‘Barış için yerel yönetimlerin özerkliği desteklenmeli’
- 13:23 12 Aralık 2025
- Güncel
ANKARA- “TÜM BEL-SEN Uluslararası Yerel Yönetimler Sempozyum”unda konuşan katılımcılar, yerel yönetimlerin özerkliğini ve yerel demokrasiyi savunulmasının barış için hayati önemde olduğuna vurgu yaparak, sendikaların rolüne işaret edildi.
Tüm Belediye ve Yerel Yönetim Hizmetleri Emekçileri Sendikası (TÜM BEL-SEN) 2'inci Uluslararası Yerel Yönetimler, Emek ve Demokrasi Sempozyumu'nu düzenliyor. Hotel İçkale otelinde yapılan sempozyuma uluslararası alanda yerel yönetim ve yerel demokrasi çalışmaları yürüten isimlerin yanı sıra, belediye eşbaşkanları, akademisyenler, yerel demokrasi ve yerel yönetimler alanında çalışma yürüten düşünürler, yerine kayyum atanan belediye başkanları, aydın, yazar ve gazeteciler katıldı.
‘Özgürlüklerin öncelikli gelişim alanı yerel yönetimler’
TÜM-BEL SEN Genel Başkanı Erdal Bozkurt açılış konuşmasını yaptı. Ülkenin iktidarın tekçi ve baskı politikalarından dolayı daha otoriter bir rejime dönüştüğünü belirten Erdal Boz, “Bu koşullar altında yerel yönetimler ülkemiz emekçilerinin ve tüm halkların nefes alma kanalları olarak öne çıkmaktadır. Bugün ülkemizin tarihsel sorunlarından olan Kürt sorunu çözümüne ilişkin silahların susup, barış umutlarının yeşermesine vesile olan tarihsel nitelikteki görüşme ve gelişmelerin kalıcı ve sahici barışa kavuşmasının yegâne koşulu olan demokrasi, eşitlik, özgürlüklerin de temel ve öncelikli gelişim alanı olarak yerel yönetimler kilit bir noktada durmaktadır” diye belirtti.
‘Demokratik çözüm için yerel yönetimler katılımcı temelde yeniden yapılanmalı’
“Yerel yönetimler sadece bir idari yönetim meselesi olarak ele alınamaz. Yerel yönetimler aynı zamanda bir varlık sorunudur” diyen Erdal Bozkurt, “Halklar ve toplumlar yerellerde var olur. Farklı kimlikler, kültürler, toplumsal ilişkiler ve hafızalar yerellerde biçimlenir ve hayata geçer. Kapitalist sistemin bugün deneyimlediği ve ekolojik boyutuyla tüm canlıları tehdit eden çok boyutlu krizin aşılmasının en önemli yolu yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve bu yolla toplumların demokratik öz yönetim kapasitesinin arttırılmasıdır. Toplumsal barışın ve demokratik toplumun inşası tarihsel bilgi bize açıkça bunu işaret etmesine rağmen ne yazık ki ülkemiz bu evrensel doğrunun tam tersi. Çok daha ağır bir merkeziyetçi süreç yaşamaktadır. Tek adam rejimi ile yoğunlaşan bu anlayış yerel yönetimlerin bu durumun en somut ve vahim örneği halkın iradesinin gasp eden kayyum uygulamalarıdır. Devam etmekte olan demokrasi ve barış sürecinin başarıya ulaşması ve özellikle Kürt sorunun demokratik özgürlükçü bir biçimde nihai çözüme evrilmesi başta olmak üzere ülkede tüm kimlik, inanç ve düşünce çeşitliliğinin barış içinde birlikte yaşaması için yerel yönetimlerin özgür, demokratik, katılımcı ve halkçı temelde yeniden yapılanması stratejik bir öneme sahiptir” sözlerini kullandı.
‘Pozitif barış, demokrasinin kalıcılaşmasıdır’
"Demokratik Yerel Yönetimler, Emekçiler ve Barış" başlığıyla yapılacak olan 1'inci oturuma başkanlık eden Barış Akademisyeni Dr. Erdoğan Boz, dünyada barışın iki boyutu olduğunu bunlardan birinin negatif barış, diğerinin ise pozitif barış olduğunu belirtti. Erdoğon Boz, “Negatif barış temelde çatışmasızlık ya da şiddetin olmaması olarak ifade edilirken, pozitif barış daha çok adalet ve demokrasi ile bağlantılandırılıp barışın toplumsallaşarak kalıcılaşması halinde alacağı boyutu da ifade ediyor. Bu anlamda bu sempozyum da Türkiye'deki barış sürecinin pozitif ilerlemesi için önemli bir katkı. Çünkü barış konusunun toplumsallaşması, toplumun her kesimine yayılması bu boyutunu güçlendirecek. Ayrıca Türkiye gibi yerel yönetimler konusunda kayyumlarla son zamanlarda bildiğimiz antidemokratik uygulamaların ortadan kalkması sadece barışın değil toplumsal adaletin de güçlenmesini sağlayacağı için bu toplantı gerçekten önemlidir” diye belirtti.
