
Bir yıl sonra hâlâ cevapsız: Rojin Kabaiş’e ne oldu? (3)
- 09:04 27 Eylül 2025
- Dosya
Rojin Kabaiş dosyası: 2 DNA kime ait?
Neslihan Kardaş
WAN - Rojin Kabaiş’in şüpheli ölümü bir yılı geride bırakırken, hala gizlilik kararı bulunan dosyaya dair konuşan dosya avukatlarından Zeynep Demir, “ATK raporunda Rojin’in vücudunda iki farklı erkek DNA’sı ancak kimlere ait olduğu ve vücudun hangi bölgesinden alındığı belirlenmedi” diyerek, mevcut delilerin kamuoyundan gizlendiğini kaydetti.
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Çocuk Gelişimi birinci sınıf öğrencisi 21 yaşındaki Rojin Kabaiş, 27 Eylül 2024 akşamı yurttan çıktıktan sonra kayboldu. En son 18.30’da annesiyle konuştuğu bilinen Rojin Kabaiş’in, 19.00-20.00 saatleri arasında sahile gittiği tespit edildi. Ancak ailesine kaybolduğu bilgisi 15 saat sonra ulaştı. Günler süren aramaların ardından Rojin Kabaiş’in cenazesi, 15 Ekim’de Mollakasım Mahallesi’nde göl kıyısında bir yurttaş tarafından bulundu. İstanbul Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) 14 Kasım 2024 tarihli raporunda ölüm nedeninin “suda boğulma” olduğu belirtildi. Raporda darp ve cinsel saldırıya ilişkin bulguya yer verilmezken, ölüm zamanı ve suda kalma süresine dair bilgi de paylaşılmadı.
Rojin Kabaiş dosyasının üçüncü bölümünde, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) ve Star Kadın Derneği adına dosyayı takip eden Avukat Zeynep Demir ile konuştuk.
Rojin Kabaiş’in şüpheli ölümü üzerinden bir yıl geçtiğine dikkat çeken Zeynep Demir, gelinen aşamada dosyanın hala aydınlatılmadığını vurguladı. ATK raporuna değinen Zeynep Demir, “İlk alınan ATK raporunda ölümün ‘suda boğulma’ şeklinde olduğu, ancak bu boğulmanın başka kişiler tarafından mı gerçekleştiği yönünde bir belirleme yapılmadığı görülmüştü. Bugün itibariyle de bu noktada hâlâ belirsizlik var. Daha sonra alınan ATK raporunda Rojin’in vücudunda iki farklı DNA örneği tespit edildi ve bunların iki farklı erkeğe ait olduğu belirlendi. Ancak bu DNA’nın kimlere ait olduğu ve vücudun hangi bölgesinden alındığı belirlenmedi. Bu nedenle şüphelerin bertaraf edilmesi gerekiyor. Sürecin bu yönüyle ihmalle yürütüldüğünü görüyoruz. Çünkü DNA’lar tespit edilmiş olmasına rağmen bunların vücudun hangi bölgesinden alındığına dair bir kayıt bulunmuyor. Elimize ulaşan raporlarda da bu bilgi yer almıyor. Aldığımız bilgiye göre bu yönüyle hâlâ bir belirleme yapılmış değil” dedi.
Rojin Kabaiş’in atletinde bulunan kan lekesi kime ait?
Aynı zamanda Rojin Kabaiş’in atletinde bir kan lekesinin bulunduğunu söyleyen Zeynep Demir, “Bu kan lekesindeki DNA yeterli seviyede olmadığı için Rojin’e mi yoksa başka birine mi ait olduğu belirlenemedi. Sadece bir kadına ait DNA olduğu tespit edildi, ancak kime ait olduğu saptanamadı. Bu yönüyle dosyada çok ciddi ihmallerin olduğunu söyleyebiliriz. İlk aşamada sürecin tamamen ihmalle yürütüldüğü noktasında bir tespitimiz var” şeklinde konuştu.
‘Dosyadaki gizlilik kararı avukatlara ve ailesine yönelik’
Zeynep Demir, Rojin Kabaiş’in kaybolduğu üçüncü günde kampüste yaptıkları açıklamada da aramaların çok yetersiz yapıldığını, sadece belli düzeyde sürdürüldüğünü, gece aramalarının yapılmadığını ve alanın kapatılmadığını belirttiklerini hatırlattı. Yaptıkları açıklamada insanların alana girerek delilleri karartma ihtimalinin olabileceğini de söylediklerini ifade eden Zeynep Demir, “Bu söylediklerimiz hiçbir şekilde değerlendirilmedi ve ilk süreç için ciddi bir ihmal olduğunu ifade edebiliyoruz. Daha sonrasında dosyaya dahil olan ikinci savcıyla birlikte dosyadan biraz daha haberdar olduk ve taraf sıfatımızın kısmen de olsa dikkate alındığını gördük. Ancak halen tüm taleplerimizin yerine getirilip getirilmediğini ya da yapılan işlemlerdeki eksikliklerin giderilip giderilmediğini tespit edemiyoruz. Çünkü dosyada halen bir gizlilik kararı var. Gizlilik kararı normalde dosyalarda başvurulan bir yöntemdir, ancak makul sebepleri ve süresi olması gerekir. Bugün geldiğimiz aşamada bir yıldır bu dosyada gizlilik kararı var ve bu kararın özellikle dosyanın tarafı olan biz avukatlara ve ailesine yönelik uygulandığını görüyoruz” ifadelerini kullandı.
