Nasıl yaşamalı?

  • 09:07 8 Eylül 2023
  • Jıneolojî Tartışmaları
 
 
“Nasıl yaşamalı sorusunun cevabına özgürlük ahlakı, özgürlük bilinci ve farkındalığının gücüyle ulaşabilmektir. Bunun için büyük bir mücadeleyi göze almak, yalnızlıktan korkmamak ve her şeye rağmen umut etmekten vazgeçmemektir. Her kadının birbirinin deneyiminde benzer duyguların olduğuna güvenmek, bunları tespit edip aşmanın ve özgürlüğe denk olanın bilgisine ulaşmaktır.”
 
Nagihan Akarsel
 
Kapitalist modernitede özgürlük anlayışı olarak sunulanın köleliğin kurumsallaştırılması ve meşrulaştırılması olduğu aşikârdır. Özgürlüğü ahlaktan yoksun ele alan bu anlayış ilişkilerdeki kötürümleşmenin de temel sebebi olmuştur. Devrim adına yola çıkan birçok harekette de bu kötürüm olma hali devam etmiştir. Kadın ve erkek birlikteliği birbirini beğenme ve seçme sonra bıkınca bırakma özgürlüğü şeklinde tanımlanmıştır. 
 
Savaşan, özgürleşen, güzelleşen kadın ya da erkek diyalektiği daha çok yirminci yüzyılın son çeyreğinden itibaren Kürdistan özgürlük mücadelesi ile gündeme gelmeye başlamıştır. Kadının xwebûn yani kendi olma bilinci, erkeğin kadının kendi olma bilinci ile kendini tanıma ve yaratma süreci içiçe bir şekilde sürmüştür, sürmektedir. 
 
Doğru olanı seçme ve anlam verme
 
Kadın ile erkeğin birbirine cins olmanın ötesinde arkadaş olarak bakmasının bilgisine ulaşma mücadelesidir aynı zamanda. Kadın ile erkek arasında felsefi, bilgeliğe, arkadaşlığa dayalı tahakküm içermeyen akışkan bir ilişki yaratmanın mücadelesi ve politikası geliştirilmektedir. Bu bağ kadının da erkeğin de kendini tanıması yolunda önemli bir adımdır. Kendini tanıdıkça doğru olanı seçme ve anlam verme bilgisine ulaşmadır.
 
Özgürlük tanımı 
 
Ancak asıl sorun özel dediğimiz böylesi bir duygu gelip yüreğine oturduğunda ne yapılacağı konusunda yaşanmaktadır. Bu konuda ya dar dogmatik pastırmacı yaklaşım ya da küçük burjuva özgürlük anlayışına dayalı ahlaki ölçülerden uzak yaşamayı esas alan, bunu tercih ettiği içinde zamanla çürüyen bir yaklaşım göze çarpmaktadır. Böylesi ilişkilerin sonu ise kendine saygısını kaybetme, en temel değerlerinden kopma olmaktadır. Burada bu sorunu nasıl çözeceğimiz problemi karşımıza çıkmaktadır. Özgürlük tanımımıza uygun bir özel alanı yaratmak mümkün mü sorusu cesaretle sorulmayı beklemektedir. Ya da Öcalan’ın, toplumsal inşa için olmazsa olmaz olarak gördüğü bu ilişkilerin nasıl yaratılacağı konusu gündemimize oturmaktadır. 
 
Xwebun olmak 
 
Kadının da erkeğin de özgürlük ölçülerine ulaşması başlangıç için önemli olmaktadır. Özgürlük için mücadele etmek, sosyalist bir bakış açısı ile toplumsallığı yarattığının bilincinde olmak gerekmektedir. Kadının ve erkeğin başlangıç olarak iktidar ve cinsiyetçi ilişkilerinin dışına çıkması önemlidir. Kadının “Ben benim” bilincine ulaşması yani xwebun olması birinci adımdır. Bunun için hemcinsini tanıması, deneyimi paylaşması ve yeni olanın bilgisine ulaşması gereklidir. 
 
