Yeşim Akbaş davası: Yargılama hakkaniyetle yürütülmedi
- 09:02 16 Kasım 2025
- Hukuk
Nazlıcan Nujin Yıldız
İZMİR – Yeşim Akbaş’ın şüpheli ölümü hakkında görülen dava sürecine dair konuşan aile avukatı Hazal Kısa Bilici, yargılamanın hakkaniyetli bir şekilde yapılmadığını ve soruşturmada birçok eksiklik bulunduğunu söyledi. Hazal Kısa Bilici, “Yeşim Akbaş için adaletin bir an evvel tecelli etmesini diliyoruz. İstiyoruz ve bunun için mücadele edeceğiz” dedi.
Yeşim Akbaş, 14 Nisan 2023 tarihinde Manisa’nın Demirci ilçesindeki polis lojmanında, Doğan Can Yıldız’ın evinde ateşli silahla vurulmuş halde bulundu. Kaldırıldığı hastanede yaşamını yitiren Yeşim Akbaş'ın, polis Doğan Can Yıldız’a ait olan ateşli silahla vurulduğu belirlendi. Olayın ardından gözaltına alınan Doğan Can Yıldız, adli kontrol şartıyla serbest kaldı. Savcılığın itirazı üzerine 19 Nisan 2023 tarihinde gözaltına alınan Doğan Can Yıldız, bu kez tutuklandı. Fail hakkında Salihli Ağır Ceza Mahkemesi'nde “Kadına karşı kasten öldürme” ve “Kamu görevine ait araç ve gereçleri suçta kullanma” suçlarından ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemi ile dava açıldı. 12 Temmuz 2024 tarihinde görülen davada, mahkeme heyeti, suçunun sabit olmaması nedeniyle tutuklu bulunan Doğan Can Yıldız’ın “şüpheden sanık yararlanır” ilkesiyle beraatına karar verdi.
Yeşim Akbaş’ın ailesi karara itiraz etti. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi'nde davanın istinaf kanun yolu aşaması sürerken, aile avukatları, Hacettepe Üniversitesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığı'na 19 Şubat tarihinde dilekçe vererek, olayın doğru şekilde yorumlanması ve raporlardaki çelişkilerin açıklığa kavuşturulmasını talep etti.
Yeşim Akbaş’ın aile avukatı Hazal Kısa Bilici, dava sürecine dair konuştu.
‘Soruşturmada eksiklikler var’
Polis Doğan Can Yıldız’ın evinde ve Doğan Can Yıldız’a ait ateşli silahla vurulmuş halde bulunan Yeşim Akbaş’ın şüpheli ölümüne dair yürütülen soruşturmanın ardından, Doğan Can Yıldız’ın “şüpheden sanık yararlanır” denilerek beraat ettiğini söyleyen Hazal Kısa Bilici, “Esasında bu beraat kararının ardından mahkemenin, ‘Yeşim Akbaş intihar da etmiş olabilir’ şeklinde bir ihtimali belirtmesi de söz konusuydu. Buna şekil veren sanığın savunmaları oldu. Üç celse sonunda mahkeme ‘şüpheden sanık yararlanır’ diyerek beraat kararı verdi. Soruşturma aşamasında bir kısım eksikliklerin olduğunu görüyoruz.
Örneğin, silahın olay yerinden uzaklaştırıldığını görüyoruz. Polis komiser yardımcısı failin, polis arkadaşları aslında tarafında. Çünkü lojmanın hemen altında emniyet var. Polis merkezi var. Olay yerine giden polis ekipleri tarafından kendisine şüpheli gözüyle de bakılmıyor. İşte ‘Doğan kendisine zarar verecekti, korktuk silahı aldık olay yerinden’ diyerek silahı olay yerinden uzaklaştırdıkları ve polis otosunun torpido gözüne koyduklarını görüyoruz. Bu eylem neticesinde parmak izlerine rastlanmıyor silah üzerinde. Olay yerinde bozulma tespit ediliyor. Yani olay yeri, olay yeri inceleme ekipleri geldiğinde olayın olduğu haliyle değil. Akabinde Doğan Can Yıldız'ın üstünü değiştirdiğini görüp biliyoruz. Ellerine kolonya döküldüğüne yönelik kamera kayıtları var. Soruşturma aşamasındaki bu aksaklıklar ve haliyle müdahaleler, sonraki aşamada silahı olay yerinden uzaklaştırıp tekrar olay yerine bırakan iki polis memurunun şu aşamada yargılanmasının da önünü açan süreçler oldu. Bu iki polis memuru, ‘suç delillerini yok etme, gizleme, değiştirme’ suçundan yargılanıyorlar şu an” dedi.
