Varoluşun erdemli duruşu: Direniş

  • 09:02 15 Eylül 2023
  • Jıneolojî Tartışmaları
 
“Ve bu zamanda, tarihe kaydedilen direniş mekânlarına uğrarsınız. Efrîn’in rüzgarını gözlerinde bir damla gözyaşı ile taşıyan Şirin’in umudunu kuşanırsınız. Şehba’da yaşamı yeniden yaratan kadınların pozitif enerjileri ile birbirini nasıl tamamladıklarını görürsünüz. Halep’te, Şeyh Maksut’ta yıkık bir evin önünde, capcanlı duran asmanın yeşiline takılır gözleriniz. Her şeye rağmen direnen yaşamı hayranlıkla izlersiniz.”
 
Nagihan Akarsel
 
Yaşamanın direnmek ile özdeş olduğu bir coğrafyadan bu yazıyı kaleme alıyorum. Coğrafyanızın bütün anlamlarını kuşanan bir sözcük; direniş.  Yaşamın ta kendisi… Varoluşun erdemli duruşu. “Yaşamak direnmektir” cümlesi ile başlayan çağın en büyük özgürlük hareketinin manifestosu. Bu cümleye tutunarak hakikati arayan, koruyan, savunan bir bilinç örgütlenmesinin formülü. Deleuze’nin, “İktidar hayatı hedef aldığında hayatın kendisi iktidara direniş olur” sözüne zaman ve mekân bağlamında bütünsel bir ses ile karşılık gelen bir varoluş biçimi… 
 
Yaşanılanı yazmak zor bir edim.  Yaşanılanın anlamını, hak ettiği yerden ifade etmek ise daha zor. Bu duygu, yapmak istediğiniz bütün girişleri alt üst edebilir. Çünkü; direnişin anlamını kuşananların, kalp atışlarının sayılmaya başladığı bir zaman dilimindesinizdir. Coğrafyasının bütün acılarını bedenini hücre hücre yaşama adayarak direnenlerin… Direnişin anlamını, yaşamları ile ifşa eden çağın en güzel insanlarının… 
 
‘Yaşamak direnmektir’
 
Ve bu zamanda, tarihe kaydedilen direniş mekânlarına uğrarsınız. Kobanê’nin büyük annesinin kofisi gibi yani güneş gibi koktuğunu söyleyen Mahmut’un yaralarını henüz sardığı bir yerde durursunuz.  Minbic’de iktidar güçlerinin bütün hesaplarının bilgelik ile kadın bilgeliği ile boşa çıkarılacağını bilen Türkmen bir annenin direnişine tanık olursunuz. Efrîn’in rüzgarını gözlerinde bir damla gözyaşı ile taşıyan Şirin’in umudunu kuşanırsınız. Şehba’da yaşamı yeniden yaratan kadınların pozitif enerjileri ile birbirini nasıl tamamladıklarını görürsünüz. Halep’te, Şeyh Maksut’ta yıkık bir evin önünde, capcanlı duran asmanın yeşiline takılır gözleriniz. Her şeye rağmen direnen yaşamı hayranlıkla izlersiniz. Şengal’de kadın direniş çizgisine yaslanan annelerin, kucağında kutsalları ile dağlara nasıl yol aldığını anlatan Hedar’ın sesine kulak verirsiniz… Her birisi farklı direniş yöntemlerini anlatır bize. İktidar güçlerinin, 21. yüzyılda büyük bir hızla işgal etmeye çalıştığı bir coğrafyada, “Yaşamak direnmektir” diyerek toprağına, kültürüne, değerlerine sahip çıkan bir yaşamın, direnişin felsefesini anlatır. 
 
Mekanın direniş ile özdeşleşmesi 
 
Bu yazının her bir sözcüğü saatin ibrelerinin direnişten yana döndüğü bir zaman diliminde, mekânın direniş ile özdeşleştiği Kobanê, Minbic, Efrîn, Şehba, Halep ve Şengal’de yazılmaya çalışıldı. Direnişin yaşam ile özdeş olduğu bir coğrafyada, yaşamı kadın ile bir tutan kültürel kodları esas aldı. Direnişin evrensel tanımlarına yerelde ki direnişin kodlarını çözerek az da olsa katkı sunmayı amaçlamakta… Evrensel ile tikel arasında olan bağa dayanan bir yöntemi esas almakta. 
 
Paradigmasal bir kavram: Direniş 
 
Karşılığı, paradigmasal bir anlama denk düşen bir kavramdır direniş. Türkçe sözlükteki karşılığı; “dayanma, koruma” olarak geçer. İngilizce’de; boykot, protesto anlamına gelen “resistance” sözcüğü kullanılır. Almanca’da; karşı duruş anlamına gelen “Widerstand”, İspanyolca’da da “resistencia” sözcüklerine karşılık gelir. Kürtçe’de ise “berxwedan”, bütün imkanlarını direnmek için seferber etme olarak tanımlanır. Farsça ve Arapça’da ise “mukavemet” olarak geçer. 
 
