
Avrupa Yerel Yönetimler Şartnamesi ve Türkiye’nin korkusu!
- 09:01 28 Haziran 2025
- Güncel
Semiha Alankuş
HABER MERKEZİ - Birçok ülkede uygulanan ve demokrasinin gelişiminde önemli bir yeri olan Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı Türkiye uygulamıyor.
Kürt sorunun demokratik çözümüne ilişkin tartışmaların yoğunca yaşandığı bugünlerde gündeme gelen konulardan biri de Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı. Türkiye bunu uygulamamakta ısrar ediyor.
Peki nedir bu ve dünyada uygulanan örnekleri nelerdir, ülkelere ne kazandırıyor, Türkiye’nin kaygıları neler, neden korkuyor Türkiye?
Öncelikle bu şart ne zaman imzalandı ona bakmakta fayda var. Avrupa Konseyi’nin 1985 yılında kabul ettiği ve Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, yerel yönetimlerin anayasal güvenceye alınması, mali ve idari özerkliğe kavuşması amacıyla hazırlandı. Ancak son yıllarda Türkiye’de belediyelere yönelik uygulamalar, bu şartın ne derece uygulandığına dair tartışmaları yeniden gündeme taşıyor.
İlk olarak temel ilkelerinden başlayalım…
Yerel özerklik
Yerel özerkliği içeriyor. Yani yerel yönetimlerin, kendi sorumluluk alanlarında bağımsız olarak karar alma ve uygulama yetkisine sahip olmasını esas alıyor.
Yerindenlik
Yerindelik ilkesini içeriyor. Yani kamu hizmetlerinin, yurttaşlara en yakın birim tarafından yürütülmesi gerektiğini vurguluyor. “Üst düzeydeki yönetim” yani merkezi yönetim “ancak gerekli durumlarda devreye girmelidir” diyor.
Mali özerklik
Mali konularda yerel yönetimlerin, kendi bütçelerini yapabilmesini ve yeterli mali kaynaklara sahip olması gerektiğine işaret ediyor.
Seçilmiş organlar
Yerel yönetim organlarının, doğrudan halk tarafından özgür ve adil seçimlerle belirlenmesi gerektiği bil ilke olarak ele alınıyor.
Merkezi denetime sınırlama
Devletin denetiminin, yasaya dayanması ve orantılı olması gerektiğinin belirtildiği bir diğer ilkede yerellerin karar alma yetkisini gereksiz şekilde kısıtlanmaması gerektiğinin altı çiziliyor.
Dünyadaki örnekler
Bu temel ilkeleri ele almanın ardından dünyadaki örneklerine bakalım.
İsveç’te belediyeler kendi bütçelerini hazırlar, vergi toplar, eğitim, sağlık ve yaşlı bakımı gibi temel kamu hizmetlerini yerel düzeyde organize eder. Belediyeler ki komün olarak tanımlanıp ele alınıyor ve bölgeler olmak üzere iki düzeyde yerel yönetim vardır. İsveç’in Şart’ı en iyi uygulayan ülkelerden biri olduğu belirtilirken bu hazırlanan raporlarla ifade ediliyor.
Almanya: Federal yapı içinde güçlü yerel yönetimler
Almanya’da belediyelerin kendi meclisleri, bütçeleri ve karar alma yetkileri vardır. Ayrıca federal sistem, eyaletlerin yüksek özerklikle hareket etmesini sağlıyor. Almanya’da belediyelerin konut politikası, toplu taşıma, sosyal hizmetler gibi alanlarda kendi planlarını uygulaması “örnek uygulamalar” olarak ifade ediliyor. Almanya için de yapılan araştırma ve hazırlanan raporlar da “Yüksek özerklik ve yerindenlik ilkesine bağlılık güçlüdür” tespiti yapılıyor.
Norveç: Katılımcı yerel yönetim ve şeffaflık
Norveç’te belediyeler kendi kaynaklarını kullanarak sağlık, eğitim ve çevre hizmetlerini organize ediyor. Halk, belediye düzeyinde düzenli olarak referandumlara katılır ve karar süreçlerine doğrudan etki edebiliyor. Mali olarak da merkezi hükümet, mali kaynakları dağıtsa da yerel yönetimler üzerinde politik denetim uygulamıyor.
İsviçre: Doğrudan demokrasinin yerel ayağı
İsviçre’de kantonlar oldukça özerk, kendi yasalarını ve uygulamalarını belirleyebiliyorlar. Neredeyse her büyük karar halk oylamasına sunuluyor. Bu, katılım düzeyini oldukça artırıyor. Örneğin: Zürih Belediyesi, kendi ulaşım politikalarını doğrudan halkla birlikte belirliyor.
