Kürt Kadın Hareketi'nin kavramsal ve kuramsal dönüşümü (2)

  • 09:01 3 Haziran 2025
  • Dosya
 
Kopuş: Kadının özgürlükle buluştuğu yer 
 
HABER MERKEZİ - Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği “Kopuş Teorisi”, kadının özgürleşmesinde yalnızca bir ideolojik yönelim değil, tarihsel bir kırılma ve yeniden inşa çağrısıdır. Abdullah Öcalan, "Kadının düşürülüşü ancak köklü bir kopuşla aşılabilir” diyor. 
 
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, 1996 yılında YAJK (Yekîtiya Azadiya Jinên Kurdistan) deneyimine dayanarak kadın özgürlük mücadelesinin kuramsal temellerinden biri haline gelen Kopuş Teorisi’ni ortaya koydu. Bu teori, Kürt kadın hareketinin hem teorik hem de pratik düzeydeki tartışmalarında merkezi bir yer edindi. Abdullah Öcalan’a göre kopuş; kadınların özgürleşmesinin önündeki erkek egemenliğinden, kölelikten, eşitsizlikten ve hem düşünsel hem fiziksel tutsaklıktan radikal biçimde ayrışması anlamına geliyor. Bu aynı zamanda kadının kendi öz benliğiyle yeniden bağ kurması, tarihsel ve kültürel köklerinden yola çıkarak kendini yeniden inşa etmesi gerektiği anlayışına dayanıyor.
 
Kopuş Teorisi, yalnızca bireysel bir uyanış süreci değil; kadınların kolektif örgütlenmesini büyüten ve ideolojik hatta yön veren bir yaklaşım olarak gelişti. Bu yaklaşım, özellikle kadın ordulaşması ve sahadaki kadın direnişiyle birlikte somut bir mücadele biçimine dönüştü. Abdullah Öcalan’ın çözümlemeleri, bu süreci Kadın Kurtuluş İdeolojisi’nin oluşumuna giden yol olarak tanımlıyor.
 
Dosyamızın bu bölümünde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın kadınla erkek arasındaki tarihsel kopuşa ve özgürleşmenin temel ilkelerine dair değerlendirmelerine yer veriyoruz. 
 
‘Eskiyi aşmadan yeniyi yaratmak mümkün değil’
 
Abdullah Öcalan, kadın davasına dair çalışmalardaki yerini şöyle ifade ediyor: "Üzerinde büyük anlaşmazlıkların olduğu kadın davası, önderliksel çalışmamızın önemli bir yönünü teşkil etmeye devam ediyor. Genç kızlar topluluğuyla karşılaşınca, örneği az görülen bu çalışmaya anlam verebilmek, güç getirebilmek biraz da tanrılara mahsus bir iş veya büyük dava işi. Özgür kadın davası, halk davası gibi bir davadır. Biz de genelde halkımızı diriltmeden, kadını diriltmeye çalışıyoruz. Hatta bayağı öncelikte vermeye çalışıyoruz. Ne kadar hazırsınız? Erkekten kopuş gelişirken, sorunlar gelişiyor, haliyle gelişecek. Eskiyi aşmadan yeniyi yaratmak mümkün değil. Kopuşu sağlamadan birleşmeyi sağlamak da mümkün değil."
 
Özgürleşmek isteyen kadın için hayati mesele
 
Kadının kopuş sürecinin hayati bir mesele olduğunu vurgulayan Abdullah Öcalan şu ifadeleri kullanıyor: “Duyguda, düşüncede, hatta fiziki ve cins olarak da kopuşunu sağlayamayan bir kadın, köleden daha beterdir. Köle kadın, özgürlük ortamına her zaman gerici özellikleri ve düzeni taşır. Özgürlük ortamının yaşam ilkelerini tehlikeye sokar. Her koşul altında geri geleneksel özelliklere karşı güçlü bir mücadele gerekir. Bu açıdan özgürleşmek isteyen kadın için kopuş hayati bir meseledir. Ucuz duygulara şimdiye kadar bizi mahkûm eden, çirkinleştiren ne varsa her şeye “êdi besê (artık yeter)” diyerek özgür yaşam değerleri ve hakkı ancak elde edilebilir. Unutmayalım ki bin yıllardan beri gelişen kadının düşürülüşü ancak köklü bir kopuşla, yine erkeğe bağlanışı bu kopuşun pratikleştirilmesi ile aşılabilir."
 