Barışta sendikaların kolektif hareketi
Ardından zoom üzerinden sempozyuma katılan Kolombiya Eğitimciler Federasyonu (FECODE) Üyesi Marta Alfonso, Kolombiya’da savaş süreçlerinde eğitimcilere ve sendikacılara yönelik baskı ve katliamlardan bahsetti. Marta Alfanso, “Sendikalara karşı, öğretmenlere karşı hak ihlallerini şiddeti görüyorsunuz. Burada birtakım düzeyler var haritada göreceğiniz üzere, bu rakamlarda dönem boyunca öldürülen hocalar var. 1986’dan 90’lara kadarki yıllar paramiliter grupların hüküm sürdüğü yıllara denk geliyor. Orduyla birlikte hareket eden yapılardı bunlar. Eğitimcileri öldürüyorlardı. Yaklaşık 3 bin 500 sendika üyesi bu dönemde hayatını kaybetti ve ikinci aşama dediğimiz 91 ve 2000li yıllara baktığımızda bu 10 yıl içinde çok fazla cinayet gerçekleşti. Sadece 1 yıl içinde 100 eğitimci öldürüldü ve üçüncü aşama dediğimiz 2001’den 2010’a kadar cinayetler devam etti ama azaldı diyebiliriz. Bizim açımızdan tüm bunlar, karşı durmamız ve sendikal faaliyetleri sürdürdüğümüz yıllar oldu. Burada sendikanın kolektif olarak hareket etmesi gerekiyor ve bazı birimler var buradaki barış süreci içinde özellikle silahlı çatışma mağdurlarına yönelik birtakım kazanımlarımız oldu. Kolektif tazminat eyleminde bulunduk ve büyük bir 16 bin sendika karşıtı darbe gerçekleştiriyordu. 94’te tehdit edilen sendikacıların listesini çıkardık ve cinayete kurban gidenler yoldaşlarımız kayboldu, öldürüldü bu anlamda bir direniş gerçekleştirmemiz gerekiyordu. Sendika hareketi olarak burada bir hafıza da oluşturmak istiyoruz ve Kolombiya’da inanılmaz bir farkındalık var” sözlerini kullandı.
‘Asla iyi bir savaş ya da kötü bir barış olmaz’
“Barış Süreçlerinde Emekçilerin Rolü” başlığı adı altında Ulster Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Petter O’connor Kuzey İrlanda deneyimini aktardı. Çatışmalı dönemden sonra İrlanda Sendikalar Kongresi tarafından hazırlanan politika belgesinde hiçbir işçinin din nedeniyle tehdit edilmeyeceğinin taahhüt edildiğini belirten Petter O’connor, “Bu belge aynı zamanda, hükümetin ve çalışanların, işyerlerini mezhepçilikten, şiddetten ve ayrımcılıktan arındırmak için sendikalarla birlikte çalışması gerektiğini de söylüyordu. Şiddet ve ayrımcılıktan arındırmak için birlikte ve sendikalarla işbirliği yapmaları gerektiğini belirtti. Çok ciddi bir müzakere döneminden sonra, Good Friday Anlaşması, Belfast Anlaşması olarak adlandırılan anlaşma imzalandı. Kuzey İrlanda'daki her haneye anlaşmanın bir kopyası gönderildi. Anlaşma, Kuzey İrlanda'daki yapılandırılmış şiddeti azaltmaya yardımcı oluyor, ancak elbette mezhepçilik ve ayrımcılık sorunları devam ediyor. Topluluklar hala çok bölünmüş durumdaydı. Kuzey İrlanda'da bölünmeler, şiddet ve sorunlar devam etmiyor diyemem. Belfast'ın batı ve kuzeyinde bulunan Springfield Road'da her zaman çok etkileyici bulduğum bir duvar resmi var; Asla iyi bir savaş ya da kötü bir barış olmaz. Bazen Kuzey İrlanda'da paramiliterler, şiddet yanlısı adamlar hala var, hala çok fazla yoksulluk var ve bu adamlar bununla gurur duyuyorlar. Ama aynı zamanda, işçi hareketi ve sivil toplum da dahil olmak üzere, insanlar tarafından yapılan birçok iyi iş var” ifadelerini kullandı.
‘Sendikalar pozitif barışı inşa etmede önemli rol oynuyor’
Avrupa Kamu Hizmeti Sendikaları Federasyonu (EPSU) Yerel ve Bölgesel Yönetimler, İtfaiyeciler ve Kamu Hizmetleri Sorumlusu Pablo Sanchez Centellas barış sürecini yakından takip ettiklerini belirtti. Pablo Sanchez Centellas şöyle konuştu; “Yerel düzeyde uygulanması gereken uluslararası standartlar hiyerarşisine inanan sendikalar olarak, çok zor bir durumdayız. Sadece barış süreci ve tehlike altındaki demokrasi durumu nedeniyle değil, aynı zamanda genel bir küresel eğilim olması nedeniyle de. Aynı durumun tüm kıtalarda ve Avrupa'da yaşandığını görüyoruz. Bu nedenle sendikalar; özellikle yerel demokrasiyi inşa etmek, uyumlu toplumlar geliştirmek ve pozitif barışı, sosyal adaleti inşa etmek için çok önemli bir rol oynamaktadır. Savaş, işçilerin, toplulukların ve vatandaşların, belediyenin günlük işleyişine müdahale etmektir. Uzmanların ve vatandaşların şehirlerin ve belediyelerin nasıl yönetileceği konusunda söz sahibi oldukları komünlerin olması iyidir. Bu nedenle, yerel yönetimlerin özerkliğini ve yerel demokrasiyi savunuyor ve destekliyoruz. Bu, sosyal barışı gerçekten inşa etmek, çatışma halindeki toplulukların birbirleriyle gerçekten iletişim kurup müzakere edebilecekleri mekanizmalar oluşturmak için öne sürmemiz gereken bir mekanizmadır. Bu, kazan-kazan durumu ile işaret edilmektedir. Yani, özgür, özerk ve iyi finanse edilmiş bir sistemi desteklemeli ve savunmalıyız.”







