Abdullah Öcalan’ın tezleriyle tarihsel dönüşüm (5)

  • 09:01 19 Mayıs 2025
  • Dosya
 
Kapitalist moderniteye karşı demokratik direniş 
 
HABER MERKEZİ - Abdullah Öcalan, Ortadoğu’daki siyasal tıkanıklıkların, Kürt sorunu üzerinden sürdürülen hegemonik manipülasyonlarla nasıl derinleştirildiğini ortaya koyuyor.  Abdullah Öcalan, Kürt halkının özneleşme sürecinden demokratik ulus modeline uzanan radikal bir çözüm yaklaşımını gündeme getiriyor.
 
Ortadoğu’daki siyasal krizleri, etnik çatışmaları ve çözülmeyen halk sorunlarını anlamak için, Kürt özgürlük hareketinin teorik ve pratik deneyimi önemli bir referans alanı sunuyor. Abdullah Öcalan’ın İmralı’da kaleme aldığı ve bir siyasal çözüm projesi olarak şekillendirdiği Demokratik Uygarlık Manifestosu, bu bağlamda yalnızca Kürt halkının değil, tüm Ortadoğu halklarının demokratik dönüşümüne dair kapsamlı bir çerçeve ortaya koyuyor.
 
Abdullah Öcalan, hem kendi mücadele pratiğinden süzdüğü tarihsel deneyimleri hem de Kürt sorununun neden ve sonuçlarını çok katmanlı biçimde ele alıyor. Abdullah Öcalan, Kürt halkının yaşadığı toplumsal ve siyasal kuşatmayı kapitalist modernitenin hegemonik yapılarıyla ilişkilendiriyor.
 
Dosyanın bu bölümünde Abdullah Öcalan, Kürt sorununa yönelik çözümsüzlük politikalarının yalnızca baskıcı bir devlet refleksi değil, aynı zamanda kapitalist sistemin sürekliliğini sağlayan ideolojik ve ekonomik bir araç haline geldiğine dikkat çekiyor.
 
PKK’nin kuruluş sürecinden bugüne geçirdiği ideolojik dönüşümü, Kürt halkının “nesne” konumundan “özne”liğe geçiş süreciyle birlikte ele alan Abdullah Öcalan; demokratik ulus fikrini yalnızca Kürt halkı için değil, tüm bölge halkları için evrensel bir çözüm modeli olarak konumlandırıyor.
 
Çölde geçen direniş yılları
 
Abdullah Öcalan, Ortadoğu’daki mücadelesine dair deneyimini şöyle anlatıyor: "Benim yirmi yıllık Ortadoğu deneyimim, daha çok Musa’nın kırk yıllık Sina Çölü’ndeki deneyimine benziyordu. Musa, disiplin tanımaz İbrani kabile boylarını savaşçı kabileler haline getirmek için büyük çabalar harcamıştı. Kabile boyları, Tanrı Yehova’nın vahiylerinden kolayca dönüp eski putlara tapmaya devam ediyor, sapkın davranışları kolayca terk etmiyorlardı. Tanrı’nın On Emir’ini tanımıyor, heveslere kolayca kapılıyorlardı. Tanrı tarafından vaat edilmiş ‘Cennet Ülke’ye doğru yürüyemiyorlardı. Bu öykü, mülteci grupların yurt arayışının ne kadar eskiden kalma bir âdet olduğunu gösterir. Gruplar ideolojik ve savaşçı kılınmazlarsa, dağılmaları ve erimeleri işten bile değildir. Bir yanıyla da İsa’nın havarilerinin öykülerine benzer bir yaşamımız vardı. İsa’nın havarileri, Nemrut’un zulmünden kurtulalım derken Firavun’un zulmüne tutulmuşlar, Roma gladyatörlerinin gölgesinde çarmıha gerilmişlerdi. Biz de her an çarmıha gerilme tehdidiyle karşı karşıyaydık. Biraz da Muhammed’in mücahitlerine benzemeye başlamıştık. İdeolojik, politik ve askeriydik. Yaşamak için saldırmaktan ve öz savunma yapmaktan çekinmiyorduk. Sadece ‘vaat edilmiş topraklara’ yürümüyor, o topraklardan kopmayı da asla kabul etmiyorduk. Dağlarının doruklarında ve eteklerinde hiç eksik olmadık. Bütün parçalanmalara rağmen, birlik imkânını sağlamaktan geri durmadık."
 
Kürt sorununun hegemonik araç haline getirilmesi
 
Kürt sorununun hegemonik güçler ve devlet politikaları tarafından bilinçli bir şekilde çözümsüz bırakıldığını belirten Abdullah Öcalan bu politikalara ilişkin şunları dile getiriyor: "Kürt sorunu, göründüğünden çok daha fazla hegemonik sistemin manipülasyon aracıdır. Çözümsüz bırakılması, hegemonik sistem açısından en arzu edilir sonuçtur. Beyaz Türk faşistleri açısından ise iç politikayı savaş psikozuyla yönetme aracıdır. Kürt sorunu çözümsüz bırakıldıkça, ülkeyi hep iç savaş mantığıyla yönetmek kaçınılmaz olur. ‘İç ve dış tehdit’, ‘ülkenin bölünmez bütünlüğü’ söylemleri her zaman devrede tutularak savaş hali devam ettirilir. Böylelikle tekelci devlet kapitalizmi, eşine az rastlanır bir ulus-devlet despotizmiyle ülkeyi istediği gibi sömürme imkânı kazanır. 
 
