'Hasta tutsaklar derhal serbest bırakılmalı!'

  • 09:04 27 Nisan 2025
  • Güncel
Elfazi Toral
 
İSTANBUL - Cezaevlerinde tecridin giderek ağırlaştığını ve hasta tutsakların sağlık durumlarının kötüleştiğini belirten MATUHAY-DER Eşbaşkanı Dilek Demir Sönmez, “Hasta tutsaklar derhal serbest bırakılmalı” diyerek herkesin sorumluluk alması gerektiği çağrısında bulundu.
 
Türkiye cezaevleri, özellikle politik tutsaklar açısından ağır işkence ve hak ihlallerinin merkezleri haline gelmiş durumda. Cezaevlerinde sistematik olarak uygulanan baskı, işkence ve sindirme politikaları, tutsakların en temel yaşam haklarının açıkça ihlal edilmesine yol açarken, iktidarın, özellikle ağır hasta tutsaklar üzerindeki politik baskısı ve ihmali, her geçen gün daha da derinleşiyor.
 
Cezaevlerindeki sağlık hizmetlerine erişim engelleri nedeniyle, hasta tutsakların durumları ağırlaşmakta, buna bağlı olarak yaşamını yitiren tutsak sayısı da artıyor.  İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) yayımladığı rapora göre, yalnızca 2024 yılı içerisinde 7’si Marmara Bölgesi'ndeki cezaevlerinde olmak üzere toplam 32 tutsak yaşamını yitirdi. Aynı rapora göre, Marmara Bölgesi cezaevlerinde 5 bin 782, diğer bölgelerde ise bin 681 olmak üzere toplamda 7 bin 349 hak ihlali tespit edildi. Bu veriler, cezaevlerindeki insan hakları ihlallerinin boyutunun endişe verici düzeyde olduğunu ve durumun her geçen gün daha da kötüleştiğini açıkça göstermektedir.
 
Marmara Tutuklu ve Hükümlü Aileleriyle Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (MATUHAY-DER), Eşbaşkanı Dilek Demir Sönmez, hasta tutsakların durumuna ilişkin konuştu.
 
Kitaba 'tehlikeli nesne' muamelesi
 
Hem Kürdistan hem de Türkiye cezaevlerinde bulunan tutsakların yaşam koşullarının günden güne kötüleştiğini söyleyen Dilek Demir Sönmez, özellikle kadın tutsaklara yönelik şiddetin arttığını belirtti. Dilek Demir Sönmez, “Kadın tutsaklara yönelik saç diplerini arama, çıplak arama dayatmaları ve ayakkabı araması gibi onur kırıcı uygulamalar ciddi şekilde arttı. Özellikle Kandıra, Gebze ve Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevleri, bu insan hakları ihlallerinin yoğunlaştığı yerler. Geçtiğimiz hafta, Tekirdağ F Tipi 1 No’lu Cezaevi'nde iki tutsağın, aileleriyle yaptıkları telefon görüşmesinde Kürtçe konuştukları gerekçesiyle bir ay boyunca telefon görüşme hakları ellerinden alındı. Bunu cezaevlerinde bulunan tutsakların iradelerini kırmak için yaptıklarını biliyoruz. Aileleri korkutmak, sindirmek, yıldırmak istiyorlar. Tek amaçları aileler ile cezaevinde bulunan yoldaşları izole etmek, birbirinden kopartmak, ideolojilerinden koparmaktır. Kitap yasakları ve havalandırma cezaları gibi hak ihlalleri de artarak devam ediyor. Örneğin, geçtiğimiz ay 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle kadın tutsaklara gönderdiğimiz kitaplar, ‘tehlikeli bir nesne olabileceği’ gerekçesiyle cezaevi yönetimi tarafından geri gönderilmiştir” dedi.
 
‘Keyfi uygulamalarla tutuluyorlar’
 
Tahliye edilmesi gereken tutsakların tahliyelerinin ertelendiğini dile getiren Dilek Demir Sönmez, “Bolu Cezaevinde bulunan bir tutsak tahliye edilmesi gerekirken tahliyesi 3 ay ertelendi. Yine buna benzer birçok tutsağın tahliyesi erteleniyor. Hasta tutsaklar İdari Gözlem Kurulu tarafından kalabilir mantığıyla cezaevlerinde tutuluyor.  Adli Tıp Kurumu hasta tutsaklar için 'cezaevinde kalamaz' raporu vermesine rağmen hasta tutsaklar tahliye edilmiyor. Tutsaklar cezaevi idaresinin keyfi uygulamalarıyla tutuluyorlar. Batman Beşiri T Tipi Kapalı Cezaevi'ndeki ağır hasta tutsak Mehmet Emin Çam 16 Nisan’da kalp krizi geçirdi. Ağır hasta tutsak ve ona rağmen tahliye edilmedi. Hastanede yatırıldığı zamanda kelepçeli yatırılıyor ve aile ile görüştürülmüyor. Bırakılması gereken hasta tutsaklar içerde tutuluyor. Hasta tutsakların çok ciddi sorunları var. Kimisinin gözü görmüyor, kimisinin bacağı tutmuyor, kimisinin eli tutmuyor. Ama bu ağır koşullara rağmen hala içeride tutuluyorlar. Bu ihlalleri ne biz ne aile nede toplum kabul ediyor. Tutsakların ve yakınlarının iradelerini kırmak için bunları yapıyorlar ancak bu uygulamalarla kimsenin iradesini kıramayacaklar” şeklinde konuştu.
 
