynı zamanda kayyımları göndermenin ilk hamlesiydi. 100 bini aşkın insan o sandıklara geldi büyük bir istekle oylarını kullandı. Hakikaten bu demokrasi şöleninin diğer bir anlamı kayyım siyasetini süpürmektir. Ve elbette bizim açımızdan ikinci aşamaya artık geçilmiş durumdadır. Bizler zaten çok yakın zamanda ön seçim ile halk oylaması gerçekleşen yerlerimizin belediye eşbaşkanlarının ilanını yapacağız. Sizler de kamuoyu da bilgilenmiş olacak. Ve 31 Mart seçimleri. Bizlerin kayyımları göndererek ve demokratik belediyecilik anlayışının bu topraklarda inşa edilmesi için atacağımız ikinci ve büyük hamledir. 31 Mart seçimleri tarihsel bir öneme sahip olacak. Kayyımların gasp ettiği belediyeleri geri alacağız. Yerel yönetimler belediyeler demokrasinin asgari koşulu olan seçme ve seçilme hakkından alınan yetkiyle yönetilecektir. Kayyım atanan belediyelerimizde yaşayan halk, adaylarını kendi iradesiyle belirledi. Kendi iradesiyle adaylarının belediye yönetimlerini hem kazanmasını hem orada halkın iradesiyle kalıcı olmasını kayyım atamasını engelleme konusunda kalıcı olmasını da sağlayacaktır.
Hep beraber çalışacağız
Bu iradeyi 1 Nisan'dan itibaren belediyeleri seçme seçilme hakkının iradesiyle koruyacağız. gayrimeşru yasalara anayasaya aykırı gaspçı kayyımcı zihniyete bir daha asla ve asla yol verilmeyecek, girmelerine asla izin verilmeyecek. Seçilmişin yetkisini darbeyle çalanlar belediyelerin kasaları soyup soğana çevirenler. Kenti kaldırımsız ve yolsuz bırakanlar intikam almak için parke taşlarını bile sökecek kadar densizleşenler sokakları toz toprak ve çöp içinde bırakanlara buradan sesleniyoruz. sizlerin kayyımcı anlayışını biz halk olarak süpüreceğiz. Kürtçe tabelaları sökenler eşbaşkanlık ve eşit temsiliyetimizi hedef alanlar, kadınlar için sosyal ve ekonomik anlamda katkı vermek için açılan kurumları kapatanlar bu kayyyımcı anlayışı halk süpürecek. Kayyımları hep beraber süpüreceğiz. Kayyımları süpürmekle yetinmeyeceğiz. AKP’nin yolsuzlukları bulaşmış hizmetsizlik anlayışıyla neredeyse artık hizmet veren belediye modeline dönüşmüş olan Şırnak Bingöl Ağrı ve Muş’u mutlaka alacağız . Bunun için hep beraber çalışacağız.
Bu yıl oyun kurucu olacaklar
Bizler yerel seçim stratejimizi belirlerken batı için kent uzlaşısından bahsettik. Elbette kent uzlaşısı kulaklara da sıcak gelen yüreğe de bilince de sıcak gelen bir kavram. Kent uzlaşısında kastettiğimiz o kentte yaşayan bütün siyasi öznelerin siyasi partilerin yanı sıra o kentteki bütün demokrasi güçlerini kapsayan bir genişlikte bahsettik. İrademizin yönetimlere yansıtılacağı formüller üzerinde çalışmak üzere kent uzlaşısı çalışmalarımızı yoğunlaştırmış durumdayız. 2019 yılında oyun bozucu gücümüzü 2024 yılında oyun kurucu bir güç haline getirecek ve yerel yönetimlerde bu oyun kurucu güç olarak hep birlikte yer alacağız. Halkın yönetimde olmadığı tek bir denklemi kabul etmeyeceğimizi defalarca ifade ettik. Buradan bir kere daha altını kalın kalın çiziyoruz. Halk oylaması yapılan yerlerin eşbaşkan adaylarını açıklayacağımızı söyledik. Ve bizler buradan bundan sonra hem Kürdistan’da hem batıda da bu açıklamalar gerçekleştirdikten hemen sonra artık çalışmalarımızda ikinci aşamaya geçmek zorundayız.
İkinci aşama
İkinci aşamada ne yapacağız. Daha önce bize oy veren her insanın evine gideceğiz onun elini sıkacağız ve oy vermeyen komşusunu ikna etmesini isteyeceğiz. Bize bugüne kadar oy vermemiş mahallelere sokaklara tek tek gireceğiz. Kayyımcı anlayışı anlatacağız Kürt düşmanlığını Kadın düşmanlığını, işçi emekçi düşmanlığını anlatacağız. Kente ne kadar zarar verdiklerini anlatacağız ve onları da ikna edeceğiz. Bunun için başta kadın ve genç arkadaşlarımız olmak üzere bu topraklardaki kanaat önderleri barış için en çok bedel ödeyen barış analarımız bizler parti çalışanları ve örgütleri hep birlikte bir halk seferberliği ile belediyelerimizi sadece almakla yetinmeyecek onları kayyımcı anlayışa karşı da koruyacak olduğumuz belediyeleri de tek tek geri alacağız.
31 Mart seçimlerinde yeni bir demokrasi destanını hep birlikte yaratacağız
Batı da biraz önce bahsettiğim kent uzlaşısı çerçevesinde yerel yönetimlere kendi seçmenimizin yurttaşımızın iradesinin yansımasının çalışmalarını yürütmeye devam edeceğiz. Bu çalışmalar da tam bir kıvama gelince olgunlaştıktan sonra kamuoyu ile zaten bunları paylaşacağız. Bizler motivasyonumuzu nereden alıyoruz biliyor musunuz? Bizler motivasyonumuzu haklılığımızdan alıyoruz. Bizler motivasyonumuzu bugüne kadar bize zulmü reva görenlere karşı mücadelemizden alıyoruz, barışa demokrasiye adalete özgürlüğe olan inancımızdan alıyoruz. Kürdü, Aleviyi yok sayana karşı mücadelemizden alıyoruz. Bizler yönetsek açlık ve yoksulluk düzenine son verebiliriz bilincimizden ve yönetim anlayışımızdan alıyoruz. Emekliden emekçiden KHK’liden engelliden doğa ve insan hakları savunucularının onurlu mücadelesinden alıyoruz. Cumartesi Anneleri’nden Adalet Nöbeti tutan ve ne pahasına olursa olsun barışı haykırmaktan vazgeçmeyen kadınlardan analardan alıyoruz. Biz motivasyonumuzu haklılığımızdan örgütlülüğümüzden ve halklarımızdan alıyoruz. DEM Parti olarak 31 Mart seçimlerinde yeni bir demokrasi destanını hep birlikte yaratacağız. Bunun için durmak yok, gece gündüz çalışacağız. Kar kış demeden çalışacağız. Alanlarda meydanlarda olacağız halkımızın içinde olacağız. Şimdiden başarılar diliyorum yolumuz açık olsun. Serkeftin serkeftin serkeftin.”