Kriz asıl etkisini 31 Mart’tan sonra gösterecek: İki seçenek var

  • 09:06 3 Ocak 2019
  • Emek/Ekonomi
Dilan Babat
 
ANKARA - Ekonomik krizin asıl etkisinin 31 Mart'a yapılacak yerel seçimlerden sonra hissedileceğini söyleyen sendika uzmanı Pınar Abdal, "Hükümet’in 'Yeni Ekonomi Programı', patronları krizden çıkarmak ve sermayenin ihtiyaç duyduğu kaynak ihtiyacını karşılamak üzere emekçi kesimlere yapılacak saldırı hamlelerinin bir delil belgesi. Önümüzdeki dönemde emekçilerin önünde 2 seçenek var" dedi. 
 
Ekonomik kriz gölgesinde günlerce süren bütçe görüşmelerinde tüm itirazlara rağmen asgari ücret 2 bin 20 TL olarak belirlenirken,  zamlar halkın geçimini daha da zorlaştırıyor. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’na (DİSK) bağlı Genel-İş'ten sendika uzmanı Pınar Abdal, bütçe görüşmelerini ve mevcut ekonomik tabloyu değerlendirdi.  
 
'Tespit komisyonu tiyatrodan ibaretti'
 
Yılın başından itibaren iğneden ipliğe her şeye zam yapıldığına dikkat çeken Pınar, "Asgari ücretlinin tükettiği mal ve hizmetlerde enflasyon yüzde 25-30 arasında. Bu zammın 2019 yılında yapılacak zamlar ve vergiler karşısında eriyeceğiyse çok açık. Öte yandan asgari ücreti her ne kadar bir 'tespit komisyonu' belirlese de belirlenirken işverenlerin talep ve ihtiyaçlarının baz alındığı, komisyonun ise bu anlamda bir tiyatrodan ibaret olduğu bir yapı var" dedi.  
 
'TÜİK rakamının bile altında kaldı' 
 
Bütçe görüşmelerinde, asgari ücrete yapılan zam ile birlikte enflasyon ve milli gelirin dikkate alınması gerekirken hiç birinin yapılmadığını dile getiren Pınar, "10 milyon emekçiyi doğrudan ilgilendiren ücret bir kez daha sendikaların ve dolayısıyla işçilerin talepleri dikkate alınmadan belirlendi. Asgari ücret, Türk-İş'in net olmayan talebinin de DİSK'in açıkladığı 2 bin 800 TL'nin de altında kaldı. Dahası devletin kendi kurumu olan Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) sunduğu 2 bin 213 lira 40 kuruş rakamının dahi altında kaldı" diye konuştu.  
 
'Patronlar asgari ücrete sevindi'
 
İş dünyası ve işveren örgütlerinin yapılan zammı olumlu bulduğuna işaret eden Pınar, "Patronlar asgari ücretten memnun olmakta çok haklılar. Devletin teşvik ve yardımları, işverenin elini güçlendiriyor. Asgari ücretin işverene maliyetinin bir kısmı İşsizlik Sigortası Fonu'ndan ve genel bütçeden karşılanıyor. Bu desteğin devam edeceği açık. Erdoğan, parti grup toplantısında '2018 yılında 9 ay olarak uyguladığımız asgari ücret desteğini önümüzdeki yıl 12 ay boyunca vereceğiz' diyerek bunun garantisini bir kez daha vermiş oldu" ifadelerini kullandı.  
 
'İşçiler arasındaki eşitsizlik devam ediyor'
 
Son 20 yılda reel asgari ücretin kişi başına mili gelire göre yüzde 20 oranında gerilediğini ve işçiler aleyhinde eşitsizliğin büyüdüğünü vurgulayan Pınar, "Asgari ücret ülke ekonomisinin büyümesinin gerisinde kaldı ve kalıyor. Reel asgari ücret, kişi başına reel milli gelire göre giderek geriliyor. Üstelik asgari ücret bu ülkede yıllar içerisinde giderek daha çok emekçinin temel ücreti haline getirilmişken... Yasal bir asgari alt sınır olan ve bu bağlamda işçiyi koruma işlevi görmesi gereken asgari ücret, Türkiye'de yıllar içerisinde adeta 'genel ücret'  haline getirilerek bağlamından kopartıldı" dedi. 
 