‘Gizlilik kararı, dosyaya yarar değil zarar veriyor’
Dosyada gizlilik kararının olması nedeniyle yapılan ihlallerin çoğunu sonradan öğrendiklerini belirten Zeynep Demir, “İlk aşamada gizlilik kararı olduğu için hiçbir şekilde dosyaya erişimimiz yoktu. Şu aşamada gizliliğin hukuki bir gerekçesi olmadığını söyleyebiliriz. Çünkü karartılacak bir delil ya da gizlenecek bir durum artık söz konusu değil. Rojin dosyası kamuoyuna mal olmuş bir dosyadır ve birçok kişi tarafından takip edilmektedir. Bu nedenle gizlilik kararının artık dosyaya yarar değil, zarar verdiğini, mevcut delillerin kamuoyundan gizlendiğini söyleyebiliriz” diye belirtti.
‘Göremediğimiz dosyada ihmalin olup olmadığını bilemiyoruz’
Dosya içerisinde taleplerinin ne ölçüde karşılandığını ve hangi eksikliklerin tamamlandığını göremedikleri için süreçte eksiklik ve ihlallerin yaşanabildiğini kaydeden Zeynep Demir, “Sürecin başından bugüne kadar dosyanın tamamına erişimimiz olmaması sebebiyle yapılan birçok değişiklik ya da ihmalin olup olmadığını bilemiyoruz. Çünkü dosyaya birebir erişimimiz yok. Ancak dosya açıldığı zaman suç duyuruları yapılabilir ve delillerin karartılmadan ihmali olan kişiler hakkında süreç başlatılabilir” sözlerine yer verdi.
‘Tespit edilen DNA’ların hangi bölgeden alındığı belirtilmeli’
Rojin Kabaiş’in vücudunda iki farklı DNA’ya rastlanmasına değinen, Zeynep Demir, “İki farklı DNA’nın kime ait olduğuna dair net bir tespitimiz yok. Ancak gelinen aşamada süreçteki ihmallerin, bugün bu DNA’lara ulaşamamamızın temel nedeni olduğunu söyleyebiliriz. Eğer ilk aşamada süreç daha hızlı yürütülseydi, kolluk bizimle birlikte daha etkin bir şekilde sürece dahil olsaydı, alanın dar tutulmaması ve gecikmeler yaşanmaması halinde Rojin’e ulaşmak çok daha erken mümkün olabilirdi. DNA’lara ilişkin net bir belirleme yapılmasının mümkün olmamasının temelinde, araştırmalarda DNA’nın hangi bölgeden alındığının kaydedilmemesi ve eksik belirlemeler yer almaktadır. Bu durum dosyayı aydınlatmayan bir hale dönüştürmüştür” diye kaydetti.
‘Şüpheli kadın ölümlerinde etkili soruşturma yürütülmüyor’
Rojin Kabaiş, Gülistan Doku gibi şüpheli kadın ölümlerinde ve Narin Güran gibi katliamlarda etkili bir soruşturma sürecinin yürütülmesi gerektiğinin altını çizen Zeynep Demir sözlerini şöyle sonlandırdı: “Bu yaklaşım aslında İstanbul Sözleşmesi’nin de temel anlayışıdır. Devletin kadın cinayetleri ve şüpheli kadın ölümlerine yönelik etkili bir soruşturma yürütme yükümlülüğü vardır. Ancak gelinen aşamada kadın cinayetleri ve şüpheli kadın ölümlerinde etkili soruşturma ve cezalandırma süreçlerinin yürütülmediğini görüyoruz. Bu dosyalardan devletin sonuç çıkarması, hukuki süreçleri güçlendirmesi ve kadına yönelik mevcut olan sistemsel sorunu ancak bu şekilde çözmesi gerekir. Kadın ölümlerinin aydınlatılması şarttır ve kamuoyunun bu dosyaların peşini bırakmaması, hesap sorması gerekir. Ancak bu şekilde değişim ortaya konabilir.”