Sednaya’yı gören medyanın görmedikleri!
- 09:04 15 Aralık 2024
- Medya Kritik
Rozerin Gültekin
İSTANBUL - Bu hafta ana akım medya, bir kez daha 'üç maymunu' oynayarak, HTŞ’nin şeriat hedeflerini ve Sednaya Cezaevi'nde yaşanan işkencelerin Türkiye ve Kürdistan cezaevlerindeki yansımalarını görmezden geldi.
Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ), 27 Kasım’da Suriye’ye karşı başlattığı saldırılar sonrasında başkent Şam’ın kontrolünü ele geçirdi. Devlet Başkanı Beşar Esad ülkeyi terk etti. “Şam’ı Kurtaranlar” adıyla bir grup, Suriye’nin resmi devlet televizyonunda bir açıklama yaparak rejimle ilgili önemli duyurularda bulundu. Açıklamada, Suriye cezaevlerindeki tüm tutukluların serbest bırakıldığı belirtildi. Halktan ise devletin ve kamu kurumlarının mal ve mülklerine sahip çıkmaları istenerek, bunların 'özgür Suriye devletinin bir parçası' olduğu ifade edildi.
Özgürlükçü denilen HTŞ
Yapılan açıklamanın ardından Şam yönetimi geçici olarak HTŞ’ye geçti. İçerisinde birçok çeteyi barındıran HTŞ’nin kenti nasıl yöneteceğini, kadınları neler beklediği noktası hala belirsizliğini korumakta. Bir yandan Beşar Esad’ın devrilmesinin ardından Şam’ın bir anda HTŞ ile demokratikleştiği iddia edilerek basın tarafından gündem yaratılırken diğer yandan HTŞ lideri Ebu Muhammed El Colani’nin 2023'te İdlib'de şeriatı nasıl uygulayacağını anlattığı video dijital medyada paylaşıldı. 2023'te Ebu Muhammed El Colani şeriatı nasıl uygulayacaklarına dair şu ifadeleri dile getiriyor: “Ahlak polisinin içişleri bakanlığının bir parçası olmasını uygun görüyoruz. İçişleri bakanlığında din adamlarının ve mollaların yöneteceği ahlak polisi olacak. Birkaç dindar erkek ve vaiz, içişleri bakanlığındaki bu ahlak polisini denetleyecek. İnsanlara sopa kullanmadan şeriata uymaları söylenecek. Vaaz verirken zorlamaya başvururlar ve yasaya, sopa kullanımına göre hareket ederlerse, bu insanların şeriatı yaymadaki beceriksizliğimizi gösterir. İslam hak dindir, halihazırda güçlüdür. Sadece İslam'a karşı zorlama ile duranlara karşı güç kullanırız. Kendimizi zorla davamızdan uzaklaştırmaya çalışanlara misilleme yaparız ve bu görev bunun için var."
Dijital medyada yer alan diğer bir görüntü de ise genç bir kadının Ebu Muhammed El Colani ile fotoğraf çektirmek istediği ancak Ebu Muhammed El Colani’nin kadına eliyle “Başını ört” talimatı verdiği görülüyor. HTŞ’nin Şam’da güven sağladığını iddia eden, mülteciler akın akın ülkelerine döndüğüne dair birçok haber paylaşan ana akım Ebu Muhammed El Colani’nin şeriat söylemlerini görmezden geldi.
El Nusra kurucusu ve HTŞ lideri ile İbrahim Kalın
Ana akım tarafından özgürlükçü olarak işlenen HTŞ’nin lideri kimdir? Ebu Muhammed El Colani, Suriye'de 2011'de başlayan iç savaşın ardından IŞİD lideri Bağdadi'nin emriyle Suriye'ye gitmiş, daha sonra El Kaide'nin Suriye kolu olan El Nusra'yı kurmuş. Ebu Muhammed El Colani, 2016'da El Kaide ile de bağlantısını kopardığını açıklayarak HTŞ'yi kurdu. Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın, Beşar Esad'ın devrilmesinden sonra Suriye'ye giderek Emevi Camii'nde “zafer” namazı kıldı.