Erkek gerçeğinin karanlık yüzü
 
Erkeğin erkek gerçeğinin karanlık yüzüyle yüzleşmesi ve korkularını aşması bir diğer adımıdır. Çünkü erkek en çok da kendi karanlığından korkar. Erkeğin iktidar alanı olarak da tanımlayabileceğimiz bu alanda erkek egosunu tatmin etmeye odaklanmış durumdadır. Böylesi bir erkek için de bu arayış anlamsız bir serüvenden başka bir şey olmayacaktır. Kadının yanı başından ayrılmayan yalnızlık ve acının temel sebebi işte budur. Afrodit’in Adonis’e olan aşkının acılı sonu, Attis’in Kibele’yi aldatma girişimi, Frida Kahlo’nun Diego’ya olan mektubundaki, “Senden neden vazgeçtim biliyor musun” şiirindeki sitemi, Nilgün Marmara’nın, Sylvia Plath’ın yaşamdan vazgeçiren sır, Simon de Beauvoir’in ömrünü adadığı Jean Paul Sartre’yi anlama arayışı, Rosa Luxemburg’un Leo’ya olan sonsuz aşkına rağmen yanı başından ayrılmayan umutsuzluk ve yaşadığı yenilgi bize bu konuda kadınların yaşadığı handikapları anlatmaktadır. Yine Füruğ Ferruhzad’ın, “Umutlarımı aşkımı tekmeleyen bir erkeğe, vefa ettim/ ne verdiysem ona helali olsun/ ancak karşılıksız kalbim ki hiçe bağışladım” sızısıdır. Salome’nin aradığı aşkın bedensel hazlardan azade olmasının ne Nietszche ne Freud ne de Rilke tarafından anlaşılmamasının sızısı diyelim bir de. Erkeğin kadının duygularını anlama derdinin olmaması konusu ayrı bir yazı konusu elbette. Ancak burada değinmek istediğimiz kadının duygularını anlayabilecek bir erkeğin olup olmadığı sorusudur. Ya da erkeğin özgürleşmesinde kadının rolünün ne olduğu gerçeğidir. Böylesi bir erkeği yaratmada kadının rolüdür. Esasta ise iktidar ile özdeşleşen cinsiyetçi toplumun bu arayışlara rağmen kendisini en çok da bu ilişki de kurumlaştırması gerçeğidir. Nasıl yaşamalı sorusunun cevabının da bu deneyimlerin hepsinin araştırılması, tartışılması ve nasıl bir cinsel politika istendiğinin netleştirilmesi ile bağlantısı vardır.
 
Duygunun gücünü keşfetmek 
 
Sonuç olarak bu duygunun gücünü keşfetmek, bunun için doğru insanı seçmek ve ölüme onunla her anlamda meydan okumak çok zordur. Bu insanı seçerken ölçünün neye göre olduğunu anlamak bilimsel, felsefi, sosyolojik ve etik ilke ile donanmış bilge bir bakış açısı ile adanmışlık ve sevgi ister. Ruhsal, düşünsel ve bedensel bütünlüğüne kavuşma erdemine kayıtlıdır çünkü. Ruhu, düşüncesi, bedeni paramparça edilmiş olan kadın ve erkeğin böylesi bir bütünlük duygusuna ulaşması ve yaşadığı yabancılaşmayı aşması ise öyle kolay değildir. Zaman yitirilmiş aşkların sızısını çekerken, toplumsal doğa yanlış teşhis ile günbegün kanarken, ahlaki politik ölçüler çağın dibine vurmuşken bunu söylemek dahi büyük cesaret ister.
 
Özgür eş yaşam kuramı
 
Önemli olan bu bağı kadınların ortak aklı ile yaratmaya ihtiyaç olduğunun bilincinde olmaktır. Özgür eş yaşam kuramı ile kadının ve erkeğin ulaşması gereken ölçülere ulaşmayı hedeflemektir. Sosyalist, ekolojik bir eş yaşama ulaşmanın temel ölçüsünün kendini tanıma ve kendine olan saygıyı korumak ile bağlantısını kurmaktır. Cinsler arasında bozulan dengeyi yeniden yaratma mücadelesinden vazgeçememektir. Cinsel özgürlükten ziyade özgürlüğün cinsel politikasını yaratabilmektir. Bunun özgürlük ahlakı ve özgürlük bilinci ile bağını kurmak, estetik bir yaşamın bununla kurulacağının bilincinde olmaktır. 
 
Cins bilinci, cins sevgisi, cins mücadelesi 
 
Nasıl yaşamalı sorusunun cevabına özgürlük ahlakı, özgürlük bilinci ve farkındalığının gücüyle ulaşabilmektir. Bunun için büyük bir mücadeleyi göze almak, yalnızlıktan korkmamak ve her şeye rağmen umut etmekten vazgeçmemektir. Her kadının birbirinin deneyiminde benzer duyguların olduğuna güvenmek, bunları tespit edip aşmanın ve özgürlüğe denk olanın bilgisine ulaşmaktır. Bu konuda korkmamak, birbirine güvenmek, nasıl bir yaşam istediğin konusunda ortak bir akla ulaşmaktır. Bu aynı zamanda özgürlüğün cinsel politikası olacaktır. Bu konuda feministlerin, “bilinç yükseltme odaları” deneyiminden yararlanmak, Rosa Luxemburg, Alexandra Mikhailovna Kollantai, Emma Goldman, Füruğ Ferruhzad ve daha nice kadının bireysel deneyimlerini araştırmak önemlidir. Yine Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi’nde analiz etme, çözümleme yöntemi ile sürdürülen cins bilinci, cins sevgisi, cins mücadelesi olarak formüle edilen yöntemlerini araştırmak önemlidir. Xwebûn yani kendin olma bilincine ulaşmanın sanatını yaratma ve özgün eğitimlerde, özgün kamplarda paylaşmak, erkekler ile tartışmak, yazmak, çizmek ve özgür olanı yaratmak elzemdir. 
 
 Bu yazı, Jineolojî dergisinin “Özgür Eş Yaşam: Neden, Nasıl?” dosya konulu 8. sayısından kısaltılarak alınmıştır