Yaşamak için kopuş 
 
Abdullah Öcalan, kopuşun anlamına dair eleştirileri şöyle yanıtlıyor: “Bazıları neden bu kadar kopuş diyor? Aslında bu kopuş yaşam dışılıktan kopuştur, çirkinlikten kopuştur. Bu kopuş etkisizlikten kopuştur, yaşamın boğulmasından kopuştur. İçinde belki düşmana özgü hiçbir şey yok. Böyle bir gerçeklikten, yenilgiden, bitmiş-tükenmişlikten kopuştur. Mezopotamya yaşam kaynağıydı, insanlığın beşiğiydi. Bu kopuş burada bitirilen insanlıktan, yaşam imkânına ulaşmak için gerçekleştirilen bir kopuştur. En azından uygarlığın başlangıcındaki heyecan kadar yaşam için kopuştur. İnsana layık olan bir yaşama fırsat vermek için kopuştur."
 
Özgür irade ve özgür düşüncenin önemi 
 
Erkek egemen ilişkilerin kadının düşüncesini nasıl felç ettiğine dikkat çeken Abdullah Öcalan bu durumu şu sözlerle açıklıyor: “En ufak bir erkek ilişkisi mevcut egemenlikli hâliyle ezici, baskı durumuna yol açıyor. İlk yaptığı iş de, kadının kendine özgü düşünce sistemini yok etmektir. İradesini felç ediyor. Şimdi bu tehlikelidir. Bunu ortadan kaldırmamız gerekiyor. Eğer özgür iradeye, düşünceye saygımız varsa, sonuna kadar düşünebilen, kendisini özgür iradeye kavuşturabilen bir kişilik gerekli. Şimdi bu bizde bir ahlaktır, aynı zamanda başkaldırıdır. Erkek için belki bir ahlaksızlık gibi gelebilir. Bu, erkeğe tahammül edilemez gibi gelebilir. Ama benim için veya temsil etmeye çalıştığım Önderlik kurumu açısından, hem hayati bir ilkedir hem de hayati bir çalışmadır, diğeri haramdır."
 
İradenin kırılması ve kölelik
 
Kadının tarihsel olarak nasıl yabancılaştırıldığını ve köleleştirildiğine değinen Abdullah Öcalan,  “Tarihsel gerçeklik içerisinde kadın, erkek egemenlikli sistemde kendi gerçeğine yabancılaştırıldı. Binlerce yılı kapsayan bir yabancılaşma süreciyle beraber, egemenlikli sistem içerisinde köleleşen, iradesi kırılan, fiziksel, ruhsal ve düşünsel anlamda da düşürülmüşlüğü ve köleliği yaşar. Kadın, egemenliğe göre hâl ve harekette, üslupta da tamamıyla şekil alan erkeğin dünyasına tâbi olan bir konumda yaşar. Böylesi bir gerçeklik içinde şekillenen kadın, kendi dünyasından bağımsız, erkeğin dünyasında onun yaşadığı gerilik ve köleliğe zemin olmaktan kendini kurtaramadığı için, içinde bulunduğu sistemi sorgulamaktan uzak, var olan çarkın dişlisi durumuna gelir. Kadın bu sistemde kendisini dişli konumundan çıkarmadıkça, kendisini bulamaz, gerçekliğini tahlil edemez, olumlu-olumsuz, güçlü-güçsüz, güzel-çirkin, iyi-kötü yanlarını keşfedemez” sözlerini kullanıyor. 
 
