Ölümümüz infial yaratmasın!

  • 09:10 21 Kasım 2021
  • Medya Kritik
 
Semra Turan
 
HABER MERKEZİ - Medya her kadın katliamında olduğu gibi Başak Cengiz'in öldürülmesinde de olayı anlatan, teşhir eden, katliamın neden yaşandığına dair sorgulayıcı bir dil kullanmazken, toplumun tepkisinin önüne ise "yayın yasağı" ile geçilmek istendi. Buna gerekçe ise katliamın, toplumda infial yaratabileceğidir. 
 
İstanbul Ataşehir ilçesi Barbaros Mahallesi'nde 9 Kasım akşamı Can Göktuğ Boz (27), yoldan geçen Başak Cengiz'i (28) katletti. Ancak anaakım medya 10 Kasım akşamı katliamın yaşandığına dair haber servis etti. Olaydan sonra gözaltına alınan henüz ifadesi dahi alınmayan katilin akli dengesinin yerinde olmadığını medya ilk elden teyit etmiş gibi işleyerek, katilleri koruyan, kılıf uyduran ezberlerini bozmadı. 
 
Yayınlanan ilk haberlerde Başak'ın neden oradan geçtiği, kim olduğu, fotoğrafına kadar tüm ayrıntılarıyla işlenirken, katilin kimliği ve fotoğrafları gizlenilmek istenildi. En önemli ayrıntıymış gibi ise sürekli öne çıkarılan samuray kılıcıyla katliamın yapılması oldu. Kadın örgütlerinin "kadınları değil, failleri açıklayın" tepkileri sonrasında yapılan haberlerde ilk olarak katilin ismi açık bir şekilde verildi. Daha sonraki haberlerde fotoğrafları yayınlamak zorunda kalındı. 
 
CNN Türk ekranlarında spiker katliamla ilgili haberi sunuyor: "İstanbul Ataşehir'de lüks bir rezidansta kadın cinayeti işlendi. Samuray kılıcıyla Başak Cengiz'i öldüren zanlı gözaltına alındı" diyor ve nasıl işlenildiğine dair detayları açıklıyor. Aslında faillere cesaret veren, yol, yöntem gösteren detayları açıklıyor. "Trajik kadın cinayeti" diye devam ediyor. Katliamla ilgili en önemli ve dikkat çekici olan ise katliamın lüks rezidansta olması oluyor. 
 
İşte son dakika haberi
 
Medya her kadın katliamında olduğu gibi Başak Cengiz'in öldürülmesinde de olayı anlatan, teşhir eden, katliamın neden yaşandığına dair sorgulayıcı bir dil kullanmazken, süslü cümleler, ayrıntılı güzellemelerle yol gösteren misyonu üstlendi. Katliamla ilgili her detayı, son dakika, flaş, yeni ve sıcak gelişme gibi TV ve ajans sitelerinde ayrıntılarıyla işledi. 
 
Medya günlerdir katliamın nasıl işlenilmesi gerektiğinin detaylarını açıklamayı sürdürüyor... Ön otopsi raporu anakım medyadan tutalım bu zihniyete karşı muhalefet eden medyaya kadar Başak'ın bedeni ve hangi organına kaç bıçak izinin vurulduğuna kadar teşhir ediyor. Katledilmiş bir kadının ön otopsi raporu ve detayların bu denli haberlere konu olmasına gerek var mıydı? Bu haber miydi? Haber değeri olan şey neydi? Amaç ve nedenleri üzerine sayısız şey yazılabilir. Onu da sizlerin bir sonraki haberlerde sorgulamaya götüren vicdanınıza bırakıyorum... Bir kadın katledilmiş, kimin umurunda... Haber değeri taşıyan şey belli ki kadınların nasıl ve hangi yöntemlerle öldürülmesi olmuş. 
 
Başak Cengiz'in katliamı nedeniyle yapılmaması gerekenlerle ilgili birkaç öneri:
 
Kadın katliamlarında neyle? Nasıl katledildiğini değil? Nedenini sorgulayın, önleyici dil kullanın 
 
(genç kadın kanlar içinde yere yığıldı) ayrıntılı güzellemeler yapmayın
 
(Talihsiz kadın, yapılan bütün müdahalelere rağmen kurtarılamadı) yaralı olan birinin talihli veya talihsiz olması neyi değiştirecek? Cümlenin amaç ve neyi anlatması gerektiğini öğrenin. 
 
(Akli dengesinin yerinde olmadığı iddia edilen zanlı) emniyet veya hastanenin görevini üstlenmeyin, tespitini yapmayın faillere yol göstermeyin
 
(Sokak ortasında vahşice katledildi) katliamın vahşiliği...? 
 