Hollanda: Belediyelere yüksek mali ve idari özerklik
Hollanda’da belediyeler kendi bütçelerini oluşturuyor, sosyal yardımlardan altyapıya kadar birçok hizmet alanında bağımsız karar veriyor. Merkezi hükümetin ya da devletin denetimi yasaya uygunlukla sınırlı; müdahale değil rehberlik yaklaşımı tercih ediyor. Mahalle konseyleri, gençlik meclisleri gibi doğrudan halk katılımını teşvik eden yapılar da katılımcı demokrasiye bir örnek oluşturuyor.
Nasıl yorumlanmalı?
Verdiğimiz kimi örneklerden şu sonuçları çıkarmak ya da yorumlamak mümkün: Seçimle gelen yerel yöneticilere müdahale etmiyor. Belediyelerin bütçe ve hizmet üretme yetkisine saygı duyuyor. Halkın yerel karar alma süreçlerine katılımını teşvik ediyor. Yargı dışı idari vesayet uygulamıyor.
Türkiye’nin durumu:
Buradan Türkiye’nin durumuna bir göz atalım. 1988’de Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı imzaladı, 1992’de yürürlüğe koydu. Ancak Türkiye, şartın bazı maddelerine çekince koydu.
Türkiye’de, Madde 9/5 (yerel yönetimlerin kendi vergi oranlarını belirleyebilmesi) uygulanmıyor. Madde 4/6 da (yerel halkın, yerel karar alma süreçlerine katılımı) bazı maddeler kısıtlı uygulanıyor.
Avrupa’da güç, Türkiye’de müdahale
İsveç, Almanya ve Norveç gibi ülkelerde kamu hizmetleri, yurttaşlara en yakın birim olan belediyeler tarafından yürütülüyor. Bu ülkelerde yerel yönetimler; eğitim, sağlık, çevre ve altyapı gibi kritik alanlarda karar alma yetkisine sahip. Buna karşılık Türkiye’de, özellikle Kürdistan’da seçilmiş belediye başkanlarının görevden alınarak yerlerine kayyım atanması, yerindenlik ilkesinin ağır şekilde ihlal edildiğini ortaya koyuyor. Kayyım atamaları son süreçlerde Türkiye kentlerinde de uygulanmaya başladı. Bu da ihlal boyutunu bir kez daha gözler önüne seriyor.
Mali özerklik yok denecek kadar az
Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nın 9. maddesine göre yerel yönetimlerin mali kaynaklarının yeterli olması ve bu kaynaklar üzerinde serbestçe tasarruf edebilmesi gerekiyor. Ancak Türkiye, bu maddeye çekince koymuş durumda. Belediyelerin gelir kaynaklarının büyük kısmı merkezi bütçeye bağlıyken, harcamalarda da İçişleri Bakanlığı denetimi etkili oluyor.
Seçme-seçilme hakkı ihlal ediliyor
Şart, yerel yönetim organlarının doğrudan halk tarafından seçilmesini güvence altına alıyor. Ancak 2016'dan bu yana birçok belediye başkanı, hukuki süreçler tamamlanmadan görevden alınarak yerlerine kayyum atanması, halkın seçme-seçilme hakkına yönelik ciddi bir müdahale olarak değerlendiriliyor. Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi, bu uygulamaların Şart'a aykırı olduğu yönünde çeşitli raporlar yayımladı.
Yerel yönetimlerin halk tarafından seçilmesi Şart’ın temel ilkelerinden biri. Avrupa ülkelerinde bu ilke kesintisiz uygulanırken, Türkiye’nin özellikle son yıllarda hukuki süreç tamamlanmadan Kürdistan’daki belediye eşbaşkanlarının görevden alınması, seçme-seçilme hakkının ihlali olarak ortaya çıkıyor. Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi, Türkiye’nin bu uygulamalarını “eleştiren” raporlar yayımlamış durumda. 2016 yılından bu yana Kürdistan’daki belediyelere kayyım atanmasının sadece eleştirilmesi ve bunun ötesinde Türkiye’ye herhangi bir yaptırım uygulanmaması ise ayrıca sorgulanması gereken bir durum.
Demokrasi yerelden başlar ama…
Uzmanlar, yerel demokrasiye yapılan her müdahalenin genel demokratik işleyişi de zayıflattığını vurguluyor. Kadınların ve gençlerin yerel siyasette giderek daha fazla yer almaya başladığı bir dönemde, özerk ve katılımcı bir yerel yönetim yapısının desteklenmesinin önemine dikkat çekiliyor.
Avrupa’nın birçok ülkesinde yerel yönetimler demokrasi kültürünün taşıyıcı gücü haline gelirken, Türkiye’de merkeziyetçi yaklaşımlar, yerel yönetimleri işlevsizleştiriyor. Uzmanlara göre bu durum sadece yerel değil, genel demokrasiyi de zayıflatıyor. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nın eksiksiz uygulanması ise demokratikleşmenin olmazsa olmaz koşulu olarak görülüyor.