Sistemin kalıplarını kırma zamanı 
 
Abdullah Öcalan, kadının örgütlülük kuramaması ve sistem kalıplarını kıramaması üzerine şunları dile getiriyor: “Mevcut sistem içerisinde de kendi cinsiyle örgütlülüğü gerçekleştiremez ve sistemin mevcut kalıplarını kırmada da zorlanır. Bu sebeplerden ötürü kopuş, kadının kendi öz gücü, iradesi ve kişiliğiyle, cins bilincini ve sevgisini geliştirmesi için kendi zeminini kullanmasını öğrenmesi ve mevcut egemen sistemin gerçekliğini değiştirmesi için gerçekleştirilmesi gereken önemli bir görevdir, kadın hareketi açısından. Ancak egemenlikli sistemin tüm hâkimiyetinden ve müdahalelerinden kendini sıyıran kadın, özgür yaşamın kurucusu ve yaratıcısı olabilir. Kadındaki özgür irade açığa çıkmadıkça, hiçbir zeminde eşitliğe dayalı bir yaşam gerçekleşemez. Kopuşun olmadığı yerde tek bir şeyden bahsedilebilir; o da kadının iradesinin tümüyle kırıldığı bir yaşamdır."
 
Gerçekleri tanıma zemini: Kopuş
 
Abdullah Öcalan, kopuşun zamana yayılmaması gerektiğine işaret ederek, “Kopuş olayını ne kısa bir zaman dilimine sığdırmak ne de uzun süreli zamana yaymak doğru bir yaklaşım değildir. Binlerce yıllık tahribatı aşmak kısa bir süreçte gerçekleşmeyeceği gibi, bu mücadelesizliğin gerekçesini de zamana yaymak olacaktır. Bu sebeple, kadın eksenli yaşam ve bakış açısı çerçevesinde koşulların yaratılmasıyla, sürekliliği yaratan bir şekilde bir sistem çerçevesinde yürütülmesi gereken bir olgu olarak karşımıza çıkar. Kopuş, iki cins açısından da kendi gerçeklerini tanıma zeminini doğurur. Bu, kişilikleri netleştirme, öz gücü, iradeyi geliştirme anlamında da belirleyici bir role sahiptir. Kadın Özgürlük Hareketi açısından bir ilke olarak benimsenen ‘erkekten ve onun yarattığı sistemden kopmayan kadın asla özgürleşmeye adım atamaz’dır. Kopuş bu sebepledir ki siyasal, sosyal bir gerçeklik olma özelliğini de bağrında taşır. Toplumsal koşullara uyarlanarak, her iki cins açısından da yaşam, özgürlük, insanlık dışı olan tüm çirkinlik, kölelik ve geriliklerden kopmak, özgür yaşam projesinin hedefi ve gerekçesidir” diye belirtiyor. 
 
‘Sonsuz boşanma’ tanımı 
 
Abdullah Öcalan, kopuşun felsefi boyutunu şöyle tanımlıyor: “Abdullah Öcalan son tahlilde tüm iktidar, erk ve merkezlerden, sistemden kopmayı ‘sonsuz boşanmak’ olarak da tanımlıyor. Kopuş Teorisi’nin bir devamı olarak dile gelen bu konu, zihniyetlerin özgürleştirilmesi anlamında önemlidir. Kopuş Teorisi, kadın ordulaşması ve bu dönemde kadınların verdiği mücadele ve gösterdiği direniş, Kadın Kurtuluş İdeolojisi’ne taşımıştır. Bu anlamıyla hiçbir şey bir diğerinden bağımsız oluşmaz. İnsanlığın özgürlük mücadelesi her zaman kendi alternatifini oluşturmuştur. Kadın Kurtuluş İdeolojisi de bunun en açık örneğidir."