‘Taraflı bir rapor’
“Şüpheden sanık yararlanır” ilkesinin uygulanmasını gerekli kılmayacak ve failin bizzat kurguladığı bir süreç içerisinde olduklarını söyleyen Hazal Kısa Bilici, “İstinaf incelemesinde de bunlar esasında dile getirildi. Yerel mahkeme, ilk derece mahkemesi verdiği ara kararında heyet raporu alınmasını söylerken gelen rapor tek kişilik bir rapor bizce. Hukuki görüşüme göre, taraflı da bir rapor. Sadece mağdur suçlayıcı bir dille yazılmış bir rapor. Sanığın hâl ve hareketlerini değerlendirmekten uzak bir rapor. Mahkeme kendi ara kararının aksine, heyet raporu alınması talebinin aksine, gelen rapor üzerine de karara çıkıyor. Bunlar da dile getirilmesine rağmen istinaf, kopyala-yapıştır bir kararla, sanki olayda iki tane sanık, bir de yaralama olayı varmışçasına bir karar yazıp istinaf başvurularını reddediyor. Bu aşamada temyiz kanun yoluna başvuruldu. Temyiz kanun yoluna başvururken dosyadaki bu heyet raporundaki eksikliğin, mahkemece ve sonraki istinaf tarafından dikkate değer görülmemesi bizi harekete geçirdi. Hacettepe Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı'na başvurduk. Dosyayı kül halinde teslim ettik. Otopsi görüntülerini, otopsi raporlarını, videolarını, dosya içerisindeki adli tıbbi incelemeye esas olacak her türlü evrakı teslim ettik ve bir inceleme yapmalarını talep ettik” şeklinde konuştu.
Mahkeme ve üniversite raporları farklı çıktı
Hacettepe Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı’nın yaptığı incelemede mahkemenin kabul ettiği raporun aksine Yeşim Akbaş'ın uzaktan atışla vurulduğunun tespit edildiğini dile getiren Hazal Kısa Bilici, “Yeşim Akbaş'ın intihar atışı denilebilecek bitişik atışla vurulmadığını ortaya koydu. Dosyada sanık tarafından ortaya konulan çelişkili beyanlara değindi. Yani bilimsel açıdan uygun olmayacak beyanlara değindi. Sanığın olayın hemen akabinde, yüzünde tırnak izi şeklinde lineer kanamalar mevcuttu. Sırtında da nitekim çizik şeklinde kanamalar, kabuk bağlamış yaralar mevcuttu. Yerel mahkeme bunları sanığın sözüne üstünlük tanıyarak ‘kedi de yapmış olabilir’ şeklinde değerlendirmişti. Hacettepe Üniversitesi, kedi izi ile insan tırnak izi arasındaki farkı da karşılaştırdı. Yeşim'in tırnakları arasında sanığa ait DNA örneği bulunduğu kabulü ortadayken bunların bir boğuşma, bir mücadele izi olarak değil de ‘kedi yapmış da olabilir’ gibi bir yaklaşımla değerlendirilmesinin de zaten bilimsel anlamda da bir karşılığı olmadığı ortaya çıkmış oldu.
Devamında bu raporla beraber Yargıtay’a başvurduk. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, bir tebliğname yazdı, gönderdi. Biz raporumuzu daireye sunduk. Tebliğnamede, bahsettiğim gibi mahkemenin heyet raporu istemesine rağmen, tek kişilik raporla karara çıkmasının usule aykırı olduğunu, yasaya aykırı olduğunu, aynı zamanda olayın genel hatları itibariyle mahkemenin kabul ettiği iddianamede ortaya konulduğu gibi Yeşim Akbaş'ın, bitişik atışla kafasının sağ kulak arkasının üç-dört parmak arkasından vurulduğu kabulünde dahi böyle bir atışın hayatın olağan akışında intihar atışı olamayacağı, yine olay yerine müdahaleler değerlendirildiğinde Yeşim Akbaş'ın intihar etmediği, sanık tarafından öldürüldüğü kanaatiyle bozma talep etti Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı. Şu an dosya Yargıtay 1’inci Ceza Dairesi’nde. Hukuki kanaatimiz ve daha ötesinde dileğimiz şudur ki; Yargıtay da bu eksiklikleri görecek. Burada bir yaşam hakkının ihlali olduğunu, etkin soruşturma yürütülmediğini tespit edecek. Daha da ötesi, o hukuki denetim sonucunda sanığın cezalandırılması yerine beraat kararı verilmesini, hukuka aykırı bulacaktır kanaatindeyiz” diye belirtti.
