'Sermayeye göre düzenlenen hukukla ekoloji mücadelesi verilemez'
- 09:04 30 Eylül 2019
- Ekoloji
İZMİR - Ekoloji mücadelelerinin hukuk mücadeleleri ile başladığını ancak iktidarın hukuku sermayenin çıkarına göre şekillendirdiğini söyleyen HDP Ekoloji Komisyonu üyesi Beyza Üstün, “Bir gün halk kendinden alınan yaşam alanlarını geri alacaktır. Bu mücadeleleri kırmak isteyenler de sermayenin uzantısı içinde teşhir edilecektir” dedi.
Türkiye’nin birçok yerinde iktidar eliyle gerçekleştirilen doğa talanına karşı ekoloji mücadelesi de yükseliyor. Doğa için verilen mücadelenin halklar arasında bir köprü vaziyeti gördüğünü belirten Halkların Demokrasi Partisi (HDP) Ekoloji Komisyonu üyesi ve akademisyen Beyza Üstün, yaşam savunucuların sermayeye göre yapılan düzenlemelerle değil yaşam hakkını baz alan meşru zeminler üzerinden mücadele vermeleri gerektiğini söyledi.
‘HDP Kaz Dağları’ndaki direnişte yer aldı’
Sermaye krizi ve krizi derinleştiren devlet yapılanmasının doğaya saldırılarını derinleştirdiğini, ifade eden Beyza, mücadele pratiği olmayan yerlerde yeni direnişlerin ortaya çıktığını dile getirdi. “Dün derelerine sahip çıktığı gibi iktidarın tüm baskılarına da göğüs geriliyor. Üstelik başlangıcında farklı siyasette olsalar dahi yaşam alanlarını koruyor” diyen Beyza, şöyle devam etti: “Yeni yaşamın ekolojik siyasete göre örülmesi, partimizin temel hattı. Günlük mücadelelerde HDP bütün özgün mücadelelerin yanında durmaya çalışıyor. Kaz Dağları’nda belki zayıf bir varoluş gibi okunabilir ama aslında saygılı bir yanında duruş sergiledi. İçinde HDP’li yönetici de vardı üyesi de vardı. Ama kendini göstermez. Oradaki ortak aklı bozmadan içinde bulunur” dedi.
‘Kürt halkına yönelik projeler sermaye projeleriyle birleşti’
Hasankeyf ve Kaz Dağları’ndaki mücadelelerin yıllardan beri sürdüğünü, Kaz Dağları’ndaki mücadelenin giderek iktidarın baskısı altına girdiğini ancak son süreçte desteğin arttığını belirten Beyza, “2010’lu yıllardaki köylü hareketlerine bu denli destek verilseydi hem Hasankeyf’te hem de Kaz Dağları’nda farklı bir durum oluşabilirdi. Hasankeyf bir kültürün, bir yaşam bölümünün yok edilişidir. Buna pek çok mücadele destek vermiştir ama o yörenin halkı ile mücadele bir araya getirilemediği için bugüne dek uzayarak geldi. Sistem bütün yapısını kurguladı ve yavaş yavaş yaptı. Munzur’da, Dicle’de yapılan müdahale hem sermayenin hem devletin birlikte müdahalesidir. Buna rağmen gençler hala nöbettedir kendi bedenlerini siper etmiştir” dedi.
‘Sistem partilerinin girdiği mücadeleler sönümleniyor’
Eşzamanlı gelişen Hasankeyf ve Kaz Dağları mücadelelerinin birbirine selam verdiğini, sistemin ayrıştırmasına karşılık mücadelelerin halklar arasında köprüler kurulduğunu dile getiren Beyza, “Mücadeleye dahil olan egemen siyasetler, sistem partileri sisteme hemen entegre oldu, belediyeler de bir müddet sonra ‘daha fazla yapmayalım, mücadele bizi aşıyor’ dedi. Bitirilebilir bir durumu yoktu ama merkeze taşınınca Cerattepe sona erdi. HDP’nin manifestosu yeni yaşam, ekoloji siyasetine göre şekillenmiştir. Hatalar yapabiliriz, eksik kalabiliriz ama asla bir mücadeleyi sönümlendirmeyiz. Ancak temel aksı antikapitalist ve Marksist perspektife sahip olmayan hiçbir mücadeleyi birleştirmeniz mümkün değildir. Kısmen birleşiyor gibi görünse de hızla birbirinden ayrılabilir. Çünkü sistem partileri sermayeye yöntem bile sunabilirler; ‘nükleer olmasın yenilenebilir enerji’ der oradaki sermayeyi boşta bırakır hatta onlara yeni bir alan önerisinde bulunur. Bu tür liberal ve sermaye paralelinde yürüyen siyasetlerle aynı hatta durulması zordur. Ama önümüzdeki siyaset perspektifi ekoloji siyasetidir. Kapitalizme karşı koyan bir perspektifi sınıf mücadelesi ile birleştiren bir siyasettir” dedi.
‘Mücadelede meşru hukuk esas alınmalıdır’
Ekoloji mücadelelerinin hukuk mücadeleleri ile başladığını ancak iktidarın hukuku sermayenin çıkarına göre şekillendirdiğini söyleyen Beyza, yürütme esaslarının Danıştay’ın iptal kararlarına rağmen uygulanmadığını hatırlattı. Torba yasalarla değiştirilen hukuk üzerinden mücadele edilemeyeceğine de vurgu yapan Beyza, şunları söyledi: “Bu yasal düzlemde bir mücadele pratiği kalmamıştır. Sadece orada yaşayanlar için değil tüm canlılar adına mücadele etmek gerekmektedir. Suyun satılmasına devlet izin veremez. Ne yaparsa yapsın meşru değildir. Bir gün halk kendinden alınan yaşam alanlarını geri alacaktır. Onun dışında bu mücadeleleri kırmak isteyenler de sermayenin uzantısı içinde teşhir edilecektir.”