
Örgüt propagandasına yeni tanım: Siyasi değil, adli suç!
- 09:01 22 Ekim 2025
- Güncel
Şehriban Aslan
AMED - “Örgüt propagandası" iddiasıyla yargılanan ve ardından tutuklanan Tansu Işıklı, siyasi koğuşa değil, adlilerin bulunduğu tekli hücreye konuldu. Tansu Işıklı, cezaevi yönetiminin kendisine bu suçun siyasi değil de adli olduğunu söylediğini paylaştı. Tansu Işıklı, tüm itirazlara rağmen hücrede tutulduğunu ifade etti.
Kürdistan ve Türkiye cezaevlerinde siyasi tutsaklara yönelik baskılar her geçen gün ağırlaşıyor. Devlet, artan hak ihlallerine dair hiçbir adım atmazken, uygulamalar artık sistematik bir işkence biçimine dönüşmüş durumda. Bu tablo, “örgüt propagandası” iddiasıyla yargılanan Tansu Işıklı’nın yaşadıklarıyla bir kez daha görünür hale geldi. Siyasi koğuş yerine adlilerin bulunduğu tekli hücreye konulan Tansu Işıklı, 6 ay boyunca izolasyon koşullarında tutuldu. Tahliyesinin ardından yaşadıklarını anlatan Tansu Işıklı, hem kendi deneyimiyle hem de cezaevindeki diğer kadınların maruz bırakıldığı ihlallerle bu sistematik baskıyı gözler önüne serdi.
Tansu Işıklı ayrıca tek kişilik hücrede tutulduğu için çocuğunu yanına alamadığını, eşi Giresun Cezaevi’nde olduğu için çocuklarının halasında kalmak zorunda kaldığını aktardı.
‘Daha önce siyasi koğuşta kaldım’
“Örgüt propagandası" iddiasıyla 2015 yılında yargılandığını söyleyen Tansu Işıklı, iki yıl önce cezasının onaylandığını fakat çocuğunun küçük olmasından kaynaklı cezaevine girmediğini kaydetti. Tansu Işıklı, “Ardından yakalandım ve cezaevi sürecim başladı. Cezaevine girdiğimde arkadaşlarla birlikte aynı koğuşta olacağımı düşündüm. Çünkü daha önce cezaevine girdiğimde siyasi koğuşa gittim. Cezaevine girdiğimde propaganda cezasının siyasi bir suç kapsamına girmediğini ve çocuğumu da yanıma alamayacağımı söylediler.
Eğer propaganda cezası siyasi bir suç kapsamına girmiyorsa, o zaman diğer suç türlerine uygulanan indirimlerin bana da uygulanması gerektiğini belirttim. Fakat bunların hiçbiri olmadı. Cezam iki yıl bir aydı, dörtte dördünü yattım. Diğer kalan kısmından mahsup edildiğim ve başka bir dosyadan beraat ettiğim için altı aylık bir süre kalmıştı” dedi.
Psikolojik baskı uygulaması
Siyasi koğuşa alınmadığı için bir süre açlık grevine girdiğini kaydeden Tansu Işıklı, “Bu süreç çok zorlu geçti. İdarenin çok kötü muameleleri oldu. Şöyle söyleyeyim: Öncelikle annelik üzerinden gelmeleri çok fazlaydı. ‘Senin oğlun iki buçuk yaşında, sen ne biçim annesin, yanına almıyorsun’ deyip durdular.
Bana sürekli ben ve çocuğumu bir koğuşa alabileceklerini, bu durumdan vazgeçmemi istediler; fakat hiçbir şekilde kabul etmedim. Ayrıca sürekli siyasi koğuştaki arkadaşları karalama politikasıyla geliyorlardı. Mesela, ‘Belki de senin ölmeni istiyorlardır ki daha çok ses getirecek bu durum’ diye söylediler. Dedikleri her şeye şiddetle karşı çıktım ve kabul etmedim” diye belirtti.
‘Tek dünyan hücre’
Tansu Işıklı, cezaevinde bulunan bir annenin çocuğu 6 yaşından küçükse 120 dakika konuşma hakkı olduğunu; fakat siyasi suçtan yargılanan annelerin ise sadece 10 dakika konuşabildiğini ifade etti. Tansu Işıklı şöyle devam etti: “En önemli konu olan hücrenin zorluklarına değinmek istiyorum. Evet, ben 6 ay kaldım ama hücrenin zorluklarını hem kendim 6 aylık süreçte yaşadım hem de yanımda bulunan arkadaşım Seda Baykan’ın yaşadıklarına bire bir şahit oldum.