‘Yok etme anlayışları yüzyıllardır devam ediyor’
 
26 yıldır İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a işaret eden Dilek Demir Sönmez, hem İmralı’da hem de diğer cezaevlerinde devam eden ağır tecrit politikalarını hatırlattı. Dilek Demir Sönmez, “Tecridin ana kaynağı, Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit olduğunu biliyoruz. Ağırlaştırılmış mutlak tecrit tüm cezaevlerine sirayet etmiş durumda. Tecrit cezaevleriyle sınırlı kalmayıp tüm topluma yayılmış durumda. Sayın Abdullah Öcalan çıkmadığı ve o tecrit kalmadığı takdirde bu sorunlarla karşı karşıya kalacağız.  Bu politikayla siyasi ve devrimci tutsakların iradelerinin kırılması amaçlanıyor. Hem Kürt halkı hem de sosyalistlerin tek talebi Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğün sağlanmasıdır. Fiziki özgürlük sağlandığı takdirde cezaevleri boşalacak. Çünkü tecrit ortadan kalkınca toplum ferahlayacak. Bu sorunlar çözülmediğinde hem tutsaklar hem de tutsak yakınları ciddi problemlerle karşı karşıya kalıyor. Tutsak yakınları görüş için Türkiye'nin bir ucundan öbür ucuna gidip geliyor. Özellikle tutsakları uzak yerlere gönderiyorlar. Amaç aileleri çocuklarından kopartmak. Bu durum ekonomik anlamda da aileleri zorlayan bir durum. Bizler ailelerle sürekli iletişim halindeyiz. Tüm bu politikalara rağmen ne aileler ne de tutsaklar geri adım atmadı. Yok etme anlayışları yüzyıllardır devam ediyor” diye ifade etti.
 
‘Hasta tutsaklar derhal serbest bırakılmalı’
 
Dilek Demir Sönmez, sözlerini şöyle sürdürdü: “Halkların ortak mücadelesi yükseldiği zaman tecritte ortadan kalkar hasta tutsaklarda cezaevinden çıkar. Halkların, sistemin dayattığı tüm zorbalığın karşısında duyarlı olması gerekiyor. Cezaevlerinde tecridin kalkması gerekiyor. Tecrit kalkana kadar mücadelemiz devam edecektir. Önceliklerimizden biri de hasta tutsaklardır. Cezaevinde bulunan hasta tutsakların derhal serbest bırakılmaları gerekiyor. Bunun sorumluluğu çok ağırdır, hesabını kimse ödeyemez. 32 yılını dört duvar arasında geçirmiş tutsakların bir an önce serbest kalması gerekiyor. Uzun süredir cezaevinde olup kronik rahatsızlıkları oluşmuş bu tutsakların derhal tahliye edilmesi lazım. Artık toplum bir aydınlığa ve ferahlığa ulaşmak istiyor. Bunun için de bizler hasta tutsakların bir an önce cezaevinden çıkmasını talep ediyoruz. Keyfi uygulamalarından keyfiyetçi anlayışlardan derhal vazgeçilmesi gerekiyor.  Bu uygulamaların ne evrensel insan haklarına ne hukuka nede anayasaya uygun değildir. Dünya halkları artık bu politikaların farkına varsın. Tecrit politikalarına samimiyetle, doğrulukla, şeffaflıkla yaklaşılması gerekiyor. Toplum ve Türkiye cephesi bu sorumluluğun yerine getirsin. Bu haksızlığın karşısında durursak bütün olumsuzlukların sistemini yerle bir edebiliriz. Ortak mücadele ile ortak bir yaşamı hep birlikte kurabiliriz.”
 
‘Çağrının arkasındayız’
 
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat'ta yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısını hatırlatan Dilek Demir Sönmez, çağrının tüm Orta Doğu halkları tarafından sahiplenildiğini ifade ederek, “Çağrı herkes tarafından benimsendi.  Bu çağrı ezilen ve yok sayılan tüm halklar için önemli bir yerde duruyor. Tüm halkların bir arada eşit, özgür ve onurlu bir yaşamın mesajıydı.  Tüm dünya halklarında bile karşılık bulan bir çağrı oldu. Çağrı hem bizler hem Türkiye hem de Orta Doğu halkları açısından önemli ve kıymetli bir yerde duruyor. Bugün Rojava modeli dünya çapında rol model olmuş. Bütün halkları bir arada tutan bir model ve bütün dünyaya örnek olan bir model. Bu çağrı da tam da bu modeli karşılayan ve bu modeli gösteren bir çağrıydı. Halklarla bir arada ortak bir yaşamı sürdürmeyi gerektiren bir çağrı. Hepimiz bu çağrıyı benimsedik ve kabul ettik. Çağrıyı kabul etmek bundan sonra Türkiye cephesine kalıyor.  Türkiye eğer halkların bir arada huzurlu bir şekilde yaşamasını istiyorsa bu çağrıya olumlu bir şekilde karşılık vermesi gerekiyor. Barış ve demokratik toplum çağrısında karşılık verildiği zaman, Türkiye’de halklar kazanacak. Çünkü bu çağrı hepimizin yaşamını ilgilendiren bir çağrıdır. Geleceğimizi ön gören ve geleceğimize yön veren bu çağrının arkasındayız” diye konuştu.