Kürtler sadece toplum ve insan olmaktan çıkarılmıyor, kapitalizmin azami kâr kanunu için en elverişli araç konumunda değerlendiriliyorlar. Kürtlere dayatılan iç savaş politikası olmadan, Türkiye’deki ulus-devletçilik ve kapitalizm yürütülemez. Daha da vahimi, bu iç savaş politikası tek taraflı ve devrim politikası olarak yürütülmektedir. İç ve dış düşmanlara karşı ulusal birlik ve bütünlük için yürütüldüğü iddia edilen bu politikalar ise özde, hegemonik sistemin bizzat oluşturduğu ve kontrolü altında yürüttüğü politikalardır. 2000’li yılların başlarında Kürt barışı ve demokratik çözümünün önüne dikilen, aynı geleneksel hegemonik politikalardır. Her ne kadar milliyetçilik ve ulusalcılık adına uygulandığı iddia edilse de, özünde emperyalist, sömürgeci ve soykırımcı politikalardır."
 
Kürt sorununun köklerini aydınlatma çabası
 
Abdullah Öcalan, İmralı’daki ilk savunmalarında Kürt sorununun tarihsel ve toplumsal kökenlerine inerek meseleyi çözümlemeye çalıştığını şöyle ifade ediyor: "İmralı’da ilk savunmalarımı geliştirirken, bu Kürt kördüğümünü çözümlemeyi esas aldım. Doğrusu da buydu. İyice açığa çıkmıştı ki, Kürt gerçekliğindeki karanlıklar aydınlatılmadıkça, kendimi savunma gerçekliğim de anlam ifade edemeyecekti. Barış ve çözüm için her şey denendikten sonra sıra, karanlığın oluşumundaki tarihsel-toplumsal nedenleri çözümlemeye gelmişti. Mahkemedeki ilk kısa savunmam mütevazı bir barış çağrısıydı. İkinci büyük savunmam kördüğümü çözecek nitelikteydi. AİHM’e yönelik bu savunma, özünde Kürt gerçeğini ve Kürtlerin uygarlık ve modernite karşısındaki varlığını araştırmaya yönelikti. Kürt sorununun doğuşunda asıl sorumluluğun kapitalizmden kaynaklandığını açıklamakta, çözümün demokratik özünü ilk defa ulus-devletçilikten ayrıştırmaktaydı."
 
Yeni Kürt hakikatinin doğuşu
 
1973-1979 yılları arasında şekillenen çekirdek grubun ideolojik gelişimini ve PKK’nin ortaya çıkışına değinen Abdullah Öcalan bu çıkışı şu sözlerle anlatıyor: "Tartışmayı yapan çekirdek grup, ilk yıllarda iki elin parmak sayısını geçmemektedir. Önemi nicelikte değil, niteliktedir. Ortaya çıkarılmaya çalışılan gerçeğin doğru ifadelendirilmesi, hakikati önemli kılmaktadır. Ankara’dan çıkış ve Kürdistan’da yayılış olarak geçen 1973-1979 döneminin esas özü, bu gerçekliğin dile gelişi ve yeni Kürt hakikati olarak anlam bulmasıdır. PKK, bu yeni hakikatin ismidir. Bu dönemin büyük şehidi Haki Karer’dir. Bir elin parmak sayısını geçmeyen şehitleri vardır. 1980’den 2005’e kadar geçen süreç ise esasında, nesne olarak Kürt olgusundan bilinçlenen, örgütlenen ve savaşan, böylelikle özgürleşen ve özneleşen Kürt ulusal toplumuna dönüşü ifadelendirir. Nesne Kürtlükten özgürleşen ve özneleşen Kürtlüğe geçiş söz konusudur. Buna, eski kadavra ve köle Kürtlükten yeniden canlanan ve özgürleşen Kürtlüğe geçiş de diyebiliriz."
 
Halk gerçeğine evrilen bir mücadele
 
Küçük bir öncü grubun milyonları aşan bir halk hareketine dönüşmesine değinen Abdullah Öcalan şu ifadeleri kullanıyor:  "Burada, küçük bir grubun zihnen ve ismen doğuşu değil, sayıları milyonları aşan bir halkın nesne durumu ve köle geçmişinden, kendini özgürce ifadelendiren, örgütlendiren, eylemlendiren ve savaştıran halk gerçeğine dönüşü söz konusudur. Buna, tipik olarak çağdaş (modern) bir halk, demokratik ulus toplumu halinde yeniden oluş da diyebiliriz."
 
