‘Barışı biz istiyorsak, bu halk hazırdır’

  • 09:04 15 Haziran 2025
  • Güncel
 
Melike Aydın
 
İZMİR – Onurlu bir barış için devletin erteleme yoluna gitmek yerine, olumlu adımlar atması gerektiğini belirten Zarife Karasungur, “Hiçbir zaman benim ailem de, başka aileler de, asker de ölsün demedi. Ama karşı tarafın aileleri de bizi anlıyor mu? Barışı biz istiyorsak, halk hazırdır” dedi.
 
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısının ardından, 52 yıllık süreç içerisinde yaşananlar da yeniden gündeme gelmeye başladı. Pek çok katliamın yaşandığı bu uzun dönemin ardından başlayan yeni süreçle birlikte, PKK de 12. Kongresi’ni gerçekleştirerek silahlı mücadeleyi sona erdirme ve örgütü feshetme kararı aldığını duyurdu. Sürecin bundan sonraki aşamasında iktidarın atacağı adımlar beklenirken, PKK’nin kurucu liderlerinden Mehmet Karasungur’un kardeşi Zarife Karasungur sürece ilişkin JINNEWS’e konuştu.
 
Denizlerin idamı, devletin şiddeti
 
Bingöl’de 1971’de yaşanan depremin ardından, Giresun’un Şebinkarahisar ilçesinde matematik öğretmenliği yapan abisi Mehmet Karasungur’un yanına gittiğinde, 11 ya da 12 yaşlarında ilkokul öğrencisiydi. Bu süreçteki anılarını anlatan Zarife Karasungur, abisinin Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Cemgil’in idamına çok üzüldüğünü belirterek, “O üzülünce ben de üzülmüştüm. Akrabalarımızdan birini kaybettik sandım. Sorduğumda arkadaşının vefat ettiğini söyledi. Daha sonra okuldan gözaltına aldılar. Gözaltı sürecinden sonra geldiğinde, gömleği delik deşik ve kan içindeydi. O gün, bir devletin bir insana neler yapabileceğine anlam verememiştim. Yaşım da küçüktü. İçimde bir yara olarak kaldı. Köye döndüğümüzde anneme anlattım. Annem, küçük olduğum için bu tür şeylerle ilgilenmememi söylemişti. O zaman Deniz Gezmiş’in katledilmesine herkes çok üzülmüştü. Bir de bir korku salınmıştı” dedi. 
 
‘Kürtlüğün ve Aleviliğin dışlanması’
 
Şebinkarahisar’dan sonra, Mehmet Karasungur’un Afyonkarahisar’a sürgün edildiğini belirten Zarife Karasungur, burada Aleviliğini ve Kürtlüğünü söylememesi gerektiğinin tembihlendiğini dile getirdi. Zarife Karasungur, “Belki de bizden kimsenin haberi yoktu ama biz kendi kendimize söylersek yanlış anlaşılırız dedik. O zaman çok çirkin şeyler yakıştırılıyordu Alevilere. Bingöl’de Sünni Kürt köylerle çok kavga edilirdi. Ama babam 7 kirvelik yaptı Sünni köylerle. ‘Kirvelikle, Bingöl köy ortamında Sünnilerle aynı köyü paylaşabiliriz’ dedik. Daha sonra bir şey olmadı. Kürt Özgürlük Hareketi Apocular grubu olarak kendini açıkladığında ise ben Kırşehir’deydim. Benim bir arkadaşım ‘Apocular kuruldu, sizler artık varsınız’ dedi. Ben de ‘Kürtler hep vardı, şimdi ne oldu?’ dedim. Sanki biz o gün yeni doğmuşuz, yeni bir halk olarak ülkeye gelmişiz gibi. Aslında yok saydıkları insanlar var oldu” sözlerini kullandı. 
 
‘Kürt tarihi gerçekliği illa ki ortaya çıkacaktı’
 
Kürt ve devrimci gençlerin yaptığı tarih araştırmaları ve geçmişte yaşanan katliamları ortaya çıkarmalarının önemli bir etkisi olduğunu ifade eden Zarife Karasungur, “Derler ya, babalarımız, dedelerimiz bunu ortaya çıkarsaydı, biz daha farklı bir ortamda olurduk. Bu, Kürt Özgürlük Hareketi’ne kaldı. İlla ki çıkacaktı, bu da onlara nasip oldu. PKK kurucularının hepsi üniversite okumuş, belli yerlere gelmişti. Kürt tarihini bilen, katliamları bilen insanlar bunu ortaya çıkardı. Şimdi dünya PKK’yi de Kürtleri de tanıyor” diye kaydetti. 
 