Hem kendi üzerimden hem de onun üzerinden yaşanan zorlukları anlatmaya çalışacağım. Öncelikle her şekilde yalnızlaştırılma politikası var. Hastaneye tek götürülme, ayrı bir yere bırakılma, spora tek çıkarılma gibi. Hücredeysen etkinliğe çıkarılmıyorsun çünkü senin için farklı bir saatin ayarlanması gerekiyor. O yüzden tek dünyan sadece hücre oluyor. Dışarıdaki insanlarla temasın her şekilde engelleniyor. Temasın yasak olduğunu söylüyorlar.”
‘Hücrede tek bir penceremiz var’
Tansu Işıklı devamında, “Hücrede tek bir penceremiz var. Pencerelerde baklava dilimleri var. Bu demir aralıklarının arkasında da ızgara bulunuyor. Yani havalandırmaya çıkan arkadaşla hiçbir şekilde temasın olmuyor. Hiçbir yakınlaşma söz konusu değil. Havalandırma saatleri bir saatle sınırlı. Koğuşta olunca bu süre 12 saat ama hücrede sadece 1 saat oluyor.
Bulunduğumuz hücrede tek bir siyasi tutsak yoktu. Ayrıca gardiyanlar tarafından saat başı kontrol yapılıyor. Gece 12.00, 01.00, 02.00 fark etmiyor; günün 24 saati, her saat başı kontrolün yapılmasını ciddi bir psikolojik baskı olarak görüyorum. Her gelen kapıyı bilerek çarpıyor.
Bir diğer zorluk ise sıcaklıktı. Biliyorsunuz, bu yaz Amed çok sıcaktı. Dışarısı 45°C ise hücrenin içi 55°C oluyordu. Hiçbir şekilde bir soğutma sistemi yok. Sadece pervane ile yetinmek zorunda kalıyorduk ve bu da çok zor bir durumdu. Şahsen 4-5 defa sıcaktan tansiyonum düştü” sözlerine yer verdi.
‘Seda Baykan’ın sesi duyulsun’
Tekli hücrede kalan Seda Baykan’ın durumuna da dikkat çeken Tansu Işıklı, “Bu röportajımı gören vekillerin gidip Seda arkadaşla görüşmesini isterim. Seda arkadaşın sesinin ve taleplerinin duyulmasını istiyorum. O da bu röportajı özellikle vermemi istiyordu, çünkü bununla sesinin duyulacağını biliyor” dedi.
Tansu Işıklı ayrıca mektupların geç verildiğini, bazen hiç verilmediğini; iç postanın bile bir buçuk ayda ulaştığını kaydetti.
Kantin ve sevk sorunu
Tansu Işıklı, cezaevinde yaşanan diğer sorunlara değinerek şunları söyledi: “Kantinde bulunan eşyalar yetersiz. Sıra bize ve diğer hücrelere gelene kadar eşyalar tükeniyordu. Bu da çok büyük bir sorun, çünkü biz çoğu ihtiyacımızı kantinden karşılamaya çalışıyoruz.
Ben oradayken şöyle bir karar çıktı: Revire gitmek için ayda bir herkesin bir günü, bir saati olacağını belirttiler. Gün ve saatin geldiğinde seni götürmüyorlar, hatta ben bir ay beklemek zorunda kaldım. Ancak kavga dövüşle çıkabiliyorsun. Hastane sevklerini keyfi bir şekilde iptal ediyorlar. İlaçları biten tutsakların ilaçları getirilmiyordu. Yine ancak tartışmalarla, kavgalarla ilaçlarını temin edebiliyorlardı.
Dilekçelere geç dönüş yapılıyor
Bir diğer sorun, aramaların çok sık ve ince yapılmasıdır. Ayrıca dilekçelere her zaman geç dönüş yapılıyordu. Yani dilekçeye dönülmesi için 2-3 defa butona basman lazımdı. Veya o birimin dilekçene dönmesi için senin kurum müdürüne yazman gerekiyordu.
Ben 6 aylık süreçte 3 kişilik arkadaş kontenjanı yazdım. Son yazdığım kişi, tahliyemden 2 hafta önce kabul edildi.
Yemekler ise yenilemeyecek derecede kötüydü. Yaz yemeklerini kışın, kış yemeklerini yazın veriyorlar. Amed sıcağında bazen haftada üç kere kuru fasulye verdikleri oluyordu. Bu yemeklerin de düzeltilmesi gerekiyor.
Ama ondan önce zindanlarda çok fazla hak gaspı var. Bir an önce zindanlardaki haksızlıkların, eşitsizliklerin giderilmesi gerekiyor. Tutsakların hepsinin eşit bir şekilde haklardan yararlanması gerekiyor. Birisi siyasi suç diye telefonu 10 dakikayken, diğerinin hem görüntülü konuşması hem de daha uzun süreli olması gerçekten kabul edilemez bir haksızlıktır.”