'Krizin bedeli halka ödettirilmeye çalışılıyor'
 
Eşitsizliğin AKP döneminde daha da keskinleştiğini ve Türkiye ekonomisi büyürken hiçbir pay alamayan emekçi kesimlerin, uygulanan ekonomi politikalarıyla yıllar içerisinde daha da yoksullaştırıldığını dile getiren Pınar, "Şimdi de kriz derinleştikçe ve eşitsizlik büyüdükçe 'aynı gemideyiz'  hikayeleri ile krizin bedeli ödettirilmeye çalışılıyor. Bu krizin emekçiler bakımından en büyük önemi, hükümet ve patronların krizden çıkış yolunun emekçileri daha da yoksullaştırmak üzerine ortak bir politikanın ortasında durmaları" diye vurguladı. 
 
‘Başkanlık rejimi bir araç olarak kullanılıyor’
 
"Bir yandan reel ücretler giderek azalırken diğer yandan borçlu yaşamaya alıştırılan halkın borçları daha da artıyor" diyen Pınar, işsizliğin, ucuz ve güvencesiz çalışmanın dayatıldığının altını çizdi. Pınar, şöyle dedi: "Bu süreç emeğiyle geçinenlere ölmeden günü kurtarabilecek kadar yaşama mahkum ediyor. Başkanlık rejimi de bu krizin yükünün işçi ve emekçi kesimlere kesilmesi için bir araç olarak kullanılıyor. En ufak hak arama eylemleri bile şiddetle bastırılıyor, işçilerin güvenceli iş, sağlıklı ve güvenli çalışma talepleri, sendikalı olma gibi meşru ve yasal talepleri 'yasa dışı' ilan ediliyor." 
 
‘Halka faturası çok ağır olacak’
 
Krizin asıl etkisinin 31 Mart'a yapılacak yerel seçimlerden sonra hissedileceğini vurgulayan Pınar, "Hükümet’in açıkladığı ‘Yeni Ekonomi Programı’, patronları krizden çıkarmak ve sermayenin ihtiyaç duyduğu kaynak ihtiyacını karşılamak üzere emekçi kesimlere yapılacak saldırı hamlelerinin bir delil belgesi niteliğinde" dedi. 
 
Programın özellikle uluslararası sermayenin reform ve isteklerini gerçekleştirme üzerine kurulu olduğunu kaydeden Pınar, "Esnek ve güvencesiz çalışmanın hayata geçirileceği, işsizliğin artacağı, kıdem tazminatına saldırının yeniden gündeme geleceği, zorunlu bireysel emeklilik sisteminde yapılacak değişikliklerle, sistemden çıkışın zorlaştırılacağı ve sosyal güvenlikte tasarruf yapılacağı gibi kritik 'önlemler'in halka faturası çok ağır olacak" ifadelerini kullandı.  
 
'Emekçilerin önünde iki seçenek var' 
 
Önümüzdeki dönemde emekçilerin önünde 2 seçenek göründüğünü ifade eden Pınar değerlendirmesine şöyle devam etti: "Bir yanda reel ücretlerde erime, işsizlik, borçluluk ve yasal hakların alınması gibi saldırılara boyun eğme, diğer yanda yaratmadığımız bir krizin yükünü çekmeyi reddetmek. Elbette mücadeleyi büyüteceğiz ama bu basit olmayacak. İşçi sınıfı ve emekçilerin en basit hak ve kazanımlarını korumaları dahi büyük mücadelelere dönüşüyor. 3. Havalimanı işçilerinin direnişleri, pek çok işyerinde sırf sendikalaştıkları için işten atılan işçilerin aylardır sürdürdüğü direnişler, sözde 'kadro' ile kamuda yaratılan güvencesiz işçi kitlesine en basit haklarının dahi büyük uğraşlarla verilmesi bunu gösteriyor. Bu yüzden, giderek keskinleşecek bu süreçte herhangi bir işyerinden, bir kitleden gelen her çığlığa, her direnme eğilimine ses vermek ve büyütmek önemli."