‘Pandemiden sonra çok daha net ve kararlı bir doğa yıkımı var’

  • 09:08 20 Temmuz 2020
  • Ekoloji
Habibe Eren
 
ARTVİN - Pandemide ara vermek bir yana doğa yıkımının her alanda hızlıca gerçekleştiğini kaydeden Yeşil Artvin Derneği Başkanı Neşe Karahan, “Ya doğanın haklarına sahip çıkacağız yahut da kendi kendimizi yok edeceğiz” dedi. 
 
Tüm dünya koronavirüs salgını ile mücadele ederken Türkiye’de siyasi ve politik baskıların yanı sıra doğa talanı da arttı. Karadeniz’de, Ege’de, Akdeniz’de, Mezopotamya’da kısaca Türkiye’nin her yerinde doğa kıyımı ya hidroelektrik santrallerle (HES), jeotermal santrallerle ( JES), madenler veya barajlarla gerçekleştiriliyor. Hayvanların ve diğer canlıların yaşam alanı yok olurken doğanın geriye dönülmez tahribatı, tehlikelerin sinyallerini şimdiden veriyor. Birçok bölgede başlayan yağışlar sele dönerken, can kayıpları yaşanıyor.
 
Tüm bunlara rağmen 16 Mart’ta Resmî Gazete’de korunan alanlarla ilgili bir yönetmelik değişikliği yayınlandı. Ekoloji örgütleri bu değişikliği, tüm doğal ve tarihsel sit alanları ile korunan alanları talan ve yağmaya açılması olarak yorumladı. 
 
Karadeniz’de yıllardır doğa mücadelesi yürüten ve Cerattepe direnişinin simge isimlerinden Yeşil Artvin Derneği Başkanı Neşe Karahan, Karadeniz’de ve Türkiye’nin birçok bölgesinde yaşanan doğa katliamına ve yürüttükleri mücadeleye ilişkin konuştu. 
 
‘Korona günlerinde doğa kıyımı her haliyle devam etti’
 
Korona günlerinde doğa kıyımının her haliyle devam ettiğini vurgulayan Neşe,  Artvin’in yaklaşık 25 senedir Cerattepe mücadelesi ile gündemde olduğunu belirtti. Artvin’de HES planlarının da devam ettiğini ifade eden Neşe, “Cerattepe’de kapalı maden işletmeye devam ediyorlar. Yusufeli Barajı çalışmaya devam ediyor. Bunlar bir arada çalışıyorlar diye pandemi kuruluna başvuralım dedik, şehre inip çıkıyorlar nedir, ne oluyor diye. ‘Neden piknik bile yasakken bu alanlarda çalışma devam ediyor’ diye yazı yazdık ama maalesef cevap bile vermediler. Çalışmaya devam ettiler” dedi.
 
‘Ara verilen bütün HES’ler pandemide gündeme getirildi’
 
En son Yusufeli Barajı’nda bir felaket yaşandığını anımsatan Neşe, Yusefeli’nin maden sondajı yapılan bir yer olduğuna dikkat çekerken, işçilerin alanda fütursuca çalıştığını ve vatandaşların tarlalarına ve doğada var olan canlılara zarar verdiklerini kaydetti.  Yine Artvin Hopa’da taş ocağının gündemde olduğunu vurgulayan Neşe, sözlerini şöyle sürdürdü: “Şu anda Yusufeli Demirdöven köyü HES ile gündemde. 2012’den beri gündemdeydi, sessiz sedasız tekrar gündeme getirdiler. Geri çevrilmiş olan bütün HES’lere pandemi döneminde aralık verilmeden tekrar geri dönmeye başlandı. Köyde bulunan Demirdöven Vadisi inanılmaz bir vadi. Türkiye’deki kelebek çeşitlerinden 200 tanesi o vadide yaşıyor. Orada da HES 4 yıl önce geri çevrilmişti, şimdi yine tekrar gündemde.”
 
‘Köylüler gencinden yaşlısı yaşam alanlarını koruyor’
 
Pandeminin yarattığı endişeye rağmen HES’lere karşı köylülerin gencinden yaşlısına kadar yaşam alanlarını koruduğunu vurgulayan Neşe, “Ama süreçten faydalanarak gayet rahat bir şekilde kimseye sormadan derenin yatağını değiştirmişler. Şantiyelerini oraya kurmuşlar. Hala mücadele etmeye devam ediyoruz. Esasında pandemi ile beraber bazı şeylerin artık daha sağlıklı düşünüleceğini umut ediyorduk ancak bunun hiç kimseyi frenlemediğini hatta daha da hızlandırdığını görüyoruz” ifadelerinde bulundu.
 
‘Artık sözlerle bile ifade edilmiyor’
 
Batman'da, Ilısu Barajı nedeniyle su altında kalan 12 bin yıllık Hasankeyf’in son halini de değerlendiren Neşe, tepkisini şu sözlerle dile getirdi: “Hem geçmişimizi hem geleceğimizi öldürüyorlar. Şimdi Yusefeli Barajı yapılıyor. İnanılmaz bir katliam.  Bunların getirdiği enerjiye baktığınız zaman büyük bir şey değil ama yok edişe baktığınız zaman inanılmaz. Artık bunları sözlerle bile ifade etmek yetmiyor gerçekten.”
 
‘Aynı kararlılıkla yıkıma devam ediyorlar’
 
“Dünya sadece insanlara aitmiş gibi davranmaya başladık. Esasında tüm canlılar adına mücadele etmemiz gerekiyor” diyen Neşe,  barajların, HES’lerin, dere ıslahlarının ve maden projelerinin diğer canlıların suya erişimini engellediğini ve yaşam alanlarını yok ettiğini vurguladı.  Neşe, “Vadilerdeki görmediğimiz canlıların hepsinin hayatını alt üst ettiğimizin görülmesi gerekiyor. Dere ıslahından önce insanların ıslah olması gerekiyor. Doğru düşünen çok sayıda insan var ama maalesef kapitalizm, para ve kar hırsı insanların gözünü döndürmüş durumda. Pandemi de gördük; artık para da kar hırsı da bir işe yaramıyor. Ama hala aynı kararlılıkla yıkıma devam ediyorlar” şeklinde konuştu.
 