‘Devletin şiddeti öfkeyi büyüttü’
 
“Devletin, Apocular grubu ilk ortaya çıktığında onlarla talepleri doğrultusunda konuşsaydı, on yıllarca süren katliamların yaşanmayacağını” dikkat çeken Zarife Karasungur, “Ortaya çıkardıkları bir sürü bilimsel gerçeklik var. Ama devlet katliamı tercih etti. Konuşmayı, anlamayı tercih etmedi. İlk başta ‘5-10 kişiler, yok olurlar’ dediler. 2 grup, 3 grup derken binleri aştı. Kardeşlik dediler ama kardeşlik olsa, yakaladığını öldürdükten sonra organlarını parçalamazsın. Hemşire olduktan sonra bir dönem Bingöl’deydim. O zaman gerilla cenazelerinin organları kesiliyordu, kadın bedenlerini çırılçıplak getiriyorlardı. Bu devlete, sisteme karşı bir çığlık gibi yükselmeye başladı. Yaptıkları, insanlığa, vicdana sığmayacak şeylerdi. Hastaneye gelen, devletçi olan, diniyle, Sünniliğiyle kendini övenlerin bile içinde kini başlattı.Böylelikle büyüdü” ifadelerine yer verdi. 
 
‘Acımıza rağmen barış diyoruz’
 
Birçok kez barış sürecinin yaşandığını ve yeniden bir sürecin yaşanmakta olduğunu dile getiren Zarife Karasungur, “Bence halk hazır ama anlatılması gerekir. Bizler hazırsak, yüreğimizdeki acıyı dindirip barış diyorsak, yaralandık, düştük, kalktık; buna rağmen barış diyorsak, anlatılırsa halk hazırdır. Bingöl’de hemşirelik yaparken, 85 yaşındaki babamı helikopterden atmaya çalışan özel harekâtçı geldi. Benden tedavi olmak istemediğini söyledi. ‘Biz bunun babasını helikopterden atacaktık, yanında bebekli bir kadın var diye atmadık. Babası, kardeşleri ölmesi gerekiyordu’ dedi. Oradaki servis şefi, ‘Biz bunu Zarife’den duysaydık, kurgu derdik; bunları gerçekten yaptınız mı?’ demişti. O da, ‘Bunların kökünü kurutmalıydık, kurutsaydık bu da gelip hemşire olmazdı’ demişti. Babam, baba olduğu için onların gözünde ölmeyi hak etmişti. Devletin nefreti bu kadar büyüktü. Acıyı yarıştırmıyoruz. ‘Benim acım daha büyük’ demiyoruz. Her şeye rağmen sonsuza kadar savaş olmaz. Daha fazla ölüm olmasın, başkaları ölmesin diyoruz. Hiçbir zaman benim ailem de, başka aileler de, asker de ölsün demedi. Ama karşı tarafın aileleri de bizi anlıyor mu?” diye sordu. 
 
‘Umudumuz var ancak devletin adım atması lazım’
 
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ilk başbakan olduğu dönemde, AKP’li Milletvekili Orhan Miroğlu’nun kitabında Ege Bölgesi’nden 10 ailenin hayat hikâyesine yer verdiğini, yazdığı kitabın Tayyip Erdoğan dahil tüm Meclis üyelerine gönderildiğini belirten Zarife Karasungur, “Biz o kitap nedeniyle yargılandık ama Orhan Miroğlu yargılanmadı, vekilliğine devam etti. Bizi ne zaman anlayacaklar? Orhan Miroğlu yazdığında bir umut ışığı, ‘Belki bizi anlayabilecekler’ dedik. Ama sonrasında daha kötü bir süreç başladı. Bu sürece inanıyorum ama devletin bir adım atmaması, ‘1-2 ay sonra’ demesi endişe yaratıyor. Komisyon kurulması olumlu ama isterim ki tüm sendikaların, tarlada çalışan işçisinden iş adamına, bilim insanından yazarına kadar herkesin üzerine düşen bir sorumluluk var. Tek taraflı anneler değil, iki tarafın anneleri bir araya gelip neler hissettiklerini söylemeli. Anneler barıştıktan sonra sorun biteceğini sanıyorum. Belki de süreç daha hızlı ilerler. Olan bitenden haberdar olmak istiyoruz. Umudun bittiği yerde hayat biter. Umut var diyorum, umut gözüyle bakmak istiyorum” sözlerine yer verdi. 
 
‘Barış, toplumun sürece dâhil olmasıyla sağlanır’
 
Barışın, aslında devletle birlikte tüm toplumun sürece dâhil olmasıyla sağlanacağını ifade eden Zarife Karasungur, “Tüm siyasi partilerin, Meclis’te olan olmayan herkesin düşüncesini söylemesi gerekir. Eğer toplum isterse, devlet bunu başarır. Toplum baskısıyla olabilir. Bu çok çaba ister. Komisyon sadece Meclis’te değil; mahalle, köy, kasaba meclisleri kurulmalı. Hakikat Komisyonu, ilk başta kurulması gerekendir. Eğer barış sağlanırsa, Ortadoğu’da da barış sağlanır. Sürece ‘3. Dünya Savaşı’ diye seslenilmeye başlandı bile. Ama biz nerede savaş varsa, ona karşı duracağız” diye konuştu. 
 
‘Kadınlar, özellikle anneler kendini ifade etmeli’
 
Özellikle kadınlara ve annelere seslenen Zarife Karasungur, “Kürt anneleri fırsat verildikçe kendilerini ifade edebiliyorlar. Bence tüm kadınlara seslenip Türkü, Kürdü, Lazı ile ülkeye barış getirelim. Onurlu bir barış olsun. Diliyle, kültürüyle kendini ifade etsin” diye ekledi.