(Samuray kılıcı ile dehşet saçan) kalemlerinizle ölümlerimizde dehşet saçmayın
 
(Başak Cengiz’in ölümü soruşturmasında dikkat çeken gelişmeler yaşanmaya devam ediyor) dikkat çeken şey nedir? Katliamın çekiciliği olmaz. 
 
(Vahşetin boyutunu gözler önüne serdi) katledilmesi yeterli değildi sanırım otopsi raporuyla öğrenmiş oluyor gibi yapmayın.  
 
Ölümümüz infial yaratmasın
 
Başak Cengiz'in ailesinin başvurusu üzerine katliam anına ilişkin görüntülere erişim engeli getirildi. Hakimlik karara gerekçe olarak, olayın toplumda infial yaratacak nitelikte olduğu, kamuoyu düzeni ve delillerin henüz toplanmamış olması, yanlış yönlendirebilecek haberlerin yayınlanmasının olayın aydınlatılmasını zorlaştıracağına yer verdi. 
 
Yayın yasağına getirilen gerekçe aslında toplumun katliama büyük bir tepki göstermesidir. Ölümümüze göz yuman zihniyet, katledilmemize karşı sesin infial yaratılmasına karşı da endişe duymuş. Böylece yargıda da önlemlerini almaktan geri durmadı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, bir yandan haklarımızı ortadan kaldırarak saldırıları açık hale getirirken, bir yandan da katledilen Başak'ın ailesini ziyaret edip, başsağlığında bulunuyor. Ziyaretten hemen sonra kadınları koruyan yasaları tanımadığını "İstanbul Sözleşmesi'ni tamamen gündemimizden çıkardık" diye açıklamalarda bulunuyor. Bu ne yaman çelişki?
 
Göstermelik ziyaretler
 
İktidarından muhalefetine kadar Başak Cengiz'in katledilmesine karşı tepki gösterildi, aileyi ziyaret etmekten geri durulmadı. Nedense ülkeyi yöneten erkek akıl, kamuoyunda büyük tepki toplayan Başak Cengiz gibi Pınar Gültekin, Özgecan Aslan, Münevver Karabulut gibi sembolleşen kadın katliamlarına yüksek perdeden tepki gösteriyor. Oysaki bu ülkede neredeyse her gün kadınlar katlediliyor. Ancak iktidar ve muhalefet katliamları önlemek yerine Başak Cengiz ölümünde olduğu gibi sınırlı sayıda katledilen kadınların ailelerini göstermelik ziyaretlerde bulunarak, toplumsal tepkiyi düşürüyor. 
 
Kadın katliamları ve politik tercih 
 
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü'nü karşıladığımız bugünlerde kadın katliamlarının artması tesadüf değil. Aslında hiç bir şey tesadüf değil, her şeyin belli bir amacı ve hedefi vardır. Kadın katliamları ve saldırıların artmasının amacı ve hedefi de ebetteki vardır. Bizlere verilen mesaj çok nettir. Ülkenin erkek yöneticileri kadınları koruyan, failleri cezalandıran yasaları kaldırarak, kadınları korumayacağını açıkça ilan ediyor. Açık bir savaşın ilanı olan bu anlayış, bile isteye politik bir tercih olarak karşımıza çıkıyor. 
 
Yeni bir hareket başlıyor
 
Yazıyı yazarken bir anda Hintli yazar Arundhati Roy, “Yeni bir hareket başlıyor. Bunun ayak seslerini duyuyorum” sözleri aklıma geliyor... Arundhati, aslında 21'inci yüzyılda kadınların ayak seslerine ve doğuracağı direnişe işaret ediyor. Saldırılara rağmen artık dünyanın her yerinde kadınların ayak sesleri gür bir şekilde çıkıyor. İsyanı kuşanan, öfkeyi büyüten, öz savunma ile karşılık veren kadınların kararlığı 21'inci yüzyıl kadın yüzyılı olacağı umudunu içime doğuruyor. 
 
Sonrasında bir başka kadının sözleri geliyor aklıma "Her gidişin bir dönüşü, her ayrılığın bir kavuşması, her sonun bir başlangıcı vardır. Yaşam nihayetinde bir yol alışsa yolcuya yol gerek; uğruna emek vereceği, kanatlanıp uçacağı amaç gerek. Bedeni küle dönüştüren ateşlerde dans ettirecek tutku gerek… Böyledir tanrıların gazabına uğrayan dünyanın tanrıça başkaldırısı. Böyledir yerle bir edilen tanrıçalık kültürünün yeniden yaşam bulması. Korkunç acılıdır, bedel-bedel-bedel gerektirir. Kölelik zincirlerine vurulan bedeni, kulluğu telkin eden zihniyeti lime lime etmeyi gerektirir."
 
Direnen ve başkaldıran kadınlar iyi ki var...