‘Nasıl yok oluşa gittiğimizi çok net görüyoruz’
 
“İnsanlık ya kendi sonunu getirecek ya da aklını başına toplayacak. Başka bir alternatif yok” sözlerine yer veren Neşe, “Sonuçta biz bilim insanı falan değiliz. Burada yaşayan vatandaşlarız. Doğada var olan tahribatları gözümüzle görüyoruz. Nasıl yok oluşa gittiğimizi gözümüzle çok net görüyoruz. Artık bu yıkım politikasının değişmesi lazım. Politikaların doğanın haklarına yönelik yapılması gerekiyor, bunun başka yolu yok. Bu projelerin enerji için yapıldığını zannetmiyorum. Çünkü enerji olarak çok bir şey sağlamıyor. Yıllardır söylüyoruz söylüyoruz değişen bir şey olmuyor ama pandemi döneminden sonra daha farklı ve daha net bir tahribat var” dedi.
 
‘Karadeniz’in kendi yasaları vardır’
 
Karadeniz’de doğanın tahribatına karşı uzun süredir verilen mücadelenin içselleştirildiğini kaydeden Neşe, şöyle konuştu: “Bizim insanımız esasında yüzyıllardır kendi sorunlarını çözmüş, kendi yaşam şekillerini oluşturmuştur. Mesela bizde yaprak, dağ yasaları vardır. Yani bu köpeğe çarparsam, buradaki ormana, çalıya zarar verirsem burada yaşayamayacağımı bilirim. Dolayısıyla bu o köyün yapısıdır. Oraya kimse dokunmaz, dokunan da cezalandırılır. Derenin kenarındaki ormanlık alana kimse dokunmaz, oraya dokunan derenin yatağının bozulacağını, oraya zarar geleceğini bilir. Karadeniz kendi kurallarını uygulayan bir bölgedir. Coğrafi konumu engebeli olduğu için kurallar kendiliğinden yerleşmiştir. Ama maalesef şimdi kurallar altüst oluyor, bir bakıyorsunuz hiç size sorulmadan peş peşe HES’ler planlanmış.”
 
‘Artvin'de tehlike büyüyor'
 
Şehirleşme adı altında köylerin boşaldığını ve kuralların böylece köylerde işletilmez hale getirildiğini dile getiren Neşe, Artvin’de mücadelenin devam ettiğini vurguladı. 25 yıldır maden bölgesine karşı mücadele ettiklerini ifade eden Neşe, “Şimdi de 4 bin 32 hektarlık yeni ihale yaptılar. 8 bin 536 hektarlık alanın ihalesi çıktı. Bütün Artvin’nin etrafını sarmış oldu bu maden bölgesi. Şu an yeraltında madencilik yapıyorlar ama yağışlar değişti. Ben 64 yaşındayım. Daha önceki senelerde de Karadeniz’de yağışlar olurdu ama böyle değildi. Bardaktan boşalırcasına birkaç gün süren yağışlarla karşılaşmıyorduk. Şu anda mahkeme kararlarının olduğu raporlarda da göründüğü gibi Artvin heyelanlı bir bölge, farklı bir yapıya sahip. Dolayısıyla tehlike çok büyüyor. Çünkü onlar orada yeraltında çalışma yapıyorlar, yağışlar değişti, patlatmalar yapıyorlar. Bizim 20-40 sene yaşayacağımıza kimse garanti veremez” diye konuştu.
 
‘Geri çekilme yok mücadelemiz devam ediyor’
 
22 hektarlık maden alanı için açtıkları davayı kazandıklarını söyleyen Neşe, "Ara sıra hukuk işliyor bazen ters gitse de yine de haklarımızı arıyoruz. 2017’de de Olağanüstü Hal’den (OHAL) faydalanarak valilik yasakları ilan edildi, orada çalışmaya başladılar. Dernek olarak dava açtık davalarımız sürüyor, geri çekilme gibi bir şey yok, mücadele ediyoruz. Maalesef hukuksal süreç eskisi gibi işlemiyor, çok farklılaştı. 2009 yılında burada madenciliğin yapılmayacağına dair ruhsatlar istedik. Danıştay bu ruhsatları aynı gerekçelerle onadı. Kararlar geçerli olsaydı zaten bir daha yeniden ihale yapılmazdı. 2012’de yeniden aynı alanda ihale yaptılar. Hukuksal olarak kazandık. Ama tekrar başa sardılar onları da tekrar kazandık yine başa sardılar” ifadelerini kullandı. 
 
‘HES tahribatı sonucu sel ve heyelan arttı’
 
HES’lerin tahribatları sonucu sel ve heyelan gibi felaketlerin artığına dikkati çeken Neşe,  son süreçte orman yangınlarında da artışlar yaşandığını sözlerine ekledi.  Neşe, şunları kaydetti: “Karadeniz ormanlarında çok kolay yangın olmaz ama arada traşlama geçince oradan gelen en ufak bir kıvılcım yangına dönüşebiliyor. Bu da tahribatın başka bir boyutu. Bu aslında insanın kanlı canlı bir şekilde yok etme süreci. Ormanlarda aşırı çöküm var o konuyla da ilgili endişelerimiz var. Ama maalesef dediğim gibi ya doğanın haklarına sahip çıkacağız yahut da kendi kendimizi yok edeceğiz.”