Direnişin anlamları 
 
Bütün dillerde dayanma, kabul etmeme, karşı durma gibi anlamları kapsıyor. Ayrıca görsel, şiirsel, çizimsel bütün anlatılarda da direniş, bir karşı duruş olarak ifade edilir. Ancak ‘neye’ dayanma? Ya da ‘neyi’ boykot etmek? Neye karşı durmak? İşte burada çoğunlukta işgale, soğuğa, açlığa, haksızlığa, acıya, zulme, savaşa, korkuya, sömürgeciliğe, soykırıma şeklinde sıralayabileceğimiz bir dizi cevap çıkar karşımıza. 
 
Kavramlar
 
Bu cevaplar bir anlamı ifşa eder. Bir zihniyeti. Bir vicdanı. Bir paradigmayı… Burada paradigma kavramını tanımlamak gerekmektedir. Paradigma; bir perspektif, bir kuram, bir dünya görüşü olarak tanımlanabilir. Kavramı bildiğimiz anlamda ilk kez kullanan Thomas Kuhn, 1962’de yayınlanan “Bilimsel Devrimlerin Yapısı” adlı çalışması ile bilimde o güne kadar en yaygın biçimde kullanılan kavramları sarsar. Bilimde değişimin evrimsel olduğu, bilim insanlarının çalışmalarının bir süreklilik sergilediği, bilimde değişim ve gelişmenin bir duvarın örülmesinde tuğlaların üst üste konulması gibi sürekli, birbirine bağlı ve birikimsel bir süreç olduğu tezlerine dayanan geleneksel anlayışa karşı “paradigma” kavramını geliştirir Kuhn.  “Her paradigma, bir alanda yığılmış belli bir sorunlar demetine yanıt olarak ortaya atılır. Bunun bir göstergesi, o alanda belli bir sorgulamanın başlamasıdır. Eleştiriler yükselir. Yeni arayışlar ortaya çıkar. Tartışma hararetlenir” der (Hasan Şimşek, 21.Yüzyılın Eşiğinde Paradigmalar Savaşı- Kaostaki Türkiye). Örneğin, 17. ve 18. yüzyılın Aydınlanma Dönemi ile birlikte “Akıl Çağı” denilen dönem başlamıştır. Ancak Bacon, Descartes, Galileo, Newton, Wesley, Voltaire, Rousseau, Locke, Hume, Kant ve Adam Smith gibi isimlerle anılan ve kökleri M.S 1500’lere dayanan paradigma, artık düşüştedir. 
 
Akıl Çağı’nın akılmendlerinin hepsinin erkek olması, ayrıca incelenmeyi gerekli kılan bir konudur. Adı pozitivist/akılcı olan bu paradigma, kapitalist modernitenin dayandığı paradigma olur. Bu paradigmaya dayanarak gerçekliğin basit, hiyerarşinin düzenin ilkesi, evrenin mekânik, gelecek ve yönün belirli, değişimin niceliksel ve birikim şeklinde olduğunu iddia etmişlerdir. Ve nedensellik ilişkisine dayanan bir ilişkiler bütünlüğü ile nesnelliğin zorunlu olduğunu kanıtlamaya çalışmışlardır. Newton’ın “Matematiğin İlkeleri” (Principia Mathematica) adlı eseriyle başladığı için, bugün bilime egemen olan paradigma “Newtoncu Bilimsel Paradigma” olarak tanımlanır. Bu paradigmada bir makinanın işleyişi, evrenin işleyişine adapte edilir. Dolayısıyla dünya görüşü de mekâniktir. Bugün postmodernizmden tutalım, postkapitalist, postyapısalcı yaklaşımlara kadar bildiğimiz neredeyse bütün post-yaklaşımlar, bu büyük Newtoncu paradigmatik dönüşüme dayanır (Hasan Şimşek, 21.Yüzyılın Eşiğinde Paradigmalar Savaşı- Kaostaki Türkiye).
 