İbrahim Kalın'ın başkent Şam'da seyahat ettiği sırada dijital medyada paylaşılan görüntülerde Ebu Muhammed el-Colani'nin İbrahim Kalın’ın aracını kullandığı iddia edildi.
Ana akımı şok eden cezaevi gerçekleri
Ana akım bir yandan HTŞ’yi demokrasiyi sağlayacak güçler olarak gösterip şeriat niyetini görmezken diğer yandan kendi topraklarında olan cezaevi vahşetlerini görmeyip Sednaya Hapishanesi'nde yaşanan işkenceyi günlerdir ilk defa şahit oluyormuş gibi anlatmaya devam ediyor. “A haber işkence merkezinde”, “Esad'ın işkence ve ölüm hücreleri: Ceset pres makinası, kanlı urganlar, işkence aletleri! Sednaya Cezaevi'ne girdik”, manşetleri ile Sednaya Hapishanesi'nde cezaevinde gördüklerini şok içerisinde aktarıyorlar yaşananların tüyler ürperdiğini dile getiriyordu.
Tutsakları cezaevinde katleden devletin basını Sednaya'yı nasıl gördü?
“Sednaya'da 30 yıl boyunca hapsedilen bir baba, Esad rejimi tarafından öldürülen oğullarının mezarını ziyaret etti. Bu dokunaklı anlar, acı dolu bir hikayeyi gözler önüne serdi ve insanların yüreklerini dağladı.”
"Suriye'nin bir dönem Lübnan'daki askeri varlığına karşı çıkan gruplara mensup olmak" suçlamasıyla 1991'de Suriye istihbaratı tarafından alıkonulan yüzlerce Lübnanlıdan biri 33 yıldır.” Sözleri ile Beşar Esad iktidarının işkencelerini anlatarak insanlığa seslenmeye çalışan ana akım, Türkiye ve Kürdistan cezaevlerindeki yaşananlara karşı 3 maymunu oynamakta ısrar ediyor. Aynı suçlardan dolayı tutuklanan ve 30 yıldır cezaevinde olmasına rağmen pişmanlık dayatıldığı için cezaevinde yaşamını yitiren ya da idamın diğer bir adı olan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile 'Sednaya cezaevinde güneş yüzüne hasret kaldılar' sözünü somut olarak yaşayan tutsakların olduğu bu coğrafyada işkenceler duyulmuyor, görülmüyor.
Kendi işkencelerine ses çıkarmayan medyanın sınır ötesine bakışı
Küçük hücreler, lağım çukurlarının bulunduğu yerler ve insanlık dışı muameleler, yalnızca Beşar Esad yönetimindeki Suriye cezaevlerinde değil, iktidar zihniyetinin hâkim olduğu her yönetimde yaşanmaktadır. Kendi ülkesinde bu işkence ve insan hakları ihlallerine ses çıkarmayan medya, sınırların ötesine insanlık dersi vermeye mi niyetlenmektedir?
1980’lerden günümüze Türkiye ve Kürdistan’da başta Amed Cezaevi, Mamak Hapishanesi, Ulucanlar ve Hayata Dönüş operasyonu, olmak üzere cezaevlerindeki işkenceleri tarihe kazandırmıştır. Ancak, Türkiye ve Kürdistan’daki cezaevlerinde yaşanan insan hakları ihlalleri göz ardı edilmekte ve sanki Türkiye ile Kürdistan’da demokrasi varmış gibi bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Bu durum, Suriye’deki hak ihlalleriyle ilgili olarak farklı bir muamele yapılmasına Türkiye ve Kürdistan'daki gerçeklerin görmezden gelinmesine neden olmakta.
Medya ve kamuoyunun dikkatinin Suriye’deki hak ihlallerine yoğunlaşması, içerde var olan sorunların üzerini örtmekte ve bu bağlamda, hak ve özgürlüklerin savunulması gereken Türkiye ve Kürdistan'daki duruma dair bir yüzleşme sağlanamamaktadır.