PKK’nin politik tecrübesi ve toplumsal dönüşüm gücü
 
Abdullah Öcalan, PKK’nin politik kapasitesini, kapitalist moderniteye karşı duruşunu ve Kürt toplumundaki politikleşmeyle olan bağını şu şekilde değerlendiriyor: "Politik kapasite daha çok deneyimle kazanıldığı için, PKK bu yönde dünyada sayılı partilerden biri konumundadır. Kapitalist modernitenin hegemonik seviyede yoğun kuşatmasını yaşamasına rağmen tasfiye edilememesi, ona politik tecrübe, dolayısıyla güç kazandırmıştır. Kürt toplumundaki politikleşme, PKK’deki politikleşmeyle iç içe ve birbirini güçlendirici temelde olmuştur. Kürt halkı, tarihindeki en güçlü politikleşme dönemini yaşarken, bu gerçeklik PKK için de geçerli olmaktadır. PKK’de iç ve dış politika, sıkı bir iç içelikle yaşanmaktadır. Yaşanan politik seviyenin hem tarihsel hem de güncel evrensel gerçeklikle bağı kurulmuş durumdadır. Ayrıca, politikayla ahlâk arasındaki bağ da sağlam kurulmuştur. Ahlaki ve politik toplum iç içeliği esas alınmaktadır. Politikasının temelinde ideolojik ve sosyolojik öğeler, dolayısıyla bilimsellik öğesi kadar ahlaki ve etik öğeler de geçerlidir. Sanatsallıkla bağını ihmal etmemeye de özen göstermektedir. Politikanın sadece ideolojik ve ahlaki değil, sanatsal olarak da varlık ve anlam kazanmasına geçerlilik kazandırmaktadır. Kuru politikadan uzaklaşıp, böylesine zenginleşmiş bir politik olguya ve onun hakikatine varılmaya çalışılmaktadır."
 
PKK’nin tarihsel rolü ve demokratik ulus vizyonu
 
PKK’nin tarihsel rolünü ve Ortadoğu’da demokratik ulusların inşasına yönelik vizyonuna  dikkat çeken Abdullah Öcalan, "PKK kendini baştan beri bu tarihsel role uygun olarak tanımladı. Birçok eksiği ve yanlışı olsa da, fırtınalı geçen son otuz yılı bu rolünü oynayabileceğinin kanıtıdır. Seslendiği Kürdistan halkı, kendisine olumlu yanıt vermiştir. Kürdistan artık eski mezar sessizliğinde değildir. Önümüzdeki süreç ister barış ister savaşla kazanılsın, sonuç demokratik ulusların inşa çağı olacaktır. Böylece binlerce yıldır süren sınıflı, kentli ve devletli uygarlık oyunlarının kan deryasına çevirdiği, kabilelerin, dinlerin, mezheplerin ve ulusların birbirini boğazladığı Ortadoğu uygarlık kültüründe, demokratik ulusların bütünlüğü üzerinde yükselen demokratik modernite çağı olacaktır” diye belirtiyor. 
 
Toplumsal yaşamın ahlaki ve demokratik temeli
 
İnsan yaşamının ancak özgür, eşit ve demokratik bir toplumsallık içinde sağlıklı olabileceğini söyleyen Abdullah Öcalan bu durumu şu şekilde ifade ediyor: "İster içeride ister dışarıda, ister ana karnında ister fezanın herhangi bir anında ve mekânında olsun, insan yaşamı ancak toplumsal olarak özgür, farklılık içinde eşit ve demokratik yaşanabilir. Bunun dışındaki yaşam biçimleri sapaktır, dolayısıyla hastalıklıdır. Yaşamın doğruya getirilmesi ve sağlıklı kılınması için devrim dahil çeşitli toplumsal söylem ve eylemlerle mücadele edilir. Bunun için de etik, estetik, felsefi ve bilimsel zihniyet ve irade oluşturulur."
 
Kapsayıcı bir mücadele sözü
 
Abdullah Öcalan, demokratik uluslaşma hedefi doğrultusunda tüm halklar için mücadeleye devam edeceğini şu sözlerle özetliyor: "O halde, olası bir cezaevinden çıkışta her nerede olursam olayım, hangi anda yaşarsam yaşayayım, mensubu olmaya çalıştığım toplumsallık için, bunun en trajik bir gerçeğini yaşayan Kürtler için, onların çözüm ve kurtuluş yolu olan demokratik uluslaşmaları için, parçası oldukları komşu halklar başta olmak üzere tüm Ortadoğu halklarının çözüm ve kurtuluş yolu olan Demokratik Uluslar Birliği için, onların da bir parçası oldukları dünya halklarının çözüm ve kurtuluş yolu olan Dünya Demokratik Uluslar Birliği için, sonuna kadar gerekli olan her söylem ve eylem tarzıyla sürekli mücadele içinde olacağım doğaldır. Bunun gerekli kıldığı etik, estetik, felsefi ve bilimsel güçle büyük pay kazanan hakikat kişiliğimle yürüyeceğim, yaşamı kazanacağım ve herkesle paylaşacağım."