‘Yargılama hakkaniyetle yürütülmedi’
Yargılamanın hakkaniyetiyle yürütülmediğini kaydeden Hazal Kısa Bilici, yargılamada birçok noktada eksiklikler olduğunu ifade ederek “Yani yargılama gerçekleştirilmemiş bana sorarsanız. En basitinden böyle bir olayda, olay yerinde bir keşif yaparsınız. O bile yapılmamış. Çok eksik, çok baştan savma. Belki burada bir toplumsal cinsiyet algısının mahkemeye yansıtıldığından bahsedebiliriz. Kişinin kolluk olması, soruşturmanın salahiyeti açısından bir etki yapmış. Meslektaşlarının dosyaya müdahilliği gibi. Delilleri kararttığı iddiasıyla yargılanan sanıklardan birisi, emekli olmuş. Yani öyle mesleğe yeni başlamış birisi de değil. Bir polislik şuuru, bir polislik bilinciyle hareket ettiği varsayılacak birisi. Olayda tek şüpheli olarak gözüken Doğan Can Yıldız'ın kendisine zarar vereceğini düşünerek olay yerinden silahı uzaklaştırmak, polislik refleksi değil, arkadaşını koruma refleksidir. Yani burada polislerin birbirini gözettiği bir ortamın olduğunu düşünüyorum. Şüphelinin polis olmasının, soruşturmanın seyrine etki ettiğini düşünüyorum. Ama yargılamada bence hakkaniyetli bir yargılama yapılmamış. Polis olmasından öte genel usul kurallar dahil işletilmemiş. Bütün tanıklar talimat mahkemelerinde dinleniyor. Yani bir mahkeme nasıl olur da kendi huzurunda tartışmadığı deliller üzerinden, kendisinin dinlemediği insanlar üzerinden dosyaya bakarak karar verir? Neye göre karar verdi? Olay yerine gitmemişsin, tanıkları dinlememişsin. Neye göre karar verdin? Gördüğü tek kişi sanığın kendisi. Sanığın ifadelerini esas alıyor. Dilerdik Yeşim de orada olsaydı da başına gelenleri anlatabilseydi. Burada ben daha büyük bir kurumsal sıkıntı görüyorum. Yargılamada kurumsal bir sıkıntı var” diye ifade etti.
‘Fail hakkında çok sayıda ihbar aldık’
Yeşim Akbaş’ın ölümünün ardından, fail hakkında kendilerine çok fazla ihbar geldiğini paylaşan Hazal Kısa Bilici, “Bilinen birisi ve hoş şeylerle bilinmiyor yani bu kişi. Soruşturma aşamasında delilleri karartmak ciddi bir şey. Silah üzerindeki parmak izlerinin ortadan kaldırılması sonucunu doğuracak eylemler, çok ciddi şeyler. Çünkü baktığımızda silah üzerinde Yeşim’in parmak izinin çıkmadığı bir durumda, biz bitişik atıştan bahsedemeyecektik. Silah tutmamış diyecektik. Ama ona da imkân verilmedi. Yani deliller üzerinde çok ciddi müdahaleler söz konusu oldu. Videoları var. Basında da yer aldı. Sanık üstünü değiştiriyor, aşağı iniyor. Yeşim ambulansla hastaneye götürüldükten sonra, sigarasını içiyor, çayını içiyor karakolun önünde. Yani sanırsınız Yeşim Akbaş yukarıda kafasından, sana ait silahla vurulmamış da kalp krizi geçirmiş. Bir şuursuzluk hâkim. Yeşim Akbaş için adaletin bir an evvel tecelli etmesini diliyoruz. İstiyoruz ve bunun için mücadele edeceğiz. Biz Yeşim'e bir söz verdik. Aile adına gerekli bütün hukuki girişimleri başlatacağız. Hem delile müdahale edenlerin hem de Yeşim Akbaş'ın ölümüne öyle ya da böyle katkısı olanların cezalandırılması için de bütün hukuki yolları, bütün hukuki başvuruları gerçekleştireceğiz” sözlerine yer verdi.







