Kadın, kadın olmanın dışında her şeydir, özellikle bu coğrafyada!

  • 09:06 18 Temmuz 2021
  • Medya Kritik
Gülistan Azak
 
HABER MERKEZİ - Umalım ve mücadele edelim ki, kadınlar üzerindeki  örgütlü kötülük bir an önce son bulsun ve  yönlendirilen toplum özüne dönsün… Aksi takdirde İstanbul Sözleşmesi’nin dahi hüküm bulmadığı bu topraklarda geçen her saat kadınların aleyhine işleyecektir.
 
Kadın, kadın olmanın dışında her şeydir, özellikle  bu coğrafyada.  Toplum için önce çiçek ardından ise süpürge olur bedeni… Ama en önemlisi annedir!
 
İktidarın inşasına göre, kadının kendisini tam olarak hissetmesinin yolu annelikten geçer. Bu amaç doğrultusunda kadın bedeni üzerindeki projeler bir bir televizyon programlarına, reklamlara taşınır ve  annelik imgesi  kadına yönelik egemen toplumsal kodları yeniden üretir. Kadının ne yiyeceğine ne giyineceğine iktidar karar verir. Sonuç; kadınlar için gelecek artık hiçlikle eş değerdir.
 
Bu durumun sonuçlarını  gözler önüne seren bir olayda geçtiğimiz gün Alaçatı'daki bir mekanda sahne alan şarkıcı Gülşen’in  giydiği kıyafete dönük tepkilerdi. Tepkilerin neredeyse tamamı annelik üzerineydi… Tepkileri paylaşmayı, toplumun geldiği noktayı göstermek açısından yararlı buluyorum.
 
“Sen annesin yakıştıramadım”, “Kıyafet bir anneye, eşe asla yakışmaz…Şarkıcı da olsa”,  “Teşhirci bir anne olmuşsun. Oysa ki sen sanatçısın, sesinle ön planda olmalıydın, hiç gerek yok”, “ Ama bence bu sanatçılık değil, teşhircilik. Yazık bir de anne sıfatı taşıyorsun”, “Sahne cezası yemeliler ki nasıl giyinmeleri gerektiğini öğrensinler”….
 
Gülşen’in  tepkilere karşı  yaptığı açıklama ise bence üretilmeye çalışılan toplumsal kodları sarsacak güçteydi.  
 
‘Yok ettiklerini düşündükçe kök salıyoruz’
 
“Son konserimde, dilediğimi giyme özgürlüğümü kullanarak seçtiğim kıyafet, birçok farklı ama en mühimi özgürlük alanına, tercihlere olan saygı sınırlarını aşan türden yorumları duymama sebep oldu. Sizler için çok küçük bir hatırlatma yapmak istiyorum. Ne giydiğime, ne düşündüğüme, nasıl yaşamak ve var olmak istediğime sadece ama sadece kendim karar verebilirim. Tıpkı sizlerin de hayatlarında olduğu ya da olması gerektiği gibi. Bir toplumu oluşturan bütün parçaların, her görüşten, her inançtan olan tüm insanların, birbirlerine zarar vermeden, dilediği şekilde bir arada barış içinde yaşamasıdır bütün hikaye…Bugün toplum olarak geldiğimiz noktada bunu hatırlatmak durumunda kalmış olmak inanılmaz iç acıtıcı. Ama ben bilhassa, bana kalbi ve aklıyla eşlik edenlere, umut diyenlere, nefes kabul edenlere sımsıkı sarılıyorum ve teşekkür ediyorum. Öyle hayat doluyuz ki yok ettiklerini düşündükçe kök salıyoruz."
 
Medya yine şaşırtmadı
 
Kadınlardan Gülşen’e  destek gecikmezken, medya ise yine olaya yalnızca magazinsel yaklaştı maalesef. Çünkü biliyoruz ki, devletler tarafından dayatılan kodların üterim merkezlerinin başında medya geliyor. Hem görsel, hem yazılı medya “aşırı annelik” vurgusuyla tüm kadınları pedagojik eğitimden geçmiş, çocukları hayatının merkezinde ve daha da önemlisi hayatlarının tek unsuru olarak tep tipleştiren bir konumda.
 
Dolayısıyla anneliğin politik kavramlar yüklendiği ve iktidar stratejilerinin üzerinde gezindiği bir mecra olduğunu söyleyebiliriz. Günümüz toplumsallığında kadının anne olabilme yetisine vurgusu da bundan kaynaklanmaktadır.
 
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, Kadın ve Demokrasi Derneği'nin (KADEM) yeni hizmet binasının açılış töreninde, “Çalışıyorum diye annelikten imtina eden bir kadın, aslında kadınlığını inkar ediyor demektir. Anneliği reddeden, evini çekip çevirmekten vazgeçen bir kadın, iş dünyasında istediği kadar başarılı olsun, eksiktir, yarımdır. İnsanlığın yarısını oluşturan kadın, anneliğiyle, evinin ve çocuklarının üzerindeki etkinliğiyle, zerafetiyle, estetiğiyle, iç güdüleriyle, sahip olduğu farklılıklarla kadındır. Bu gerçeği bir kenara bırakıp erkekle kadını birbirlerine hasım olarak rakip olarak gören anlayışı kesinlikle reddediyoruz. Çalışan  kadınların anneliğini teşvik için çok önemli düzenlemeler yaptık. Teknolojik imkanlar, kadınlarımızın pek çok işi evinden, çocuklarının yanından yürütebilmesine fırsat veriyor. Velhasıl, iş hayatının anneliğin alternatifi haline getirilmesini kesinlikle kabul etmiyorum” sözleri  kadın bedeni üzerinden “toplum mühendisliği” gayesinin  açık bir örneğidir diye düşünüyorum.
 
Umalım ve mücadele edelim ki, bu örgütlü kötülük bir an önce son bulsun ve  yönlendirilen toplum özüne dönsün… Aksi takdirde İstanbul Sözleşmesi’nin dahi hüküm bulmadığı bu topraklarda geçen her saat  kadınların aleyhine işleyecektir…