‘Köklü bir bilimsel devrime ihtiyaç var’
 
Ancak bu paradigmanın yaşamı, toplumu, doğayı ve kadını tanımlamadığını ve iktidar eksenli olduğu açısından, Abdullah Öcalan bilimin paradigmatik bir devrime ihtiyacı olduğunu belirterek; “Demokratik uygarlık güçlerinin temel paradigma ve yapılanmalarında ciddi bir kusur ve yanlışlıklar zinciri olmasaydı, bu kadar başarısızlık olmazdı. Yeni bir derin teorik yaklaşım metoduna ihtiyaç var. Sayıların kalabalığına boğulmuş sosyolojik yöntemlerin, gerçeği açığa çıkarmaktan ziyade perdelemesi söz konusudur. Resmi moderniteyi meşrulaştıran söylemlerden uzaklaşmak gerekir. Bu konuda köklü bir bilimsel devrime ve yöntemsel çıkışa ihtiyaç vardır” demiştir. 
 
‘Kuantum fiziği ele alınmalı’
 
Demokratik Modernite ile beraber her şeyden önce zihniyet devriminin temel olduğu dile getirilmiştir. Ulusal ve sosyalist mücadelelerde genel olarak eylem yönünün önde olduğunu dile getirerek “Bir Halkı Savunmak” kitabında aslında paradigma değişikliğinin temelinde yatan bilgi yapılanmalarını anlamak açısından, kuantum fiziğinin ele alınması gerektiğini özellikle vurgulamıştır. Kuantum dünyası ve kozmosun özgür tercihlere dayalı, sezgiselliği ve özgürlüğü ifade eden dünyasının anlaşılmasının önemine işaret etmiştir. Kuantum dünyası bir nevi neolitik dönemin canlı doğa, sezgisel yöntem, özgür akış özelliklerini ifade eden dünyasıyla benzerdir. Bu temelde Kuantum fiziğinde yaşanan gelişmelerin yeni bir paradigma ihtiyacını ortaya koyduğunu belirtmiştir. Newton fiziğini aşan Kuantum fiziğinin yeni bir paradigmanın alt yapısı olduğunu dile getirmiştir.
 
Ahlaki politik toplumun birikimi 
 
Paradigma, bu yönüyle zihniyet ve vicdanın dayandığı bilgi yapılanmalarını ifade etmektedir. Bu bilgi yapılanmaları aynı zamanda o sistemin bakış açısını anlatmaktadır. Bu açı bireyden topluma, muhabbet toplayan insanların müziği olan Çigan müziğinden Frida Kahlo’nun acıya direnen çizgilerine, çiçeğin soluk almasından taşın dokusunda saklı olan tarihe kadar yaşamı bir bütün olarak kapsamaktadır. Bu paradigma yaşamın direniş ile aynı anlamı kuşandığı ahlaki politik toplumların birikimine dayanmaktadır. 
 
‘Kendini bil’
 
Zerdüşt’ten Mani’ye, Terzi Hermes’ten Hallac-ı Mansur’a Ortadoğu bilgelerinin felsefesinin temelinde de bu anlayış yatmaktadır. Abdullah Öcalan; bu felsefenin kadın eksenli tarım-köy toplumundan beslendiğini çok net dile getirmektedir. Yine kuantum fiziğinin, mikro kozmos olarak tanımladığı insan evrenini, ikinci doğa olarak tanımlaması önemlidir. Evrende aranan her şeyin insanda bulunabileceğini anlatmaktadır. “Kendini Bil!” ilkesi bu nedenle çok anlamlıdır. Çünkü evreni kaba bir madde yığını olarak değil de canlı bir organizma olarak görmektedir. Yaşamı kuran ve yaşam ile doğal bir bağı olan kadınların tarım-köy devrimi temelinde öncülük ettiği, doğal toplumda var olan animizm bu anlayışın temelidir. Her şeyin canlı ve kutsal olduğunu bilmek, hakikatin kendisine varmanın temel yollarından biridir. Her şeyi canlı ve birbiriyle bağlantılı görmek bu düşünüşün yöntemidir. Bu görüşte doğanın tüm bileşenleri “bir”dir, birliktedir. 
 
Toplumsallaşma ile anlamına kavuşan insanlık 
 
Toplumsallaşma ile anlamına kavuşan insanlığın, bütün direniş hikayelerini de bu perspektiften okumak önemlidir. Mitolojinin, dinin, felsefenin ve bilimin tersyüz ettiği bu direniş hikayelerini anlamlı bir yaşamın kaynağı olarak ifadeye kavuşturmak, Kurdistani bir yerden varlığını toprağı ile anlamlandırmanın bilgisini kuşanmak, yereli anlamlandırdıkça evrenselleşileceğinin bilgisini oluşturmak, bütün bunları yaparken toplumsal gücüne dayanmak birkaç yöntem olarak belirtilebilir.  
 
*Bu yazı, Jineolojî dergisinin ‘Jineolojî Seçki?’ dosya konulu 12. sayısından kısaltılarak alınmıştır.
 
*Yazının devamı ‘Zulüm ile özdeşleşen bir kavram: İktidar’ başlığıyla haftaya yayınlanacaktır.